23
Aralık
2024
Pazertesi
ANASAYFA

Baskın Oran ve İbrahim Kabaoğlu Hocalara Açık Mektup


Sizleri yakından tanıma onuruna ermiş olduğum için “humanizm” idealinde ne denli içten, kararlı, doğru bildiklerinizi yüksek sesle bağırmaktan korkmayacak kadar yiğit aydınlar olduğunuzu iyi biliyorum. Büyük ozanımız Tevfik Fikret’in önce insan olma kimliği anlayışını ben de sizin gibi gönülden benimsemiş bulunuyorum.

Biriniz, sınıf arkadaşım (hariciyeci) Taşkın Oran’ın kardeşi olup, Yücel Sayman’ın Baro Başkanlığı zamanında düzenlenen panellere düzenli katılır; doğumla edindikleri etnik yaşam biçimleri ve kültürlerinin sürdürülememesi, horlanmaları, kazaya uğramaları kaygısını taşıyan insancıkların insan olma hakları üzerine şefkatle eğildiğinizi kanıtlardınız. Yayınladığınız birçok kitap, düzenli yazdığınız makaleler bu şefkatin ısrarlı yankıları idi. Gerçekten yılmaz bir takipçiliği olan (kendi deyiminizle) “İnsan Hakları Savcısı” idiniz. Sayın Baskın Oran akademik kariyeri boyunca baskı yönetimlerine karşı dimdik durduğu gibi geçtiğimiz Mayıs ayında, yurt dışı bazı terör örgütlerine öykünerek kendisine “Türk İntikam Tugayı” adı veren bir gizli odaktan ağır bir tehdit almasına karşın bildiğini söyleme dürüstlüğünden ayrılmamıştır.

Başbakanlık İnsan Hakları Danışma Kurulu (İHDK) üyeliği ve onun alt komisyonu olan “Azınlık Hakları ve Kültürel Haklar Alt komisyonu” Başkanlığı görevinde iken, Bu kurulun Başkanlığını yapan İbrahim Kaboğlu Hocayı ise, çevre platformlarında etkinlik sürdürdüğüm sıralarda düzenlediğimiz panellere konuşmacı olarak davet ettiğimiz bir çevre gönüllüsü olarak tanımıştım. Temel bir insan hakkı olarak tanımladığı “yaşanabilir çevre hakkı” üzerinde kitapları; pırlanta gibi bir kişilik yapısı vardı. Bu iki temiz yürekli insanın hazırladıkları raporun, barbarca ellerinden alınıp yırtılması olayını ve haksız yere yargıya verilmelerini, İHDK’dan dışlanmalarını, bazı internet mesajlarında, Avrupa Birliği bilimsel araştırma fonlarından, dahil oldukları STK’lara verilen parasal katkıların rüşvet izlenimi uyandırılarak duyurulmalarını öfke ile kınıyorum.

İnsanlık ideali yolunda daima arkalarında olacağım.

Yalnız, sevgili hocalarım; belki, uygar model vermede, Ermenilere ön alma (tekaddüm etme) gibi aşırı iyimser bir niyetle, 1915 tehcir olayı için imzaladığınız “Ermenilerden özür” bildirisinin olağanüstü yanlış ve sakıncalı olduğunu ifade etmek zorundayım. Zira, bu özür, Dünyada tarih boyunca, yöneticilerinin yanlış bir siyasî kararı ile toplu ölümlere sebebiyet verilmiş ve bundan tüm gelecek kuşakları ile birlikte uyruklarının vicdanî sorumluluğu bulunan tek ülkenin Türkiye olarak teşhiri gerektiğini kabûl ve ikrar durumuna düşersiniz ki, bu beyan savunmakta olduğunuz “insan hakları” ilkesine de aykırı olur.

Evet, bazı acı olaylar tarih kitaplarımızda çok yanlış bir politika ile ıskalandı. Fakat zaten bunu acısını ölçüsüz bir şekilde biz Türkler çektik. Örneğin ben, yurt dışında 1.5 milyon Ermeni öldürdüğümüz hikâyesini Hıristiyan bir Mısırlıdan öğrendim. Hiçbir yanıt verememiştim; çünkü bu konu hakkında hiçbir şey bilmediğim için savunma yapma olanağından da yoksundum. Artık, bilim adamlarımız, tarihçilerimiz hummalı bir şekilde araştırmaya giriştiler; birlikte tarih araştırması için Ermenistan tarihçilerini de tam imale etmiş iken sizin bu gayretkeşliğiniz her şeyi berbat etti.

