Ziraat Türkiye Kupası’nın 4. Turu geçtiğimiz hafta beklenmeyen sonuçlarla tamamlandı. Beşiktaş, Fenerbahçe ve Trabzonspor elenirken Galatasaray penaltı atışları sonucu yedek kalecisi Ufuk’un başarısıyla kupaya tutunabildi. Süper Lig takımlarının bu turdan alacağı dersler vardır. Bunların başında kura sonucu karşılarına çıkan PTT Birinci Lig takımlarını küçümsediler. Sahaya yedek ağırlıklı oyuncularla çıktılar ve sözcüğün tam anlamıyla hezimete uğrayarak elendiler. Bu da gösteriyordu ki, rakip ne olursa olsun oynadığın hazırlık maçı değil resmi maçlardır. Yedek oyuncularını hazırlık maçlarında denersin, resmi maçta denemeye kalkarsan başına geleceklere de razı olmak zorundasın... Rakibi küçümsemenin acı sonuçlarıyla hem bizde, hem de yabancı ülkelerde çoğu kez karşılaşılmıştır.
Ziraat Türkiye Kupasının grup aşamalarının kulüplere büyük bir mali yük getirdiği açıktır. İsmi büyüklere çıkmış kulüplerin yedek oyuncularla sahaya çıkmaları kupayı önemsemediklerini göstermektedir. Liglerimizdeki yabancı oyuncuların çokluğundan ötürü Türk futbolcuların forma şansı bulamadıkları da bir kez daha ortaya çıkmıştır. Kupada şans bulan yedek futbolcular arasında birlikte oynamamaktan ötürü uyumsuzluklar yaşanıyor ve bu durumda da pozisyon bulabilmeleri son derece güçleştiriyor. Böyle olunca da elenmeleri kaçınılmaz oluyor.
Örneğin yıllar önce Beşiktaş Akçabat’a, Lüleburgaz’a; Fenerbahçe’de Pendik’e yenilerek elenmişlerdi. Beşiktaş’ı eleyen Lüleburgaz ardından Fenerbahçe’yi 0-0 ve 1-1’lik sonuçlarla geçmeyi başarmıştı. İngiltere’de ise Premier Lig’den düşen WiganAtletic finalde MancesterCity’i mağlup etmişti.
Ziraat Türkiye Kupası’nın flaş takımı Fethiyespor’un Fenerbahçe’yi elemesinden çok seremoni için sahaya çıktığında üzerlerindeki tişörtlerle gündeme oturdular. Fethiyeli futbolcuların formaları üzerinde iri harfler vardı; bunlar yan yana geldiklerinde “YÜCE ATATÜRK” yazısı okunuyordu. Böyle olunca da Türkiye Futbol Federasyonu tarafından milli değerleri kendine mal etme gerekçesiyle Yıldırım Demirören federasyonunca Profesyonel Futbol Disiplin Kurulu’na (PEDK) sevk edildiler. (!)
Velev ki (!) siyasi simge olsa ne yazar?
Futbol Federasyonunun bu kararı toplumun büyük kesiminden tepki gördü. Spordan sorumlu Bakan Suat Kılıç bile buna karşı çıkarak “Yüce Atatürk” tişörtüyle sahaya çıkan Fethiyespor’un disipline sevk edilmesini eleştirdi; “Verilecek olan bir karar toplumda ayrışmaya sebep olabilecektir. Atatürk adının hiçbir siyasi ya da benzer polemiğe konu edilmesine rıza göstermeyiz. Türkiye bu konuyu tartışmamalı federasyon da bu konuyu gündeminden dışarıya çıkarmalıdır.” demek zorunda kaldı.
Fethiyespor’a ceza verilmeye kalkışılması futbolumuzda ikili bir standardın uygulanmasına yol açıyordu. Bu maçın ardından Nelson Mandela’nın ölümü üzerine Galatasaraylı Drogba ile Eboue de Afrika’nın sembolü Mandela’nın isimleri yazılı tişörtlerle sahaya çıkmalarından ötürü disipline verildiler. Kaldı ki, her iki yıldız futbolcu yaptık, yine de yaparız dediler. Ardından da Mandela’nın yaşamını yitirmesinin bütün dünya için büyük bir kayıp olduğunu vurguladılar. Gerçekten de Mandela dünyanın ezilmiş, emperyalist boyunduruğundaki ülkeler içen bir sembol olmuştu. Futbolumuzdaki ikili standart veya bazı çevrelere yağcılık yapmak isteyenlerin ortaya çıkışı olayları daha da körüklemiştir. Örneğin Fenerbahçeli Emre Belözoğlu da Mısır’da yapılan darbeyi protesto için tribünlere ve televizyon ekranlarına göstere göstere Rabia (!) işareti yapmış, federasyonun kılı bile kıpırdamamıştı. Bazıları tarafından alkışlanmış, hakkında methiyeler yazılmıştı.(!) Siyasiler de bu işareti yapmışlardı. O zaman insan düşünüyor; korku dağları mı bekliyor?
