30
Nisan
2025
Çarşamba
ANASAYFA

Jurnal’i tarihe gömememişiz...

Milletvekili olduğum günden beri, etrafımda dedikodular, jurnallemeler pek sık oldu. Bunların en son ve “dehşetengiz” örneğini de bu hafta yaşadım!

Siyasetin kirli yüzünü ister istemez görmeye ve tanımaya devam ediyoruz.

Doğrusu bu günler, hani o lise tarih kitaplarında okuduğumuz II. Abdülhamit’in “jurnalcilik” dönemini aratmıyor.

****

Milletvekili olduğum günden beri, etrafımda dedikodular, jurnallemeler pek sık oldu. Bunların en son ve “dehşetengiz” örneğini de bu hafta yaşadım!

Evvela, turktime isimli site, “AK Parti’yi bölme çalışmalarıyla ilgili stratejik analiz. (AK Parti’deki Truva Atları) başlıklı bir “raporu” yayınlamaya başladı. Bir de baktık AKP’yi parçalayabilecek dış etkenlerin içinde ben de varım ve potansiyel lider adayı olarak görülüyorum…

Ben de turktime’daki bu “rapora” cevap verdim. Cevabım hem turktime’da, hem de haberx’in haber bölümünde yayınlandı. (*Arşivde bulunsun diye bu yazının sonuna cevabı ilave ediyorum)…

Rapor, daha sonra başka bir kaynaktan elime geçti. Meğer, turktime, hakikaten samimiyetten ve raporda yazanların saçmalığından rahatsız olmuş olacak ki, benimle ilgili bir cümleyi de sansürlemiş. Bakın raporda benimle ilgili ne yazılmış: “Nazlı Ilıcak’ın yıllar önce ABD Konsolosluğu aracılığıyla bilgilendirildiği medyaya yansımıştır. ABD’nin Adana Konsolosu Elizabeth Shelton’un Nazlı Ilıcak ile irtibatı, 1996’da gün ışığına çıkmıştır. Emin Şirin’in yine Nazlı Ilıcak’ı etkileyen aynı kanaldan (ABD-CIA) enforme edilerek yönlendirilmesi ve AK Parti’yi, ‘Kışla duvarı’na çarptırabilecek provakatif faaliyetlere çekebileceği, TÜSİAD gibi sermaye çevrelerinin desteğini alarak, bazı milletvekillerini yeni bir oluşuma ya da başka bir ‘parti’ye angaje edebileceği ihtimali göz önünde bulundurulmalıdır.”

Meğer neymiş? Ben, ABD-CIA tarafından yönlendirilebilirmişim!!!...

Raporun tarihi herhalde 2003’ün ilk yarısı. Daha ortada tezkere yok. Şimdi bütün dünyanın bildiği CIA ve ABD tarafından yönlendirilemeyeceğim hakikati, raporu yazan jurnalci tarafından daha idrak edilmemiş…

Raporu yazan “Aristokrat kökenli bakanın” kim olduğu konusundaki ısrarlı araştırmam, ortaya Devlet Bakanı Sayın Mehmet Aydın’ın adını çıkardı! İnanmadım, inanmak istemedim…

Derken Cuma günkü, Akşam Gazetesindeki sütununda Güler Kömürcü, dikkatli bir üslupla durumu teyit eden cümleler kullandı.

Bugün de turktime’nın sitesinde raporun kalan bölümü yayınlandı… Yayınlanan rapor aynen bendeki gibi… (ilgi duyanların için rapor ek’tedir)

Dün Sayın Mehmet Aydın’a bir mektup yazdım. Mektubun metnini sizinle paylaşıyorum:

“Sayın Aydın,

04.03.2005 tarihli Akşam Gazetesinde Güler Kömürcü’nün sütununda şu haber yer aldı:

“Son siyasi gündemin bir maddesi de, AKP içinde ’bir aristokrat isme’ yaptırıldığı iddia edilen ’AKP’i kim bölmek istiyor, aramızdaki Truva atları kim’ başlıklı rapor. Güya, bu önemli isim, genel merkez’in talebiyle içlerindeki aykırı otları sobelemek için bir araştırma yapıp, sunmuş. Bu raporun öznesi de çeşitli isimlerden oluşan 20 kişilik listeymiş. Şimdi de, bir başka vekilin bendenize aktarımını paylaşıyoruz; ’ Aramızdaki kulisler korkunç. Güya Sayın Mehmet Aydın ’AKP’yi bekleyen tehlikeleri anlattığı’ özel bir çalışma hazırlamış, 40 vekili işaret ederek üstelik, bunlar asla gerçek değil, inanmak istemiyoruz. Olmaz. Olamaz.’”