Benim geniş aile çevremde, I.Cihan Savaşının iki şehidi var. Biri Samih Bey adında bir İtfaiye yüzbaşısı, diğeri Ata Bey adında bir tabip binbaşı. Birisi mal, diğeri can kurtarmaya çalışırken ruhlarını teslim etmişler. “Elime süngümü aldım; şu kadar düşman şişledim” ya da “şu kadar Ermeni’nin hakkından geldim” diyen hiç kimse çıkmamış. Ama Türk oğlu Türküm. Ben sizin özür mektubunuzdan eziklik duyarak neden size katılayım? eğer aile büyükleriniz arasında bu olayların içinde olanlar var da özür diliyorsanız sizin özrünüz neden beni ilzam etsin? Hele, Dünya Ermeni diasporasının şirret bir biçimde, eline geçirdiği her türlü siyasal ortamı istismar ederek “20. Yüzyılın ilk soykırımının 1915’de Türkler tarafından gerçekleştirildiği” iddiasının değirmenine su taşırcasına; Ermenistan’ın ilk başbakanı Taşnak Partili Kaçaznuni’nin İşçi Partisi tarafından “özür kampanyası” başlatanların adreslerine gönderildiği anlaşılan kitabında da kabûl ve ikrar edilen, savaş içinde olduğumuz devletlere hizmet ederken cinayetler işleyen bazı Ermeni yöneticilerinin, komitacılarının, çetelerinin varlığını göz ardı edercesine; Asala ve Adalet Komandoları(?) kurbanları, bazılarını yakından tanıdığım Dış İşleri mensubu şehitlerin ruhlarına azap vererek…

Dikkatli olun; bu konuda sap ile saman birbirine karışıyor. Bu olayda da asıl tarihî sorumluluğu olan Kürt aşiret reislerinin soyları şimdi “soykırım”ı kabûl ettirme histerisine tutulmuş Ermeni diasporasına destek vermeye soyunuyor. Bazı Kürt asıllı gazeteciler, açık oturumlarda illâ da bu konunun durup durmaksızın dile getirilmesi gerektiğini savunuyor. Abdullah Öcalan, Diasporanın davasına cansiperane destek vereceğini açıklamıştı. Oysa onun avukatlığını yapan, şimdiki DTP milletvekili Hasip Kaplanın, bir tarihte İstanbul Barosunun komisyonlarının birindeki görüşmelerde, kendi büyüklerinin, “Padişah Fermanı var; tüm gâvurlar öldürülecektir” kışkırtması ile tehcir edilmekte olan Ermenileri, taşınır, taşınmaz mallarına tamaen kıyıma uğrattıklarını söylediğini kulaklarımla duymuştum. Değerli “özür imzacısı” Baskın Oran, Radikal gazetesinin geçtiğimiz Pazar ekindeki makalesinde, Midyad’daki Süryani Vakfı arazilerine ve Manastırına gene Kürt ağalarının, Kürt kolcubaşlarının musallat olduklarını, arazileri yağmalamaya, ibadetleri engellemeye çalıştıklarını anlatıyordu.

