30
Nisan
2025
Çarşamba
ANASAYFA

İnanç ve Hoşgörüsüzlük (106)

NAZİ ANTİSEMİTİZMİ :

I.Cihan Savaşı sonu Yahudilerin Batı Avrupa’da muazzam bir entelektüel düzeye eriştiği, bu kültürden Doğudan göç eden yığınların da (Ostjuden) bir ölçüde nasiplendiği dönemdi. Özellikle Rusya’dan gelen göçlerle gene en çok Almanya’da kayda değer bir nüfusta azınlık oluşturmuş Orta ve Batı Avrupa Yahudisi, bankerlik ve ticaret yaşamında etkin olmayı da aşmış, her sanat meslek ve bilim kesiminde sayı fazlalıkları ve yaratıcı başarıları ile iyice göz alıcı görüntü vermeye başlamıştı. Hattâ, 1919 Weimar Anayasası ile Cumhuriyetin ilk kuruluşunda siyasette de görünmeye başlamışlardı. Aralarında Gustave Mahlerden Arnold Schönberg’e sayısız opera ve müzik ustaları, Max Reinhardt’tan Leopold Jessner’e kadar yapımcı ve yönetmenleri, dahî ressam Marc Chagalle, II.Savaşda Yahudilerin çekeceği çilelerin önsezisi ile yaşadıkları ortama yabancılaşmayı konu edinen romancılar Jacob Wasserman, Stephan Zweig ve Franz Kafka, psikiyatride yeni bir evre açan Sigmund Freud, hem edip hem psikiatr Arthur Schnitzler ve nihayet evren kuramının sahibi Albert Einstein gibi ünü Dünyayı tutmuş sanat insanları vardı. II. Dünya Savaşı öncesine kadar Nobel Ödülü almış 38 Almandan 11’i; 6 Avusturyalıdan 3’ü Yahudi asıllı idi. 1924 yılında Prusya’da 28.987 doktorun 4505’i (yani %15.5’u), 8559 avukatın %26’sı keza Yahudi idi. 1920’lerde Berlin’de dava vekilliği yapanların yarıdan fazlasını Yahudiler oluşturuyordu.

Walter Rathenau 1921’de

Bu durum Hrıstiyan halkı kıskançlığa ve öfkeye sürüklüyordu. Savaş sonu Weimar Anayasası ile Cumhuriyet yönetimi kurulur kurulmaz, koyu ulusalcı holiganların ve işyerleri boş kalan Almanların hedefi, Eski Hrıstiyan Avrupa’daki inancın tersine, artık erişilmez bir doğal yetenek ve zekâları olduğundan söz edilen Yahudiler oluyordu. İlk kurban, Haziran.1922’de Weimar Cumhuriyetinin Dışişleri Bakanı Walther Rathenau oldu. Alman Demokratik Partisinin kurucularından Rathenau, Allgemeine Elektrizitats-Gesellscaft (AEG) elektrik mühendisliği şirketinin kurucusu seçkin sanayici Emile Rathenau’nun oğlu olup, Siyonizm’e ve Sosyalizm’e tümden karşı, Almanya’daki Yahudilerin mutlaka Alman ulusalcılığına bağlı kalmasını, anti-Semitizm’in azdırılmaması adına uygun gören güçlü ve etkili bir politikacı idi. Hattâ, ünlü “Die Ostjuden sind unser unglück-Doğu Yahudileri bizim şanssızlığımız oldu” sözü ile Doğudan gelen cahil Yahudilerin kötü görüntü verdiklerinden şikâyetçi olmuş; fakat bunların da eğitim ve görgü kazanarak Alman kültürüne asimile olmalarından sonra anti-Semitizm sorununun kesinlikle ortadan kalkacağına inanmıştı. Büyük Savaşda Alman ordularında 100.000 Yahudinin görev aldığına, 10.000’inin canını yitirdiğine, 35.000’inin madalya ile onurlandırıldığına gururla işaret ediyordu. Ama onun bu uzlaşmacı politikası, niyetleri kesinlikle Yahudi tasfiyesi olan kara nlık ruhlu sağcıları hepten tedirginliğe sevk etmiş; önce onu ortadan kaldırmayı uygun bulup öldürmüşlerdi.

