23
Aralık
2024
Pazertesi
ANASAYFA

Oryantalizm ve Oksidentalizm 6

Batının Türk’e Bakışı (Turquerie)

Venedikli ressam Titiano’nun François I. ve Kanunî Süleyman'ı bir arada gösteren tablosu
 

Fransız deyimi “Turquerie” (Türköri) Osmanlı İmparatorluğunun, Türklerin sanat ve kültürlerinin pek tanınmadığı Avrupa'da fetihler yaparak gürültüler kopardığı XVI. Yüzyıldan XVIII. Yüzyıla kadar verdiği görüntünün yansıtılmasıdır. Batı bu dönemde müzik, parlak renkli, keskin kontrastlı egzotik görsel sanatlar, mimarî, heykelvarî taş işlemeler gibi Türk yapımı sanat eserlerine ilgi duymaya başladılar. Osmanlılar ve Avrupalılar arasında diplomatik ve ticarî ilişkilerin başlaması ile Osmanlı tarzı sanat taklidi adeta moda olmuş; 1536’da Fransa Kralı François I. İle Kanunî Sultan Süleyman arasında diplomatik ittifakın kuruluşu, iki asıra yakın bir zaman sonra da 1715’de İran Safavî Hükümdarı Sultan Hüseyin’in Kral Louis XIV’e İranlı ve Ermeni delegelerden oluşan bir heyeti gönderip Paris’te elçilik açtırması Müslüman Türk ve İran kültürüne ilgiyi arttırdı.

Fatihin Bellini tarafından yapılmış portrelerinden biri

Ancak “Turquerie” tabirinin kullanıldığı bu dönemden önce de Osmanlının Avrupa’da ilk göründüğü XV. Yüzyıl’da Müslüman Doğuyu “Oryantalizm açısından keşif hareketi başlamıştı. Venedik’in Akdeniz’de Avrupa, Asya ve Afrika arasındaki kültür ve ticaret farklarının sınırı olduğu tarihlerde bu kentin hemşehrisi ve Rönesansın çok prestijli ressamlarından Gentile Bellini ve diğerleri Orta Doğu yaşam ortamlarına ilgi gösterdiklerinden Oryantalist sayılırlar. Bellini, Osmanlı İmparatorluğuna özel bir ilgi duyan Venedik Dükalığı tarafından İstanbul’da Sultan Mehmed II. hesabına çalışmakla görevlendirildi. İstanbulu ziyaret edip Fatih Sultan Mehmed’in çeşitli portrelerini yaptı.

Onun öğrenciliğini yapmış olan Vittore Carpaccio gözlemlerini daha keskinleştirerek Doğu tarihini sanatında daha derinleştir; İsa ve din tarihi konularını seçtiği kariyerinde Doğu insanını resmetti.

Carpaccio’nun Aziz Stefan’ın sarıklı halk tarafından recmedilmesi tablosu

Artık, Avrupalıların gözlerinde yeni tanınan Osmanlının sanat tarzı giderek popülerleşiyor; yaşamlarına girmeye başlıyordu. Yaşlarına, cinslerine göre Türk sanatı çeşitleri, özellikler giyimde, mefruşatta, mekân dekorasyonunda seçim konusu oluyordu.

Özellikle Doğunun göz alıcı, pahalı halıları Rönesans sanatına ilham veriyordu. Türklerin Balkanlar üzerinden sürekli Avrupa’yı işgâl ve tehdit etmelerine karşın Dünya üzerinde keşiflerin eşiğinde bulunulduğu bu dönemlerde farklılık arayışları egzotizmi değerlendirmişti. 1683’de Osmanlının Viyana muhasarasında yenilgisinin bu tehdidi artık sona erdirmesine rağmen ürünlerinin iştahla aranması sürdü. İlk kez Osmanlı mülküne dahil Yemenin Moka limanında tanınan kahve Avrupa’nın seçkin sınıflarının arasında hem dinlendirici hem de konuk ağırlamada kullanılan bir keyif verme aracı olarak çok popülarite kazandı.

Rembrandt’ın sarıklı adam tablosu
 

Kanunî Süleyman yetişmesi için uygun alan bulduğu lale soğanlarını Hollanda’ya göndermiş ise de Hollanda resim sanatçılarını altın çağı olan 16. Ve 17. Yüzyıllarda pek oryantalizmin izi görülmez; sadece 17.asır Hollandalı sanatçısı Rembrandt’in 1625 civarında yaptığı sanılan sarıklı adam tablosu göze çarpar.