Sayın emekli Büyük Elçi Özdem Sanberk’in “Radikal” gazetesindeki makalesi son derecede diplomatik ve yapıcı bir dille bu konuyu özetle gözler önüne sergiledi. Acılı Dış İşleri mensupları size karşı bir bildiri yayınladı. Siz onların acılarına katılmıyor musunuz? 20.yüzyılın ilk soykırımının Türkler tarafından işlendiğini ileri sürenler kimler? Çar I. Aleksandr’ın icadı “Kutsal İttifak”tan itibaren, gaza getirilerek 1915’in evveli-ahiri (öncesi sonrası) örgütlü toplu cinayetler işlemiş Ermeniler… Ermeni cemaat önderlerinin çok eskilere giden zulûm ve katliam uygulamaları da var. En iyisi, soykırımda çığır açanlar tema’sı altında Ermenilerle bir anlaşmaya varalım; “Hıristiyanlık tarihinin ilk soykırımını gerçekleştirmiş olan toplumun Ermeniler” olduğunu kabûl ettirelim. Şöyle ki: Anadolu’da, şimdiki Burdur’a bağlı Bucak ilçesinin Ürkütlü beldesinde ören yeri bulunan “Komana Dergâh Devleti” ora halkı Pisidyalıların (Hrıstiyanlık öncesi) “Işık İnancı”nın kutsal merkezi idi. Ortodoks Kilisesi İznik’ten kendilerine Hıristiyanlığın Devletçe kabûlü zorunlu tek din olduğunu tebliğ etti. Hıristiyanların hoşgörü tanımayan bu bağnazlığına karşı çıkan Pisidyalıların bu dik başlılığı çok ağıra mâl olmuştur. 447 yılında Sahapiyan’da toplanan Ermeni Konsil’inde, Mezghneanizm denilen bu din lânetlenerek, mensubu soylular, askerler, ruhban sınıfı dahil tüm halkın varlığını kaldırılacağı uyarısı yapıldı. Onlara yataklık edecek, saklayacak olanlara da ceza uyarısı yapıldı. Ve akabinde bunların köklerinin tamamen kurutulması uygulamasına geçildi. Ele geçenler, Konsil kararları uyarınca, her iki diz arkalarındaki bağ kirişleri kesilerek sakat bırakıldı. Sakat edilenlerin, toplum içinde ne surette sakat edildikleri bilinsin diye, alınları “tilki” işaretli demirle dağlandı. Gene Sahapiyan yasalarına göre, Mezghneanların çocukları ellerinden alınıp Manastırlarda İsevî kurallara göre endoktrine (onların tabirince “rehabilite”) ediliyorlardı. Pisidya çocukları anasız, babasız kaldı; sokakları yerlerde sürünen insanlarla doldu.

Tarih boyunca buna benzer haksız ve zalim uygulamaları olmuş Ermeni önderlerinin ve temsilcilerinin Türk düşmanlığının ırkçı ve bilinçsiz uygulamalarından Oran ailesi de nasibini almıştır. Baskın Hocanın kızı Sırma Hanım, kişiliğine bakılmaksızın, salt Türk olduğu için, Fransada Lyon kentinin beldesi Villeurbanne’dan dördüncü sıradan aday gösterilmişken ermeni diasporasının engellemesi ile istifaya zorlanmıştır.

Beyrut Büyükelçiliğimizin 1976 Şubatında şehit olan Baş Kâtibi Oktar Cirit’in annesi yazlık kiracımız oldu. Evlâdının kaybı ile kısmî felce uğrayan kadıncağızın onulmaz acısına ailece tanık olduk. Fakültede, sporcu centilmenliğine hayran olduğumuz (Sydney Başkonsolosu) Şarık Arıyak ve tüm humanist eğitim almış hariciyecilerimizin anılarını nasıl çiğner geçeriz? Bir grubun eşkıyası diğer grubun masum ve mazlumlarını öldürüyor. Evet, tarihin böyle dönüm noktalarını iyice öğrenip ders alalım.

Ama sadece Türkiye, Türk kimliği recmedilmek isteniyor. Hazret-i İsa: “ilk taşı hiç günahı olmayan atsın” demiş.

Yayın Tarihi : 26 Aralık 2008 Cuma 18:52:26


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
hacettepeli IP: 88.228.218.xxx Tarih : 29.12.2008 13:20:12

cehalet dolu bi yazı olarak değerlendiriyorum çünkü takdir edersiniz ki sn hasip kaplanında dediği gibi padişah fermanı ile kürtler vurdu bu kürtlerin soykırımcı olduğunu değil mevcut sistemde katliam kültürünün mevcut olduğunu sölemek mümkün bunun örneklerini cumhuriyet dönemindede çok gördük ( dersim katliamı , zilan katliamı, maraş katliamı, çorum katliamı , en son oolanı sivas madımak yani kebab salonu olan lokantada canice yakılan 33 aydın sanatçı) ayrıca biz kürtler cahilliği padişahın dediğini yaparak yaptık ve bu bağlamda özür diliyoruz bin defa özür diliyorum. bu türden bi yazı daha okumuştum 'biz değil kürtler öldürdü' değerli arkadaşlar devlet kürt devleti değil türk devletiydi kürdistan değil türkiyeydi ve sözü geçen yetkililer kürt değil türklerdi biz sadece yıkma ekibinde yer aldık saygılarımla...


