En doğru sözü DYP Genel Başkanı Sayın Mehmet Ağar söyledi:
“Sanki savaş kaybettik de, mağlup olmuş ülkeymişiz gibi taleplerle geliyorlar”...
Doğru...
Ancak mesele gelen talepler meselesi değil, mesele, bizim AB’ye bakışımızdaki eksiklik.
Avrupa meselesindeki durumu kaygı, kaygıdan da öte büyük bir hayretle izliyorum. “Devlet” tabir edilen insanlar, 29 Ekim’de Roma’da imzalanan ve referandumlardan geçince Avrupa Anayasası haline gelecek olan anlaşmayı okumadılar mı? AB’ye girersek bizim de anayasamız olacak bu belgenin hiçbir şekilde kabul edilemez bir belge olduğunu görmüyorlar mı? Bu ne kadar garip bir durum.
Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer aynı zamanda bir anayasa uzmanı. Sayın Sezer acaba 29 Ekim’de imzalanan Roma Anlaşması’nı okumadı mı? CHP’de, DYP’de, hatta DSP’de son derece tecrübeli hem anayasa hukukçuları, hem diplomatlar var. Ayrıca, Türkiye’de bir çok anayasa hukukçusu var.
Allah aşkına ne oluyor? 29 Ekim’de Roma’da imzalanan anlaşma referandumlardan geçip, anayasa haline gelince, biz de AB’ye girersek bizim anayasamız haline gelecek bu anayasayı kabul ediyor musunuz?
Ben edilemeyeceğini ortaya koyuyorum. Merak edenler 06.12.2004, 30.11.2004, 18.11.2004 tarihli yazılarımda konunun detaylarını okuyabilirler.
****
Maliye Müfettişleri Derneği’nin düzenlediği toplantıda konuşan TMSF Başkanı Ahmet Ertürk, “2001’deki çöküş bir ilahi afet miydi ya da piyasada elinde sopası olan birilerinin öfkelenip o sopayı başımıza indirmesi miydi? Ya da birilerinin komplosu muydu? Bence hepsinin rolü var. Metafizik güçlerin de rolü olduğuna inanıyorum. Çünkü bu kadar suç işleyen bir sektör ve topluma, birilerinin ceza vermesi gerekiyordu. Bu piyasa mıdır, ilahi güç müdür bilmem, bilemem ama Türk toplumu cezayı haketmişti. Bir kollektif suçu yaşadık” ifadelerini kullanmış.
Ahmet Ertürk’ün sözlerini okuyunca ister istemez 17 Ağustos depreminden sonra, “Bu bir takdir-i ilahidir. Herhalde toplumumuz cezayı haketmişti” dediği için aylarca hapis yatan Yeni Asya Gazetesi Sahibi, Nur Cemaati Mensubu Mehmet Nabi Kutlular aklıma geldi...
Neyse ki, hem kanunlar değişti, hem de AK Parti dönemindeki savcıların tutumu daha anlayışlı ve müzahir... Mehmet Metiner’in “Yemyeşil Şeriat, Bembeyaz Demokrasi” adlı kitabında “İslamcı Aydın” diye bahsettiği Ahmet Ertürk’ün, olanları “komplo” kadar “ilahi bir takdir” olarak değerlendirmesi ilerisi için aklımıza bazı sorular getiriyor. Samimiyetle sorduğumuz bu soruları bakalım Ahmet Ertürk cevaplandıracak mı?:
1- “Birilerinin komplosu muydu” diye sorduktan sonra bilahare, “Bence hepsinin rolü var” diyerek, “birilerinin komplo yaptığını” doğruluyorsunuz. Kim bu komplocular? Yurtiçinde ve müessesenizin içindeki işbirlikçiler kimler? Bunlar hakkında ne gibi tahkikatlar yaptınız, hangi suç duyurularında bulundunuz?
2- Olanlar “ilahi afet” veya “metafizik güçlerin rolü” ile olduysa, şimdi “çare” de aynı güçlerin sayesinde mi bulunacak? Yani, gerek “olan”larda, gerekse bulunacak “çare”lerde aklın, fikrin, basiretin, hukukun ve ahlakın rolü yok mu?
