Türkiye'de son yıllarda yaşanan kuraklık sebebiyle buğdayda yaşanan üretim düşüklüğünün un sektörünü de olumsuz etkilediği, birkaç yıl öncesine kadar Türkiye'nin un ihracatında lider ülke olmasına karşın bugün dördüncü sıraya gerilediği bildirildi.
Milli Prodüktivite Merkezi (MPM) Güneydoğu Anadolu Bölge Müdürü Mustafa Balaban, İHA muhabirine yaptığı açıklamada, un sektöründe yaşanan atıl kapasitenin sektörde genel sorunu oluşturduğunu belirtti. Un sanayiinin yıllık buğday üretim kapasitesinin 32 milyon tondan fazla olmasına rağmen, yıllık buğday unu üretiminin 12 milyon ton civarlarında gerekleşmesinin, kapasite kullanım oranının sektör genelinde yüzde 35-40 civarlarında olmasına yol açtığını kaydeden Balaban, şöyle devam etti:
"Ülke genelinde bin 100 firma faaliyet göstermekte olup, en fazla un üretim tesisinin bulunduğu iller Konya, İstanbul, Ankara, İzmir, Gaziantep, Nevşehir, Adana ve Mersin'dir. Gaziantep'teki işletme sayısı 85 civarında bulunmakta ve bir milyon 150 bin tonluk üretimle ülkedeki buğday unu üretiminin yüzde 10'unu gerçekleştirmektedir.
Türkiye'nin buğday unu tüketimi kişi başına yıllık ortalama 135 kilo civarındadır. Bugüne kadar iç tüketimi karşılayacak üretim yapılabilmiştir ancak son 2 yıldır ekim alanlarında yaşanan düşüş ve kuraklık nedeniyle yaşanan verim düşüşü, buğday üretimini azaltmış ve un sektörünü de olumsuz etkilemiştir. Hammadde fiyatlarının artması ihracatın azalmasına yol açmış, ithalat yoluyla daha ucuza buğday temin edilmeye başlanmıştır."
Türkiye'nin un ihracatında birkaç yıl öncesine kadar lider ülke konumunda bulunduğunu hatırlatan Balaban, "Türkiye çok da uzak olmayan bir zaman öncesinde dünyanın un ihracat lideri iken bugün Kazakistan, Arjantin ve AB'nin arkasından dördüncü sırada yer almaktadır. Ülkemizin son yıllardaki en büyük pazarı Irak olmuş ama son dönemde Irak'taki kurulu değirmenlerin ithal buğday işlemesi, ihracatımızı azaltarak Irak pazarının Endonezya, Libya gibi alternatif pazarlarla yer değiştirmesine yol açmıştır" diye konuştu.
Balaban, un üretim teknolojisinin geliştiğini ve eski tip su değirmenlerinin yerini yüksek kapasiteli fabrikaların aldığını kaydederek, "Mevcut işletmeler 100-300 ton/gün buğday işleme kapasitesine sahiptir. Sektördeki firmaların üretim teknolojileri arasında farklılıklar bulunmaktadır. Bazı firmalar bilgisayarlı otomatik kontrol ve gelişmiş otomasyon sistemlerine sahip iken bazılarının teknolojik düzeyi oldukça geridir. Ar-Ge çalışmalarında bulunan firmaların sayısı ise yok denecek kadar azdır" şeklinde konuştu.
Sektörde atıl kapasite fazlalığından dolayı aşırı rekabet yaşandığını ifade eden Balaban, şu uyarılarda bulundu:
"Yatırım ve işletme sermayelerinin yüksek olmasından dolayı un üreten işletmeler olumsuz etkilenmektedir. Bu duruma rağmen yeni un fabrikası kurma girişimlerinin olduğu görülmektedir. Bu sektöre yapılacak yatırımların kaynak israfı olacağı açıktır. Bu konuda müdahalede bulunulması, yatırımcıların başka alanlara ya da mevcut işletmelerde modernizasyona yönelik yatırımlara yönlendirilmesi gerekmektedir. Dünyada yaşanan değişimler ve küreselleşen piyasalarda yaşanan krizlerin etkileri ülkemizde de hissedilmektedir. Bu durum, atıl kapasite işletmelerin maliyetlerinin yüksek olmasına yol açmaktadır. Yüksek maliyetlerin ürün fiyatlarını da artırmasıyla dünya piyasalarında yer almak daha da zorlaşmaktadır. Atıl kapasite sorununa çözüm olarak ya ihracata ağırlık verilmeli ya da alternatif ürünlere yönelerek farklı ürünlerde uzmanlaşma yoluna gidilmelidir. Küreselleşen piyasalarda firmaların birleşerek güçlerini artırma yoluna gitmesi de fayda sağlayabilir. Bu tür önlemleri dikkate almayan işletmelerin ayakta kalma mücadelesini daha şiddetli yaşayacakları öngörülmektedir. Buğday ticaretindeki kayıt dışı faaliyetlerin tamamen önlenememesi ve mevcut işletmelerin fazlalığı, haksız rekabeti de beraberinde getirmektedir. Bu durumdan kurumsallaşmış firmalar en fazla etkilenmekte, devlete de yansıması vergi kaybı olarak görülmektedir. İşletmelerle yapılan görüşmelerde, bazı üreticiler hammadde kalitesi konusunda sıkıntı çektiklerini belirtmişlerdir. Son yıllarda süneyle mücadelede başarı sağlandığını ancak sorunun tamamen önlenemediğini dile getirmişlerdir. Kaliteli hammadde konusunda yapılabilecek diğer bir uygulama, sertifikalı tohum kullanımının tüm çiftçiler arasında yaygınlaştırılması olmalıdır. Bu sayede kalite artışıyla birlikte verim artışı da sağlanabilir."