22
Aralık
2024
Pazar
MERKEZ - DENİZLİ
Nufus
907.325
Yüz Ölçümü
11.868
İlçe Sayısı
19
Vali
Nufus
494.961
Yüz Ölçümü
0
Belediye Sayısı
49
Köy Sayısı
0
Kaymakam

Hierapolis (Pamukkale)

Denizli’ye 22 km. uzaklıktaki Hierapolis (Pamukkale), yeraltından fışkıran sıcak su kaynaklarının oluşturduğu etkileyici travertenlerinin ve şelalelerinin yanı sıra, Roma ve Bizans dönemi arkeolojik kalıntılarıyla önemli bir yerleşimdir.

Çökelez Dağı’nın güney eteğinde yer alan ve kalsiyum oksitli kaynak sularının birikimiyle oluşan pamuk beyazlığındaki plato, etkileyici bir görünüme sahiptir.

Kalsiyum tuzları ve karbondioksit gazı içeren 35° sıcaklıktaki termal suyunun, yüzyıllardan beri çeşitli hastalıkları iyileştirici etkisine inanılmış ve şifa arayan insanların en önemli uğrak yerlerinden biri olmuştur. Bu ilgi, kaynakların etrafında Hierapolis adıyla bir yerleşimin oluşmasına neden olmuştur.

Hierapolis, kalsiyum oksitli suların binlerce yıldır şekillendirdiği olağanüstü ve benzersiz bir coğrafyaya yaslanarak biçimlenen bir antik kent; ünü tüm Akdeniz havzasına yayılmış Helen ve Roma uygarlığının ihtişamlı merkezlerinden biridir.

Mineralli sıcak sularla beslenen doğal teraslar, havuzlar ve öte yanda bu masalsı örtüde yükselen görkemli yapılar. Sütunlar ve galerilerle süslenmiş caddesi, Babadağı ve Honaz Dağları’nın eteklerinde, Çürüksu (Lykos) Nehri’nin oluşturduğu vadiye hâkim konumdaki on bin kişilik tiyatrosu, sıcak ve soğuk bölümlerden oluşan hamamları, gösterişli idari ve sivil yapıları ile Anadolu’nun en büyük ve en zengin antik nekropolüne sahip olmasıyla öne çıkan bir kentimizdir.

Türünün yeryüzündeki tek örneği olan ve UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer alan Pamukkale, antik adıyla Hierapolis’tir. Ancak onun tüm bu özelliklerinin dışında, diğer antik kentlerden ayırt edici bir özelliği de Kutsadığı tanrılar.

İnsanoğlunun temel gereksinimlerini ve yeryüzü kavrayışını yansıtan bu tanrılar, aynı zamanda Hierapolis’in oluşum nedenlerini de açıklar. Ona bu şifalı kaynakları ve güzelliği veren, ama aynı zamanda yok ediciliğiyle korkutan, Hierapolis’in merkezindeki yeraltı ülkesinin tanrısı Pluto, bereketi sürekli kılmaya çalışan ana tanrıça Kybele (Demeter) ve onların izdüşümlerinde çoğalan Persephone, Attis, Leto, Apollon, Artemis ve Dionysos. Yeraltından yeniden doğuşa, kıştan bahara, doğanın canlanmasından ekinlerin biçilmesine ve bağ bozumuna verilen yaşamsal döngüleri bir arada simgeleyen bu tanrı ve tanrıçalarla Hierapolis, antik dönemde de algılandığı şekilde “kutsal kent” olarak kendini dışa vurur.

Strabon (MÖ 63-MS 21) şöyle anlatmaktadır:
"...Laodikeia’nın karşısında Hierapolis vardır. Burada sıcak su kaynakları ve Plutonion bulunur... Yüksekçe bir tepenin eteğinde, bir kişinin ancak geçebileceği orta büyüklükte bir çukur vardır, derinliği epeyce fazladır ve bu çukurun çevresi dikdörtgen bir parmaklıkla kapatılmıştır.