1926’da bir Avusturyalı Protestan yazar Hugo Bettauer, mizahî bir dille kaleme aldığı “Stadt Ohen Juden-Yahudisiz Kent” adlı kısa romanında hemşehrisi olduğu Viyana’daki anti-Semitizm’i yansıtır. Romanın kahramanı kötü ruhlu Belediye Başkanı Başkentte yaşayan tüm Yahudilerin kente egemenlini sona erdirmek için onları sürmek dışında bir çözüm bulamamıştır. Büyük Savaş sonu Nazi anti-Semitizmine yol açan ilk kışkırtıcı yayın belki bu olmuştur ama, daha önce de, Friedrich Nietsche ve Heinrich von Treitschke gibi “ulusal moralite arınması”nın felsefi kuramcıları ile Nazi nihilizminin (kurulu düzenin yok edilerek radikal değişimi düşüncesi) Hermann Ahlward başda, Henrici, Förster, Böckel, Schönerer gibi Nazi nihilizminin (kurulu düzenin yok edilerek radikal değişimi düşüncesi) öncüleri bu yolu provoke etmiştir.

Babaannesinin Yahudi olduğu kuşkuları yüzünden komplekse kapıldığı, mezun çıkamadığı Güzel Sanatlar Akademisindeki Alman Tarihi hocalarının Yahudi olmalarına akıl erdiremediği, annesinin vefatı sırasında başına bir Yahudi doktorun gelmesi nedenleri ile kafasını ırk temizliğine taktığı söylenen Adolf Hitler, onbaşı rütbesi ile yararlık gösterdiği Büyük Savaşdan sonra yeni kurulmuş “Deutsche Arbeiter Partei-Alman İşçi Partisine Eylûl 1919’da girip cerbezesi sayesinde partinin basın bürosu sorumlusu olduğunda da ilk uğraşısı, parti basın organı gazetede Yahudi ve komünist karşıtı propoganda yapmak olacaktır. Nitekim, propogandayı ve terörü çok etkili bir biçimde kullanması ilerde Alman halkı üzerindeki büyüleyici egemenliğinin iki aracı olmuştur. Etrafında, kendisine köpek gibi bağlı Max Amann, Ulrich Graf, Heinrich Hoffmann, Christian Weber gibi eşkıya ruhlu koruyucu tayfası serseriler de vardı. Bunların desteği ile, parti toplantılarının muhafızı olmaları gerekçesi ile fakat daha çok siyasal karşıtlara saldırılar düzenlemek üzere Münih’de, çoğu Cumhuriyetin ilk günlerinde solculara karşı saldırılarda kullanılan “Freikorps-Serbest birlikler”de hizmet görmüş çapulculardan toplanmış SA (Sturmarbteilung-Fırtına Müfrezesi) birliklerini kurdu. Bu durum tartışmalara yol açıyorsa da etkili kişiliği onu Temmuz.1921’de partinin sınırsız yetkili liderliğine getirecektir. Partinin adını “National Sozialistische Deutsche Arbeiter Partei-Ulusal Sosyalist Alman İşçi Partisi” (kısaltılmışı ile NSDAP) olarak değiştirmiş; yandaşlarına “NAZİ” demişti. Bir yandan Weimar Anayasasının getirdiği düzene karşı Versailles Anlaşmasından hoşnut olmayan sağcıların, öte yandan, Freikorps’un Marxist Spartakist Birliği arasındaki çatışmalarla dolu karışık dönemde, Hitleri sevenler, Savaş öncesinden beri haftalık olarak çıkarılan “Voelkischer Beobachter-Halkın Gözcüsü” gazetesinin yönetimini ona verecekler; 1923’ün başında günlük olan gazete, artık Hitlerin kişisel yayın organı gibi olacaktır. Hitabette ve provakatif ifadede kendisi ile yarışan Hermann Esser ve Alfred Rosenberg ile birlikde Yahudilere, batıl ve ahlâk dışı ritüeller yakıştırarak saldıran makaleler yazacaklardır. Bir yandan da, Esser’in, şantajla metresinin parasını yiyen bir rezil olduğunu ikaz edenlere karşı, Hitler bunu bildiğini; ideali uğruna katiller, pezevenkler, sapıklar, esrarkeşlerle de işbirliği yapabileceğini açıklamakdan çekinmezdi. 1924’de, ilerde Nazi iktidarının Propoganda Bakanı olacak Joseph Goebbels de partiye girmiş, 15 günde bir yayınlanan bir Nasyonal Sosyalist derginin yayın yönetmeni olmuştu. Hitlerin etrafında toplanan lider kadroda Julius Streicher, Heinrich Himmler gibi kendilerini Âri ırkdan olmayanların sistematik temizlenmesine adamış olanlar da vardı.

