Ankara Esenboğa Havalimanı’nda uçaktan inip, şehrin merkezine gitmek istiyorsunuz.
Havalimanını bitirip, ana yola çıktığınızda karşınıza, Ankara’nın karasal ikliminin yanında, dehşet bir manzara çıkıyor !
Özellikle, ‘Pursaklar’ denen bir bölge var ki, içler acısı ! Dağın tepesine kondurulmuş, biri birinden iğreti gecekondularla dolu bir bölge!
Öylesine yerlere yapılmış ki bu kondular, “burada yaşayanlar, bu dağı-tepeyi aşıp, nasıl evlerine ulaşabiliyor ?” gibi aniden bir soru takılıyor insanın kafasına.
Tabii, başta İstanbul olmak üzere, bütün büyük şehirlerin kanayan bir yarası bu birkaç gecede oluşmuş kondu mahalleler.
Ancak, özellikle Ankara gibi, dünyadaki tüm ülkelerin devlet adamlarını, neredeyse her gün ağırlayan böylesine önemli bir şehir için, daha da üzüntü verici bir durum.
Hani, ‘İlk intiba için, ikinci bir şans yoktur’ sözü vardır ya, konuyu oraya getirmek istiyorum.
Düşünsenize, uçaktan inen ve örneğin, Türkiye’nin AB üyeliği ile ilgili çok önemli bir görüşme yapacak olan yabancı bir ülkenin devlet adamı, Ankara’nın toprağına ayak basar basmaz, bu manzaralarla karşılaşıyor!
Siz olsanız, kafanızda nasıl bir düşünce belirir ?
Adam, Türkiye’ye girdiğinde ilk, terkettiğinde, son gördüklerini unutabilir mi ?
Yıllarca, kara çarşaflı birkaç ucubenin fotoğraflarını sayfalarına taşıyıp, “İşte Türkiye” diye aleyhimize yayın yapan dış basın lobisinden, bu ülke zaten yeteri kadar çekmedi mi ?
O kara çarşaf imajını yıllardır hala silemedik.
Aklıma şu soru takılıyor: Onlarca yıldır, devleti yönetenlerin hemen her gün gelip geçtiği bu yollardaki mezbelelik hiç birini rahatsız etmedi mi ?
Birkaç oy uğruna, buraların kurulmasına izin verenler, şimdi gelip geçerken, “İşte buraları benim eserim” diye düşünüp, gurur duyuyor mu ?
Bundan birkaç yıl önce, İstanbul’da ‘HABİTAT’ toplantıları yapılmıştı. Bir iki gün içinde, özellikle Taksim, bir şantiyeye dönüşmüştü.
Yollar, kaldırımlar vs. inanılmaz çabuk bir sürede değişiverdi. (Gerçi sonradan hemen hepsi göçtü ama olsun)
Demek ki, isteyince bazı şeyler oluyormuş. Artık kökten bir şehir planlaması falan, bizim göreceğimiz şeyler değil. Hayal bunlar bizim için.
Estetik ameliyatı yapamıyorsak bile makyaj yapsak ?
Hiç olmazsa, Türkiye’nin dünyaya açılan kapılarının önünü süpürsek ?