Hakikaten “entresan”...
Diyecek laf bulmak zor...
Bizim ülkemiz hakikaten dünyanın “en demokratik” ülkesi olduğu ama çifte standartlı en demokratik ülke olduğu ortada.
Evvela hayret ettiğim iki konuyu anlatayım:
Birincisi, Leyla Zana... Leyla Hanım, Avrupa’da “ödül” alan, süratle Mandelalaşan, Hükümetimizin (ve galiba devletimizin) muhatap aldığı, Kürt kökenli Türk Vatandaşlarını “TC vatandaşı, Türkiyeli Kürtler” yapmaya uğraşan bir kişi. PKK ile işbirliğinden hem partisini kapattırmış, hem de on sene hapis yatmış, mahkemesi de henüz bitmemiş bir kişi. Daha adli sicili de temizlenmemiş ama Başbakanvekilimiz kabul ediyor, yeşil pasaportlar veriyoruz, adli sicili temizlenmemiş olduğu halde VİP salonlarında ağırlıyoruz, Avrupa’ya yollayıp ödüller aldırtıyoruz...
Hayret değil mi?..
Merve Kavakçı’yı düşündükçe hayretim daha da büyüyor. Merve Kavakçı ne yapmıştı? Merve Kavakçı, ne Anayasada, ne kanunlarda, ne de TBMM İçtüzüğünde yasaklayıcı hiçbir hüküm olmamasına rağmen, TBMM Genel Kurulu’na mazbatasını almış bir milletvekili olarak girdi diye yer yerinden oynadı, partisi kapatıldı, kadıncağız da inanılmaz bir çifte standartla TC tabiyetinden çıkartıldı. Merve Kavakçı’nın başına gelenlere de hayret etmiştim.
Şimdi Leyla Zana ile Merve Kavakçı’yı karşılaştırdığımda bu ülkedeki çifte standartları düşünüp hayretim daha da artıyor...
****
İkinci hayret ettiğim konu Cemil Çiçek’in konuşma üslubu:
Cemil Çiçek, “hortumcuların ciğerini sökecekmiş”!...
Yetmez Cemil Bey:
Bence Kızılay’da, Taksim’de bir-iki hortumcuyu asıp, sallandırıverin; daha da iyi olmaz mı?..
Cemil Çiçek entresan bir Bakan. Hükümet Sözcüsü olmasına rağmen işine geldiğinde mangalda kül bırakmayan, Hükümetin politikasına da uymayan sözler ediveriyor.
İyi, güzel de, hani “ Parasını ödeyen hortumcuyu affedelim, hapse atmayalım. Adamın hem parasını alıp, hem hapse atınca paralarını ödemiyorlar” diyen aynı Cemil Çiçek değil miydi?
Kendisine bu beyanatını okuyunca bir yazılı soru sordum; metnini aşağıdaka sizinle paylaşıyorum.
****
Hayret etmediğim konuya gelince; Başbakanlık İnsan Hakları Danışma Kurulu’nun, “Azınlık Hakları ve Kültürel Haklar Çalışma Grubu”nun 1 Ekim’de onayladığı raporu...
Başbakanlığın riyaseti ve vesayeti altında hazırlanan bu rapor, Türklüğü bırakıp, Türkiyeliliği savunan, Türkiye’nin üniter yapısını ve dil bütünlüğünü kesinlikle bozmaya teşebbüs eden, azınlık kavramının tamamen değiştirilmesini isteyen ve üniter yapıyı kesinlikle bozacak bu faaliyetleri AB’nin ruhuna uygunluğa bağlayan bir rapor. Medyadaki bazı yazarlarımızın tüylerini diken diken eden bu rapor, sanki kendilerini hayrete düşürmüş gibi. Halbuki hayrete düşecek hiçbir şey yok. Bu fikirler Tayyip Erdoğan’ın Başbakan olduğu günden beri (hatta Başbakan olmadan da önce) devamlı savunduğu fikirler.
Bu sütunlarda da Tayyip Erdoğan’ın Türklüğü tasfiye etmek isteyen, Türkiyeliliği savunan fikir ve konuşmaları ile ilgili somut örnekleri müteaddit defalar verdim ve bildiğiniz gibi Savcılığa suç duyurusunda da bulundum. Bu şekilde düşünen Başbakanımızın kurdurduğu kuruldan başka ne karar çıkmasını bekliyordunuz ki?!..
*****
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA
Aşağıdaki sorumun Adalet Bakanı Sayın Cemil ÇİÇEK tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim. 19.10.2004
Emin ŞİRİN
İstanbul MİLLETVEKİLİ
Basından öğrenildiğine göre, Adalet Bakanı Cemil Çiçek, Anayasa Mahkemesi Başkanı Mustafa Bumin ve TBMM Başkanvekili Nevzat Pakdil, Kırşehir Adliyesi’n ziyaret etmişlerdir. Cemil Çiçek burada yaptığı konuşmada, “ABD’deki kanunlara bakacak olursanız, Adalet Bakanının tutuklama yetkisi var. Bu yetki bende olsa bankacıların hepsinden bu parayı söker alırdım. Eğer bir yıllığına ne olmak istersin diye soran olursa, savcı olmak isterim. Bunların ciğerlerini sökerdim. Biz de savcılara gelene kadar Devlet çalışmıyor. Bu adamlar yüzünden üç kuruş zam vereceğiz diye IMF ile 6 aydır pazarlık ediyoruz. İmtiyazlardan dolayı Devlet çalışmıyor. Savcılar soruşturma yapamıyor, sonuçta fatura yargıya çıkıyor. Savcı işin içine giremiyor” demiştir.
Sorular:
1- ABD’deki kanunlara benzer bir şekilde Türkiye’de de, Adalet Bakanı’nın belirli hallerde; mutlaka belirli mahkemelerde itiraz edilebilecek bir şekilde tutuklama yetkisine sahip olması gerektiğini düşünüyor musunuz? Adalet Bakanının böyle bir yetkisi olmaz ise, Türkiye’deki gibi sistemin işlemediğini mi düşünüyorsunuz?
2- “Savcılara gelene kadar Devlet çalışmıyor” ifadesi ile neyi kasdediyorsunuz? Savcılardan önce çalışması gereken organlar kimlerdir? TMSF, BDDK, İçişleri Bakanlığı, Maliye Bakanlığı, Hazine, MASAK gibi organlar mıdır? Somut olarak kimi, neden kasdediyorsunuz?
3- “İmtiyazlardan dolayı Devlet çalışmıyor” ifadenizle neyi kasdediyorsunuz?
4- “Savcılar soruşturma yapamıyor, savcı işin içine giremiyor” ifadenizle neyi kasdediyorsunuz? Bu konuda ne tedbir almayı düşünüyorsunuz? Takriben iki senedir Adalet Bakanı ve Hükümet Sözcüsü olduğunuza göre, bu konuda neden bir tedbir almadınız veya tedbir teklifinde bulunmadınız?
5- “Savcılar soruşturma yapamıyor, savcılar işin içine giremiyor” demenize rağmen, “Bir seneliğine savcı olsam ciğerlerini sökerdim” sözleriniz tenakuz teşkil etmiyor mu? Sizin “bir seneliğine savcı olduğunuz takdirde”, “Ciğer sökerek” bütün banka, hortum meselelerini halledeceğinize göre, bugünkü savcılar neden bu icraatı gösteremiyor?
Yayın Tarihi :
20 Ekim 2004 Çarşamba 15:29:43