3- Sizin acaba o mevkiye tayininiz de metafizik güçler ve ilahi takdirle mi oldu? Yönetim tarzınızda da metafizik güçler rol oynuyor mu?
“İlahi” Ahmet Bey, zor ama, lütfen ciddi olalım.
“Türkiye tarzı liberalleşme süreci, hukukun ve ahlakın olmadığı bir süreçtir” demişsiniz. Yerden göğe kadar haklısınız. Bugün de bu süreç, maalesef dolu dizgin devam ediyor. Madem konunun farkındasınız, evvela hukuka ve ahlaka saygınlık bakımından siz örnek olsanıza...
****
Abdullah Öcalan’ın İmralı’dan devam ettirdiği siyasi faaliyetlerle ilgili, Adalet Bakanlığına yeni bir soru önergesi verdim. Soru önergesi aşağıda. Ondan evvel bugün, Özgür Gündem vasıtasıyla öğrendiğimiz, “10 talebi” duyurmak istiyorum. Kongra-Gel, yani bizim bildiğimiz adıyla PKK, AB Komisyonu Genişlemeden Sorumlu Komiseri Rehn, AP Başkanı Borell, siyasi grup başkanları, AB Komisyonu ve AB Konseyi’ne 10 maddelik bir öneri paketi yollamış.
Öneriler şunlar:
1- Kürtler demokratik birliğin temel ögesi olarak ele alınmalı
2- Kürt kimliği anayasal ve yasal bir güvenceye kavuşturularak asli kuruculuğu kabul edilmeli
3- Düşünce ve örgütlenmenin önündeki yasal ve idari engeller kaldırılmalı,
4- Kürtçe, Türkçe’nin bağlı olduğu rejime bağlı olmalı (yani resmi dil olmalı). Kürtçe eğitim dili olarak okutulmalı.
5- Zorla göç ettirilenlerin dönüşleri sağlanmalı, bunun için idari, hukuksal, ekonomik destek sunulmalı
6- Koruculuk, ekonomik ve sosyal tedbirler alınarak kaldırılmalı,
7- Bölgede ekonomik kalkınma seferberliği başlatılmalı, devlet destekli yatırım yapılmalı, özel sektör teşvik edilmeli,
8- “Toplumsal barış ve demokratik katılım yasası” çıkartılmalı ve bununla Öcalan’ın, gerillanın (yani teröristlerin), cezaevindekilerin ve yurtdışındakilerin hiçbir kayıt konulmadan demokratik ve siyasal yaşama katılmaları sağlanmalıdır,
9- Geçmiş uygulamalarından dolayı karşılıklı özür dilenmelidir
10- Savaş suçlarının araştırılması ve yargılanması için, “hakikatleri araştırma ve adalet komitesi” kurulmalı.
Evet talepler bunlarmış! Ben, aşağıda ikinci soru önergesi olarak göreceğiniz gibi Abdullah Gül’e, AB Komisyonunun, AB Konseyi’nin ve AP Başkanı Borell’in Kongra-Gel’i muhutap alıp almadığını sordum; bakalım ne cevap verecek.
Buna benzer talepler Diyarbakır Belediye Başkanının başkanlığında yapılan toplantılarda da dile getiriliyor. Bu insanlar, meşru, seçilmiş insanlardır, bu mesajımızı onlara iletelim:
5., 6., 7. maddede ortaya konulan konular doğru taleplerdir. Özellikle koruculuğun kalkması konusunda hem yazı yazdım, hem soru önergesi verdim. İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu, “ihtiyacımız var, faydalıdır” diye cevap verdi.
Diğer taleplere gelince:
1., 2. ve 4. konulara beraber cevap veriyorum: Bu taleplere benzer talepler, İmralı’daki hücresinde Öcalan tarafından da dile getiriliyor. Öcalan, “Irak, İran, Suriye ve Türkiye’deki Kürtler ulus devleti reddedip, bir konfederasyon kursunlar” diyor.
Emriniz olur!..
Türkiye Anayasasının 66. maddesi gayet açıktır ve bu madde böyle kalacaktır: “Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türktür”. Kürt, Çerkez, Laz, Gürcü, Arap kökenli Türk vatandaşlarımız için ilk sıfatlar bir alt kimliktir. 66. maddedeki belirlemede anayasal vatandaşlık tanımıdır. Resmi dil de Türkçedir.