Burası o kadar yoğun ve puslu bir buharla doludur ki, insan zemini zorlukla görebilir. Parmaklığın çevresine yaklaşan herhangi bir kimse için hava zararsızdır, çünkü sakin havada buhar dışarı çıkmaz fakat parmaklıklardan içeri geçen herhangi bir hayvan derhal ölür..."

Strabon’un sözünü ettiği Plutonion, kentin merkezinde bugün de var olan zehirli gazların çıktığı mağaradır. Bu kutsal mekândan aşağıya doğru inen merdivenler, yeraltının hareketli ve kaynayan dünyasına açılan kapıyı simgeler. Orası ölümden sonra gidilen ve geri dönüşü olmayan ülkedir. Ama Hierapolis sakinleri için Pluto, diğer adıyla Hades, yeraltının olağanüstü nimetlerini sunarak kentlerini zengin kılan bir tanrıdır aynı zamanda. Antik dünyada tapınım mekânı ender olan Pluto, Hierapolis’te yeryüzüyle buluşarak kentin ününe ün katan bir kutsal mekân yani Plutonium olarak ilgiyi üzerine çeker ve antik Yunan mitolojisinin en gözde öyküleri arasında yer alan bir ’üçleme’ içinde canlanır: 

Demeter, Persephone ve Pluto. Öykü toprağın bereketini, ekinler, özellikle buğdayı simgeleyen Demeter’in biricik kızı Persephone’nin Pluto (Hades) tarafından yeraltına kaçırılışında odaklanır.

Bu tema Hierapolis Tiyatrosu’nun frizlerinde ve kent sikkelerinde betimlenir.

Yine burada ele geçen ve müzede sergilenen bir Attis heykeli, ölümün yaşama, toprağın verimine dönüşünü simgeleyen bir başka mitolojik öykünün bağını kurar. Attis, kendini Kybele’ye kurban eden karakterdir. Ancak öldüğü yerde toprağa akan kanından menekşeler biter.

Toprak-bereket olgusu, tiyatronun frizlerinde yer alan Adonis’e ait bir başka sahneyle devam eder.

Aprodite ve Persephone’nin tutulduğu Adonis’in öyküsü, onun da aynı şekilde bir bahar çiçeğine dönüşmesiyle son bulur. Elbette coşku ve itkinin simgesi, bağların bereketi, şarapçı tanrı Dionysos da unutulmamıştır frizlerde. Onun adına yapılan bağbozumu şenlikleri betimlemesinde o, kentaurların çektiği araba üzerinde merkezde gösterilir. Av ve yabanıl yaşamı denetleyen Artemis ise Hierapolis’in baş tanrısı Apollon’un ikiz kardeşi ve antik dünyanın vazgeçilmez karakteri olarak mitolojik sahnelerin baş köşesinde yerini alır.

Apollon, Plutonium’un hemen üst teraslarında yer alan tapınağıyla yeraltından yeryüzüne evrilen döngünün merkezindeymiş gibi görünür.

Apollon kutsal alanında İtalyanlar tarafından yürütülen arkeolojik kazılarda bu yıl ortaya çıkarılan ’Kehanet Merkezi’ ise, kentin kutsallığını vurgulayan önemli keşifler arasında sayılıyor bugün. Apollon’un bilicilik yanını temsil eden bu yapı kalıntısında ele geçenler arasındaki en ilgi çekici buluntu grubu ise bir kitabeye ait olan parçalar. Alfabetik olarak kehanetlerin yazıldığı bu kitabe, insanların rahiplerin denetiminde torbadan çektiği harfler doğrultusunda geleceklerini okumaya çalıştıkları metni simgeliyor.