1923 gösteri yürüyüşü ve darbe girişimi yüzünden girdiği ve Ekim.1924’e kadar kaldığı cezaevinde yazdığı “Mein Kampf- Kavgam” adlı kitabında, ülkede Yahudi varlığının, Alman kanını bozma tehlikesi ve “Rassenschande-ırksal Utanç” yarattığı, Yahudilerin ülkenin yönetimsel ve ekonomik yaşamından tümüyle tasfiyesi gerektiği düşünceleri tekrarlanmakta idi. Şubat.1925’deki parti kurultayında ayrıntılı bir programı hazırlanmış; bu programda, başda 5., 6. Ve 7. maddeler olmak üzere, ağırlıklı olarak, Alman kültürünü materyalist Yahudi ruhu etkisinden arındırmak ve ekonomisini bu yoldan esenliğe kavuşturmak önlemleri yer almıştı. Haziran.1925’de, Hitlerin kişisel korunması için küçük bir birlik olarak oluşturulmuş SS’ler (Schutzstaffel-Koruyucu Kademe) 1929’da başına Himmler’in geçmesi ile misyonunu genişletip Savaş sonuna kadar eylem gösterecek bir terör örgütü niteliği kazanmıştır.

Hitlerin Cumhurbaşkanlığına aday olduğu 1932 seçimini kazanan Mareşal Paul von Hinderbourg, ülkedeki siyasal bunalım karşısında, 1933 Ocağında onu Şansölye yapmak zorunda kalacaktır.

Hitler 1933'de Berlin'de SS’lerle

Naziler iktidara geldiklerinde anti-Semitik programlarını uygulamaya koymak için sadece üç ay beklediler. 1.Nisan.1933’de tüm ülke kapsamında, Yahudi işyerlerine karşı, Hükümet destekli bir boykot düzenlendi. Naziler, Yahudilerin ekonomik yaşamını tahrip edeceklerini açık açık beyan ediyorlardı. 4.Nisan’da yeni çıkarılan Sivil Hizmet Yasası ile tüm kamu hizmeti ve yönetici mevkileri, mahkemeler, eğitim kuruluşları, demiryolu sistemi Yahudilerden temizlenmişti. Görevlilerin en az üç kuşak öncesine kadar Âri ırk dışında büyükleri olup olmadığı aranıyordu. 7.Nisan’da Yahudilerin ve sosyalist eğilimli akademisyenlerin öğretim kurumlarından temizliği başladı. Kendisine, artık “Kültürel Bolşevik” sıfatı verilmiş, Nobel ödüllü Dr.Albert Einstein dahil, Dünyaca ünlü seçkin Yahudi bilim adamları öğretim hizmetinden çıkarıldılar. Almanya ve Avusturya’dan kaçan bu kişilerin başka ülkelerdeki uygun öğretim kurumlarına nakillerine aracılık için oluşan New York’da “Emergency Committee-Âcil Yardım Komisyonu”, Londra’da “Academic Assistance Council-Akademisyenlere Yardım Şurası” gibi kuruluşlar faaliyete geçti. Türkiyede başlamış olan yüksek öğrenim reformu çalışmaları için bu olay büyük bir yarar getirmiştir. İsviçreli Profesör Malche’nin danışmanlığında reform icra edilirken, 80’i aşan sayıda Alman Yahudisi hoca, Darülfünun yerine kurulan çağdaş Üniversitenin hizmetine girer. Kovduğu hocalara Atatürk’ün bağrını açtığını öğrenen Hitlerin 8.Mayıs.1933’de verdiği sert tepki mesajını ileten Hariciye Vekili Tevfik Rüştü Aras ve Maarif Vekili Reşit Galip Beylere Yüce Önderimiz: “Bir onbaşı beni cinayetlerine alet edemez” yanıtını verecektir. Bu değerli bilginlerin kaymak tabakasını ABD kapacaktır.