İlişikte size, 6 sayfalık bir rapor yolluyorum. Raporun Başlığı, “AK Parti’yi Bölme Çalışmaları ile İlgili Stratejik Analiz (AK Parti’deki Truva Atları)”.

Raporda, dış faktörler (ABD ve Almanya), iç faktörler (Necmettin Erbakan-Saadet Partisi, Ülkücü Hareket, DYP, ANAP) ve diğer faktörler başlığı altında “Milli Güçlerle, Milli Görüş, Akkurtlar ve Akkürtler Cephesi” sınıflandırmaları yapılmış.

Bu rapordan bir internet sitesi vasıtasıyla haberim oldu. Sonra, raporun kopyası elime geçti. İnternet sitesine yolladığım açıklama da ek’te.

Raporun sizin tarafınızdan hazırlandığı ve hatta imzalı bir kopyanın da olduğu çok yoğun bir şekilde söyleniyor.

İhtimal vermemekle beraber, konuyu dikkatinize getiriyor ve bu raporun tarafınızdan yazılıp yazılmadığını öğrenmek istiyorum. Eğer bu rapor sizin tarafınızdan yazılmadıysa, konuyu Parti içinde ve Hükümet içinde de ele almanızın ve jurnalcilik sisteminin önüne geçmenizin, hem Türkiye, hem de Partiniz açısından önemli olduğun kanaatindeyim.

Pek tabii, hakkımda deli saçması iddiaların da ortaya atıldığı bu raporun hukuken de takipçisi olacağım.”

****

Dediğim gibi böyle bir raporun Sayın Mehmet Aydın tarafından yazıldığına inanmak istemiyorum ve ihtimal vermiyorum. (Kaynaklar imzalı bir kopyanın da olduğunu söylüyorlar ama bilemem). Zaten Mehmet Aydın da, Güler Kömürcü’nün sütunlarında bahsettiği şekilde bilinmek ve anılmak istemez.

Şimdi Mehmet Aydın’dan cevap bekliyorum. Daha doğrusu Sayın Mehmet Aydın’ın konuyu ele almasını bekliyorum. Kendisinin yazmış olmasına ihtimal yok da, eğer yazmışsa “ben yazdım” der, mesele anlaşılır.

Ama konu o kadar basit değil:

- Böyle bir rapor neden, “şimdi” ortada dolaşıyor?

- Bu raporu hakikaten kim yazdı?

- Düşünmek bile istemiyorum ama jurnalci bakanların, jurnal raporları yazdığı, Parti ve Hükümetin üst kademelerinin II. Abdülhamit dönemi gibi işlerini jurnal raporlarına göre yürüttükleri bir dönemi mi yaşıyoruz?

- Yoksa, iç veya dış bazı odaklar dezenformasyon ve manipülasyon mu yapıyorlar? Ortaya sahte raporlar ve yıpratmak istedikleri isimleri mi atıyorlar? Özellikle bu zamanda bir yönlendirme veya karalama kampanyası mı var?

Soru ve ihtimal çok…

Ama konu, Mehmet Aydın vasıtasıyla Hükümetin, özellikle Emniyet ve istihbaratın ele alması gereken ciddiyette. Ortada dolaşan bu “raporu” kim, ne amaçla yazdı? Neden “şimdi” piyasaya çıktı?

Herhalde raporda ismi geçen diğer şahıslar da bu soruların cevaplarını aynı şekilde öğrenmek isteyeceklerdir.

Sayın Mehmet Aydın’dan cevap alana kadar, Hükümet gerekli istihbarat çalışmasını yapıp veya yaptırıp bu 6 sayfalık raporun kimin tarafından yazıldığını ve servis yapıldığını ortaya çıkarana kadar turktime’a verdiğim cevap aynen cari; aşağıda okuyabilirsiniz:.

