Ankara’nın tarihi, Bronz çağındaki Hatti Uygarlığına kadar gitmektedir. İ.Ö. ikinci bin yılda Hititler bölgenin hakimi durumuna gelmiş ve onları sırası ile Frigyalılar, Lidyalılar ve Persler izlemiştir.İ.Ö. üçüncü yüzyılda, bir Kelt ırkı olan Galatlar Ankara’yı başkent yapmış ve “durduran, yol kesen” anlamına gelen Ankyra adını vermişlerdir. Bu sözcüğün bugün Kale’nin bulunduğu kayalık alandan dolayı düşünüldüğü ileri sürülmektedir.
Hitit döneminin küçük bir şehri olduğu bilinmekle birlikte, bu yörede bu döneme ait herhangi bir eser bulunmamıştır. Frig çağından sonra şehir sırasıyla Pers, Büyük İskender, Galat dönemlerini yaşamıştır. M.Ö. 25 yılında İmparator Augustus şehri Galatia Krallığıyla beraber Roma İmparatorluğu’na bağlamıştır. VII. ve VIII. yüzyıllarda İslamiyet’in doğuşuyla birlikte şehir Pers ve Arap akımlarına maruz kalmıştır.871-893 tarihleri arasında birkaç kez el değiştirir. 1127’de şehir kesin olarak Türk egemenliği altına girer ve adı "Engüriye" olur. 1402’de Yıldırım Bayazid ve Timurlenk arasındaki Ankara Savaşında şehir kısa bir süre Moğol egemenliği altına girmişse de1414’de kesin olarak Osmanlı topraklarına katılmıştır.
Ankara’nın kurucusu ve kuruluşuna dair iki iddia bulunmaktadır. Birine göre, Ankara’nın kurucusu Frig Kralı Gordios’tur. Diğerine göre de onun oğlu Midas’tır. Hititler döneminde Ankara bir askeri garnizon olarak kullanılmışlar, daha sonra bu alanda Frigyalılar egemen oldular ve kenti kuran da onlar oldu. M.O. 700’den sonra kentin yeni hakimleri Lidyalılar olmuş, M.O. 547 tarihinden itibaren de iki yüzyıl kadar kent ve bölge Pers egemenliği altında kalmıştır.
M.O. 333 yılında Büyük İskender kenti, Makedon-Helen egemenliğine sokmuştur. Gordion’un ünlü ve efsanevi kördüğümünü çözemeyince kılıcıyla kesen İskender, yörede bir süre daha kalmıştır. Ankara Kalesi de bu dönemde Anadolu’ya gelen Galatlar tarafından yapılmıştır.
M.O. 189 yılında Romalı Komutan Vulso, Galatlar’ı yenerek Ankara’yı Roma egemenliğine almış ve kent uzun yıllar Roma egemenliği altında kalmıştır. Romalılar zamanında kente önemli yatırımlar yapılmıştır. Bugün Ankara’da, Roma döneminden kalma hamam, tapınak, sur, agora, hipodrom, sütun, tiyatro gibi çok sayıda eser görülmektedir. Örneğin, Ulus’ta, Hükümet Meydanı’ndaki Julianus sütunu bunlardan biridir. Roma İmparatoru Julianus’un M.O. 362’de Ankara’dan geçişi anısına dikilen bu sütun, yivli taşlardan oluşmuş ve yaprak biçiminde bir taçla süslenmiştir. Yeri, bu yüzyılın başında, iki yüz metre kadar kuzeye taşınarak değiştirilmiştir. Halen kalıntıları bulunan Roma Hamamı, döneminin dünyadaki üç büyük hamamından biri olarak nitelendirilir. 1939’da başlanan bir kazı sonunda ortaya çıkan, 12 külhanlı, dev boyutlardaki bu hamamın M.S. 2. yüzyıl sonu ile 3. yüzyıl başında yapıldığı bilinmektedir. Hamamda, yılan tutan kocaman bir elin varlığı, yapının, Sağlık Tanrısı Asklepius adına inşa edildiğini düşündürmektedir. Hamamın ortaya çıkarılması amacıyla yapılan kazılarda Roma İmparatoru Caracalla ve annesi Julia Domna adına çıkarılmış çok miktarda sikkeye rastlanmıştır. Taş temeller üzerine oturan hamamın dış duvarları, dört sıra tuğlanın üs tüste konmasından oluşmaktadır. İç duvarlar ise mermerle kaplıdır. Kente 60 km. uzaktaki Elmadağ’dan taş borularla getirilen su, bu hamamla birlikte bütün mahallelere dağıtılıyordu.
