8
Haziran
2025
Pazar
ANASAYFA

Bagramyan Neden Kıvırdı?


26. Aralık. 2008’de bu köşede yayınlanan “Baskın Oran ve İbrahim Kaboğlu Hocalara Açık Mektup” başlığı altındaki yazıma çok olgun yorumlar yanında bir de “katliam kültürünün Türklere özgü olduğu” iddiasını taşıyan buram buram ırkçılık ve Türk düşmanlığı kokan bir yorum aldım.

Katliam kültürü belli bir etnik yapıya mahsus değil, tüm toplumlardaki muhteris açıkgözlerin ve sadistlerin kapıldıkları, çoğu kez “ideoloji” ya da “kutsal hedef” adı ile perdeleyip, bilinçsiz cahilleri bulaştırdıkları tahripkâr etkilerini hiç kusuru olmayan masumlara çektirdikleri bir menfur güdüdür. Tüm insanlık bundan nasibini almıştır. Bendeniz, bu anlayışı tüm gençlere aktarmak, imkânı varsa, insanlık ortak paydası altında onları birleştirmeye yöneltmek, geleceklerini aydınlatmak umudu ile bu köşede, dizi halinde “inanç” konusunda tarih boyunca kaydedilmiş hoşgörüsüzlüklerin envanterini yapmaya çalışıyorum. Ancak, ne yazık ki nasıl sonuçlandıracağımı şaşırdım. Bir batağa saplandım. Çünkü biter tükenir gibi değil. Sayın Hacettepeli biraz göz atsın da görsün. Buyurdukları Türkiye’deki katliam örneklerinden, inanç farkı kaynaklı olanlar çeşitli yazılarımda, defaatle anılmış ve lânetlenmiştir. Şu anda, özellikle İslâm Aleminin hangi ülkesinde bu kıyımlar yok ki? Dersim, Zilan kıyımları dediğiniz acı olaylar ise, hiçbir zaman silaha sarılmamış 6 milyon suçsuz Yahudinin gettolarda ve temerküz kamplarında hiç yoktan itlâf edilmeleri gibi bir şey değildi; “Musul sorunu”nu askıda bırakmak isteyen İngilizlerin gizli tahriklerine kapılan muhteris Kürt liderleri ve aşiret ağalarının şeriat söylemleri ile Kürt eşkyasının (bugünkü PKK eşkiyasına benzeyen usûllerle) jandarma karakollarını basıp yurt hizmeti yapan masum erlerin boyunlarını kör bıçaklarla kesmeleri ile başladı.

Ben elbette, tüm Kürt ırkını suçlamam. Ermeni kıyımını (sizin yaptığınız gibi) Türk ırkına yükleyen suçlamalara karşı, öykünün gerçek yüzünün Hasip Kaplan tarafından nakledilmesine değinmiştim. Katliam, Sayın Hasip Kaplan’ın buyurduğu gibi, mal hırsı ile güdülenen Kürt ağalarının: “Padişah fermanı” var tahriki sonucu irtikâp edilmiştir; “Padişah fermanı” ile değil. O zamanki Padişah Sultan Reşat’ın dünyadan habersiz, Osmanlıyı I.Dünya Savaşı belâsına sokmuş muhteris Enver Paşanın oyuncağı bir garip âdem olduğunu bütün âlem bilir (elbette sizden gayrı Sayın Hacettepeli). Padişah fermanı” üzerine Kürtler göçmekte olan Ermenilere saldırıp katlettiler dese idi; her hâlde bunun anında tartışması yapılırdı. İstanbul Barosu “Avrupa Hukuku” komisyonun o sırada hazır bulunan üyelerin hepsi buna tanıktır. Eğer, Hasip Kaplan kendi çevresinde bu beyanını farklı anlatıyor ise ona bahşettiğiniz “Sayın” sıfatını hiç hak etmiyor demektir. Umumî Savaş sırasında “Ermeni Komitelerinin Amâl-i İhtilâliyesi” isimli eserde ayrıntıları ile tesbit edildiği üzere, Ermenilerin, Ruslara her türlü verdikleri aktif destek üzerine zorunlu olarak alınan önlemler ve çıkarılan“Tehcir Kanunu” çerçevesinde İmparatorluğun güney topraklarına sevkedilmekde olan Ermenilerin başına gele bu kıyımda, tüm aklı başında Türklerin muhalif olduğu Devlet erkânının dahi bir tahriki yoktur. Tersine, daha o zamanlar, Cihan Savaşı kahramanlarından (Çanakkale Kolordu Komutanı EsatPaşanın kardeşi) Vehip Paşa, Güney Anadolu’da görevli iken, kıyımın sorumlulardan tespit edip yakalayabildiklerini yargılatıp idam ettirmiştir. Ermenilerin hedefi (şu anda aynen sizin yaptığınız gibi) Türk kimliğini bağnazca karalamaktır. Bu nedenle hiç ama hiç ortak tarih araştırmasına yanaşmamakta bulanık suda balık avlamağa çalışmaktadırlar.