“Türkiye’nin karşı karşıya olduğu felaketin derecesini bile düşünmek istemiyorum. Eğer bu rapor doğruysa ve bu raporu bir AKP’li bakan yazdıysa, Bu bakan:
- Hem ahlaksız, hem dangalak, hem bilgisiz, hem önyargılı, hem kıskanç
- Bir bakan nasıl böyle bir ihbar ve jurnal sisteminin içine girebilir?
- Ve bir Başbakan, nasıl olur da, böyle bir raporu ister, böyle bir raporu okur ve böyle bir rapora göre hareket eder.”

****


”turktime sitesine verdiğim cevap”:

“Raporda adı geçen Nicolas Kaas ve Nazlı Ilıcak ile ilgili birkaç söz etmek istiyorum.

Nicolas Kaas, Türkiye’den ayrılalı asgari 1.5 sene oldu. AKP’yi bölme teşebbüsünde olduğunu da hiç zannetmiyorum. Nicolas Caas’a niye takmışlar?

Nazlı Ilıcak’a gelince, ayrıldığım eşim olmasına, halen katiyen görüşmememe ve siyaseten zıt kutuplarda olmamıza rağmen Nazlı Hanım’a yapılan haksızlık ve bu raporda yer alması, müthiş bir haksızlık, hatta ahlaksızlık. Bu Hanım, 28 Şubat’ta mücadele veren nadir insanlardan biriydi. Hasan Celal Güzel’in bugünkü Tercüman’daki yazısı da bunu teyid ediyor. Sonra Fazilet Partisi’nde resmen “satışa” getirildi. Herhalde mahkum edilmemesi gereken insanların başında geliyordu ama Cemil Çiçek ve Mehmet Ali Şahin, Nazlı Hanım’ın müdafaasını Yüce Divan’da yapmayarak resmen “sattılar”. Fazilet davasında, Fazilet Partisi’nin müdafaa etmediği tek kişi Nazlı Hanım oldu. Merve Kavakçı’yı aday yaptıran Abdullah Gül ve Fazilet Partisi adına basın toplantısı ile savunan Abdüllatif Şener bugün Başbakan Yardımcısı…

1996 senesinde Nazlı Hanım’ın bir Amerikalı Konsolosu tanıdığı söyleniyor. 2002 senesine kadar beraber olduğum Nazlı Ilıcak’ın, bir gazeteci olarak, hatta siyasi olarak yabancılarla her zaman teması olmuştur ama bu temas, hele hele ABD’ye şirin görünerek iktidara gelmek isteyen AKP’lilerin bir bakanının jurnal raporunda yer alması akıl alacak iş değil. Daha doğrusu, büyük bir ahlaksızlık.

Bugünkü siyasi çizgisinde de Nazlı Hanım, bırakın AKP’yi parçalamayı, Tayyip Erdoğan’a bir mürid derecesinde bağlı. AKP’den siyaset yapmayı düşünüyor ve gelecek seçimlere hazırlanıyor.

Sen ciddi bir gazeteci olduğun için bu raporu yazılmış kabul etmek mecburiyetindeyim. Yoksa, Türkiye’nin karşı karşıya olduğu felaketin derecesini bile düşünmek istemiyorum. Eğer bu rapor doğruysa ve bu raporu bir AKP’li bakan yazdıysa, Bu bakan:
- Hem ahlaksız, hem dangalak, hem bilgisiz, hem önyargılı, hem kıskanç
- Bir bakan nasıl böyle bir ihbar ve jurnal sisteminin içine girebilir?
- Ve bir Başbakan, nasıl olur da, böyle bir raporu ister, böyle bir raporu okur ve böyle bir rapora göre hareket eder.

Bu ne büyük bir “alçaklık”, “seviyesizlik” ve nasıl bir içe kapanık cemaat anlayışıdır?
Tekrar söylüyorum; böyle bir raporun bir bakan tarafından yazıldığına inanmak istemiyorum. Ama eğer yazılmışsa, hem yazanın, hem bu raporu talep edenin, hem okuyanın, hem de rapora göre hareket edenin Allah müstehakını versin.

Şimdi sorulara gelelim:

Soru 1) Rapor çok yeni değil. Sizi Milletvekili yapacak kadar güven duyan
AKP’nin size duyduğu güven eksikliğinin sebepleri nelerdi?

