Stratonikeia, Muğla’nın Yatağan İlçesine bağlı Eskihisar köyündedir. Günümüzde Yatağan Termik santralının burada kurulması yöreyi olumsuz etkilemiş, çıkan zehirli gaz ,vs. dolayısıyla köy terk edilmiştir.
Antik çağ yazarlarının Karia’da bir kent olarak isminden söz ettiği Stratonikeia Eskihisar köyü ile iç içedir. Pluturcharkhos’un belirttiği gibi kent ismini, yaygın bir mitolojik öyküye göre genç ve güzel bir kadın ile onun coşkulu aşkından almıştır.
Karia’nın bu antik kentinde Stratonikeia isimli, güzelliğiyle ün yapmış bir kız yaşarmış, Kral Seleukos Nikator’un karısı ölünce kendine yeni bir eş aramış ve sonunda Stratonikeia’yı görmüş ve onunla evlenmeyi istemiş. Bu sırada kız, Seleukos’un oğlu Antiochos ile çılgın bir aşk yaşıyormuş. Buna rağmen kral ile evlenmek zorunda kalmış. Ancak Seleukos oğlunun sevgilisi ile evlendiğini bilmiyormuş. Düğünün hemen ardından Antiochos hastalanmış, yataklara düşmüş, hastalığına hiçbir hekim çare bulamamış. O sırada Karia’da bulunan ünlü bir Mısırlı hekim olan Herostratos saraya çağırılmış, hastayı bir de onun görmesi istenmiş.
Mısırlı hekim de günlerce uğraşmış ama hastanın tedavisini o da yapamamış.Bir gün Stratonikeia hastanın odasına girmiş ve o anda Antiochos’un yüzü kızarmış, kalbi daha hızlı atmaya başlamış. Bu durumu gören, iki sevgilinin bakışlarından bir şeyler sezinleyen hekim Stratonikeia odadan çıkar çıkmaz Antiochos’u sıkıştırmış ve gerçeği öğrenmiş.
Ama bu durumu krala nasıl söyleyecektir? Hekim uzun uzadıya düşünmüş ve Seleukos’un huzuruna çıkmış, ve aralarında şöyle bir konuşma geçmiş:
Kral Hazretleri, oğlunuzun hastalığının ne olduğunu anladım. Oğlunuz benim karıma aşık ve o yüzden de yataklara düşmüştür.
Bunun üzerine kral :
Benim sevgili oğlumdan karını esirgeyecek misin? Oğlumu kurtarmalıyız.
Deyince hekim düşünmüş ve sonra yanıtını vermiş:
Kralım siz kendinizi benim yerime koyun. Siz benim yerimde olsaydınız ne yapardınız?
Oğlum, benim karımı sevmiş olsaydı hiç düşünmez verirdim. Çünkü Antiochos benim her şeyimdir.
Hekim de zaten böyle bir anı kollamaktaymış. Hemen yanıtını vermiş;
-O halde size gerçeği söylemeliyim. Oğlunuz kraliçe Strtonikeia’ya aşıktır. Siz onunla evlenmeden önce de birlikte büyük bir aşk yaşamışlar.
Kral son derece şaşkındır.
Peki o halde evlensinler. Demiş.
Bundan sonra Stronikeia ile Antiochos evlenmişler ve kısa bir süre sonra da kral tahtını oğluna bırakmış. İşte Antiochos uğruna babasını kaybettiği güzeller güzeli sevgilisi Strotonikeia’’ın adına bu kenti kurmuş. Bu olaya değinen Byzantion’lu Stephanos M.Ö.281-261 yılları arasında kentin kurulduğunu söyler.
Plutarchos de Kral Seleukos’un karısı Stratonikeia ile oğlu Antiochos’un yaşadıkları aşka değinmiş ve: “Baba kral , genç karısı ile oğlu arasında geçen gizli aşkı öğrenince M.Ö.294’de karısından ayrılmış ve her ikisini de ülkenin kuzeyine göndermiştir” demiştir. Öte yandan antik yazarlardan Appian da kenti bu tarihte Seleukos’un genç karısı adına kurduğunu ileri sürmüştür.
