BATTAL GAZİ ZİNDANI:
Kozan İlçesi'ne gidip Kozan kalesi'ne çıktığınızda kale kapısından içeri girerken hemen sol kolunuzun üzerinde bir mahzen görürsünüz.Derinliği sekiz metre genişliği onbeş metre civarında olan üzerinden ve altından su sızan,itina ile örülmüş bir mahzendir.Bu mahzenin özelliğini sorduğunuzda efsanesini şöyle anlatırlar ve derler ki:Hazreti Muhammed islamiyeti yaymaya başladığı yıllarda Anavarza Krallığı bu islam dininin kendi hristiyan dininin etkilememesi ve yayılmaması için çok büyük gayret ve çaba sarfediyordu bu engelleme karşısında müslümanlar çok etkileniyor buna bir çare bulunması gerektiğini düşünüyorlardı.Bu iş Hazreti Ali'yi daha fazla ilgilendiriyordu.Çünkü Hazreti Ali'nin oğlu Muhammet Hanifi Kayseri Rum Kral'ının kızına aşık olmuştu.Bu kızı almak için Kayseri'ye giden Muhammet Hanefi yakalanarak çok eziyet çektirilmiş ve yaralı olarak bırakılmıştı.Bu yüzden Hazreti Ali Kayseri Kral'ından intikam almayı düşünüyormuş.Kayseri'ye geçmek için de Anavarza'dan geçilmesi gerekiyormuş.Ve bunun için önce Anavarza fethedilmeliymiş.Bu fetih için hazırlanmış,kılıcını kalkanını kuşanmış ve atına binerek Anavarza Kalesi'nin yolunu tutmuş.Günlerce süren yolculuktan sonra Anavarza 'ya gelmiş ve Anavarza Kralı'nın askerleriyle savaşa başlamış.Bu savaş günlerce sürmüş.Hazreti Ali gündüzleri savaşır, geceleri ise bir kuytu yere çekilerek dinlenirmiş.Hatta derler ki bu savaşta Hazreti Ali'nin kılıcından sızan kanlar dirseğinde donarak deve hörgücü kadar birikirmiş.Yine bir akşam savaş durmuş herkes yerine çekilmiş.Hazreti Ali de gecenin karanlığında arkasını kayaya dayayarak uykuya dalmış.Ve sabah olmuş.Hazreti Ali savaşın yorgunluğundan uyanamamış.Rüyasında Hazreti Muhammed " Ya Ali bu kalenin hethi senin değil" demiş ve bu heyecanla Hazreti Ali uyanmış.Bir de ne görsün. Düşman ordusu çevresini sarmış üzerine geliyorlar.Hazreti Ali yerinden kalkarak atına binmiş kılıcını çekmiş savaşmaya başlamış.Düşman askeri gittikçe çemberi daraltıyor ve Hazreti Ali'yi sıkıştırıyor.Üç yanı askerlerle çevrili olan Hazreti Ali'nin arkası kayalarla çevrili olduğundan gördüğü rüyanın doğruluğun da inanarak askerlerinde sıkıştırmasıyla çareyi kaçmakta aramış.Fakat kaçacak bir yeri yokmuş. Rivayetlere göre kulağına gelen bir ses "Ya Ali kılıcını kayalara vur.Sana oradan bir yol açılır"demiş.Ve Hazreti Ali kılıcını kayaya vurmuş ve kaya ikiye ayrılarak ona yol açmış.Bu iki kaya arasından Hazreti Ali kaçmış kurtulmuş.Anavarza'daki bu kaya yarığına Ali Kesiği denilmektedir.Hazreti Ali bu savaştan sonra Mekke'ye varmış ve gördüğü rüyayı amcasının oğlu ve kayınbabası olan Hazreti Muhammed'e anlatır.Hazreti Muhammed ise " Ya Ali o kale senin soyundan gelecek bir zat tarafından fethedilecek.Adı ise Battal Gazi" der.Hazreti Ali ise bunun üzerine bir müjdeli vasiyetname yazarak en güvendiği kişi ye verir ve der ki " Bu vasiyeti al sen kendi soyundan gelenlere ver elden ele verilsin. Tabii benim soyumdan Battal isimli zat gelene kadar.Bu kişi öyle bir kişi ki cesur,kahraman ve islamiyeti çok seven bir kişi.Bu vasiyetname o kişiye verilsin o kişi benim fethedemediğim Anavarza Kalesi'ni ta Kayseri'ye kadar