Aydın’nın Söke ilçesine bağlı Karakaya Köyü 9 bin yıllık tarihin izlerini taşıyor.
Beşparmak Dağları'nın kuzeyinde, adı gibi kapkara kayaların içinde kurulmuş bir yerleşim birimi olan Karakaya Köyü, çok değil daha geçen yıla kadar içme sularını eşeklerle 2 saat uzaklıktaki Pınarcılar mezrasından getirmekteydi. Beşparmak Dağlarının engebeli coğrafyasında, zor koşullarda yaşam mücadelesi veren Karakaya Köyü halkı, çağdaş yaşamın getirdiği birçok imkandan yoksun olmasına karşın, 9 bin yıllık zengin bir tarihin izlerini büyük bir gururla taşıyor.
Kuşadası Eko Sistemi Koruma ve Doğa Sevenler Derneği (EKODOSD) tarafından Karakaya Köyü’nde yapılan gezi büyük ilgi uyandırdı. Tüm dünyada örnekleri bulunan kaya resim sanatı içerisinde benzersiz oldukları arkeoloji dünyası tarafından açıklanan tarih öncesi kaya resimleri, Karakaya Köyü'nün yaşam şartları açısından yoksul ama tarih açısından ne kadar zengin bir yer olduğunu gösteriyor. Kavalan Mevkiinde bulunan Göktepe kaya resimleri; bütün Beşparmak Dağları'ndaki kaya resimlerinin bulunduğu yerlerde düğün kutlamaları ya da buna benzer geçiş ritüellerinin yapıldığı görünüşü en iyi yansıtan resim olarak, aynı zamanda derneğimizin onursal üyesi Berlin Alman Arkeoloji Enstitüsü arkeoloğu Dr. Anneliese Peschlow tarafından tespit edilmişti. Bu resim aynı zamanda, Latmos kaya resimleri arasında naturalist üslubun en önemli temsilcisi seçilmişti. Hem resimlerin hem de bulunduğu çevrenin özel konumundan dolayı Göktepe mağarası, bu bölgedeki buluntu yerleri arasında merkezi bir öneme sahip bulunduğunu ve bölgenin ana kutsal alanı olduğunu ortaya koyuyor. Latmos’ta bulunan ilk kaya resmi olan Göktepe kaya resmindeki figürlerde, çiftlerin dans eden gruplar halinde betimlenmesinden dolayı, o tarihlerde bu bölgede yaşayan insanlar tarafından, burada bir ilkbahar şenliğinin yapıldığı düşünülmüştü.
EKODOSD Başkanı Bahattin Sürücü, Karakaya’nın mutlaka sahip çıkılması ve değerlendirilmesi gerektiğini belirterek, “İçine girildiğinde sanki farklı bir gezegendeymiş hissi oluşturan dev kayaların arkasından, bir dinazor çıkacakmış gibi düşünüyor kendini insan. Karakaya’daki dev kayalara bakıldığında, her açısından farklı bir figürün çıktığını görüyor insan" dedi.
Karakaya Köyü’nde yaşayan çocuklara oyuncaklar dağıtan EKODOSD Başkanı Bahattin Sürücü, “Bu vahşi coğrafyada kayaların üstünde taşlarla oynayan çocuklar, getirdiğimiz oyuncaklarla çok mutlu oldular. Hem şaşkın hem de mutlu ifadelerle bize bakan bu çocuklardan bazıları bizi tanıdılar. Karakaya Köyü'nde okul yok. Buradaki çocuklar taşımalı eğitim yapmak üzere, Avşar Köyü'ne gitmektedir. Biz de Avşar Köyü İlköğretim Okulunda, Leyleklerle ilgili bir sunum vermiştik. Bu sunumda bizi görüp, tanımışlar. Eğitimin ve bilinçlendirmenin çok önemli olduğunu düşünüyoruz. Ekodosd olarak okula gitmeyen çocuklara oyuncaklar, okula gidenlere ansiklopedi ve kitaplar, köy kahvesine de büyüklerin okumaları için, birçok yayın bıraktık. Üyelerimizin getirmiş olduğu bu tür oyuncaklar, kitaplar, yayınlar ve giysileri Beşparmak Dağları'ndaki köylere dağıtmaya devam edeceğiz. Beşparmak Dağları'nın milli park olması için, araştırmalarımıza, bilinçlendirme çalışmalarımıza devam etmekteyiz. Tarihin en eski izlerini taşıyan bu dağlara ve bu coğrafyada yaşayan insanlara herkesin sahip çıkmasını bekliyoruz “ diye konuştu.
EŞKİYA HÜSEYİN’İN KAYA MAĞARALARDAKİ HİKAYESİ
Binlerce yıldır, birçok uygarlıkların gelip geçtiği bu Karakaya Köyü’ndeki kayalardan, yakın tarihimizde de bir Eşkıya Hüseyin geçti. Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerinde, özellikle Ege Bölgesi'nde cirit atan eşkiyalar, Beşparmak Dağları'nı mekan edinmiş. Bunlardan Eşkıya Hüseyin de, Kavalan'da bulunan bir mağarayı yatak yapmış. Mağaranın büyük ini, tüm cepheyi görebilecek yükseklikte bir yerde oluşmuş. Eşkıya Hüseyin kendi imkanlarıyla çamurdan kardığı harç ve taşlarla, korunmak ve pusuya yatmak için, mevzi yapmış. Zeki bir insan olan Eşkıya Hüseyin, ön bölümden gelebilecek ani saldırılara karşı, inin içinde bulunan bir koridordan arka tarafa geçmekteymiş. Daha küçük olan arka taraftaki inden çıkarak, Beşparmak Dağları'nın karmakarışık kayalıklarının arasında kaybolup gidermiş. Bu esrarengiz kayalıkların olduğu vahşi tabiatta, köylüler tarafından bırakılan hayvanlar, sınır taşları arasında başıboş bırakılarak bütün yılını burada geçirirler. Kış aylarında hayvanların doğumu yaklaştığında, dağa gelen köylüler, buzağının doğmasını beklerken üşüdüklerinde, yaş olan çalı çırpının tutuşması için, önceden kaya altlarına çıra niyetine koydukları, bu odunlar yararlanmaktadırlar.