Antik çağ tarihçilerinden Pausanios ile Stephanos aynı yerde bulunan Khrysaonis ve İdrias isimli iki kentten söz etmişlerdir. Ancak bu iki ismin kentten çok bölge ismi olması da olasıdır. Nitekim İdrios ismiyle bilinen bölgede bir konfederasyon kurulduğu; Zeus Khrysaoraus’un burada önemli bir mabet olduğu antik tarihlerde yazılıdır. Ayrıca Khrysaonis ismi de bazen Karia birliği ile eş tutulmuştur.
Bir görüşe göre de Lykialılar tarafından kurulan ilk kenttir. Buradaki ilk antik yerleşim Akdağ ve Kurukümes tepelerinin kesiştiği noktada, Kadıkulesi’nin kuzey yamaçlarında kurulmuştur. Bu tepenin güney-doğusu sarp ve kayalık olup mahalli halk tarafından “Karşıyaka” ismiyle anılır. İşte burası topografik yapısından ötürü savunmaya son derece elverişli olduğundan ilk yerleşimin surları buradadır. M.Ö. IV.yüzyıla ait olan bu sur aşağı yukarı 3500 m. uzunluğunda olup, iki taraftan tiyatronun arka hizasında birleşir. Aşağıdaki şehir kurulduktan sonra burası da M.Ö. III.yüzyıla ait bir sur duvarı ile çevrilmiştir. Yukarıdaki şehir Zeus Khrysaoreus’a (altın kılıçlı Zeus) ait bir kült merkezidir.
M.Ö. VI.yüzyılda Lydia krallığı bölgeye egemen olmuşsa da Persler M.Ö.546’da buna son vermişlerdi. Bu durum Büyük İskender’in Batı Anadolu’ya gelişine kadar sürmüştür. İskender’in ölümünden sonra Anadolu’da generaller arasında gelişen savaşlardan ötürü kendilerini korumaya çalışan yöre halkı Stratonikeia’nın olduğu yerdeki kutsal bir alanda toplanmışlar ve kendi aralarında bir birlik kurmuşlardır. Khrysaonis Birliği olarak tarihe geçen bu birliğin konumu henüz anlaşılamamıştır. Seleukoslar Manisa yakınlarında Lysimachos ile yapılan Kurupedion savaşını M.Ö. 281’de kazandıktan sonra tüm yöreye egemen olmuşlardır. Kral Seleukos’un aynı yıl ölmesi üzerine, ülkenin yönetimi oğlu Antiochos’a geçmiştir. Bu devirde kent gelişmiş ve görkemli yapılarla bezenmiştir. Makedonya’dan getirilen göçmenlerle de nüfusun artması sağlanmıştır.
Bundan sonra Stratonikeia birkaç kez Rodos’un eline geçmiştir. Tarihçi Titus Livius Rodosluların M.Ö.201’de ellerinden kaçırırlar fakat M.Ö.197’de kent tekrar Rodos Pareasının eline geçer. M.Ö. 167’de Rodos elçisi Roma senatosuna giderek bu kentin kendilerine verilmesini istemiştir. Pontus kralı Mithridates Roma bağımlısı olan Stratonikeia’yı M.Ö. 88’de ele geçirmesinin ardından kent Sulla tarafından geri alınır. Romalılar Pontuslulara karşı koyuşlarından dolayı kenti ödüllendirir ve bundan sonra da bağımsız bir kent olur. Stratonikeia Roma egemenliği altında da önemini korumuş, Bizans döneminde Aphrodisias’a bağlı önemli bir piskoposluk merkezi olmuştur. Ancak uğradığı deprem sonunda önemini yitirerek terkedilmiştir.
Stratonikeia’yı ilk kez A.Laumonier 1933’de yayınladığı “Notes sur un voyage un Caria” isimli kitabında tanıtmıştır. Prof. Dr.Yusuf Boysal 1967 yılında burada kazılara başlamış ve bu çalışması halen de sürmektedir. Bu kazılarda çıkan kitabelerden kentin bütün tarihçesi ortaya çıkmıştır. Ayrıca Roma dönemine ait olan birçok yapıları da ortaya çıkarmıştır.
A.Laumonier’in sözünü ettiği kentin ünlü mabedinin tiyatronun bulunduğu terasın altında olduğu da kazılar sonunda ortaya çıkmıştır. Ancak bu mabedin kimin tarafından ve hangi tanrıya saygı duyulması için yapıldığı aydınlanamamıştır.