Gönül Aydemir IP: 88.235.229.xxx Tarih : 30.12.2008 00:03:25

Ermeni,Rum,Türk,Kürt ,Arap,Çerkez ,Boşnak hangi ulustan olursa olsun,1.Dünya Savaşı'nda kırgına uğramış,herkes payına düşeni almıştır.Ermeniler de yanıltılıp katliamlar yapmıştır,Türkler de,Kürtler de.Çünkü,adil Devlet otoritesi yoktur . Ermeniler de bizden ayrıldıktan sonra,muradına erememiştir.Halen Rusya'nın sömürgesi sayılır.aBD 'nin uydusu olmayı daha ilericilik sayıyor. 1.Dünya Savaşı'na kadar Ermeniler ile et tırnak gibiydik. Arapları baş tacı ettik,Osmanlı aç yurttaşından topladığı paralarla Arap çöllerine tren yolları açtı. Beş yüzyıla yakın Rumlar ile birlikte yaşadık. Bizden ayrılanlar da gülmedi. Bı kadar farklı mıydık da bunca süre birlikte yaşadık? Bizi yüzlerce yıl birlikte tutan neydi? Oturup tarihimizle yüzleşelim.Halen,Osmanlı İmparatorluğu'nu 1.Dünya Savaşı'na sokanların asla yargılanmadığı,kimsenin hesap vermediği bu savaşın,diğer halkları ne büyük acılara boğduğu tartışılmadan,sırf Osmanlı'da esamesi okunmayan Türklerin günah keçisi ilan edilerek,bu tip eylemelerde bulunmak pek adil olmaz,doğru da değildr.Devleti yönetenlerin hata yapma hakları yoktur.Hala tarih kitaplarında ,koskoca imparatorluğu yağmalatanlar asıl kahraman olarak gençlerimize sunuluyor.Artık Mustafa Kemal'den olumlu söz etmek gericilik sayılıyor.Sömürge yurttaşı psikolojisi içinde, atıp tutuyoruz. seksen yıl önce okuma, bir de yazma bildiyseniz,aydın sayılırdınız.Kur'an okunurdu,baştan sona ezberlenirdi,ancak,kimse yazmayı,hatta Türkçe'ye çevirmeyi akıl edemezdi.Hatta Kur'an dışında bir yazının okunma olasılığı da yok gibiydi.Yeni harflarin kabulünden sonra insanlar,hem okur, hem de yazar oldu. Bence ''Aydın''tarifi daha derinlerde aranmalı,daha evrensel çapta irdelenmeli.Aydın kimdir? Okuyan mı,yzan mı,hem okuyn hem yazan mı,okuduğunu anlayan mı,okumadan yazan mı,yazmadan okuayn mı?Okumasını ilerleten mi,internette çok aranan mı?Yeni,insanlığı bir adım ileriye götüren,evrensel ölçekte kabul gören;ilim,bilim,fen,edebiyat,sanat,felsefe ortaya koyan,inanlık için büyük ufuklar açan insan mı?Kim,Kim?Bilmek istiyorum.


Gülden Çam IP: 85.105.66.xxx Tarih : 31.12.2008 10:54:11

Kampanya'ya imza atanlar arasında yer alan, ''aydın'' kimliğine saygı duyduğum değerli bazı insanların ''medeni model yaratma'' arzusu ile iyi niyet çerçevesinde davrandıklarına inansam da bu türden girişimlerin Türkiye'nin haklarına nasıl zarar verebileceğini anlamaları için iki çocuk annesi Sn.Avukat Gülseren Aytaş'ın büyük bir özveriyle hazırladığı ''Ermeni Talepleri ve Türkiye'nin Hakları ''isimli kitabını okumalarını tavsiye ediyorum. Konunun siyasi bakış açısının ötesinde hukuki bir perspektifle incelendiği bu değerli çalışma , vicdani aklanma girişimleriyle , Türk Milletinin ''Temel Haklarının'' kesiştiği alanı iyi anlamamıza yardımcı oluyor. Zaten bu köşenin yazarı da çocuklarına yetişme süreçleri boyunca bilinçi her yurttaşın asgari düzeyde hukuk bilgisine sahip olması gerektiğini öğütlemiştir. Uluslararası platformda hakim güçlerin hukuku nasıl bir çifte standartla yorumladığını görmek için yanıbaşımızdaki Filistin ve Irak işgallerine ve katliamlarına karşı takındıkları tavra bakmak yeterlidir. Ülkemizdeki tüm etnik kimlik ve kültürlerin var olması ve yaşatılmasıyla ilgili çabalara sonuna kadar evet ama gözü dönmüş emperyalizme karşı herkes uyanık olmak zorundadır. Saygılarımla