27
Aralık
2024
Cuma
ANASAYFA

Körfez'den notlar... Danışmanı, Başbakana gazeteler yoluyla mı sesleniyor?...


Birkaç gündür yurtdışındaydım; Körfez’deydim.


Körfez’de çok önemli bir İran realitesi var. İran’ın son çıkışı çok cüretkar bir politik adım olarak değerlendiriliyor. İran’ın bu çıkışı ile, konuyu kendi nükleer programından kaydırarak İsrail ve Filistin üzerine çekmek istediği ve bütün İslam dünyasının Amerika yandaşı veya ABD karşıtı gibi bir tercihle karşı karşıya kalmasını isteği değerlendirmesi yapılıyor.



Körfez’de artan petrol fiyatlarının getirdiği yüz milyarlarca ekstra dolar, canlı ekonomiyi daha da canlandırmakla beraber hiç de huzur getirmiş görünmüyor. Körfez, Irak, İran ve ABD üçgeninde yalpalayıp duruyor.



Körfez’deki gazetelerdeki en önemli haberlerden biri, RAI Televizyonunda yayınlanan belgelerle ortaya çıkan, Felluce’de ABD’nin beyaz fosfor, yani kimyasal bomba kullanmış olması.



Anlaşılan bizim gazeteler görmemezlikten gelmişler.



Bizim “ ‘pazarlamacı’ Başbakan nasıl görünüyor?” diye sorarsanız tam da bir satıcı gibi görünüyor. Diğer ülkelerin başbakanları veya bakanları Körfez’e ülkelerinin mallarını satmaya gelirlerken, bizim ülkenin ‘bezirgan’ Başbakanı, Allah selamet versin, ülkesini satmaya uğraşıyor!



Türkiye’de geçtiğimiz günlerde Yabancı Sermaye Derneğinin organize ettiği, bir toplantı yapılmış, Başbakan ‘pazarlamaya’ devam edeceğini beyan etmiş. Katar’da da, Erdoğan’ın, bu hafta sonu Katar’a yapacağı ziyaretinde, Katar Emiri’ne Emekli Sandığı’na ait Tarabya Oteli’ni vereceği konuşuluyor.



Bu arada Abdullah Gül de Büyük Ortadoğu Projesi toplantısı için Bahreyn’de olacak. Son aylarda Türkiye’ye güya gelmeye başlayan Körfez ve Yahudi sermayesinin siyasi boyutunun, yani BOP boyutunu görmemek büyük eksiklik olur.



***



Döner dönmez zevkle, daha doğrusu alışkanlıkla 3 günün gazetelerini okudum. Ofer’i, mofer’i, Unakıtan’ın Pinokyo burunlu halini bir tarafa bırakırsak dikkatimi en fazla Yeni Şafak’ta Yasin Doğan müstear ismiyle yazan Tayyip Erdoğan’ın Başdanışmanlarından Yalçın Akdoğan’ın (Allah için Yalçın Akdoğan, Ömer Çelikler, Egemen Bağışlar, Cüneyt Zapsu’lar gibi akçeli akçesiz dedikoduya karışmayan, Nabi Avcı gibi temiz ismini koruyan -bazı fikirlerimiz hiç uyuşmasa da- bir kişi) Yeni Şafak’taki 10 Kasım tarihli “Reel politik ve ideallerimiz” yazısıydı. Yazıdan birkaç paragraf alıyorum:



“Realizm her şeyi "olduğu gibi" kabule, idealizm "olması gerektiği gibi" kabule dayanır. Realizm, "gücün" belirleyiciliğini ve "çıkarı" önplana çıkarır, mevcut şartlara endekslenerek hareket etmeyi beraberinde getirir. Olanı meşruluğa uydurmak yerine, meşruluğu olana uydurur. Bu yönüyle "teslimiyetçi" bir karakter ortaya çıkarır.

İdealizm "sonuç" yerine "doğru" üzerinde yoğunlaşır. Realizm, "hak" yerine, "güç" üzerinde…

İdealizm değerlerin tanzim ettiği bir dünya arzular. Bu ise çoğu zaman şartların ve çıkarların engeline takılır.

İdealizm, şartları küçümsemek ve sebep-sonuç ilişkisini gözardı etmek gibi sorunlar üretebilir. İdealizmin bir ütopyası vardır ve kimi zaman bu ütopya mevcut şartlarla örtüşmez.

…Ahlak ile siyasetin ayrıştırılması bir yönüyle değerden azade, her türlü yolsuzluğa kapı aralayan; diğer yönüyle ise güç merkezli, hakları arkaplana atan bir siyasal tasavvur üretti.

Bugün olması gereken mevcut şartları bir veri olarak kabul edip dikkate alan bir idealizm ile, mevcut şartları belli değer ve ilkelere göre tanzim etmeyi reddetmeyen bir realizmin orta yolda buluşmasıdır.

Hayattan kopuk bir idealizm ile hayatın anlamını ve değerini yok sayan bir realizm sorunlu yaklaşımlar üretmektedir.

“Sonucu" da, "doğruyu" da önemsemek, "doğru sonuca" ulaşabilmek mümkündür. İdeallerini kaybedenler rüzgarın önündeki yaprak gibi verili düzene teslim olur, suyun akışına göre sürüklenip giderler. Halihazır şartları gözardı edip hayal dünyasında yaşayanlar ve suyun akışını görmezden gelenler de oldukları yerde sayıp hiçbir zaman sonuca ulaşamazlar.”



Yalçın Akdoğan’ın, bu yazısının muhatabı kim acaba? Bu yazıyı neden şimdi yazma ihtiyacı hissetti? Verdiği tarifler, yani, realizmin gücün belirleyiciliğini ve çıkarı önplana çıkartması, olanı meşruluğa uydurmak yerine, meşruluğu olana uydurması ve bu yönü ile teslimiyetçi bir karakter ortaya çıkartması Tayyip Erdoğan’ın politikasını ne güzel tarif ediyor değil mi? Hele hele , “ahlak ile siyasetin ayrıştırılması bir yönüyle değerden azade, her türlü yolsuzluğa kapı aralayan, diğer yönüyle ise, güç merkezli hakları arka plana atan bir siyasal tasavvur ürettiği” derken , tam da Tayyip Erdoğan’ın siyasetini Ofer’li, Dubai Towersli, her türlü yolsuzluk iddialarının ayyuka çıktığı, Yalçın Akdoğan’ın teslimiyetçi, benim de edilgen dediğim AKP politikasını tasvir etmiyor mu?



Sahi, Yalçın Akdoğan artık her türlü idealini bir tarafa bırakıp, tam da edilgen bir realizmin içine dalan Tayyip Erdoğan’a gazeteler yoluyla mı sesleniyor?


Yayın Tarihi : 11 Kasım 2005 Cuma 00:37:28


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
cemil cengiz taşkıran IP: 85.98.131.xxx Tarih : 20.11.2005 17:49:26
hepsi emin şirin gibi olsa. akp nin içinde zerre kadar haketmeyen insanlar. 16. sıradan seçilen

ya sev IP: 84.61.57.xxx Tarih : 16.11.2005 19:40:04
sayin emin sirin isminiz kadar sizin sahsinizda emin olsa ama kusura bakmayin sizde bu vasfi göremiyoruz eskiden basbakanin danismani siz oldugunuzA GÖRE BU HABERI DE SIZDEN ÖGRENMIS BULUNMAKTAYIZ