George E.Bean’in Serapis Mabedi olarak isimlendirdiği bu mabedi Haufmann ve Prof.Ekrem Akurgal Bouleterion olduğunu iddia etmiştir. Ancak yapılan araştırmalar bu yapının geç Helenistik veya erken Roma döneminde yapıldığı da ileri sürülmüşse de bu da açıklık kazanamamıştır. Yapının içerisindeki oturma kademelerine güney ve kuzeydeki merdivenlerle çıkılmaktadır. Oldukça yüksek duvarları son derece ince bir taş işçiliği ile yapılmıştır.
Kuzey duvarının dış yüzünün tamamı ile iç yüzünün bazı kısımlarında Grekçe ve Latince kitabeler ile kaplanmıştır. Bu yazıtlarda savaşın önlenmesi ve uzak denizleri bağışlaması için Helios,Zeus ve Serapis’e sunulan adaklardan söz edilmektedir. Ayrıca diğer bir yazıtta ise bir yılın aylarını simgeleyen on iki dize bulunmaktadır. Ekim ayı ile başlayan dizelerin sağında Grek sayıları ile belirtilen ayın günleri yer almaktadır. Akrostiş oluşturacak biçimdeki dizelerin ilk harflerinden yazarın Menippos isimli bir kişi olduğu anlaşılmaktadır. Burada Menippos, iyi eğitim görmemiş kentli dostlarının akıllarını güçlendirmeyi amaçladığını yazmaktadır.
Stratonikeia’nın akropolü bugünkü köyün güneyindedir. Akropolü kuşatan surların pek azı günümüze gelebilmiştir. Ancak günümüze ulaşan kalıntılardan taşların oldukça geniş ve ince bir işçiliği olduğu dikkati çekmektedir. Kapı kemerinin bir bölümü ile önündeki Korinth düzenindeki yivsiz sütun günümüze ulaşabilmiştir.
Çevresinde Roma ve geç Antik döneme tarihlenen birçok heykeltraşi eser bulunmuştur. Üzerinde bir araba yarışının da tasvir edildiği bu anıtsalkapı Lagina’ya kadar uzanan kutsal yolun başlangıcıdır. Mimari elemanların üzerinde görülen bezemeler.özellikle korinth başlıkları bu kapının M.S.II.yy.ın ortalarında yapıldığına işaret etmektedir. Bunun yanı sıra yerleşim alanının kuzey-doğusunda bir kalenin kalıntıları ile karşılaşılmıştır.
Bouleterion’un batısındaki agora son kazılarda ortaya çıkmıştır. Agoradan günümüze yalnızca mermer duvarları çok iyi bir durumda gelebilmiştir. Agora duvarlarının kalıntıları köyün sokaklarından birinde boylu boyunca uzanır. Bu duvarın kuzeyinde Yusuf Boysal’ın 1980’ deki kazısında çıkardığı yuvarlak yapı da Agora’ya bağlı bir ünitedir.
Kentin güneyindeki dağın eteğine yaslanmış olan tiyatro oldukça iyi korunmuştur. Oturma kademelerinden 10.000 kişilik bir tiyatro olduğu anlaşılmaktadır. Cavea, orijinal konumunu korumuş olup Mimar Vitrius’un koyduğu kurala uygun olarak kuzeye bakar ve merdivenlerle dokuz künei’ye ayrılır.Scene Roma devrinde yeniden yapılmıştır.
Yusuf Boysal’ın 1985’de yaptığı kazıda ortaya çıkardığı Tiyatro’nun Roma İmparatoru Augustos zamanında yenilendiği anlaşılmaktadır. Bu dönemde Hellenistik devirde yapılmış olan Scene’nin yerine üç katlı bir scene inşa edilmiştir. Diazoma ve sahne binası halen toprak altındadır. Mimari üslubundan Helenistik dönemde yapıldığı ve Roma zamanında da bazı eklemelerin yapıldığı anlaşılmaktadır. Bölgede görülen depremlerden tiyatro binası çarpılmıştır. Batı Paradosunun yeri belli olmasına karşılık doğu girişi belirsizdir.