fethedecek.Ve vasiyeti bu zat alırve ta ki Battal Gazi ortaya çıkana kadar vasiyetname nesilden nesile el değiştirir.Hatta bazı söylentilere göre Hazreti Ali'nin vasiyetnameyi verdiği kişi 250 yıl yaşamış ve vasiyetnameyi de dilinin altında saklamış ve Battal Gazi'ye de eliyle vermiş.Battal Gazi vasiyetnameyi almış, öpmüş yüzüne sürmüş ve okumuş.Battal Gazi yazılanlara çok sevinmiş ve hemen hazırlığını yapmış.Savaş için yola koyulmuş.Günlerden bir gün Anavarza'ya gelmiş.Anavarza Kralı'nımüslümanlığa davet etmiş ve müslüman olmasa bile doğu - batı yolunumüslümanlra serbest bırakmasını önermiş.Bunu kabul etmeyen kral Battal Gazi'ye savaş açmış fakat kralın ordusu günden güne zayıflamış.Kral çevre krallardan yardım istemeye başlamış.Sis Kralı'na yani KozanKralı'nabaşvurmuş.Sis Kralı, Anavarza Kralı ile bir anlaşma yapmış.Battal Gazi'nin sağ olarak kendisine teslim edilmesini istemiş.Her ikisi aralarında anlaşarak Battal Gazi ile savaşa başlamış.Sonunda Battal Gazi yenik düşmüş ve esir edilmiş.Ve Kozan Krallığı'na getirilmiş.Getirilirken de herkes yollara dizilmiş,bu mert ve kahraman kişiyi görmek için.Bu kişilerin arasında Sis Kralı'nın kızı da varmış.Kralın kızı Battal Gazi'yi görür görmez aşık olmuş.Battal Gazi zindana atılmış ve yargılanma gününü beklemeye başlamış.Fakat Kralın kızı ise sevdasından yanar tutuşurmuş.Battal'ın öldürülmesine razı olmamış ve çarelerdüşünmeyebaşlamış.Zindana gelerek zindancıyı öldürmüş ve Battal Gazi'yi zindandan çıkarmış.Kendisini sevdiğini ve götürmesini söylemiş.Fakat Battal Gazi ise yapılacak işler,görülecek hesaplaşmaları olduğundan dolayı götüremeyeceğini birgün gelip kendisini alacağına söz verip kaleden ayrılmış.Aradan yıllar geçmiş Kayseri Sis Anavarza MisisKrallığı Battal Gazi'nin
savaştan galibiyetiyle son bulmuş.Hatta bu bölgeler Battal Gazi'nin savaşlarının galibiyetiyle Arap yerleşim bölgesi olduğu söylenir. Battal Gazi tekrar Sis Kralı'nın kızını almak için Sis Kalesi'ne gelir ve kralın kızını sorar.Kızın, babası tarafından idam edildiğini söylerler.Buna oldukça üzülen Battal Gazi kendinin atıldığı zindanın kapısına gelmiş.Geçmiş günlerini hayal etmiş ve gözleri yaşarmış.Daha sonra atına binerek Sis Kalesi'nden uzaklaşmış ve bu mahzene o günden bu güne Battal Gazi Zinda'ı denmiş.
Zafer Doruk
ANAVARZA TAŞININ EFSANESİ:
Bundan çok eski yıllarda Kozan ve Anavarza civarında uzun ömürlü insanlar yaşarlarmış. İnanışa göre bu insanlar o kadar uzun ömürlülermiş ki, ölüm nedir bilmezlermiş.Tarihi Anavarza Kalesi yapılırken, kalenin temel taşlarını, çevre halkı Kozan Kalesi'nden sırtında geti-rirmiş. Naş adlı kişi, Kozan'dan yüklediği taşı Ana-varza'ya götürmek için yola koyulmuş. Kayhanburnu Köyü'nü biraz geçtikten sonra, karşısına bir kalabalık çıkmış, içlerinden tanıdık birine, ellerinin üstünde götürdükleri şeyin ne olduğunu sormuş. Adam oğlunun öldüğünü söyleyince, Naş sırtındaki taşı yere bırakarak şu tekerlemeyi söylemiş:Adım NaşYaşadım bin beş yüz yaşOğlum beş yüz yaşYüzü ham traşBilseydim dünyada ölüm varKoymazdım taş üstünde taşKAYNAK:Yrd.Doç.D r. Refıye ŞenesenÇukurova Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Öğretim Görevlisi.
