1
Haziran
2025
Pazar
ANASAYFA

Yabancılara TV satışı

Bu dönem TBMM’de pek hararetli tartışmalar olmuyor. Bunun önemli bir istisnası, birkaç gün evvel TBMM’de kabul edilen ve Sayın Cumhurbaşkanımıza imzaya yollanan “Bankalar Kanunu ile RTÜK Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” oldu.

Kanun bir manada “üçüncü Uzan Kanunu” diye biliniyor. Bu kanunla; Uzanlar’ın el konulan mallarının satışı kolaylaştırılıyor, satın alanların, satış iptal edildiği takdirde mesul olmalarının önü kapanıyor, Fon’un şirketlere atadığı yöneticilere kısmi dokunulmazlık getiriliyor ve en önemlisi Uzanlar’a ait Star Yayın Grubunun satışını kolaylaştırmak için RTÜK Kanununda da değişiklik yapılarak yabancılara televizyonlarda yüzde yüzde sahip olma hakkı getiriliyor.

Bu kanun çok büyük bir ihtimalle Cumhurbaşkanı tarafından veto edilir. Yoksa zaten Anayasa Mahkemesi’ne gider. Anayasa Mahkemesi’nin bu kanunu iptal etmemesine de doğrusu çok şaşırırım. Yabancıların deniz kıyısında ev almalarına bile müsaade etmeyen Anayasa Mahkemesi herhalde, Anayasanın 2., 5., 26., 28., 167. ve 172. maddelerine (merak edenler maddeleri yazının bitiminde okuyabilirler) apaçık aykırı olduğu iddia edilen bu kanunu iptal eder.
Televizyonların yabancılara satışına, özellikle AK Parti içinden, özellikle Nevzat Yalçıntaş Hoca ve Ertuğrul Yalçınbayır olmak üzere çok ciddi tenkitler geldi. Gerek Nevzat Hoca, gerek Ertuğrul Yalçınbayır, TBMM’nin geçen döneminde RTÜK Kanunu konusunda, hakikaten hatırlardan silinmeyecek kahramanca bir mücadele veren iki kıymetli milletvekilimiz. Her ikisi de bu mücadeleyi verirken ne medya baskısı, ne parti patronlarının tavrından etkilenmediler.

Ama;

Ama; bu sefer ortaya koydukları argümanların haklı görünen tarafları olmasına rağmen, kendileri ile hiçbir şekilde mutabık değilim. Neden mutabık olmadığıma da anlattığım zaman herhalde hak vereceklerdir.

****

Evvela Yalçınbayır’ın ve Yalçıntaş’ın özetle ne dediklerine bakalım.

Önce Nevzat Yalçıntaş Hoca’nın konuşmasından bazı bölümleri aktaralım:

“Bütün bunun meşruiyet sebebi TMSF’nin elinde bulunan birkaç kanalı satmaksa, elde edecekleri paraya göre verdikleri büyük taviz, her şeyi yıkıcı mahiyettedir. İkinci, aşırı kelimem bu: Yıkıcı. Birincisi, şaşkınlığımı gizleyemiyorum; ikincisi, bu kavanin, bu kanun yapmadaki yıkıcılığa dikkatinizi çekiyorum. Ne özelleştirme ne yabancı sermaye getirme, saplantı haline gelmez. Özelleştireceğiz diye bir saplantı olmaz. İlla yabancıya satacağız, yabancı sermaye gelsin diye bir saplantı olmaz.

…Burada 2 önemli prensip çiğneniyor. Birincisi, devletin millî olma niteliği. Peki, devletin millî olma niteliği nasıl çiğnenir?! Hadi bakalım gidelim de, biz, İngiltere’de, Fransa’da, Almanya’da, mümkün müdür yüzde şu kadarını satın almak onların televizyonlarının?! Bütün koruma tedbirlerini almışlardır, burada bir arkadaşımız izah etti...

Biz, ne kadar cömertiz, yüzde yüzünü alacağız, dış ülkelerin ya şirketlerine teslim edeceğiz... Büyük şirketler, reklam konusunu bir arkadaşımız gayet vukufâne anlattı. Biz hudutsuz "gelin alın" diyoruz. Alacakları söyleyeyim: Özellikle iki alıcı profili çıkacaktır: Birincisi büyük şirketler, yani ulusal transnasyonal, uluslararası şirketler; ikincisi de misyonerler. Acaba biliyor mu ki dünyada kaç tane misyoner televizyonu var? Bunlar "biz misyoneriz, Hıristiyanlığı yaymak için, sizi İseviliğe getirmek için yayın yapıyoruz" demiyorlar. Bütün yayınlar öyledir. Yüzde yüzünü teslim ettiniz.