Fethiyespor’un “YÜCE ATATÜRK” tişörtüyle sahaya çıkması neden bazılarını rahatsız etmiştir?
Fethiyesporun’un teknik direktörü, Fenerbahçe’nin eski kalecilerinden Engin İpekoğlu “Müsaade edin de arada bir Atatürk’ü saygıyla analım. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Atatürk’ü saygıyla anmamızın polemik konusu yapılması ayıp, PFDK’dan ceza gelirse bu saçmalık olur” demişti.
İnsan ne günlere geldik diye kara kara düşünmekten kendini alamıyor; Atatürk ve devrimlerine olan bu düşmanlık neden? Bu büyük adama minnet duymamız neden bazılarını kızdırıyor?
Resmi bayramların üzerindeki kara bulutlar, ders kitaplarından çıkarılan ilkeler, andın yasaklanması ve daha bir yığın davranış Fethiyeli futbolcuları bu yöne sevk etmiş olabilir miydi?
Futbol Federasyonunun her geçen gün artan tepkiler üzerine Fethiyespor’a ceza vermekten kaçınmasıyla sorun çözülmüş ve yeni bir siyasi polemiğin ortaya çıkışı önlenmiş oluyordu. İnsan elde olmadan yine düşünüyor; birileri federasyonun sorun çıkarmayın diye kulağını mı çekmişti?
Muğla’nın arkeoloji ve turizm yönünden önemli ilçesi Fethiye’nin Atatürk ile bazılarının bilmediği önemli bir bağlantısı vardır. Büyük olasılıkla da Fethiyespor’lu futbolcular bunu hatırlayarak sahaya Atatürk tişörtleriyle çıkmışlardır.
Atatürk, Fethiye’nin isim babasıdır.
Geçtiğimiz yüzyıla baktığımızda, 1914 yılında çöküşün eşiğine gelmiş Osmanlı dünyaya kendini göstermek istemişti. Uçak yapamayan Osmanlı hükümeti İstanbul’dan havalanacak uçaklarla Anadolu, Suriye Şam üzerinden İskenderiye’ye devrin ünlü pilotu Fethi Bey ve arkadaşlarını uçurmaya karar vermişti. Bu uçuk fikrin sahibi de Sultan Reşad’ın her şeyi kendisine bıraktığı “Enver’im bilir” dediği Enver Paşa idi.
Fransız havacısı Danceurt’un 1913’te İstanbul’dan Kahire’ye uçuş gösterisinde Toroslara çarpıp parçalanması üzerine gösteriyi tamamlama görevi Yüzbaşı Fethi Bey ve arkadaşlarına verilmiştir. Onlar üzeri açık kanatları keten bezinden Fransız yapısı Bleriot XI/B tipi uzun uçuşu kaldıramayacaklarını bile bile Paşa’nın emrine karşı koymamışlardı. Kısacası bir kapris uğruna Osmanlı’nın güzide pilotları ölüme gönderilmiştir. Fethi Bey’e “Torosların üzerinden uç, Şam’a ulaş, sonra da Kahire üzerinden İskenderiye’ye git” demişler… Fethi Bey bu ilkel uçakla oralara gidilmez demedi veya diyemedi... Fethi Bey ile yardımcısı Sadık Bey aynı uçakta, Nuri Bey de diğer uçakta havalandılar. Ulaşacakları mesafe 2500 km idi. Fethi ile Sadık beyler 27 Şubat 1913’de Şam-Kudüs arasındaki Taberiye yakınlarında, Nuri Bey ise 11 Mart 1914’de Yafa’dan kalkarken düşerek şehit oldular.
Pilotların ölümü büyük üzüntü yaratmış, onurlarına Fatih Saraçhanebaşı parkının ortasına Mimar Vedat Tek’in eseri olarak mermerden kırık sütunlu bir anıt yapılmıştır. Sütunun kırık oluşu da pilotların yarım kalan uçuşlarının simgesidir.
Aradan uzun bir süre geçti. Atatürk pilotlarımızın isimlerinin yaşatılmasını istiyordu. Bugünkü Fethiye’nin ismi o sırada Meğri idi. Meğri’nin ileri gelenleri isimlerinin değiştirilmesini isteyince Atatürk tarafından Yzb. Fethi Bey’in isminin oraya verilmesine karar verdi ve Meğri’nin ismi Fethiye olarak değiştirildi.
Yzb. Fethi Bey Meğrili olmayıp, İstanbullu bir ailenin çocuğu idi. Aynı zamanda da Beşiktaş kulübünün kurucularındandı.
Fethiyesporu ceza kuruluna sevk edenler acaba bu gerçekleri biliyorlar mıydı?
Federasyon Başkanı, Beşiktaşlı Yıldırım Demirören’in de bundan haberi var mı?
Yılmaz Özdil’in değişiyle; “Beşiktaşlı Yıldırım Demirören’in Yüce Atatürk pankartı açtı diye Fethiye’yi disipline göndermesi, hem memleket tarihi açısından, hem Beşiktaş tarihi açısından katmerli bir trajedidir.”