MÖ 2. yüzyılda, Bergama kralı II. Eumenes tarafından kurulan Hierapolis, antik dönemde de turist akınına uğramasına neden olan şifalı sularının yanı sıra, dokumacılıkta da öne çıkan hareketli ve zengin bir merkezdir. Bizans sürecinde piskoposluk merkezi olan kentte, erken Hıristiyanlık dönemine ait yapılar, özellikle de İsa’nın havarilerinden Aziz Philip için yapılan martyrium, Pamukkale’ye günümüzde de süren yoğun ilginin bir başka yönünü temsil etmektedir.

Hierapolis’in ilk tanıtımları, J. Spon, G. Wheler, R. Pococke, R. Chandler, L. de Laborde ve Ch. Texier gibi İngiliz ve Fransız seyyahları tarafından yapılmıştır.
XIX. yüzyıl sonlarında ilk kazılar Alman arkeoloji heyetinden C. Humann, C. Cichorius, W. Judeich ve F. Winter tarafından yapılmış ve 1898 yılında yayımlanmıştır. 1957 yılında, Paolo Verzone başkanlığındaki İtalyan heyetince bilimsel kazılara ve restorasyon çalışmalarına başlanmıştır; benzeri çalışmalar günümüzde de Daria de Bernardi Ferrero başkanlığındaki İtalyan heyeti tarafından sürdürülmektedir.

Hierapolis'teki başlıca Kalıntılar:

Ana Cadde ve Kapılar

Yaklaşık 1 km. uzunluğundaki kentin önemli ve geniş ana caddesi, kenti bir ucundan diğer ucuna ikiye böler. İki tarafında sütunlu galeriler ve önemli kamu yapıları vardır. Her iki ucunda birer anıtsal kapı bulunmaktadır. Bu kapılar ve caddenin büyük bölümü Roma döneminde inşa edildiğinden, Bizans surunun dışında kalmaktadır.

Güneyinde MS.V. yüzyıla tarihlenen “Güney Bizans Kapısı” vardır. Kuzeyde, iyi korunmuş, üç gözlü ve iki yanında yuvarlak kuleleri olan kapıda, İmparator Domitiana ithaf edilmiş Latince ve Grekçe yazılmış bir yazıt vardır. Bu yazıttan dolayı buna Domitian Kapısı veya Roma Kapısı denir. Kapının Asya Prokonsülü Julius Sextus Frontinus tarafından MS. 82-83 yıllarında yaptırıldığı bilinmektedir. Bu nedenle kapıya, Frontinus Kapısı da denilmektedir. Bu kapıdan güneye inen yolun surla kesiştiği yerde, MS. V. yüzyılda tarihlenen “Kuzey Bizans Kapısı” bulunmaktadır.
 

Surlar

MS. V. yüzyılda, Roma İmparatorluğunun diğer kentlerinde de olduğu gibi, Hierapolis de MS. 396da çıkarılan bir kanuna göre kuzey, güney ve doğu yönlerinde surlarla çevrilmiştir.

Büyük kısmı bugün yıkılmış halde olan surlara, 24 adet kare planlı kule yerleştirilmiştir. İki anıtsal kapı ve iki küçük kapı olmak üzere 4 girişi vardır. Kuzey ve güney anıtsal kapıları ana caddeye açılır.



Hamam

Bugün, masif duvarları ve bazı tonozları ayakta kalabilmiş olan yapının iç mekanlarının mermerle kaplı olduğuna dair izler bulunmaktadır.

Hamamın planı diğer tipik Roma hamamları gibidir. Önce girişte büyük avlu, iki yanında büyük holler bulunan kapalı dikdörtgen bir alan ve daha sonraları bulunan esas hamam yapısı yer alır.

Palaestranin yan kanatlarında, biri güneyde, diğeri kuzeyde olan iki büyük hol imparatora ve törenlere ayrılmıştır. Hamam kompleksinin kalıntıları MS. II. yüzyıla tarihlenir. Büyük hole bitişik tonozlu kapalı mekanlar günümüzde müze olarak kullanılmaktadır.