Yahudi müelliflerin yazdıkları kitaplar “Yıldırım Müfrezeler” tarafından toplanıp, gece yarıları Gotik paganizmine benzer korkunç ritüellerle yakılıyordu. Yahudi gençler üniversitelere, spor klûplerine, sinema, tiyatro, konser, radyo vb.sanat çevrelerine kabûl edilmiyor; çocuklar Alman okullarından çıkarılıyor, cemaatlerine teslim ediliyordu. Yahudilerin meslekî ve ticarî dernek ve sendikalarına girmeleri, büyük mağazalarda yöneticilik almaları önleniyordu.

SA’yı düzenli bir orduya dönüştürmek üzere görevlendirdiği Ernst Röhm’ü, kendisine darbe yapma hazırlığı içinde olduğu gerekçesi ile yargılamadan kurşuna dizdirerek gücünü kanıtlamak isteyen Hitler SS’leri daha da güçlendirmiştir.

Propoganda mekanizması, kadın film yapımcısı Leni Riefenstahl’ın, Nazi Partisi destekli “Sieg des Glaubens-İnancın Zaferi”, “Triumph de Willens-İradenin Zaferi”, 1936 Olimpiyad Oyunları hakkında iki bölümlük “Olympische Spiele” gibi üstün film prodüksiyonları ile adamakıllı güç kazanmış, Almanya’ya da prestij kazandırmıştı.

15.Eylûl.1935’de, Nazilerin Nurnberg’deki Ulusal Kurultayında aldığı ve tüm Alman Yahudilerini yurttaşlık statüsü dışına çıkaran bir kararı Reichstag’a (Alman Ulusal Meclisi) sunuldu. Bu önlemin mucidi İçişleri Bakanlığının “ırk uzmanlığı” diye bir görevde çalışan Achim Gercke idi. Savaşdan sonra Adenauer Hükûmetinde de bürokrat olarak görev alan bu zat’ın ince buluşu: Ârî olanlarla olmayanların evliliğinin kesinlikle men’edilmesi gib bir ırksal korunma aracı idi. %25’e kadar Yahudi kanı taşıyanların bazı bağışıklığı vardı. Örneğin, bu oranı aşan Yahudi kanı bulaşmışların Bach, Beethoven, Mozart vb. Ârî bestekârların müziklerini icra edememesi gibi zıpırca bir yasak getirilmişti.

1938 başlarında 5 yıllık bir ağır baskı uygulaması sonunda, ülkede, yoksul, sinirsel çöküntü ve intihar eğilimi içinde olsa da hâlâ 350.000 dolayında bir Yahudi nüfus kalmıştı. Bu nedenle, 1938 Nisanında, bunların kişi başına 5.000 Reich Mark’ın üstündeki değerde varlıklarının müsadere edileceği bildirisi yapıldı. Ülkeyi terk edecek Yahudilerin de varlıklarına blokaj uygulanarak, hiçbir eşyayı beraberlerinde çıkaramayacakları duyurularak tümüyle yoksul ve yoksun kalmaları hedeflendi.

Henüz fiziksel şiddet uygulanmıyordu.
 

Yayın Tarihi : 13 Kasım 2009 Cuma 12:06:58


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?