Özellikle Venedikliler ve Cenevizliler ticarî amaçlar yanında Osmanlının toplumsal eğilimlerini de izlemek üzere İstanbul’da sürekli koloniler oluşturdular. Ticaret sistemlerini geliştirirken yeni türemekte olan modaları da süratle Avrupa’ya intikâl ettirdiler. Birçoğu büyük bir egzotik zevk veren Arap alfabesi ile yazılı dekorasyon malzemesi bir evde ne kadar çok kullanılıyorsa o ev sahibinin sosyal statüsü o kadar yükseliyordu.

Türk haşmetini en etkili biçimde yansıtan Rönesans sanatçısı 1490-1540 yılları arasında yaşamış Venedikli usta gravürcü “Agostino Veneziano”dur. Türk Sarayının ve büyük simalarının çok sayıda gravürlerinden, Avrupanın dengesini sürekli bozan fakat evlatlarını kurban edecek kadar Haseki Kadın Efendisi Roksalan’ın (Hurrem Sultan) arzularına râm’olan “büyük Türk” diye anılan, barbar bakışlı olsa da giyiminde ve tavrında zerafet taşıyan “Muhteşem Süleyman”ın, Hurrem Sultan’ın ve büyük amiral Barbaros Hayrettin Paşa’nın tasvirlerinden aşağıda birer örnek veriyoruz. Kanunî murassa (değerli taşlarla süslü) bir miğfer (tolga) giymiş durumdadır. Son resim ise, Kanunînin 1553’de boğdurduğu Şehzedesi Mustafa’nın infazını gösteren, iki asır sonra Fransız Claude Duflos tarafından yapılmış gravürüdür. Bu olayın, hemen 8 yıl sonrası 1561’de zamanın Fransız oyun yazarı Gabriel Bounin tarafından trajedisi yazılmış ve Fransa’da sahnelenmiştir.

Lale Devri diye anılan 18. Yüzyılın ilk yarısında genellikle zengin parlak renkleri ve süslemeleri ile Türk dokumaları daha da beğeni kazanmış; Avrupa seçkinlerinin evlerinde lüks eşya arasında yer almıştır. Montpellier’li Fransız ressamı Joseph-Marie Vien’in tablolarına konu olmuştur. Kadife üzerine stilize çiçek motifleri çok ilgi çekiyordu. İşlemeli saatler de dahil Arap alfebesi ile imalatçısının adını taşıyan parlak renkli süsleme eşyası ve bizzat Venedikli tacirlerince sipariş verilen Türk sanatından etkilenmiş İtalyan stili ya da doğrudan Türk sanat eseri dokumalar Anadolu tezgâhlarında ucuz ve deneyimli işçi ellerinden çıktıktan sonra Venedikli tacirler tarafından akın akın Avrupa’ya ihraç ediliyordu. Oryantal Türk yaşam tarzını benimsemek gösterişli Türk kostümleri giymekten nargile ile Türk tütünü içmeye kadar gitmişti.

Lady Montagu’nün Türk kıyafeti ile Charles Jervas tarafından 1716’dan sonra yapılmış tablosu
 

18. yüzyılda duvarlara asılan tabloların genellikle toplumsal statüyü ve zenginliği yansıtmasına daha özen verilir hâle geldi. Ev sahibinin kendini seçkinci, egzotik zevk sahibi olarak tanıtabilesi kestirme yoldan bu tablolarla mümkün olabiliyordu. Bu devirde portrelerin de “Türköri” stili renkler ve biçimler taşıması modası arttı. Çoğu korselerini terk etmiş olan Avrupalı hanımlar bazıları hermin kürk parçalı yelekler içinde zengin nakışlı kuşaklarla çevrili kabarık kadife giysilerle, bazıları püsküllü sarıklarla, bir divana kendini bırakmış figürler olarak resmediliyordu. Böyle tabloların çoğunda zeminde parlak ve egzotik desenleri ile Türk halıları yer alıyordu. Divana gevşemiş bir tarzda yatmış olma görüntüsü o Lale devri Osmanlısının artık fanatizmden uzaklaşmış klişe cinsellik yaklaşımını yansıtıyordu. Bu tarz Türk portreleri Avrupalılara çok çarpıcı geliyordu.