Arkadaşlar, şu son zamanlarda bazı yerli televizyonlarımızın yaptığı birtakım yayınları RTÜK’ün önlemekte aciz kaldığı bir ülkede, yabancıların bütün sermayeyle, bütün teknolojiyle, bütün baskılarıyla gelip yerleşip bütün bir menfaat ağını sizin ülkenizde kurduğu zaman, kritik zamanlarda yapacakları yayını siz nasıl önleyeceksiniz? Ne lüzumu var? Kaç para bekliyoruz? Bu kadar muhtaç mıyız? Kaç kanalı satacağız? Burada gerekçe var. Gerekçeyi okuyorum, karşıma TMSF çıkıyor.

Yanlıştır…

Amerikalılara, Fransızlara, Almanlara teslim edin. Budur!.. Başka, biz, yabancı sermaye için kaynak mı bulamadık? Rica ediyorum! Yaptığımız iş vebaldir, yarın bunu torunlarımız çekecektir; ne lüzum var. Gelsinler gazoz imal etsinler, bilmem hangi maddeyi imal edeceklerse etsinler; ama, biz, fikir oluşturmayı, kültür oluşturmayı teslim ediyoruz. Biz bir kültür devletiyiz, biz asırlık bir devletiz. Bizim de birikimlerimiz var, bunları onların hoyrat yayınlarına ve politikalarına teslim etmektir bu madde, bunu önleyemeyiz sonra. Hepinize bu mesuliyetinizi hatırlatıyorum, buna hayır diyelim veya çeksinler bunu değiştirip getirsinler.”

***

Ertuğrul Yalçınbayır’ın konuşmasının bir bölümü de şöyle:

“Bu satış, herhangi bir firmanın satışı değil, bir gazoz firmasının satışı değil. Bu satış, kamuoyunu oluşturan düşünce özgürlüğüyle, basın özgürlüğüyle yakından ilgili olan bir tekliftir.

Bu yabancı kanalların olağanüstü süreçlerde kamuoyunu nasıl oluşturduğunu biliyoruz. Türkiye, olağanüstü süreçlerin içindedir.

Olağanüstü süreçlerden geçiyoruz. Büyük Ortadoğu Projesidir, Irak’tır, İran’dır, Suriye’dir, sözde Ermeni soykırımı iddiasıyla itham edilen bir süreçten geçiyoruz. Kıbrıs sürecinden geçiyoruz. Yabancı sermayenin sahip olduğu televizyon kanallarının işleyeceği programlar itibariyle RTÜK’ün mü yetkili olacağını zannediyorsunuz; tahkime gideceklerdir, Avrupa Birliğine gideceklerdir. İstisnai haller, olağanüstü hallerdir sizin karakterinizi ortaya çıkaran.

Bir an için, Meclisteki kanun teklifinin aynen kanunlaştığını ve 6 büyük televizyon kanalının, örneğin, Amerika Birleşik Devletlerinin eline geçtiğini düşünün. Irak tezkeresi sürecindeki Türkiye’yi etkileme çalışmalarını ve onların burada o görüşlerini destekleyen bazı kalemşörleri hatırlayın. 6 büyük televizyon kanalının tümünü yabancı sermaye alırsa, bu kanallar, kuruluşlar üzerinde RTÜK’ün denetim yetkisi de kalmayacaktır ve hatırlayın, özellikle o 50 milletvekili hatırlasınlar; büyük sermaye gruplarının televizyon ve radyoculuk alanında tekelleşmelerine olanak sağlayacak yasa tasarısı üzerindeki çalışmalarda... Bakın, bu, kartelleşmeyi ve tekelleşmeyi yaratacaktır. Kartelleşen ve tekelleşen görsel ve işitsel medya, bir taraftan ekonomik alanda haksızlık yaratabilecek bir güce ulaşırken, öte yandan haber alma özgürlüğünü kısıtlayabilecektir.”

****

Elhak, bazı tespitler çok doğru.

