Sulusaray’da yapılan arkeolojik kazılar yörede ilk yerleşimin MÖ.3000 yıllarında Eski Tunç Çağında başladığını göstermiştir. MÖ.2000 yılında Hititler, MÖ.1000 yılında da Frigler yöreye yerleşmişlerdir.
Sulusaray’ın bulunduğu yerde antik çağlarda Sebastopolis isimli bir kent bulunuyordu. Bu antik kentin ne zaman kurulduğu kesinlik kazanamamıştır. Bazı kaynaklara göre MÖ. I.yüzyılda kurulmuştur. Roma İmparatoru Traianus (MS.98-117) zamanında Pontus Galaticus denilen bu yer, Polemoniacus eyaletlerinden ayrılarak Kapadokia eyaletine dahil edilmiştir. Bunu içeren bir kitabe de Capadokia Valisi Arrian adına şehrin ileri gelenleri ve halkı tarafından kente konulmuştur.
Sebastopolis, Grekçe bir sözcük olup, büyük, azametli; polis; şehir anlamındadır. Bazı kaynaklarda da burası Heraclepolis olarak geçmektedir. Bunu belirten bir diğer kitabe Çekerek Irmağı üzerindeki köprüde yer almaktadır.
Sebastopolis Antik kenti, harç kullanılmadan büyük boy kesme taşların üst üste bindirilmesi ile yapılmış surlarla çevrilidir. Bu surlar dörtgen payandalarla desteklenmiş, bazı yerlerine de yarım daire planlı burçlar yerleştirilmiştir.
Tokat Müzesi’nin yapmış olduğu kazılar sonucunda surların içerisinde hamam ve mabedin yeri tesbit edilmiştir. Ayrıca burada tiyatro, agora, cadde ve diğer devlet yapılarının olduğu da sanılmaktadır.
Kentin yerleşim planı Bergama Antik kenti ile büyük benzerlik göstermektedir.
Kazılarda ele geçen buluntular Tokat Müzesi’nde sergilenmekte olup, Sebastapolis aynı zamanda Açık Hava Müzesi olarak korunmaktadır.
Sebastapolis’te bulunan eserler:
Tapınak
Tapınak, kentin kuzeydoğusunda sur duvarlarına yakın yerde, kazılar sonucu ortaya çıkarılmıştır. Doğu-batı yönünde konumlandırılmış, doğu yönünde yarım daire biçiminde, büyük apsisli, güney tarafında dıştan köşeli, içten yarım daire formlu daha küçük apsisli bir yapıdır. Duvarlar blokaj sistemle; içte ve dıştaki kesme taş arası moloz malzeme ile örtülmüştür.
Büyük apsisin içerisinde yarım daire biçimi moloz taşla örülü ikinci bir yapı katı da görülmektedir ki, bu durum asıl yapıya sonradan ilaveler yapıldığının bir işaretidir. Büyük apsis kavisinin başladığı yerde, kesme taşlarla taşıyıcı elemanın alt düzeyi ve hemen yanında gri mermerden üzerinde yazı bulunan sekizgen formlu bir sütun parçası yer almaktadır. Tapınağın tabanının koyu renkli mermerle kaplanmış olduğu in situ parçalardan anlaşılmaktadır. Yapının batı tarafında yine in situ mermer kaplama tespit edilmiştir. Zikzak formlu değişik renkli bu yapı henüz tümüyle kazılıp ortaya çıkarılmış değildir.
Tapınağın kime adandığı da tespit edilememiştir. Buluntular, tapınağın Bergama Asclepieumundaki tapınakla çağdaş olduğunu göstermektedir.
Hamam
Antik kentin doğu tarafındadır. Yapılan kazılar sonucunda, ön planda toprak zeminli yangın izi görülen moloz taş duvarlı bölüm açığa çıkarılmıştır.
Kesme taşlarla gerçekleştirilmiş iç mekâna doğru üçer kademe yapılan iki ayakla bu ayakların arasında konumlandırılmış iki sütun kaidesi görülmektedir. Kaidelerden biri halen yerindedir, diğeri köylüler tarafından yıllar önce alınmıştır. Halen var olan sütun kaidesi ile ayak arası kapı açıklığı olarak yapılmıştır. Buradan içeri girildiğinde, düzgün taş döşeme zeminli mekâna geçilmektedir. Zeminde kuzey-güney yönünden gelip, batı-doğu yönüne giden artık su kanalı da ortaya çıkarılmıştır. Bu da bize hamamın asıl su kaynağının ve kullanım alanının henüz kazılmamış bölüm altında olduğunu göstermektedir. Ayakların güney yönlerinde simetrik durumda iki sütun açığa çıkarılmıştır. Doğudaki sütun üst kesimi hariç oldukça sağlam durumdadır. Kaidesi sağlam olan batıdaki sütuna sonradan yapıldığı anlaşılan duvar kalıntıları uzanmaktadır. Doğudaki ayağın dış tarafında (kuzey) bir taş kurna bulunmuştur.
Halen duvarlarında kükürt izleri bulunan hamamın antik çağda, bugün kasabanın 3 km. güneybatısında faaliyetini sürdüren kaplıcanın suyu ile çalıştığı kuvvetle ihtimaldir. Belki de Bergama antik kentinde olduğu gibi kutsal bir kaynak olarak kaplıca suyunun buradan çıktığı akla gelmektedir.
Şehir Surları
Kentin doğusunda yapılan kazılarda açığa çıkarılan 17 m. yüksekliğindeki duvar kalıntısı çok büyük blok kesme taşlarla harç kullanılmadan gerçekleştirilmiştir.
Duvarı destekleyen iki adet dörtgen payanda görülmektedir. Ayrıca duvar yüzeyinde iki adet mazgal açıklık tespit edilmiştir. Bu duvarın yaklaşık 100 metre batısında yine iri taşlarla yapılmış yarım daire biçimli, burç olması muhtemel kalıntılar ortaya çıkmıştır. Yuvarlak planlı burçla, duvarın aynı doğrultuda olması ilk planda sur duvarları olduğunu akla getirmektedir. Asıl özelliği kazılar sonucunda belirlenecek olan 17 metrelik duvarın başka bir yapıya da ait olabileceği sanılmaktadır.
Sebastopolis Açıkhava Müzesi
1987 yılı sondaj ve kurtarma kazıları sırasında, Tokat Müzesi Müdürlüğü'nce yörede tespit edilen mimarı parçaların ve diğer eserlerin uygun bir yerde sergilenmesi kararlaştırılmıştır.
Sulusaray Belediyesinin gösterdiği, Tokat Müze Müdürlüğü’nün uygun gördüğü bir alana eserler toplanarak yerli ve yabancı turistlerin ziyaretine sunulmuştur. Halen 60’ın üzerinde tarihi eser bu açık hava müzesinde sergilenmektedir. Bu sayı kasaba içinde yapılan yüzeysel araştırmalarla günden güne artmaktadır.
Aslan Heykeli
MÖ.I-III.yüzyıllara(Helenistik Dönem) tarihlendirilen aslan heykeli açık mat kahverengi taştan, oturur durumdadır. Başı kırılmış olup yeleleri izlenebilmektedir. Ayak üzerinde çizgilerle hatlar oluşturulmuştur.
Sol ön küreği üzerine ata binmiş süvari kabartması işlenmiştir. Aslan heykelinin iki tane olduğu ve muhtemelen Sebastopolis sarayının girişini süslediği sanılmaktadır.