Teröristlerin affı konusunu herhalde bugünkü “hükümete kabul ettiririz” diye düşünüyorlar; belki de ettirirler. Böyle bir şey olmamalıdır, olmayacaktır.
Özür dilemek konusunda da, evvela hala dağda olan eşkıya, verdiği zarardan, çocuklarını öldürdüğü ailelerden özür dilesin.
Araştırma komisyonu kurulması meselesine gelince evet bir komisyon kurulmalı ama bu komisyon PKK, Kongra-Gel, Öcalan meseselesi para kaynaklarını, silah kaynaklarını, dış desteklerini, Türkiye’de içeride devlet, iş dünyası, medya içindeki uzantılarını araştırarak işe başlasın. Şunları bir görelim, sonrası sonra.
****
Yukarıda bahsi geçen konularla ilgili olarak verdiğim soru önergeleri aşağıda:
Soru Önergesi:
Anayasayı ihlal etme teşebbüsü suçundan ağır müebbet hapis cezasına çarptırılmış ve infazı İmralı’da gerçekleştirilen Abdullah Öcalan, 04.12.2004 tarihli Özgür Gündem Gazetesi’nde, “Kürt halk önderi” diyerek övülmüş, bilahare Öcalan’ın şu beyanlarına yer verilmiştir: Öcalan, ulusal devletin reddedilmesini ve “Ortadoğu’ya ilişkin Kürdistan Demokratik Konfederasyonu Projesi”nin gerçekleştirilmesini önermiş, “Önerim ne federatif devleti, ne de ulus devleti önermiyor. Önerim bütün Kürdistan parçalarının, ‘Kürdistan Demokratik Konfederasyonu’ içinde toplanmasıdır” demiş,tir.
AB üyelerine bir siyasi önder tavrı ile çağrılarda bulunan Öcalan, Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan’a da, “Barış söyleyeceğin iki cümleye bağlı. Genelkurmay Başkanı ‘Biz Başbakanlığa bağlı bürokratlarız’ diyor. Bu önemli bir söz, her şey Erdoğan’ın elinde. ‘Gelin kaynaşın’ demesi bile yeterli. Bir Şaron kadar bile olamıyor. Erdoğan’ı ciddi olmaya davet ediyorum. Bunu yapmazsa, ben bu konuda en ufak bir rol oynayamam. Bir cümle sarfetsin, bu kan bitsin” ifadesini kullanmıştır. AK Parti’yi, “AKP tam bir tüccar partisi. Bunun arkasında ABD var. Demokrasi ile fazla alakaları yok” şeklinde değerlendiren Öcalan, daha sonra, Leyla Zana ve arkadaşlarının kurmakta oldukları parti ile ilgili olarak, İmralı savunmasının temel alınmasını tavsiye etmiş ve tüzük ve teşkilatlanma konusunda talimatlarını iletmiştir. Öcalan ayrıca, bu oluşumun Avrupa’da bir komitesinin kurulması talimatını da vermiştir.
Aynı günlerde Diyarbakır’da toplanan Güneydoğu Anadolu’daki 57 belediye başkanı da, “Kürt sorununun çözümü için, Kürt muhalefetinin Türkiye’nin AB sürecine dahil edilmesi, Kürtçenin resmi dil haline getirilmesi, ‘Eve Dönüş Yasası’nın tekrar ele alınması” taleplerinde bulunmuşlardır.
Sorular:
1- Abdullah Öcalan’ın avukatlarıyla yaptığı görüşmeler aracılığıyla siyasi beyanlarda bulunması mevzuata uygun mudur?
2- Abdullah Öcalan’a tayin edilen vasi kimdir? Kendisi avukatlarla yapılan görüşmelerde de bulunmakta mıdır?
3- Mahkum olmuş bir suçlunun, “Kürt halk önderi” şeklinde takdim edilmesi ve övülmesi suça teşvik niteliği taşımaz mı?