“Televizyonlarımızın yaptıkları bazı yayınlarla fikir oluşturmayı, kültür oluşturmayı yabancı devletlerin Türkiye’yi etkileme çalışmalarını ve onların burada o görüşlerini destekleyen bazı kalemşörleri” hatırladığımız için, medyanın kısmi olarak bilakis yabancı sermaye açılmasının ve şeffaflaşmasının zarureti var.

Bugünkü duruma bir bakalım:

Bugün, televizyonlarımızdaki programların hemen çoğu yabancı formatlı programlar. Bazı kültür ataşelerinin Türkiye’de belirli fikir ve davranış sistemlerini yayacak programların Türkiye’ye satılmalarını subvanse ettikleri biliniyor.

Yine bazı kalemşörlerin 11 Eylül’den sonra ne süratle zenginleştikleri dikkat çekiyor.

Yine, bazı devletin en üst makamlarında görev almış devlet sırlarına vakıf kişilerin, fikir özgürlüğü adına tamamen mandacı görüşleri savunduğu biliniyor. Tenzih ederim bu kişileri illaki bir maddi menfaatle suçlamıyorum. Ne de olsa Türk tarihinde Halide Edip Adıvar gibi hem “hürriyet kahramanı”, hem de “mandacı” olan çoktur…

Yani, yabancı sermaye televizyonda güya yoktu da, bu kültür emperyalizmi, kültür kirlenmesi, kalemşörlerin fikirlerini pazarlamalarına mani mi olundu?

Geçtiğimiz dönemde bütün bu argümanların geçersiz olduğunu tecrübe göstermiyor mu?

Üstüne üstlük, medyadaki yerli kartelleşmeden ve medyanın siyaseti etkilemeye çalışmasından mutazazzır olduğumuzu her dakika söylemiyor muyuz? Esas can alıcı soruyu Nevzat Hoca ile Ertuğrul Yalçınbayır’a sormak istiyorum:

Allah aşkına şu anda Star Grubu bir anlaşma ile eski sahibine iade edilmezse satın alacak kaç tane grup var? Aydın Doğan’dan ve Turgay Ciner’den ve birkaç kişiden başka kimseyi sayabilir misiniz? Daha geçen gün Aydın Doğan’ın, Doğan Yayın Holding Başkan Yardımcısı Soner Gedik, “yazılı basında yüzde 62 pazar payımız var; TMSF’den Uzanlar’ın televizyonlarını alıp, televizyonda daha da büyümek istiyoruz” dedi… Rekabet Kurulu’na, “yazılı basında yüzde 62 pazar payı hakim durum değil midir?” diye sordum. “Hayır” diye cevap verdiler.

Buyurun bakalım…

Sizin o şikayet ettiğiniz kalemşörler, bu medya gruplarının organlarında değiller miydi…

Siz şimdi Star Grubunu sadece yerli sermaye satın alsın derseniz ve eski sahibine iade etmemişseniz, Türkiye’deki kartelleşmeyi ve hatta tekelleşmeyi daha da arttırırsınız.

Bu bakımdan görsel basının yabancı sermayeye açılması tersine doğru düzenlenirse yanlış değil, bilakis rekabeti arttıracak bir husus olarak ortaya çıkar.

****

Dolayısıyla kanunun yabancılara görsel basın satışı getiren maddesini destekliyorum ancak fevkalade eksik bulduğum bazı noktalarının da düzeltilmesi keyfiyetini dikkatlere getiriyorum:

- Kanunda getirilen, “Yüzde 50’den fazla yabancı sermaye payı bulunan toplam radyo ve yayın kuruluşu sayısı, ulusal yayın yapan kuruluş sayısının dörtte birinden fazla olamaz” maddesi yetersiz. Yabancıları sadece dörtte bir gibi “adetle” kısıtlama yetmez. Dörtte bir “adetle” pazar payının, izlenme payının yüzde 80’ine, 90’ına sahip olursunuz. Üstelik de, Türkiye’deki bütün medyayı 4-5 milyar dolara satın alarak olursunuz. O zaman da, Yalçıntaş ve Yalçınbayır’ın tenkitleri haklı olur. Dolayısıyla bu maddenin geliştirilerek izlenme payı, pazar payı gibi kıstaslarla da sınırlanması şart.