Apollon Tapınağı

Mevcut tapınak, eski ve dini mağara olarak bilinen Plutonion üzerine kurulmuştur. Yerli halkın en eski dini merkezi olan bu yerde Apollon, bölgenin Ana Tanrıçası Kybele ile buluşmuştur. Eski kaynaklar, Ana Tanrıça Kybele rahibinin bu mağaraya indiğini ve zehirli gazdan etkilenmediğini bildirirler. Apollon Tapınağında üst yapıya ait kalıntılar MS. III. yüzyıldan geriye gitmemekle birlikte, temeller Geç Hellenistik döneme kadar uzanmaktadır. Tapınak alanına geniş basamaklarla çıkılır. Pronaos ve cellasi mevcut olan tapınağın, önünde duvarla çevrili bir peribolosu (koruma alanı) bulunmaktadır.

Tiyatro

Yamaca yaslanmış, Grek tiyatrosu tipinde, 300 ayak (91 m.) tüm cephesiyle birlikte korunabilen büyük bir yapıdır.

İnşasına MS. 60 yılında olan büyük depremin ardından Flaviuslar döneminde MS. 62 yılında başlanmıştır. Hadrian döneminde (MS.117-138) inşa halindedir. Yapı Severuslar döneminde MS. 206 yılında tamamlanmıştır. Caveada 50 oturma sırası bulunur ve 8 merdivenle 7 bölüme ayrılmıştır.

Caveanin tam ortasından geçen Diozomaya her iki yandan tonozlu birer geçit ile (vomitorium) girilir. Caveanin ortasında yer alan krallık locası ve orkestrayı çevreleyen 6 ayak (3.66 m.) yüksekliğindeki sahne ön duvarında 5 kapı ve 6 nis bulunmakta, bunların önünde 10 adet sütun yer almaktadır. Spiral yivli mermer sütunların üzerlerinde istiridye kabuğu şeklinde motiflerle dekore edilmiş nisler yer alır. Sütunların arası heykellerle süslenmiş olup, burada yapılan kazılar sırasında bol miktarda heykel bulunmuştur. Sahne arkasındaki duvarlarda ise mermer kabartmalar yer almaktadır.


Martyrium

MS. IV. yüzyıl sonuna veya V. yüzyıl başına ait oktogonol (sekizgen) bir yapı olan Martyrium, 20mX20m ölçüsünde kare planlı yapılmıştır.

St. Philipin Hierapoliste şehit edildiği kabul edilerek onun anısına anıt dinsel merkez ve mezar olarak inşa ettirilmiştir. Hristiyanlığın resmi din oluşundan sonra, halkın büyük ilgisini çeken yerlerden biri olmuştur.


Nekropol

Batıdaki traverten alanları dışında kalan üç yönde nekropol alanları bulunmaktadır.

Bunlar yoğunlukla Tripolis-Sardese giden kuzey yolunun ve Laodikeia-Colossaeye giden güney yolunun iki tarafinda yer alır.

Mezarlarda kireçtaşı ve mermer kullanılmıştır. Mermer kullanımı daha çok lahit tiplerinde görülür. Kuzey nekropolü, Geç Hellenistik dönemden erken Hristiyanlik dönemine kadar karakteristik lahitleri, mezar tiplerini ve mezar anıtlarını bir arada içerir. Kentte görülen mezarlar lahit, tümülüs ve ev tipi mezarlardır. Konut mimarisini anımsatan mezar yapıları, nekropolün en önemli kalıntılarıdır.


Agora

Frontinus Kapısı ve ana caddenin bitişiğinde (Kuzeydoğu) 170 m. genişliğinde, 280 m. uzunluğundaki bir alanı kaplayan Agora yapısı yer alır. Agora dört yanı sütunlarla çevrili galeri kompleksinden oluşur.