4- Abdullah Öcalan’ın ulusal ve federatif devlet modellerini reddederek, “Irak ve İran’ı da kapsayacak şekilde, Kürdistan Demokratik Konfederasyonu” teklif etmesi ne manaya gelmektedir?
5- TCK’da, ülke bütünlüğünü bozacak olsa bile, cebir ve şiddet kullanmamak kaydıyla böyle bir propagandanın yapılması ve fikrin söylenmesi Abdullah Öcalan’ın, “demokratik ifade özgürlüğünü” kullanması olarak değerlendirilebilir mi?
6- Sözcülüğünü yaptığınız hükümet, Abdullah Öcalan’ın, “Recep Tayyip Erdoğan bir Şaron kadar bile olamıyor. Erdoğan’ı ciddi olmaya davet ediyorum. AKP tam bir tüccar partisi. Bunun arkasında ABD var”‘konuşmaları ve bunu avukatları aracılığıyla basında yer almasını temin etmesi hükümetinizce nasıl karşılanmaktadır?
7- Abdullah Öcalan’ın, Leyla Zana ve arkadaşlarının kurmakta olduğu parti ile ilgili olarak vermiş olduğu fikirlerin “bir hükümlünün siyasi faaliyette bulunması” yerine, “demokratik ifade özgürlüğünün kullanılması” değerlendirilmesi daha doğru olmaz mı?
8- Güneydoğu Anadolu’da bulunan ve Kürt kökenli Türk vatandaşları tarafından idare edilen belediyelerin, belediye faaliyetleri dışında bulundukları siyasi faaliyetler dikkate alındığında, bu faaliyetlerin ortaya çıkarabileceği neticeler Yerel Yönetimler Kanun Tasarısında dikkate alınacak mıdır?
****
Soru Önergesi:
08.12.2004 tarihli Ülkede Özgür Gündem Gazetesi’nin haberine göre, “Kongra-Gel, 17 Aralık öncesinde Kürt sorununun barışçıl çözümü için hazırladığı 10 maddelik öneri paketini AB Komisyonu Genişlemeden Sorumlu Komiseri Rehn, AP Başkanı Borell, Siyasi Parti Grupları, AB Komisyonu ve AB Konseyi’ne gönderdi. Talepler şunlar:
1- Kürtler demokratik birliğin temel ögesi olarak ele alınmalı
2- Kürt kimliği anayasal ve yasal bir güvenceye kavuşturularak asli kuruculuğu kabul edilmeli
3- Düşünce ve örgütlenmenin önündeki yasal ve idari engeller kaldırılmalı,
4- Kürtçe, Türkçe’nin bağlı olduğu rejime bağlı olmalı (yani resmi dil olmalı). Kürtçe eğitim dili olarak okutulmalı.
5- Zorla göç ettirilenlerin dönüşleri sağlanmalı, bunun için idari, hukuksal, ekonomik destek sunulmalı
6- Koruculuk, ekonomik ve sosyal tedbirler alınarak kaldırılmalı,
7- Bölgede ekonomik kalkınma seferberliği başlatılmalı, devlet destekli yatırım yapılmalı, özel sektör teşvik edilmeli,
8- “Toplumsal barış ve demokratik katılım yasası” çıkartılmalı ve bununla Öcalan’ın, gerillanın (yani teröristlerin), cezaevindekilerin ve yurtdışındakilerin hiçbir kayıt konulmadan demokratik ve siyasal yaşama katılmaları sağlanmalıdır,
9- Geçmiş uygulamalarından dolayı karşılıklı özür dilenmelidir
10- Savaş suçlarının araştırılması ve yargılanması için, “hakikatleri araştırma ve adalet komitesi” kurulmalı.
Sorular:
AB Komisyonu Genişlemeden Sorumlu Komiseri Rehn, AP Başkanı Borell, Siyasi Parti Grupları, AB Komisyonu ve AB Konseyi, ayrı ayrı Kongra-Gel’i muhatap kabul etmekte midir? Kongra-Gel’den gelen yazılar bu makamlar tarafından cevaplandırılmakta mıdır? Cevaplandırılmakta ise ne şekilde cevaplandırılmaktadır?
Yayın Tarihi :
8 Aralık 2004 Çarşamba 18:55:49