16
Haziran
2025
Pazertesi
ANASAYFA

Ankara’dan son bir dedikodu... Barzani’nin kaleminden, Barzani- Ermeni dayanışması


Ankara hakikaten çok dedikoducu bir yer; hoş İstanbul da farklı değil ya…

Dün akşam İsrail’in Devlet Günü resepsiyonundaydım. Resepsiyon fevkalade kalabalık, ilgi büyüktü. Konuştuğum Ankara’nın en aklı başında gazetecilerinden biri bana, “hakkındaki son, yaygın ve herkesin konuştuğu dedikodu nedir biliyor musun?” diye sordu.

Şimdi benim hakkımdaki son dedikodunun ne olduğunu söyleyeyim:

“Derin devlet Emin Şirin’e dosya veriyor; çünkü bir insan tek başına bu kadar bilgi sahibi olamaz, konuyu takip edemez.”

Hoppalaaaa ... Anlaşılan bir insan işini doğru dürüst yapmaya çalışınca böyle oluyor. Hoş dedikodu biraz da hoşuma gitmedi değil. Demek ki yaptığım işler takdir görüyor.

Benim hakkımda daha evvel de dedikodular çıkmıştı. Bir gazeteci, “ Senin Recep Tayyip Erdoğan ve Cüneyt Zapsu ile işbirliği içinde olduğun ve danışıklı dövüş içinde muhalefet yaptığın biliniyor. Bunu yalnız MİT değil, diğer bütün istihbarat organları da böyle biliyor. Sen bazı insanlarla kurduğu temaslarda Tayyip Erdoğan adına faaliyette bulunup bilgi topluyorsun. En önemlisi çok yakında basın organlarında deşifre edileceksin. Telefonların dinleniyor, e-maillerin kontrol altında ” demişti…

Boş balon söndü gitti. Tayyip Erdoğan hakkındaki düşüncelerimi televizyon programlarımı izleyenler, yazılarımı takip edenler yakından biliyor. Bu iddiaları ortaya koyan gazeteci nerelerde, bugün pek gören, bilen yok…

Şimdi de bu dedikodu çıktı. Tesadüf daha bu hafta sonu, dün akşam son dedikoduyu duymadan bir okuyucumdan bir e-mail almıştım. Aldığım e-maili ve verdiğim cevabı burada yazıyorum:

Okuyucumdan gelen e-mail şöyle:

“Sayın Emin Şirin

Ben bir öğretmenim. Yazılarınızı çoğunlukla takip ediyorum. Ve bazı değindiğiniz noktalardan dolayı da takdir ve teşekkür ediyorum. Ancak merak ettiğim bir kaç hususu sormak istiyorum. Birincisi bazen öyle detay bilgiler veriyorsunuz ki okuyan sizi derin bağlantılarınız olduğu zannına kapılıyor. Bu da derin devlete çalışıyor olmak gibi bir sonuca götürüyor. Bu konuda ne dersiniz?”

Kendisine verdiğim cevap şöyle oldu:

“Ben her sabah kalktığım zaman internetten değil, baskılı hallerinden Hürriyet, Milliyet, Posta, Sabah, Vatan, Radikal, Cumhuriyet, Referans, Ülkede Yeni Gündem, Gözcü, Akşam, Güneş, Yeni Şafak, Vakit, Milli Gazete, Yeni Çağ, Star, Tercüman (ikisi de) gazetelerini okuyorum. Eğer seyahatteysem de gazeteler biriktiriliyor. Ayrıca iş dünyasından geldiğim için bütün dedikodulardan haberim var. Boğaz’ın sırtları Türkiye’de olup biten her şeyi bilir. Eğer bir hafta benim okuduğum her gazeteyi çok detaylı ve dikkatli okur, konuları derinleştirir, yazıyı yazan gazetecilerle görüşür ve meseleyi toparlarsanız çok detaylı bilgiler elde edersiniz. Hatta yazdığımın çok ötesinde bilgiler elde edersiniz.

Derin devlet dediğiniz şeyi ben 2.5 senedir Ankara’da göremedim. Bir takım kerameti kendinden menkul bürokrat ve siyasiler, olmayan bir derin devleti varmış gibi kullanarak halkı yönlendirmeyi düşünüyorlar. Nedir bu “derin devlet” bir anlatırsanız memnun olurum.