GÖKGÖZ SUYU EFSANESi:
Bu efsane Adana'nın Kozan İlçesi'nin Akarca ve Salmanlı köyü arasında yaşanmış bir efsane. Oralara vardığınızda bu Gökgöz suyu efsanesi nedir diye sorduğunuzda size şöyle anlatmaya başlarlar. Derler ki gök demek mavi demektir. Göz ise yaratıkların bir organı olduğu gibi suların ilk çıktığı kaynaktır. Bu yüzden de billur gibi akan bu suya gökgöz suyu derler. Bir zamanlar bu su üzerinde bir değirmen varmış. Bu değirmen suyla döner o yörenin ununu öğütürmüş ve bu değirmeni genç babayiğit bir delikanlı çalıştırırmış. Çalışkan değirmenci bu değirmenin çevresini bağlık-bahçelik yaparak yemyeşil bir cennete çevirmiş. Çevredeki köylülerçalışkan ve dürüst değirmenciyi çok severlermiş. Değirmenci de köylülere hizmet verdiği için çok mutlu olurmuş. Köylüler buğdaylarını değirmene at ve eşekle getirirken değirmen kalabalık olduğu için günlerce sıra beklerlermiş. Değirmenci bu bekleme sırasında müşterilerine hoşça vakit geçirtmek için tandır yapar yedirir, dama ve dokuz taş çizgileri çizer oyun oynatırmış. Ayrıca efsaneler anlatılır hikayeler söylenirmiş bu eğlence zamanlarında. Vaktin nasıl eçtiğini bilmezlermiş. Fakat bu değirmencinin bir üzüntüsü varmış. Değirmencinin bu üzüntüsü su imiş. Perşembeyi cumaya bağlayan gece değirmenin suyu azalır değirmen neredeyse dönmez ale gelirmiş. Bu esnada değirmendeki müşteriler huzursuz olur, değirmenciye çıkışarak: ''Bak kardeşim değirmenin duracaksa söylede biz başka değirmene gidelim.'' derlermiş. Bazıları ise sükunet ile beklerlermiş. Sabaha karşı ise su tekrar çoğalır değirmen eski hızına kavuşur buğdayları öğütmeye başlarmış.
Yine perşembeyi cumaya bağlayan bir gece değirmen ağırlaşmaya başlamış ve huzursuzluk artmış. Herkez ağzına gelen lafları söylemeye başlamış. Bazıları ise değirmenciye ''Yahu değirmenci kardeş bu suyu bahçesine kesmesin.'' demişler. Değirmenci ise olabilir diyormuş ama aklına takılan birşey varmış. Değirmenin arkı üzerinden kendi bahçesinden başka bahçe yokmuş. Bir ara dalgınlığından sıyrılan değirmenci müşterilerine ''Ben gidip bir bakayım'' demiş ve bir kürek alıp değirmenin arkını takip etmeye başlamış. Bir müddet karanlıkta ilerlemiş ve suyun gözüne yaklaştığında acayip sesler ve kahkahalar duymuş. Biraz daha ilerlemiş ve birdenbire durmuş. İşte o anda ne görsün.Devenin biri suyun arkının ortasına çökmüş, suyu salmıyor. Su ise geriye doğru havuz şeklinde göl oluşturmuş ve birbirinden güzel kızlar bu suyun içinde yüzüyor ve eğleniyormuş. Bunu gören değirmenci korku ve şaşkınlığını gizleyememiş. Bir çığlık atmış ve yere yuvarlanmış. Aradan epeyce zaman geçmiş ve gün ağarmış heryer pırıl pırıl olmuş. Değirmendeki müşteriler değirmencinin gerin dönmediğini görünce aramaya çıkmışlar. Ve değirmenciyi suyun kenarında bulmuşlar. Yüzüne su dökerek ayıltmaya çalışmışlar. Değirmenci ayılmış ve şaşkın şaşkın etrafına bakınmış ''Hani nerdeler, nereye gittiler'' diye konuşmaya başlamış. Oradaki adamlar değirmencinin şok geçirdiğini anlamışlar ve değirmene getirmişler değirmenciyi. Değirmenci kendine geldiğinde durumu anlatmış ve ''kızlar gözün içine kaçtılar deve ise kayboldu. Gözün içinden çığlıklar, feryatlar geliyordu. Bir müddet sonra sesler kesildi ve gözden su yerine kan akmaya başladı ve ben de ondan sonra kendimden geçmişim. Sonrasını siz biliyorsunuz.'' demiş. Dinleyenler ise çeşit çeşit yorum yapıyorlarmış. Bazılarına göre peri kızları yerlerinden çıkar eğlenirlermiş. İnsanoğlu kendilerini gördüğü için padişahları bunları idam etmiş ve bu yüzden sular kan akmaya başlamış.