Cevap 1- AKP belki de beni milletvekili yapmak istemedi. Zira, beni İstanbul 1. Bölge 12. sıraya koydu. Beni 12. sıraya koyan Tayyip Erdoğan. Daha evvel, İstanbul’dan mesul olan Abdullah Gül, Hüseyin Çelik ve Bülent Gedikli’nin hazırladıkları listede ben 7. sıradaydım. Erdoğan beni 12. sıraya indirdi. Bana güven eksikliği AKP’nin tabanından değil, varsa politbürosundan. Yani, son iki-ikibuçuk senedir gördüğümüz gibi dar çevreyle çalışmayı seven Tayyip Erdoğan ve yakın ekibinden.

Soru 2) AKP kışla duvarına çarpılmak korkusunu neden sizinle yaşayacağını
düşünüyor?..

Cevap 2- Bu soru AKP’nin politbürosunun ne kadar ürkek ve titrek olduğunu ve Başkanın yakın çevresinin korkak olduğunu gösteriyor. Nitekim, iktidara gelindiğinden beri 2.5 senedir, söz verdikleri hiçbir sorunu halledemediler. Hallettiklerini de, AB’ye sığınarak halletmeye çalıştılar.

Bu soruyu 5. soruyla birleştiriyorum. Ben askere yalnız Anıtkabir neden TBMM’ye bağlı değil diye sormadım. Ben başka çarpıklıklardan da rahatsız oldum. Örneğin, gazeteler arasındaki akreditasyon sorunu, 28 Şubat’taki çarpıklıklar, Milli Güvenlik Belgesi hakkında milletvekillerine bilgi verilmemesi, Genelkurmay Başkanlığının olur olmaz her konuda, hem de azarlayıcı bir dille açıklamalar yapması, TBMM ile irtibat kurmaması, bu konuda durumu özetleyecek bir mektup Ekonomist Muhabiri Amberin Zaman’a yolladığım mektuptur. İlişikte yolluyorum. Pek tabii, AK Parti içinde olsam, Politbüronun ödü kopardı. Halbuki Parti’nin kuruluş felsefesi ve tüzüğü, bilakis milletvekillerini bu şekilde hareket etmeye teşvik ediyordu. Unutmayalım AK Parti Tüzüğüne, Demokrasi Hakem Kurulu’nu koyan tek partiydi.

soru3) TÜSİAD’ın yol haritasını belirleyecek ölçüde gerçekten bir etkinliğiniz söz konusu mu?..

Cevap 3: Ne münasebet… Bana böyle bir kudret atfetmişler. Bu soru ayrıca TÜSİAD’dan da çekindiklerini ve uyum içinde olmaya gayret ettiklerini gösteriyor.

soru4) AKP, sizi yeni bir oluşumun potansiyel lider adayı olarak gördüğünü
yazıyor.Erdoğan’ın kişisel bir endişesinden mi? yoksa AKP içinde geniş bir
Milletvekili arkadaş gurubunuzdan mı çekinildi?.Gerçek sebebi nedir?..

Cevap 4- Eksik olmasınlar. Onlar için demek ki biraz sivrilebilecek herkesin kafasını koparmak lazım. Bir numaralı önemli konu, Tayyip Erdoğan’a sadakat. AKP içinde ben, parti aleyhine hiçbir şekilde, hiçbir faaliyette bulunmadım.

soru5) Anıtkabir’in Genelkurmay’a bağlı olmasını eleştirmenizin AKP içinde
tepki çektiği anlaşılıyor..Tepkinin nedeni sizce nedir?..

Cevap 5- Yukarıda cevapladım.

soru6) O dönem içinde verdiğiniz 33 soru önergesinden 25 tanesi
cevaplanmadığı için kanun tasarısı oylamalarına katılmayacağınızı
söylüyorsunuz? o dönem içinde Mensubu olduğunuz partinin genel kurul
oylamalarına katılmamanız biraz fazla sert bir refleks değil mi?..