Derin bağlantılardan bahsediyorsanız evet var. Benim derin bağlantım milletin ve büyük Türkiye hayali ile derin bağlantı.

Eğer derin devlet bağlantısı ile askeri kastediyorsanız; askerle ilgili sormuş olduğum bazı soru önergelerini TBMM internet sitesinden tetkik etmenizi tavsiye ederim. Bu konuları sorabilen başka milletvekili olmadı.”



***

Vallahi benim ne “derin devlet”le, ne MİT’le, CİA ile, ne Mossad’la, MI6 ile, ne KBG ile, ne askeri istihbaratla, ne emniyet istihbaratıyla , en encümen-i danişle, ne onunla, ne bununla hiçbir alakam yok. Doğrusu, Türkiye’nin güvenliğini alakadar eden bazı konularda irtibatım da olsun isterdim.



Ama yok!...



Ben, TBMM’deki büromda, fevkalade kabiliyetli ve çalışkan Danışmanım ve sekreterim ve bana özellikle evrak işlerinde yardım eden ve maaş almayan, usul, tertip bilen bir başka yardımcımla çalışıyorum. Başka kimse de yok. Açık söyleyeyim daha yüzde yüz kapasite ile de çalışmıyorum. Beni eskiden beri tanıyanlar bilirler, ancak daha kapasitemin yarısı ile üçte ikisi arasındayım. .



****

Bu arada kitap okumaya da vakit buluyorum. Hafta sonu bitirdiğim Yalçın Küçük’ün “İsyan-2”sinden sonra dün de, Mesud Barzani’nin yazdığı “Barzani- Kürt Ulusal Özgürlük Hareketi”ni okudum. Ben kitabı, kitap Mesut Barzani’yi anlatıyor sanıp almıştım meğer Babası Molla Mustafa Barzani’yi anlatıyormuş. Çok eğitici oldu. Mesud Barzani’yi şekillendiren, ortaya çıkaran babasının kim olduğunu, ne derecede bir Türk nefreti ile yoğrulduğunu ilk ağızdan öğrenme imkanım oldu.



Bu kitaptan ufak bir pasajı sizinle paylaşmak istiyorum:



1978’in Ekim ayında Mesud Barzani, babası, Muhammed Said Doski ve Muhsin Dizayi ile birlikte bir markete alış veriş yapmaya gittikleri sırada, Antranik Paşa’nın torunlarıyla tanışmalarını anlatıyor.



Baba Barzani, markette tanıştıkları adama Antranik Paşa’nın torunu olması sebebiyle büyük bir sevinç gösterisi ile sarılıyor, adam da Barzani’nin ellerini büyük bir iştahla öpüyor ve duygulu bir sesle, “Lütfen bana ve eşime ona hizmet etme şerefini bahşedin. Eğer siz bu adamın değerini bilmiyorsanız ben çok iyi bilirim” diyor.



Tabii Mesut Barzani Antranik Paşa konusunun ne olduğunu merak ediyor ve baba Barzani anlatmaya başlıyor:



“Ermeniler, 1920-1921 yıllarında bağımsızlık için Antranik Paşa komitasında savaşırlarken Türk saldırısı sonucu korkunç bir kıyıma uğradılar. Bunun üzerine Antranik Paşa, Şeyh Ahmet Barzani’ye bir mektup yazarak yardım istedi. Bütün kuvvetleri Türk kuvvetleri tarafından muharasaya alınmıştı. Kendisinin Türk kuvvetlerine esir düşmesi an meselesiydi. Şeyh Ahmed derhal Barzani aşiretinden 200 kişilik bir kuvveti Evla Beg komutasında yardıma gönderdi. Ben de savaşçılar arasındaydım. Reykan ve Horemari (Oramar) gibi aşiretlerin bölgelerinden geçtik. Bu aşiretler yolumuzu kestiklerinde, Ermenilerle savaşmaya gidiyoruz dedik. O sırada Türk Hükümeti, Ermenilerin taleplerine karşı verdiği bu savaşın “Müslüman-Hıristiyan savaşı” olduğunu, kendisinin İslam’ı savunduğunu iddia ederek bir çoklarını kandırmıştı. Bizim için belirlenen bölgeye vardık. Ermeni ailelerini kurtardık. Bunlar arasında Antranik Paşa’nın ailesi de vardı. Aileleri Suriye’ye ulaştırdıktan sonra Zaho üzerinden Barzan’a geri döndük. Türk Ordusu’yla girdiğimiz çatışmada 14 şehit vermiştik.”