Siyaset arenasında, ben insanları cahil ve bilgili olarak kategorize etmiyorum. “Koşullandırılarak kaskatı ideoloji kalıbına sokulanlar” ki bunlar tüm gerçeği öğrendikleri hüsnü kuruntusunda olanlar ve bu yüzden insanlığı felaketlere sürükleme istidadında oldukları için için cahil-i mürekkep yani kör cahil olanlar, bilmediğini bilmeyenler; diaklektiğe kulak tıkayıp daha fazla bir şeyler öğrenmede kendi yollarını tıkayanlar, bir de “uzlaşma arayışında nefeslerini tüketenler ve sonuç alamadıkları için kötümserliğe kapılanlar” diye ayırıyorum. Kürtlerin etnik kimlik ve kültürel taleplerini her platformda hep savundum ve Kürt TV’sinin açılışına, bir hayırlı uzlaşı kapısı açacağı umudu ile çok memnun oldum. Ama, birisi benim karşıma çıkar da: “senin soyunda katliâm kültürü var!” derse, ben de: “senin kültürün b.k üstün b.k!” deme hakkını kazanırım.

Senin, uygarlık raconu keserek dilediğin “özür”, liderin APO’nun aradığı Ermeni ittifakı için, “taktik” özürden başka bir şey değildir.

Ermenilerin tarihsel günahlarını da, keza, Diaspora Ermenisinin mantıksız taleplerine karşı ironik bir misilleme olarak hatırlattım. Elbette Ermeni toplumunun da aklı başındası da var, akılsızı, eşkıyası da…

Bak evlâdım “Hacettepeli”, bir asırlık geçmişe dayanan 1915 olaylarının cereyanından tam yarım asır sonra yeniden tavaya konup ısıtılmaya başlamasının öyküsünü be sana anlatayım:

1965.Nisan’ında Cumhuriyet gazetesinin iç sayfalarında küçük bir haberde; “Rusya’daki Ermenilerin, kendi soylarından gelen Sovyet Generali Ohannes (Ivan) Bagramyan’a başvurarak, Ermeni tehcirinin ellinci yıldönümünde bu olayın tüm Dünyanın hafızasına “soykırım” olarak kazınması için yapacakları girişimlere destek vermesini talep ettikleri” yazılı idi. Ne var ki, 1915’de, Osmanlı İmparatorluğu ile savaşmakta olan Rus Keşif Birlikleri, 2.Kafkas Cephesi Alayına gönüllü olarak katılan, 1917’de Tiflis Askerî Akademisinden subay çıkan, Bolşevik Devrimi üzerine 1918’de yeni kurulan Ermeni Demokratik Cumhuriyetine giderek yazıldığı 3.Ermeni Alayında Türklere karşı verilen Karaurgan, Sarıkamış, Serdarabad muharebelerine katılma geçmişi olduğu için vereceği desteğe çok güvenilen Bagramyan, ayağına gelen ricacı heyeti: “şu andaki siyasal konjonktür tam uygun olmadığı için isteklerini daha sonra değerlendirebileceğini söyleyerek başından savmış.

Demek ki, her siyasal demarş’ın, haklı olup olmadığına değil sırasına, süresine bakılırmış. Ama, Sovyetler Birliğinde ve keza mirasçısı Rusya’da “Ermeni Soykırımı” meselesinin sırası hiç gelip gündeme oturmadı.

Nasıl getirilsin ki? Türk düşmanlığını aktif olarak herkesten fazla ispat etmiş Bagramyan bunu nasıl yapabilirdi ki?

1881-1884 yılları arasındaki (çoğunluğu Hazar Türkü olan) Rus Yahudilerine karşı (suikasta uğrayan Çar Aleksandr’ın katilinin “Yahudi” olduğu gibi hiç kanıtlanmamış bir iddia ile, aslında doğrudan doğruya yobaz Ortodokslardaki mantıksız anti-semitizm güdüsü ile) korkunç bir katliam hareketine girişerek tüm sözlüklere Rusça “pogrom-bilinçsiz bir hınçla kitle halinde saldırma” sözcüğü kazandıran Çarlık Rusyasının varisleri mi bunu yapabilecekti?

1903-1906 arası çok daha korkunç bir pogrom’da binlerce Yahudi öldürüldü; çok daha fazlası yaralandı. Yahudiler kendilerini savunmak için Yekaterinoslav’da silaha sarılmak zorunda kaldılar. Sadece Yahudiler değil, o hengâmede pek çok başka etnik unsurlar canlarını kaybettiler. Odesa’daki 1905 pogromunda 2500 kadar Yahudi öldürüldüğü söylenir. Bazı tarihçilere göre, pogromlar Çarın gizli polisi “Okhrana’nın tarafından düzenlemiş. Bu ana pogromlardaki kayıplardan başka, 1859’dan 1905’e kadar, özellikle Odesada müteferrik saldırılarda yüzlerce sivil Yahudi telef olmuş; maddî hasar 70.000.000 rubleye ulaşmış.