Cevap 6- Verdiğim soru önergeleri 500’ü geçti, 600’e yaklaştı. O dönemdeki soru önergelerinin Grup’ta tutulması, Başkanlığa intikal ettirilmemesi konuları hazin bir dramdır. Ve, AKP’nin Parti içi demokrasiden ne kadar uzak olduğunu ve politbüronun Parti Tüzüğüne ne kadar aykırı hareket ettiğinin de en güzel göstergesidir. Bu yazışmaları ve bu belgeleri yolluyorum. Kanun tasarısı oylamalarına katılmamam ile ilgili yazı haberx.com’da yer aldı. Bu parti, milletvekillerini politbüronun emrinde bir oy kullanma makinesı olarak görüyor. Ben ise, Partinin tüzüğüne, TBMM İçtüzüğüne ve halka verdiğim sözlere uygun bir milletvekili olmaya kararlıydım, kararlıyım. Kamuoyu ile de paylaştığım Partinin yönetimine karşı itiraz belgelerini yolluyorum. Bu sert refleks işe de yaradı. 4 aydır kanunsuz olarak tuttukları soru önergelerim Başkanlığa intikal ediverdi.

Soru7) Sizi Milletvekili yapan bir partinin iç dinamiklerine uyum sağlamada
sizin kusurlarınız oldu mu?..Varsa neler?..

Cevap 7- Fevkalade güzel bir soru. Ben, “Beni Partinin programı, tüzüğü ve halka verdiğimiz sözler bağlar. Ben bunun için milletvekiliyim. Zaten AK Parti de bu prensipler ile kurulmuştu” diyen bir milletvekiliyim. Partinin iç dinamiklerinden bu prensipler kastediliyorsa ki, ben bunu anlarım; tabii partiye uyum gösteririm. Ama Partinin iç dinamiklerinden kasıt örneğini gördüğümüz gibi jurnalleme, gizli, yalan yanlış raporlar yazma, politbüro kurma, eksiden gelmiş bazı grupların kendilerine göre idaresi filan falansa, ben bu dinamiklere uyamam, uymam. Zaten onlar da uymayacağımı bildikleri için herhalde, evvela 12. sıraya koymuşlar, sonra da hakkımda bu raporları yazmışlar. (Bu arada tekrar ediyorum, bu raporun var olması kaydıyla bu sözlerim geçerli).

soru8) AKP’nin siyasi duruşunu bilmeden mi adaylık teklifini kabul ettiniz?..Biliyorsanız neden uyum sağlamadınız?..

Cevap 8- Sekiz ve dokuzu birleştirerek cevap veriyorum. AKP’nin siyasi duruşunu bilerek adaylığı kabul ettim. Bu siyasi duruşta Parti programı, parti tüzüğü ve seçim beyannamesidir. Ben bunları doğru kabul ederim. Tayyip Erdoğan’ı da neden desteklediğimi zaten haberx.com’da yazmıştım. Ama sonra baktık ki, ne programa uyan var, ne de Tayyip Erdoğan tanıdığımız Tayyip Erdoğan.

Önemli bir gösterge olduğu için, seçimlerden bir ay önce Tayyip Erdoğan’a ekonomi politikaları hakkında yazdığım bir mektubu yolluyorum. O zaman, yavaş yavaş ana prensiplerden ayrılmaya başladığını görmüş ve daha seçimlerden itibaren kendisini ikaz etmiştim.

İstifa sebeplerimi Tayyip Erdoğan’a açık bir mektupta yolladım. Ek’te sana da yolluyorum. Özetle:
Halka seçimlerden önce 4 söz vermiştik: Yolsuzlukla mücadele, yolsuzlukla mücadele, haysiyetli dış politika ve parti içi demokrasi. AKP’nin bu dört konuda da verdiği sözleri tutamayacağını, hatta tutmayacağını seçimlerden bir müddet sonra görmeye başladım ve devamlı yazılarla ikaz ettim. Yazılar koca bir dosyadır. Tam olarak ümitsiz olduklarını görünce de istifa ettim. Zamanla bu konuda da haklı çıktım.

soru9) Sizi AKP’den istifaya götüren ana sebepler nelerdi?..

Cevap 9- Bu sorunun cevabını verdim.

soru 10) DYP’ye katılacağınız ve genel başkan yardımcısı olacağınız söyleniyor.Doğru mu?.Bundan sonraki yol haritanız ne olacak?..

Cevap 10- Hayırlısı.

Ben gelecek dönem aday olup olmama konusunda daha henüz karar vermedim. Eğer, milletvekilliğine devam edersem, pek tabii, verdiği sözleri tutabilecek, iktidara yürüyebilecek, milli hassasiyetlere sahip ve mutlaka ve hakikaten dürüst bir ekiple olur.
Bakalım görelim, hayırlısı….”


Yayın Tarihi : 5 Mart 2005 Cumartesi 13:35:13


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?