Özellikle doğu tarafta merdivenli basamaklarla yükseltilen podyum-krepis üzerinde anıtsal sütunların bulunduğu, her iki sütun arasında kemerlerin yapıldığı görülür. İon düzenindeki sütun başlıklarının üst kısmında aslanların boğaları parçalaması,sfenksler gibi konuların işlendiği yüksek kabartmalı bölüm yer alır. Bu alan iki katlı olarak düzenlenmiştir. Sütunlu galerilerin üst örtüsü kiremit kırma çatı olarak yapılmıştır. Agora yapısında Korinth ve İon düzeninde sütun başlıkları kullanılmıştır. Bu anıtsal kompleks M.S II.yüzyılda yapılmıştır.


Nypheum

Anıtsal Çeşmeler, bulundukları şehri güzelleştirmek için halkın isteği doğrultusunda yapılmıştır. Bunlar kamu yararına olan yapılardır. Hierapolis Kentinin en önemli iki anıtsal çeşmesi, kuzey-güney doğrultusunda uzanan ana caddenin üzerinde yer almaktadır. Apollon Tapınağı kutsal alanı içinde yer alan anıtsal çeşme U planlı olup inşasında tapınak malzemeleri kullanılmıştır. İki katlı korinth düzeninde sütunlu, arşidravli ve üçgen alınlıklıdır. Sütunlar arasındaki nislerde heykeller yer almış, ön kısmında ise uzun dikdörtgen bir havuzu vardır.

Anıtsal Çeşme M.S III.yüzyıl sonu IV.yüzyıl başlarında yapılmıştır. Anadolunun en büyük anıtsal çeşmesi, üç kemer gözlü Frontinus Kapısı üzerinde yer alan ana caddenin doğu kenarında yer almaktadır. Üçgen alınlıklardaki karşılıklı borazan çalan Triton kabartmalarından dolayı bu yapı Triton Çeşmesi olarak adlandırılmıştır. Kazılarda bulunan bir yazıta anıtsal çeşme, İmparator Caracalla ya ithaf edilmiştir.(M.S 211-217) Yapı iki katlı korinth düzeninde sütunlu galeri şeklinde inşa edilmiştir. Birinci katın üzerinde zengin kabartma bitkisel motiflerin yer aldığı bitkisel motiflerin bulunduğu arsidrav bulunmaktadır.

Arsidravın üzerinde ise yüksek kabartma olarak yapılmış, hareketli ve canlı mitolojik figürlerin bulunduğu friz gösterilmiştir. Bu kabartmalarda kadın savaşçı Amazonlarla Yunanlıların mücadeleleri, Griphonlar ( yaratıklar), testileriyle Nympheler (Su perileri) ve genç nehir tanrısı gibi figürler işlenmiştir. İkinci katta arsidrav üzerindeki üçgen alınlıklarda ise karşılıklı borazan çalan Tritonlar işlenmiştir. Çatı üzerinde de akroter yerine kullanılmış heykeller bulunur. Ön kısımda zeminde boydan boya uzanmış büyük dikdörtgen havuz yapılmıştır. Cadde yanındaki havuz, yarım yuvarlak nisler ve dikdörtgen kesitli plasterlerle dekore edilmiştir. Orijinalde sütunlar arasına yerleştirilen musluklardan havuza su akıtılmaktadır.


Su Kanalları

Çevredeki tepelere inşa edilmiş kanallardan oluşan iki aquadükt kente içme suyunu sağlamaktadır. Bunlardan biri kuzeyde Pamukkale ve Karahayıt arasında, diğeri doğuda Güzelpınar yönündedir.

Bugün hala üstlerini kapatan taş plakalar görülebilmektedir. Bu kanallar kentin doğusundaki tepenin üstünde inşa edilmiş bir filtre odasında birleşmektedir. Buradan çıkan su pişmiş toprak künkler ile kent sokaklarına oradan da daha küçük çaplı künklerle evlere ulaşmaktadır. 

 

Yayın Tarihi : 30 Eylül 2004 Perşembe 19:35:03
Güncelleme :22 Temmuz 2008 Salı 13:31:42

Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
İLGİLİ SAYFALAR