- Yabancı sermayenin tahkim hakkı olacak mı? Yerli ve yabancı kuruluşlar gerek RTÜK, gerek basın, gerek TCK açısından tamamen aynı hükümlere mi tabii olacaklar? Yoksa, yerli ve yabancı arasında bir farklılık yaratılacak mı?

Bu sorum çok önemli çünkü kulağımıza bazı “bıyıklı yabancılar”ın bu televizyonlarla ilgilendiği söylentileri geliyor. Ayrıca, hukukta bir farklılık yaratırsanız, mesela diyelim ki Karamehmet Show TV’yi, Aydın Doğan Kanal D’yi, Turgay Ciner de ATV’yi kendilerine ait yabancı şirketlere satarlar ve özel hukuki durumlardan yararlanırlar. Buna nasıl mani olunacak?

****

Benim bu kanuna destek vermeme herhalde en fazla Abdüllatif Şener şaşırmıştır. Zarar yok. Yukarıdaki ikazlarımı dikkate alırlarsa bu kanun zararlı değil, faydalı bir kanun bile olabilir.

****

Ancak, çok daha önemli konular gözden kaçıyor. Frekans ihalesi yapılmadan bu televizyonlar nasıl satılacak? RTÜK Kanunu’nun Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilen maddeleri düzeltilmeden bu ihaleler nasıl yapılacak, ciddi yayın kuruluşları Türkiye’ye nasıl gelecek?

RTÜK Kanunundaki anayasal boşluklar neden neredeyse 2.5 yılı dolduran AKP iktidarında dikkate alınmıyor? Neden Yalçınbayır, Yalçıntaş bu konuda suskunlar? Biliyorsunuz Cumhurbaşkanının başvurusu üzerine Anayasa Mahkemesi radyo ve televizyonlardaki sermaye paylarını düzenleyen hükümle ilgili yürütmeyi durdurdu. Medya patronlarının devlet ihalelerine girmesini engelleyen maddenin de yürütmesi durduruldu. İktidar bu konuda neden sessiz? Bu yasal boşluklar yabancıya televizyon satışı kadar önemli konular değil mi?

****

Milli hassasiyetlere sahip çıkmak boş yasaklarla olmuyor. Hele hele, yabancılara yasak getirip meydanı “pasaportları Türk, ama ruhları yabancı”lara bırakmakla hiç olmuyor…

Eğer kanun sonunda Cumhurbaşkanından geçer, Anayasa Mahkemesi’ne gitmez ve TMSF hakikaten yeterli evsafta ve fiyatı verecek Türk alıcı bulmaz ve yabancılara satış hakikaten gündeme gelirse, kendilerine de altını çizerek ileteceğimiz tavsiyelerimiz var:

- Alıcıların, “bıyıklı yabancılar” olmamasına lütfen dikkat edin. Türkler, “Türk” olarak gelsinler.

- Satılacak televizyon adedi 6 ise, bunun en fazla iki tanesinin ABD ve Kanada, iki tanesinin AB ülkeleri, geri kalan iki adedinin de tercihen Rus ve Arap-Müslüman dünyasından olmasını temin etmeye çalışın.

- İhaleyi mutlaka şeffaf yapın. Size açıkça söyleyeyim, Bebek Varlık Satış’a yaptığınız bir satış gibi satış yaparsanız ortalık yangın yerine döner.

- İhaleyi yapmadan evvel mutlaka hem güvenlik araştırması yaptırın, hem de RTÜK’ün görüşünü alın ve bunları ihale şartlarına koyun.

Hayırlısı olsun…



*****

Anayasa Mahkemesi’nin iptal edebileceği muhtemel Anayasa maddeleri:

Madde 2: Cumhuriyetin Nitelikleri

"Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk Milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan,demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devletidir."



Madde 5- Devletin Temel Amaç ve Görevleri "Devletin temel amaç ve görevleri, Türk Milletinin bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini, Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk Devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır."

Madde 26: Düşünceyi Açıklama ve Yayma Hürriyeti "Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı,resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar. Bu fıkra hükmü,radyo, televizyon, sinema veya benzeri yollarla yapılan yayımların izin sistemine bağlanmasına engel değildir.

Bu hürriyetlerin kullanılması, millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği, Cumhuriyetin temel nitelikleri ve Devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün korunması, suçların önlenmesi, suçluların cezalandırılması, Devlet sırrı olarak usulünce belirtilmiş bilgilerin açıklanmaması, başkalarının şöhret veya haklarının, özel ve aile hayatlarının yahut kanunun öngördüğü meslek sırlarının korunması veya yargılama görevinin gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarıyla sınırlanabilir.