Rus İç Savaşı, 1917 Devrimi ile beraberinde 70.000-250.000 arası tahmin edilen Yahudi kurbanını da getirmiş; yetim kalan Yahudi çocuk sayısı 300.000’i aşmıştır.

1917 yılı, Mısırdan gelip Rusya’ya gelen Karay Türklerinin de itilip kakılma, ölüme sürüklenme dönemidir. Ama ağlayanları yok bu kıtâl’in envanteri yapılamamıştır. II. Dünya Savaşında ise en az 30.000 Kırım Karay Sovyet topraklarının en berbat alanlarına “tehcir” edilmiştir. Dünya Savaşından sonra süregelen Stalin mezalimi, sürgünleri ve katliamları ile başta Kırım Tatarları olmak üzere Türkik unsurlardan 400.000 kişi kırılmıştır (Türklere yapılan eziyet ve kırımlar 1990’lara kadar gidecektir). Rusların çok zengin bir edebiyat teşkil eden “katliam kültürünü” bu makaleye sığdıramam; sırası gelince yazı dizimde daha ayrıntılı anlatırım.

Hele, 1932-33 arası, Stalin Hükümetince, çiftçiler tarafından saklandığı gerekçesi ile ellerinden toplanan gıda ürünleri ve tohumluk’dan yoksun kalan ve açlığa terk edilerek yaşamlarını yitiren milyonlara ne demeli? Yapılan hesaba göre o süreçte, başta Kafkasya ve Kazakistan, açlıktan her gün ortalama 25.000 kişi ölüyormuş.

Bir de II. Dünya Savaşının başlangıcında “Katyn Ormanı Faciası” denen bir olay var. Malûm, 1.Eylûl 1939’da Almanlar “Yıldırım Harekâtı” ile Polonya’ya giriverdiler. O sıralar Nazi Hükümeti ile aralarında dostluk anlaşması bulunan Sovyetler de aynı hızla Doğudan Polonyaya dalıverdi. Vakta ki, Almanların ihaneti ile ortaklık bozuldu. Sovyet güçleri hızla Polonya topraklarından çekilmek zorunda kaldılar. Ancak Almanların işi ters gitmeye başlayınca, 1943 Nisanında Sovyetler aleyhine bir propoganda filmi yayınladılar. Filmde, Smolensk yakınlarındaki “Katyn Ormanı”nda bir çukurda üst üste gömülmüş 4500 Polonyalı subayın cesetleri gösteriliyordu. Aslında, Stalin’in talimatı kafalarından vurulan Polonyalı vasıflı subay ve yedek subay sayısı 26.000’di. Geri kalanlar başka toplama kamplarında gömülmüşlerdi. Ruslar bu katliam’ın suçlusunun Naziler olduğunu iddia ettiler ise de bu karşılıklı suçlama üzerine o yıl bölgeye giden Uluslar arası Kızıl Haç Heyeti araştırmaları sonunda Nazi iddialarını destekledi. Savaş suçlularını yargılayan Nürnberg Mahkemelerinde, Naziler bu suçtan yargılanıp hüküm giymediler ama, Sovyetler, Batılı müttefiklerinin kıyağı sayesinde yakalarını sıyırdılar. Ama soğuk savaşın başlamasından sonra bu facia Sovyetler aleyhine propoganda araçlarından biri olarak kullanıldı.

E, şimdi, Stalin’in kurbanlarından biri olan Kaçaznuni gibi Ermenilerin âkil adamlarından olan ve Rusların safında Türk’e karşı cephesinde savaş veren Ermenilerle Taşnak eşkıyasının Türklere yaptıklarını iyi bilen ve çoğuna yakından tanık olan Bagramyan nasıl etsin de bu kadar rezilliğin tekrar piyasaya çıkmasını göze alıp “Ermeni Soykırımı” idealine kendini kaptırsın? Üstelik, demokratik batı ülkelerindeki seçim zamanları oynanan komediyi taklit etmenin gereği yokken.

Dostumuz Hacettepeli yüzünden “İnanç ve Hoşgörüsüzlük” dizimizde kısmen takdim tehir yapmak zorunda kaldık. Aynı devirlerdeki başka ülkelerin hoşgürülü (?) etkinliklerini de ilerde okursunuz.

Yayın Tarihi : 12 Ocak 2009 Pazartesi 11:45:17


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
avibeto IP: 84.228.159.xxx Tarih : 7.02.2009 10:05:38

Sayın Teoman Törün,

Sizi ve yazılarınızı 35 yıldır yurt dışında yaşamam nedeniyle ne yazık ki yeni tanıdım.

Sınırsız araştırma gücünüz, sabrınız ve derin bilgileriniz karışısında çok duygulandım, Hele bunlara dürüstlük-tarafsızlık ve sözünü esirgememe meziyetleri eklenince.

Yazılarınızın tutkunu oldum.

Sizden Türkiye ve tüm dünyanın yararlanabilmesi için sağlıklı uzun ömürler dilerim

Avibeto