****

Merak edenler için Antranik Paşa’nın kim olduğunu anlatayım:



Antranik, Birinci Dünya Savaşından önce ve savaş esnasında Osmanlıya karşı kurulan Ermeni Taşnak çetesinin en ünlü komutanıdır.



Çocukluğunda İstanbul’a geldi, bir süre işçi olarak çalıştıktan sonra l884 ve l896 yıllarında Ermenilerin Bitlis/Sasun (Sason, şimdi Batman’a bağlı), Muş ve Van’da çıkardıkları isyanlara fiilen katıldı. Osmanlı Devletine karşı vargücüyle savaştı. Asıl şöhretini ise, l90l yılında çıkan Muş isyanında ve çatışmalarında parlattı, ’Antranik Paşa’ lâkabını aldı. Bu zaman zarfında çıkan isyanlarda, binlerce Müslüman Kürt ve Türk’ü öldürttü.



l905 yıllarında Bulgaristan’a geçti. Taşnak Partisinin faal üyelerinden olarak bağımsız Ermeni devleti kurmak için çalıştı. 1912’de Bulgar ordusunda görev alarak Balkan Harplerinde Osmanlıya karşı Bulgar subayı olarak savaştı.



l9l4’de Birinci Dünya Savaşı başlayınca, Rusya’ya geçti ve Tiflis’te çetesini kurarak, Ermeni birlikleriyle Rus ordusu saflarında yer aldı. Osmanlı kuvvetlerine karşı savaşa tutuştu. Rus kuvvetleri, onun bölgeyi bilen çetesindeki fedailerden istifade ile Doğu Anadolu topraklarını sür’atle istilâ etmeyi başardı. Bu sayede, yüz binlerce insanın canı ve malı telef olup gitti.



l9l7’deki Sovyet Bolşevik ihtilâli sonrasında, ’general’ ünvanı verildi. Kafkasya Ermenistanı, askerî bakımdan onun yönetimine verildi. Bir süre sonra Ruslar bölgeden çekilmeye başlayınca da, Osmanlıya karşı Erzurum’u savunacak olan Ermeni birliklerin başına geçti. Fakat, Osmanlı kuvvetleri karşısında direnemeyen Ermeni birlikleri dağılınca, Antranik tekrar Rusya’ya kaçtı.



Gördüğünüz gibi Baba Molla Mustafa Barzani’nin "kadim dostu" Antranik Paşa, tam anlamıyla azılı bir Türk düşmanı.



****

Son bir söz daha söyleyeyim, kitap okuduğumu, kitap okumadığını söyleyen Tayyip Erdoğan’a nazire yapmak için söylemedim. Keşke benim de Tayyip Erdoğan gibi kitapları özetleyen bir ekibim olsaydı. Doğrusu kıskandım; özetlere bakar ilginç bulduğum kitapları da okurdum. Ne yapalım, bizde Başbakan kadar okuma ekipleri kuracak bir imkan yok.



****



Yazımı bitirdim, öğlen DTP Genel Başkanı Sayın Yaşar Okuyan’ın yemek davetine icabet ederek erişte yemeğe gittim.



Sayın Yaşar Okuyan’ın makamının arkasında Atatürk’ün şu sözleri yer alıyor:



“Büyüklük odur ki, kimseye iltifat etmeyeceksin, hiç kimseyi aldatmayacaksın. Memleket için gerçek ülkü ne ise onu görecek ve hedefe yürüyeceksin. Herkes senin aleyhinde bulunacaktır, seni yoldan çevirmeye çalışacaktır; İşte sen burada direneceksin. Önüne sonsuz engeller yığılacaktır; kendini büyük değil küçük, araçsız ve hiç telakki edecek, kimseden yardım gelmeyeceğine inanarak bu engelleri aşacak, ondan sonra sana büyüksün derlerse sana bunu diyenlere güleceksin.”



Yayın Tarihi : 13 Mayıs 2005 Cuma 02:49:51


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?