Haber ve düşünceleri yayma araçlarının kullanılmasına ilişkin düzenleyici hükümlere, bunların yayımını engellememek kaydıyla, düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin sınırlanması sayılmaz.


Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunla düzenlenir."

Madde 28- A. Basın Hürriyeti Basın hürdür, sansür edilemez. Basımevi kurmak izin alma ve mali teminat yatırma şartına bağlanamaz.

Devlet, basın ve haber alma hürriyetlerini sağlayacak tedbirleri alır.


Basın hürriyetinin sınırlanmasında, Anayasanın 26 ve 27 nci maddeleri hükümleri uygulanır.


Devletin iç ve dış güvenliğini, ülkesi ve Milletiyle bölünmez bütünlüğünü tehdit eden veya suç işlemeye ya da ayaklanma veya isyana teşvik eder nitelikte olan veya devlete ait gizli bilgilere ilişkin bulunan her türlü haber veya yazıyı, yazanlar veya bastıranlar veya aynı amaçla, basanlar, başkasına verenler, bu suçlara ait kanun hükümleri uyarınca sorumlu olurlar. Tedbir yolu ile dağıtım hakim kararıyla; gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kanunun açıkça yetkili kıldığı merciin emriyle önlenebilir. Dağıtımı önleyen yetkili merci bu kararını en geç yirmidört saat içinde yetkili hakime bildirir. Yetkili hakim bu kararı en geç kırksekiz saat içinde onaylamazsa, dağıtımı önleme kararı hükümsüz sayılır.


Yargılama görevinin amacına uygun olarak yerine getirilmesi için, kanunla belirtilecek sınırlar içinde, hakim tarafından verilen kararlar saklı kalmak üzere, olaylar hakkında yayım yasağı konamaz.


Süreli veya süresiz yayınlar, kanunun gösterdiği suçların soruşturma veya kovuşturmasına geçilmiş olması hallerinde hakim kararıyla; Devletin ülkesi ve Milletiyle bölünmez bütünlüğünün, milli güvenliğin, kamu düzeninin, genel ahlakın korunması ve suçların önlenmesi bakımından gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kanunun açıkça yetkili kıldığı merciin emriyle toplatılabilir. Toplatma kararı veren yetkili merci, bu kararını en geç yirmidört saat içinde yetkili hakime bildirir; hakim bu kararı engeç kırksekiz saat içinde onaylamazsa, toplatma kararı hükümsüz sayılır.


Süreli veya süresiz yayınların suç soruşturma ve kovuşturması sebebiyle zapt ve müsaderesinde genel hükümler uygulanır.



28 Türkiye’de yayımlanan süreli yayınlar, Devletin ülkesi ve Milletiyle bölünmez bütünlüğüne, Cumhuriyetin temel ilkelerine, milli güvenliğe ve genel ahlaka aykırı yayımlardan mahkum olma halinde, mahkeme kararıyla geçici olarak kapatılabilir. Kapatılan süreli yayının açıkça devamı niteliğini taşıyan her türlü yayın yasaktır; bunlar hakim kararıyla toplatılır.



Madde 167- II. Piyasaların Denetimi ve Dış Ticaretin Düzenlenmesi "Devlet, para, kredi, sermaye, mal ve hizmet piyasalarının sağlıklı ve düzenli işlemelerini sağlayıcı ve geliştirici tedbirleri alır; piyasalarda fiili veya anlaşma sonucu doğacak tekelleşme ve kartelleşmeyi önler.

Dış ticaretin ülke ekonomisinin yararına olmak üzere düzenlenmesi amacıyla ithalat, ihracat ve diğer dış ticaret işlemleri üzerine vergi ve benzeri yükümlülükler dışında ek mali yükümlülükler koymaya ve bunları kaldırmaya kanunla Bakanlar Kuruluna yetki verilebilir."


Madde 172- Tüketicilerin Korunması "Devlet, tüketicileri koruyucu ve aydınlatıcı tedbirler alır, tüketicilerin kendilerini koruyucu girişimlerini teşvik eder."








Yayın Tarihi : 19 Mart 2005 Cumartesi 19:01:22
Güncelleme :20 Mart 2005 Pazar 13:43:58


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?