Heredotos’un Karia’ya gelenlerin toplandığı ve önemli kararların alındığını söylediği Augustos mabedi Tiyatro’nun cavea’sının hemen arkasında oluşturulmuş bir teras üzerinde yer alır ve kente hakim bir konumdadır.. Tapınağın tiyatro caveasının arkasında ve orkestra aksında yer alması Anadolu’nun hiçbir yerinde rastlanmamıştır.
Tapınağın ebadı dıştan 7,15 x 11.11 m.dir. Yivli sütunlar attik ion kaide üzerinde üç tamburun üzerinde yükselir. Yerel olarak “tuz taşı” diye adlandırılan beyaz mermerler çok ince bir işçilikle işlenmiştir. Mimari elemanlarından ve çeşitli motiflerin stillerinden Augustos tapınağıdır M.S. I.yüzyılın ilk çeyreğinde inşa edilmiş olduğunu gösterir.
Kentin önemli yapılarından biri de kuzey-batıdaki Gymnasion’dur. Kazılarda ortaya çıkarılan 105 x 180 m. ölçüsündeki kuzey duvarı boyunca yapılan çalışmalarda Gymnasium’un dikdörtgen plânlı ve oldukça büyük ölçülerde bir yapı olduğu anlaşılmıştır. Helenistik Çağda Miletos’da yapılan Gymnasium ile arasında oldukça büyük bir benzerlik vardır.
Kuzey duvarının ortasında yarım daire plânlı bir eksedra ve bunun iki yanında da yine dikdörtgen plânlı ikişer büyük oda bulunmaktadır. İtinalı bir işçiliği olan bu odaların mermer duvarlarının büyük bir bölümü ayaktadır.
Kentin batısındaki nekropol alanının ortasından geçen kutsal yol 1985 ve 1986 yıllarında buradan kömür çıkarılmasından ötürü ortadan kalkmış mezarların çoğu kömür yığınlarının altında kalmıştır. Burada rastlantı sonucu ortaya çıkan mezarlardan birisinde bulunan bir cam şişe bugün Bodrum Arkeoloji Müzesi’ndedir. Ampboriskos denilen bu şişe bugüne kadar ele geçen tek örnektir. Parfüm şişesi olduğu sanılan bu ampboriskosun üzerinde kabartma olarak Troia savaşından sonrası resmedilmiştir.
Bugün kazı evinin hemen yanı başında Gladyatör mezarları bulunmuştur. Bu mezarların taşları Muğla Müzesi’nde sergilenmektedir.
Evlerin duvarlarında antik parçalar bolca kullanılmıştır. Hatta bunlardan birinin pencere sövesinde Çift Ağızlı Labrandis baltası motifinin işlendiği parça da vardır.
Ek Bilgi: (kaynak; Kenthaber, 01.11.2008 tarihli "Kaz kaz bitmiyor" başlıklı haber).
Muğla’nın Yatağan ilçesine bağlı Eskihisar köyündeki Dünya’nın en büyük antik mermer kenti Stratonekeia’da kazı çalışmaları sırasında bin yıllık olduğu tahmin edilen iskelet kalıntıları bulundu. Mezardaki iki iskeletin Bizans dönemine ait olduğu açıklandı.
Eskihisar köyündeki Startonekeia’nın kuzey kapısında devam eden çalışmalarda mezardan çıkarılan bin yıllık mezarın yanı başındaki mezarda da küçük bir kız çocuğu mezarının bulunduğu ve mezardan küçük bir küpe çıkarıldığı açıklandı. Yatağan’a bağlı eskihisar köyündeki Stratonekeia’da kazı çalışmalarında şuanda 25 işçi, 5 arkeolog ve 2 stajyer öğrenci olmak üzere toplam 32 kişi çalışıyor.
Stratonekeai’nın her yerinin tarihi eser olduğunu ifade eden kazı heyeti başkanı Doç Dr. Bilal Söğüt, “Stratonekeia’daki çalışmalarımız yoğun bir şekilde devam ediyor. Şu anda burada çalışan arkadaşlarımız Stratonekeia’nın kuzey kapısında çalışmalarını sürdürüyorlar. Amacımız bu tarihi yerleri en kısa zamanda gün ışığına çıkarıp, ülke turizmine kazandırmak. Çalışmalarımız esnasında bir mezar içinde tahmini bin yıllık olduğunu saptadığımız bir iskelet çıktı” dedi.