Bu hafta başkentli sinemaseverleri 3 yeni film bekliyor.
"Anamorph" vizyona girdi. Senaryosunu Tom Phelan'la birlikte yazan ve filmin yönetmenliğine soyunan Henry Miller, gerilim türündeki bu yapımda, 107 dakika seyir keyfi sunuyor. Filmde, Scott Speedman, Willem Dafoe ve Peter Stormare performanslarını sergiliyor.
Yıllarca inzivada son çözdüğü vahşi cinayetin izlerinden kurtulmaya çalışan dedektif Stan Aubrey her çözdüğü olaydan kendine kalan korkular ve psikolojik soranlarla baş etmeye çalışmaktadır. Yeni bir cinayet ve garip olaylar ortaya çıktığında, üstleri bu olayları yalnız Stan'in çözebileceğini düşünür ve tekrar işinin başına dönmesini isterler. İp uçları bir araya geldiğinde Stan, bunun 5 yıl önce çözdüğü ve failini yakaladığına inandığı bir seri cinayetin devamı olduğunu anlar. O yıllarda ortağı Carl Unger yanlış adamın hapse atıldığını ileri sürmüş, fakat Stan buna inanmamıştır.
Analizleri sırasında cinayetlerin estetik olamayan görüntüleri arasında Rönesans devri ressamlarının kullandığı bir tekniğin kullanıldığını fark eder. Yeni cinayetler bundan yıllarca önce tutuklanan seri katil "Eddie Amca"nın bıraktığı yerden devam etmekte ve katil cinayet mahallerini farklı açıdan bakıldığında farklı görüntüler oluşturan anamorfik mekanlar haline getirmektedir. Seri katil gizli cinayet yerleriyle Stan'a mesajlar bırakmaktadır. Dedektif gittikçe bu cinayetlerin bir parçası olur.
Haftanın bilim kurgu filmi, Fransız yapımı "Dante 01"... Daha önce "Kayıp Çocuklar Şehri" ile "Şarküteri" adlı yapımlara imza atan yönetmen Marc Caro'nun kamera arkasına geçtiği filmde, Lambert Wilson, Dominique Pinon ve Gerald Laroche başrolleri paylaşıyor.
Filmde olaylar kısaca şöyle gelişiyor:
Yüksek güvenlikli uzay gemisi hapishanesi ve psikiyatrik araştırma merkezi Dante 01'e yeni bir tutuklu gelir. Dünya dışı varlıklarla yaşanan bir çatışmadan sağ kurtulan tek kişi olan Saint George, kendi içindeki canavarı kontrol altına almak için savaş vermektedir. Bu canavarın gücü, dehşet verici bir labirenti andıran uzay gemisinin tüm sakinlerini etkileyecek, gardiyan ve tutukluların şiddet dolu isyanlarına sebep olacaktır. Her biri artık kendi canavarıyla yüzleşmektedir.
"Beni Aya Uçur" beyazperdeye geldi. Yönetmenliği Ben Stassen'ın üstlendiği film, 3 boyutlu tasarlanan ve yaratılan ilk bilgisayar animasyon filmi olma özelliğini taşıyor. Filmin "Real D" teknolojisi desteğiyle hazırlanması da 3 boyutlu seyretme zevkini doruklara çıkarıp, filmdeki karakterlere ve detaylara dokunma isteği uyandıracak kadar gerçeklik hissi veriyor.
Belçika yapımı filmin konusu şöyle:
Büyükbabası gibi bir maceraperest ve kahraman olmak isteyen sinek Nat, isteksiz 2 arkadaşını ikna ederek Apollo 11 ile Ay'a gitmeye karar verir. Astronotların uzay başlıklarının içinde unutulmayacak bir yolculuğa çıkan sinekler ailelerini telaşa düşürdüklerinden habersizdir. Bir TV kanalında astronotların arkasından dünyaya el sallayan sinekler hem ailelerini telaşlandırır hem de Rusya'da televizyon seyreden sinekleri kıskançlıktan delirtir.
Rus sinekler, Amerikan kahramanlarımızın tamamlamaya çalıştıkları görevi sabote etmek için hemen Yegor adında sinsi bir ajanla anlaşırlar. Nat'in büyükbabası, 50 sene önce Paris'te aşk yaşadığı güzel Rus sineği Nadia ile mucizevi bir şekilde bir araya gelir ve Nadia, Rus sineklerin alçakça planından büyükbabayı haberdar eder. Torununu kurtarmak isteyen büyükbaba, gençliğindeki enerjisini tekrar içinde hissederek harekete geçer.
Bu sırada, uzay gemisinde felakete yol açabilecek bir kısa devre sorunu, Nat ve arkadaşı I.Q'nun çabalarıyla çözülür. Daha önce sineklerin varlığından ve başardıklarından habersiz olan astronotlar, onları tebrik etmek yerine, sinekleri bir deney tüpünün içine sprey sıkarak hapseder. Heyecanlı bir olay silsilesi sonrası tüpü kırıp NASA görevlisi Armstrong'un başlığına gizlice giren Nat, o tarihi adımları inceleme zevkine ulaşır. I.Q. ve Scooter ise Aldrin'in başlığının içinde bu tarihi olaya tanıklık eder.
Dünya, görevin tamamlanmasını sağlayan 3 küçük sinekten habersizdir ama sinekler evlerine kahraman olarak dönmüştür ve herkesi içine alan ortak bir söylemde buluşurlar: "Her zaman macera! Hayalperestler rüzgarda savrulur mu? Asla!"