22
Aralık
2024
Pazar
ANKARA

İlgi bekleyen Ankara

Ankara eski havasını kaybetti. İnsanlar banliyölere kaçarken şehir merkezi geriliyor. Ankaralıların şehirleriyle daha fazla ilgilenmeleri şart. Devletin de...

1950'lerin Ankara'sı mütevazı, kendine özgü bir Anadolu kentiydi. Bu tarafı daha çok Ulus Meydanı'nın doğu yakasını teşkil eden Hacıbayram, Hisar, Hamamönü, Hacettepe ve kuzeyde kalan Etlik ve Keçiören gibi bağ semtlerini kapsayan bir özellikti.
Cumhuriyet döneminin Ziraat Bankası, Emlak Bankası, Tekel Başmüdürlüğü, Vakıflar Bankası, Etnografya Müzesi, Türk Ocağı gibi neoklasik Türk mimari eserleriyle oluşan görünümünü; daha ötede Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, Kızılay binası ve neoklasik yapılara tepki olarak oluşan bakanlıklarla Çankaya'ya doğru uzanan Atatürk Bulvarı oluştururdu. 

Bahçelievler yeni oluşan bir semtti. Maltepe tek tük binalardan ibaretti. Büyüyen orta sınıf memurlar için yeni bir semt, adı üstünde Yenimahalle kuruluyordu. Şehrin bu güney kesimi mütevazı bir Balkan başkenti havasındaydı.
Sözü geçen bu Balkan başkentinin en tipik kültür noktaları o devrin modern Macar mimarisi üslubunda yapılan evkaf apartmanları, onun altındaki Küçük Tiyatro, bir silodan çevrilen Opera ve Büyük Tiyatro binası, Türk Ocağı'nda teşkil edilen Üçüncü Tiyatro, DTCF'de Cumhurbaşkanlığı Filarmoni Orkestrası konserleri için kullanılan Farabi salonu ve giderek açılan Alman Kültür, Fransız Kültür, İngiliz Kültür (British Council) ve İtalyan Kültür Merkezi gibi kurumlardı.

Anlaşılmaz çılgınlık
Ankara bu kurumların şehre aşıladığı konser ve konferanslarla meşguldü. Tiyatrolar doluyordu. Hiçbir zaman İstanbul'un seviyesine ulaşamayan sinemaya rağmen, tiyatro ve opera Ankara'ya bahşedilen bir imtiyazdı. Milli Kütüphane, Türkiye'nin en büyük kitaplığıydı ama araştırmacılardan çok Ankara Üniversitesi öğrencilerinin ders çalışma merkeziydi. 1950'lerin sonunda Sanatsevenler Derneği kuruldu. Burası edebiyat matineleri, tiyatro eleştirileri, sergiler için ayrı bir ortam oluşturdu. 

1950'lerde nüfus 100 binlerle büyüdü, 60'larda ise bir milyonu buldu. Her şeye rağmen şehir küçüktü ve ulaşım kolaydı. Doğrusu üniversite gençliğinin meraklıları saat 18.00'deki bir konferanstan sonra 20.00'deki bir tiyatro temsiline veya operaya yetişebiliyordu. Evlerdeki sohbetlerin sonu yoktu. 

Bu ciddi başkentin Batı kültürüne kapıları açtığı bir gerçekti. Şehrin eliti geç vakitte Süreyya'ya giderdi. Daha sınırlı bütçesi olanlar İzmir Caddesi'ndeki Batı Müziğini Sevenler Kulübü'nü tercih ederdi. Hayat zor değildi. Ankara çekici olmadığı için gençlik hayal kurmayı severdi. Bu hayaller Avrupa ve Amerika üzerineydi. Doğrusu Ankara Üniversitesi, sonra Hacettepe ve Ortadoğu Amerika'ya çok devşirme göndermiştir. 

Bugünün Ankara'sının nüfusu 4 milyonu geçiyor. Şehir anlaşılmaz bir imar çılgınlığı içinde. Kaldırımlar bile daraltılıyor. Asıl önemlisi 1960'lardaki kültürel öncülük yitirilmiş vaziyette. 1970'lerdeki hava kirliliği Ankara'nın entelektüel sınıfını şehirden kaçırdı, hedef İstanbul'du. 1940'lar ve 50'lerde görülen Ankara'ya yönelik entelektüel göç tersine dönmüştü. 50'lerde her sınıftan Doğu Avrupalının iltica ettiği Ankara bu tip sakinlerini de bir daha kazanamadı. Ve şehir büyük bir Anadolu kentine dönüştü.

Ciddi bir üniversite şehri
Hiç şüphesiz ki Cumhuriyet'in başkentinin edindiği kazanımlar, muhafaza ettiği özellikler de var. Bunların başında ciddi bir üniversite şehri olması geliyor. İkincisi, tıp konusunda çekici bir merkez. Üçüncüsü, ulaşım insanları bunaltmıyor. Hatta bu konuda öncü sayılabilir. Ama Ankara'nın ne işe yaradığı pek belli olmayan 600 bin kişilik bürokratik aygıtı, Türkiye'deki bazı gelişmeleri yavaşlatan, hatta önleyen olumsuz bir işlev de yüklendi.
1940'ların sonunda başlayan ve yanlış bir seçimle hükümetler boyu devam edip son yıllarda yeniden inşa edilen Esenboğa Havalimanı bu abesin hazin bir örneğidir. 

Şehir eski havasını kaybetti. Eski bağlar yok. İnsanlar banliyölere kaçıyor ve banliyöler peyk şehirler haline dönüşüyor, şehir merkezi gerilemeye başlıyor. Hiç şüphesiz bu durum önlenebilir. En azından yeni oluşan banliyöler daha planlı geliştirilebilir ve Ankara'nın yeni kurulan üniversitelerle bir üniversite şehri olarak gelişmekte devam etmesi sağlanabilir. 

Asıl önemlisi 1930'larda hedeflenen müzeler şehri olma konumu geliştirilebilir. Çünkü Anadolu'nun arkeolojik merkezlerinin tam ortasında yer alıyor. Oysa bilebildiğimiz kadarıyla son 10 senenin içinde Vakıflar Genel Müdürlüğü'ne bağlı Vakıflar Müzesi dışında bir şey kurulmadı. Devlet tiyatrolarının Ankara'da geliştirilmesi gerekiyor ve başkentin halen saygıdeğer bir konser salonu yok. 

Ankaralıların şehirleriyle daha fazla ilgilenmeleri şart. Devletin de idare merkezi olarak için Ankara'yı; eğlenmek ve kültürel faaliyetler için başka şehirleri tercih etmekten vazgeçmesi lazım.

Milliyet/İlber Ortaylı
Yayın Tarihi : 7 Ocak 2008 Pazartesi 17:02:53


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
haluk balaban IP: 78.165.155.xxx Tarih : 9.01.2008 18:53:19

mezarı ankarada olacak idareci ve belediye başkanı gerek. ankaralının derdini gerçek ankaralı bilir malesef ankaralı vekilleri tanıyan kaç kişi var yüzünü gören varmı eski yeni vefat edince memleketini öğreniyoruz hangi vekil ankaranın sorunlarını ortaya koyuyor hangi panelde hanği basın toplantısında mumdibine ışık vermezmiş vekillik bitince pır