21
Kasım
2024
Perşembe
KARACASU - AYDIN
Belediye Sayfaları
Nufus
946.971
Yüz Ölçümü
8.007
İlçe Sayısı
17
Vali
Nufus
21.447
Yüz Ölçümü
781
Belediye Sayısı
33
Köy Sayısı
0
Kaymakam

Karacasu Genel Bilgi

Karacasu'dan Bir Görünüm

Ege Bölgesi'nde, Aydın İline bağlı İlçe olan Karacasu, doğu ve güneyde Denizli İli, batıda Bozdoğan, kuzeybatıda Nazilli, kuzeyde de Kuyucak ilçeleri ile çevrilidir.

Aydın ilinin doğu kesiminde yer alan ilçe topraklarını Karıncalı dağı, Akdağ'ın batı uzantıları ile Dandalaz Çayı vadisi engebelendirir. İlçenin en yüksek noktaları, Akdağ'ın Aktaş tepesi (1.891 m) ve Karıncalı Dağındaki Karlıtepe'dir (1.703 m).

Akdağ'ın güney yamaçlarından kaynaklanan Dandalaz Çayı, bu dağların arasından güneydoğu-kuzeybatı doğrultusunda akarak kuzeyde, ilçe sınırları dışında Büyük Menderes'e katılır. Akçay üzerinde kurulan Kemer barajı Gölünün bir bölümü ilçe sınırları içerisindedir.

İl merkezine 85 km. uzaklıktaki ilçenin yüzölçümü 871 km2 olup, 2000 Yılı genel Nüfus Sayım sonuçlarına göre; toplam nüfusu 21.980'dir.

İlçenin ekonomisi tarıma dayalıdır. Başlıca ürünler, buğday, arpa ve üzümdür. Az miktarda mısır, baklagiller, pamuk, zeytin ve incir de yetiştirilmektedir. Dağlık kesimlerde hayvancılık ve ormancılık da yapılmaktadır. Bunun yanı sıra, Üç yanı dağlarla çevrili ilçede sulu tarıma elverişli yeterli toprak olmayışı nedeniyle dokumacılık, dericilik ve çömlekçilik gibi el sanatları gelişmiştir.

İlk adı Yenişehir olan karacasu, Bizans ve Menteşeoğulları egemenliklerinden sonra 1413'te Osmanlı topraklarına katılmıştır. XIX.yüzyılın sonlarında Aydın vilayeti, Aydın sancağının Nazilli kazasına bağlı bir nahiye idi. XX.yüzyıl başlarında Aydın sancağına bağlanarak kaza merkezi olmuş, 1923'te de ilçe konumuna getirilmiştir.

Aprhdosias antik kenti

Aprhdosias antik kenti, Karacasu ilçesine bağlı Geyre köyü yakınındadır. Eski kaynaklar Aphrodisias hakkında çok az bilgi vermektedir. Byzantium’lu Stephanos’a göre kent, MÖ 13.yüzyılda kurulmuştur. Aphrodisias kenti Antik Çağ’ın önde gelen mimarlık, sanat, heykeltraşlık ve tapınma merkeziydi. Bilimsel araştırma ve arkeolojik kazılar sonucunda Aphrodisias’taki ilk yerleşmenin MÖ 4000 yıllarında Kalkolitik Çağlar’da başladığı tespit edilmiştir. Kesin bilgiler MÖ 11.yüzyıla aittir ve tarihçi Appian tarafından verilir.Ona göre Aphrodisias, komşu kent Plarasa (Bingeç) ile birlikte bu dönemde gümüş ve bronz sikkeler darbetmiştir. Aphrodisias’ın en parlak ve gelişkin dönemi, Roma Çağları’ndadır. kentin yakınında Baba Dağı eteklerinde bulunan ocaklardan sağladıkları değerli mermerlerden olağan üstü güzellikte heykeller ve yapı elamanları üreten ve imparatorluğun her yanına ihraç eden Aphrodisiaslı ustalar,”Aphrodisias stili”olarak bilinen “Manierist” sanat okulunu kurdular. Beş yüzyıl kadar süren yoğun iskan ve geleneksel Roma yaşantısı boyunca, göz kamaştıran güzellikte yapılarla dolu bir kent ortaya çıkmıştır. Bizans Çağları’nda dinsel ve siyasal nedenlerden olumsuz etkilenen Aprodisias, giderek eski parlak dönemlerini geride bıraktı. Yangınlar, yer sarsıntıları, Sasani ve Arap akınlarıyla harap oldu ve zamanla terk edilmiştir. Hamam ve agora, kentin tapınağı, stadyum, 10.000 kişilik tiyatro, Roma- Bizans dönemleri arasında yapılmış surlar, akropol, odeon bugün de ayakta duran yapıtlarındandır.

