MAZLUM HRISTİYANLAR KESKİN BİR VİRAJ ALIYOR: İslâm inancının gelişmesini “hoşgörü” mihenginde tartarken zaman içinde bir hayli yol aldık. Şimdi zaman tünelinde epeyce bir geriye, “ebionim- yoksullar” diye adlandırılan Hrıstiyanların, hiçbir hoşgörüye mazhar olmadıkları, devamlı takip altında olup Anadolunun yer altı kaya kentlerinde canlarını korumaya çalıştıkları, Roma Colosseumu’nda vahşi hayvanlara parçalatıldıkları, gene tüm azimleri ile (İsa’nın barışseverliği ve hoşgörüsü kanıt gösterilip) diğer inançlarla eşit muamele görme anlayışının kendilerinden esirgenmemesi niyazlarında bulundukları mazlum ve mağdur günlerinin yeni sona erdiği devre dönelim. Büyük Constantinus’un “Milano Fermanı” ile, önce, Hrıstiyanlar üzerinde tüm baskıların kaldırıldığını, müsadere edilen kilise mallarının kendilerine iade edildiğini, bir süre sonra da İmparator’un bizzat Hrıstiyan dinine geçtiğinden söz etmiştik. İstanbula (Constantinopolis-Konstantin’i kenti) adını verip “İmparatorluk Başkenti - Basileus Polis” haline getiren, askerlerinin kalkanlarına da haç resmi yaptırarak bu dine kökden bağlılığını göstermişti. Hrıstiyanlık, Roma’nın dini olunca ikbâli çok parladı. Yayılışı muazzam bir ivme kazandı. Necmettin Erbakan hocamızın bir zamanlar (şeriat ve laikliği kasd ederek): “Hak avdet edince batıl zail olur” vecizesi fehvasınca (anlamında) Hrıstiyanlığın Devlet (dolayısiyle Hak) dini olarak tanınması ile başka inançlara tahammülsüzlük başladı. İncilde İsa’nın Romalılar tarafından öldürüldüğü söylense de artık bu dine Roma sahip çıktığından vebalinden arınmış oluyor; tarihçilerin “Yeni Dindarlık” adını verdikleri bir akım İsa’nın ölümünden Yahudileri sorumlu tutuyordu. Ancak, Yahudi diasporasının eski Dünyanın hemen her yerine yayıldığı, Yahudi topluluklarının evrensel bir dayanışma içinde olup, Kudüsdeki tapınaklarına bağış aktarımı için yaptıkları örgütlenmenin onlara büyük bir maliye ve ticaret deneyimi kazandırmaları akçalı işlerde Devletleri bile onlara muhtaç hale getiriyordu. Daha önce değindiğimiz üzere, dinsel hoşgörüsüzlüğün en büyük infilâki olan Haçlı Seferleri dönemlerine kadar Yahudilere pek ilişilemiyecektir. Zaten, Hrıstiyanlık teolojisinin kaynak noktası Museviliktir; “Tevrat” kutsal kitap olarak kabûl edilir. Ne var ki, Yahudiler misyonlarını başaramayınca Tanrı insanlarla yeni bir toplumsal sözleşme yapmış;4 kitapdan oluşma İncil grubuna “Yeni Ahit (Yeni Sözleşme)” denmesi de bundandır. Fakat pagan dinler ve Hıristiyanlığın sapkın kabûl edilen mezhepleri artık “Milano Fermanı”nın hoşgörü ruhundan nasiplerini alamıyacaklardır.
339 yılında, bugünkü Almanyanın Trier kentinde, soylu bir aileden doğmuş Ambrosius adındaki kültürlü bir adam, Roma İmparatorluğunu Liguria ve Emilia valiliklerini yaptıktan sonra Milano’ya göçmüş ve 374’de Hıristiyan dinine girme hazırlıklarına başlamıştı. Halk onu o kadar beğendi ki; 8 günde vaftizini ve hemen kentin Ariuscu piskapos’u Auxentius yerine geçmesini sağladı. Ariusculuk, “Kelâm”ın, Baba’dan farklı bir tanrı olduğu inancını (çok haklı ve makûl olarak) yadsıyan bir düşünceyi savunduğu için sapkın ilân edilmişti (Yuhanna İncilinde “Kelâm”ın ezelden var olduğu ve onun Tanrı olduğu ayetine kapılarak, onun ayrı bir tanrı olduğu sanısı, İslâmda, “Kelâm”ın Allah takdiri, vahyi, tebliği olduğu ifadesiyle rasyonalize edilmiş, Tanrının birliği akıdesinin ihlâli önlenmiştir).