Türköri akımına en fazla hız kazandıran, İstanbul’a 1716’da elçi olarak atanan eşi Edward Wortley Montagu ve küçük oğlu ile birlikte gelen Lady Mary Wortley Montagu’dür. 1689-1762 yılları arasında yaşayan Lady Montagu büyük bir tecessüsle Osmanlı yaşamını inceleyip izlenimlerini bütün ayrıntıları ile iki yıllık İstanbul ikameti boyunca, Molly Skerritt, Lady Walpole, Lord Hervey, Mary Astell, Sarah Churchill, Marlborough Düşesi, Alexander Pope, John Gay ve Abbé Antonio Conti gibi arkadaşlarına mektupla anlatarak “Oriyantalist sanat”ın gelişmesinde çığır açmıştır. Bu mektupları 1762’deki ölümü ardından basılıp yayınlandı. Bu anılar Atlantik’i de aşıp Türk tarzının Amerika’da tanınmasını da sağladı.

Amerikalı John Singleton Copley’in, Mrs. Margaret K. T. Gage’i, başı türbanlı giysisi Türk tarzında resmettiği 1771 tarihli bir tablosu

1774’de İngiltere’ye göç eden John Singleton Copley “Oryantal sanat”ın Amerika doğumlu temsilcisidir. Yukarda eserlerinden bir örneğini olan tabloda görünen Margaret Kemble Gage Amerikan Bağımsızlık Devrimi sırasında direnişçilere karşı Britanya Ordusunu yöneten General Thomas Gage’in eşi olup New York doğumludur ve Devrime sempati duyduğu Amerikalılar hesabına kocasına karşı casusluk yaptığı söylenir. Bu arada, konumuzla ilgisi olmasa da Lady Montagu’nün çiçek hastalığına yakalandığını; Dünyada henüz bilinmeyen çiçek aşısının Türkiye’de yoğunlukla kullanıldığını görünce kendisine de uygulattığını ve bu aşının kâşifi olarak bilinen Edward Jenner’e ilham verdiğini hatırlatalım. Gerek haremde gerek Türk hamamlarında çok yakından ülfet ettiği Türk hanımları ile anıları çok zengindir. Bir grup Türk hanımı onun sımsıkı korse kullandığını dehşet içinde görüp: “Meğer İngiliz erkekleri Doğululardan beş betermiş!” demişler. Lady Mary de kadınların dünyanın hiçbir yerinde Osmanlı İmparatorluğunda olduğu kadar özgür olmadıklarını teyid etmiş.

Rokoko dönemi olan aynı yüzyıl içindeki tarih, mitoloji, din alegori gibi her konuyu ele alan Fransız ressamlarından Nice doğumlu Charles-André van Loo ataları tarafından Hollanda menşeli olup Madame Pampadour’u 1747 tarihinde bir Türk hanımı kıyafeti ile yaptığı tablosu ile Oryantalist bir örnek vermiştir. Onun rakibi François Boucher Louvre sray müzesinde sergilenen “l’Odalisque-Odalık” adlı tablosu ile açıkca kendini Sultanın kollarına bırakmaya hazırlanan bir cariyeyi resmetmiştir. İsviçreye, Cenevre’ye yerleşen bir Fransız mücevheratçısının oğlu olan Jean-Étienne Liotard Lord Duncannon’un İstanbuldaki İngiliz kolonisini ziyaretine refakat etmiş; Türk yaşamı ile ülfet ettiği ve kendisi de Türk kostümleri giydiği için ‘Türk ressamı’ diye anılır olmuştu. Türklerle ilgili çok eseri vardır. Fransanın 18. Yüzyıl portre ressamlarından Maurice Quentin de La Tour Doğu’yu bu arada Osmanlı topraklarını görmemiştir ama Oryantalizm’den etkilenmişti. Aşağıda bu dört ressamın eserlerini sergiliyoruz:

Soldan sıra ile Charles-André van Loo’nın, François Boucher’nin, Jean-Étienne Liotard’ın tabloları
Solda Jean-Étienne Liotard’ın, 18. Asır Türk kadınını şalvarlı ve çok yüksek takunyaları ile sağda Maurice Quentin de La Tour’un bir Türk gencini gösteren tabloları

 

Sürecek


 

Yayın Tarihi : 16 Şubat 2014 Pazar 11:10:32


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?