Aprhdosias antik tiyatrosu

Afrodisias’da antik tiyatronun yaslandığı tepe, aslında İ. Ö. 3000 yılından daha fazla bir zaman öncesinden yığılmaya başlamış bir höyüktür. Burada yapılan kazılar, eski Tunç çağından beri yerleşim yeri olarak seçilmiş bu yerin tarih öncesi kültürleri hakkında yeterince bilgi veriyor. İ. Ö. III. yüzyılda Mısır’dan gelerek Karia hakkında bir kitap yazmış olan tarihçi Appolonios, Aphrodisias’lı olarak anılır. Aphrodisias’ın kent olarak adı, ilk kez Romalı diktatör Sulla’nın İ. Ö. 82 yılında Delphor Tapınağı’nm Kehanetine uyarak buraya Karia’nın sembolü olan çift yüzlü balta ile altın bir taç göndermesi dolayısıyla geçer. Belgede biraz abartılı da olsa, Tanrıça Afrodit adına adanmış büyük bir Karia kentinden söz eder. Bu arada Aphrodisias adı geçen paralara da rastlanıyor. Basılan ilk paralardan Aphrodisias’ın adı komşu kent olan Plarasa’dan (Bingeç) sonra yazılıyor. Daha sonraki sikkelerde Plarasa adı ortadan tamamen kalkıyor. Bütün bunlar Aphrodisias’ın başlangıçta tıpkı Didim gibi sadece bir tapım yeri olduğunu, çevresinde zamanla gereksinmelerden doğan bir yerleşim alanı geliştiğini ve günün birinde de Plarasa adlı kentin tarih sahnesinden silinip Aphrodisias’ın bir kent durumuna yükseldiğini gösteriyor. Bizans döneminde buraya Stavropolis (Haç kenti) adı verildi. Ancak, kent bölgenin adı olan Karia olarak anıldı. Türkler tarafından eski kalıntılar üzerine kurulan köyün Geyre adının da Karia’dan bozma olduğu sanılıyor.

Afrodisias Müzesinden bir eser

Afrodisias ören yeri, geçen yüzyılın başından itibaren batılı gezginlerin dikkatini çekmeye başlamıştır. Bunların başında Charles Texier ve Laborde gelmektedir. Bunlar görülen kalıntıları anlatmışlar ve bunlardan çizimler de yapmışlardır. 1904-1905 yıllarında Paul Gaudin başkanlığında bir Fransız heyet kısa süreli iki kazı yaptı. 1913’de A. Boulanger’in de bir teşebbüsü oldu. 1937’de Julio Jakopi’nin yönetimindeki İtalyan heyeti de kazılar yaptı. En verimli kazılar ise, 1961 yılından beri Prof. Kenan Erim yönetimindeki National Geographic Society tarafından da desteklenen New York Üniversitesi adına yapılanlar olmuştur. Bu kazılar sırasında iyi korunmuş birçok yapı yanında olağanüstü güzellikte sayısız heykel gün yüzüne çıkarıldı. Bunların ancak bir bölümü Aphrodisias’ta kurulan özel müzeye yerleştirilebildi. Yaklaşık 520 hektarlık bir alanı kaplayan Aphrodisias ören yeri Roma döneminde inşa edilmiş, Bizans döneminde onarılmış 3,5 km’lik bir surla çevrilmiştir. Duvarın inşa ve onarımlarında eski mimari parçaların kullanıldığını görüyoruz. Kent, aslında Prehistorik bir höyük olan 15 metre yükseklikteki Akropol tepesi diye anılan yükselti hariç düz bir alanda kurulmuştur.

İlçedeki en önemli tarihi eserler arasında, Geyre Köyü'ndeki çok eski bir yerleşme olan Aphrodisias antik kenti kalıntılarıdır. İlçede günümüze gelebilen diğer eserler ise; Hacı Ali Ağa (Çarşı Cami) Camisi, Camiönü Camisi, Şeyh Süleyman Rüştü Türbesi, Hacı Ahmet Çeşmesi, Şeyh Süleyman Rüştü Türbesi avlusundaki çeşmedir.

Kenthaber Kültür Kurulu
 

Yayın Tarihi : 20 Nisan 2009 Pazartesi 13:06:37

Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
İLGİLİ SAYFALAR