İşte, ayağının tozu ile Milano piskaposu olan ve “Aziz” bilinecek bilge adam Ambrosius, Milano Fermanındaki “dinsel hoşgörü” anlayışını rafa kaldıracaktır. Gerek onun, gerekse Devlet Başkanı İmparatorların tutarsız davranışları gene çeşitli inanç gruplarının kitleler halinde kanlarının dökülmesine yol açacaktır.
Ambrosius, önce, Senatoda Zafer sunağının tesisini isteyen pagan lideri Aurelius Symmachus’a karşı şiddetle direnerek, (arada bir Romalı senatörlerin ayrıcalığını savunan bir Cumhuriyetçi gibi görünse de) ortak ilişkilerde Devletin Kiliseye uyması çığırını açma yolundaki emelini ortaya koymuştur. 384’de Roma Senatosundaki pagan üyelerin “dinsel hoşgörü” talebi ile açtıkları bir davayı geri çevirir. 385’de Ariuscuların kullanımını talep ettikleri bir kiliseyi onlara vermeyi reddeder.
386 yılında Hıristiyanlığa davet ettiği Kuzey Afrikalı Mani dini mensubu Augustinus’la Hıristiyanlık alemi “Aziz” mertebesini bağışladığı ve yüzyıllarca gönül bağladığı muhteşem bir yobaz kazanacaktır (bu ünlü ilâhiyatçı Kutsal Kitaba dayanarak yaptığı hesaplamalardan, Evren’in (şimdi hatırlamıyorum, yıl, ay, gün vererek) milattan 4000 yılları civarında bir tarihte oluştuğunu ileri sürmüş; Orta Çağ boyunca bu böyle bilinmiştir).
388 yılında bir Yahudi sinagogu ile bir pagan tarikatının tapınağını yakan fanatik Hıristiyanları cezalandıran İmparator I. Theodosius’u şiddetle kınayan Aziz Ambrosius, ayrıca İmparatora halk önünde tövbe getirmekle cezalandırır. İmparatorluğunun ilk yıllarında paganlara hoşgörü ile davranan, fakat tavır değiştirip, 381’de Constantinus’un kurban kesme yasağını tekrar gündem koyarak paganizm’i ortadan kaldırmanın ilk adımını atan Theodosius, yasalara ve fermanlara uyma uğruna, zoraki yüklendiği saldırgan Hıristiyan grubu cezalandırma tasarrufu için, bu kez, sadık bir Hıristiyan olarak bu tövbe merasimine uymada hiç nazlanmaz. Aksine bu din adamın desteği ile Hıristiyan olmayanlara ve sapkın mezheplere karşı şiddet hareketlerine başlar; kurban kesmeyi, tapınak ziyaretlerini yasaklar. Zaten, 381’de İstanbul’da topladığı ekümenik (evrensel) konsey’de, Batı ve Doğu kiliseleri arasındaki çatlağı tamir etme gayreti yanında Apollonien ve Makondonien kâfirlikler de lânetlenmişti.
391’de, artık Roma İmparatorluğunu çifte merkezli olmaktan çıkarıp, nihaî olarak Constantinopolis’e taşınan Theodosius, Kasım 392’de paganlığı kesin olarak yasaklamıştır. 393’de, Selanikdeki valiye yapılan suikastı bahane ederek halkı kılıçdan geçirme emrini vermesi ve 7000 Makodenien pagan katliamının gerçekleşmesi, insanlığını (ya da Hıristiyan şefkâtini şeklen de olsa sergileme gereğini) hatırlayan Ambrosius’un onu aforoz etmesini mucib olur.
Hıristiyanlığın yükselişinin daha kanlı sonuçlarını göreceğiz.
Mesih İsa'nın hoş görüsünün varlığını kabullenip İncil'li de kendilerine göre yorumlayan birçok Hristiyan var. Dönem için de yaptıkları ne kadar doğrudur bu tartışılmaz bir vahşettir. Adına engizisyon demişler. Neyse şimdi ne yapacaklar. Türk Hristiyan'lar ve doğuştan Hristiyan'lar var?