Hacıbayram Camii’nin yanında yer alan Augustus Tapınağı konusunda Prof. Dr. Akurgal şunları yazıyor: "Roma İmparatoru Augustus (M.Ö. 27-M.S. 14), ölümünden on altı ay önce Vesta Rahibelerine dört belge teslim eder. Bunlardan biri vasiyetnamesidir; ikincisi cenaze töreni hakkındaki buyruklarını, üçüncüsü imparatorluğun parasal ve askeri durumu ile ilgili kayıtlarını kapsamakta, dördüncüsü ise yaşadığı sürece yaptığı işleri (icraatı) anlatmakta idi. Bunlardan ancak sonuncusu, ’index rerum gestarum’, Ankara Augustus Tapınağı’nın duvarlarında iki dilde, Latince ve Helence yazılmış olarak günümüze değin gelmiştir. Buna karşılık madenden iki levha üzerine yazılı olup Roma’da imparatorun mezarının önünde yer alan orijinal metin ise tamamen yok olmuştur. Güzel bir rastlantı sonucu ’Res Gestae Divi Augusti’ (yani tanrılaşmış Augustus’un yaptığı işler) adını taşıyan bu kitabenin günümüze değin bilinen diğer iki kopyasına ait parçalar yine Anadolu’da ele geçirilmiştir. Şimdi Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nde saklanmakta olan bu parçalar Ankara Tapınağı’nın bazı eksik bölümlerinin tamamlanmasında yardımcı olmuşlardır...
Augustus’un uğraşılarını anlatan Latince metin, tapınağın Pronaos (ön oda) adı verilen iki yan duvarının iç yüzeylerinde yer almaktadır. Yazıt Hacıbayram Camii’ne yakın olan duvarın üstünde halen okunaklı iri harfler halinde ’Re-rum gestarum divi Augusti’ (yani tanrılaşmış Augustus’un icraatı) sözcükleri ile başlar ve duvarın büyük bir bölümünü kaplar. Latince yazıtın arkası, onun karşısında kalan duvarın iç yüzünde devam eder. Latince metnin Helence çevirisi ise bu duvarın, yani batı-doğu doğrultusundaki tapınak duvarının dış yüzündedir. 0 tarihlerde Ankara’da konuşulan dil Helence olduğu için yazıtın Helenceye çevrilmesi gerekiyordu...
Eski tarih boyunca Ankara’nın akropolisi (tepe kenti) Hacıbayram Camii’nin bulunduğu yerde idi. Roma döneminde Ankara kenti, Roma ve Augustus Tapınağı’nın bulunduğu bu kutsal tepenin etrafını çeviriyordu. Çankırı Caddesi üzerindeki Roma Hamamı, Kale dibindeki Roma Tiyatrosu ve Hisar’daki Kale’nin kendisi Roma kenti sınırlan içindeydi. Kentin kuzey ucu Radyoevi’ne doğru uzanıyordu. Roma dönemi sikkelerindeki tasvirlerden ve yazıtlardan anlaşıldığına göre Ankara’da Romalılardan önce Tanrı kadın Kybele’ye (bereket tanrıçasına) ve Ay Tanrısı Men’e tapılıyordu. Kybele, Çatalhöyük’te gördüğümüz üzere, daha neolitik çağda, yani M.Ö. 7. ve 6. binlerde Anadolu halklarının başlıca Tanrısı olduğu gibi, Frigler’in de en önemli Tanrısı idi. Men de bir Anadolulu Tanrı olup büyük olasılıkla Luvi kökenlidir. Ona özellikle Frigya ile Lydia bölgelerindeki yerli halklar tapınıyordu. Helenler’in Ay Tanrısı dişi olup adı Selene idi. Bununla beraber aynı bölgelerde yaşayan Helenler de Men’e tapıyorlardı.
Augustus Tapınağı’nda cephenin ve giriş yerinin Helen kutsal yapılarındaki gibi doğuya değil de, batıya dönük oluşu da burasının eski Anadolu geleneğine, yani Helenler’den önceki dönemlere ait bir tapınma yeri olduğuna işaret etmektedir... Bizans çağında Augustus ve Roma Tapınağı’nı kiliseye dönüştüren Hıristiyanlar, cella’nın (ortadaki büyük odanın) güney duvarında üç pencere açmışlar ve cella ile opisthodomos’un (arka odanın) arasındaki duyan yıkarak orayı bir Krypta haline sokmuşlardır”.
Türkler, Augustus ve Roma Tapınağına hiç dokunmadılar; ona saygı ve hoşgörü göstererek Hacıbayram Camii’ni kilisenin hemen yanı başında inşa ettiler. Kentin onarılıp güzelleştirildiği dönem olmuştur Roma dönemi. Hatta çılgın imparator Neron, Ankara’yı Metropol yani Başkent ilan etmişti. Bu döneme ait yazıt ve sikkelerde Ankara’nın başkent olduğu açıkça yazılıdır. Bir başka Roma İmparatoru Caracalla da, kenti çevreleyen surları onarmıştı.
Ankara Kalesi’nin eteklerinde bir bedesten ve iki hanın onarılıp müzeye dönüştürülmesiyle kazanılan çok değerli bir yapıda, taş devrine ait bulgulardan, anılan Roma dönemi kalıntılarına kadar pek çok eser sergilenmektedir. Bina bugün Anadolu Medeniyetleri Müzesi olarak düzenlenmiştir.