28
Mayıs
2025
Çarşamba
ANASAYFA

İnanç ve Hoşgörüsüzlük (27)


YORK KALESİNDE YAHUDİ KIYIMI: Kuzey İngilteredeki (Büyük Britanyadaki değil) Yorkshire ilinin başkenti York’un Şatosu hem Britanyanın en eski kalesi, hem de XII. yüzyıl sonlarında, kentin Yahudi cemaatinin canları tehlikeye girdiğinde korunmaya alındıkları yer olarak ün yapmıştır. Yorkshire kentinin çok önemli bir özelliği de, orada yaşayan soylu sınıfın, lordların ve dinî merkezlerin, bankerlik deneyimi ve uğraşısı olan Yahudi cemaatinin finansal desteğine derinden ihtiyaç duymaları idi. Yahudi kreditörler 1164 yılından beri bu gereksinimi karşılamak üzere mükemmel bir örgütlenme kurmuşlardı. Bizzat Kral’ın hazinesi, Yahudilerin servetini, salt bu kredi desteği için kullanmıyor, muazzam bir vergi kaynağı olarak alabildiğine sömürüyordu. Filistin’i Müslümanlardan geri almak için 1096’da başlatıldığını söylediğimiz ve 1146’da, 1187’de, 1203’de yenilenen büyük akınlarla sürdürülen Haçlı seferleri için malî kaynak arayışı Yahudiler için tam bir işkence olmuştu.

Bir yandan, zır cahil ve yobaz Hrıstiyan kitleler, kâfir bildikleri Müslümanlara hadlerini bildirmeden önce, İsayı öldürmelerinin intikamını alma bahanesi ile, bilinçsizce, Yahudileri linç edip servetlerine konma niyetinde idiler. Kazanç kaynaklarının kuruyacağından endişe eden krallar linç gruplarının bu caniyane emellerini güçlükle önlüyorlardı. Bunlardan, İngiltere Yahudilerinin koruyucusu olarak bilinen II. Henry’nin Temmuz 1189’da ölümünden sonra en büyük oğlu Richard I. (Coeur-de Lion - Aslan yürekli) Westminster Kilisesinde 11 yıl boyunca taşıyacağı tacını başına geçirdi. Krallıkdaki Yahudi cemaatlerini temsilen, elleri kolları zengin armağanlarla dolu bir delegasyon da Kilisenin kapısında arz-ı endam etmişti. Fakat bu delegasyon içeri alınmadı. Onurları kılan Yahudiler kapıdaki muhafızlara “yuh” çekip itişip kakışmaya başladılar. Nereden çıktığı belli olmayan bir güruhun da onları taşa tutması üzerine Yahudiler mahallelerine kaçıştılar. Kralın, Yahudi kıyımını emrettiği yolundaki asılsız bir rivayetle azgın kalabalık Yahudilerin peşinden koştular. Taş evlerine girmeleri mümkün olmadı ama saman yığınlarından yapılan damları ateşe verdiler. Evlerinden kaçmaya çalışan Yahudilerden çoğu vahşîyane biçimde boğazlandı. Evlerinde kuşatılmış durumdakilere, Hrıstiyanlığa geç me ya da ölüm seçenekleri verildi. Aralarında Orleanslı Yakub’un da olduğu bir grup din değiştirmektense intihar etmeyi yeğledi. Bir kaç kişi de tanassur ederek (Hrıstiyanlığa geçerek) canını kurtardı. Bunlardan biri York’un Benedict’i* olacak zengin bir Yahudi idi.

Bu saldırı yirmi dört saat sürdü. Neler olduğunu geç öğrenen Kralın gönderdiği baş yargıçla birkaç hatırlı lord’un müdahalesi ile kıyım zorla durduruldu. Kral durumu tahkik ettikden sonra kıyımı kışkırtanlardan üç kişiyi astırdı. İngiltere’de olduğu gibi Fransa’daki dominyonlarında da Yahudilere kötü muamele yapılamayacağı duyurusunu yaptırdı.

Bu duyuruya karşın nadir de olsa Yahudilere tecavüzler pek eksik olmuyordu. 1190’da, Richard’ın, Haçlı müttefiki Philip Augustus ile buluşmak için Fransaya gitmek üzere Manş kıyısına geldiği sırada, Yahudilerin Lynn kasabasında, vaftiz edilerek Hrıstiyanlığa geçtiği için üstüne saldırdıkları bir dindaşlarının bir kiliseye sığınması yüzünden hem o kasabada hem de Norwich, Stamford ve Bury Saint Edmunds kentlerinde Yahudi canlarına mal olan bir seri ayaklanmalar cereyan etti. Lincoln Yahudileri kendilerini, vakit geçirmeden Krallık Şatosuna sığınmakla kurtardılar. Saldırılar sırasında ağır yaralar alan York Benedict’i de kargaşanın ertesi günü Kralın huzurunda Hrıstiyanlıkdan yeniden eski dinine döndüğünü beyan etti; birkaç gün sonra da Northampton’da öldü. Ne var ki, Musa’ya da İsa’ya da yaranamadığından cenazesi meydanda kaldı. Hrıstiyan kabristanına da Yahudi maşatlığına da kabûl edilmedi. İnanç dayatması budur işte; insan’ın insanlığını saymazlar; düpe düz sahtekârlık beklenir.

Mart 1190’da, bir güruh müteveffa York Benedict’inin evine zorla girdi; dul karısı ve çocukları öldürüldü. Bulunan tüm serveti arabalara yüklendikden sonra ev ateşe verildi. Müslümanlara karşı sefer hazırlığında olan Krala katılacak derebeyler Yahudi tacirlere ve bankerlere çok borçlu oldukları için daha başka nereden kaynak bulacaklarını bilemiyorlardı. Benedict’in evi yanında başka Yahudi evlerini ateşe verip yağmalamakdan başka çıkar yol bulamadılar. Ayrıca tüm Yahudileri ortadan kaldırmanın hazırlıklarını yapmaya başladılar. Korkuya kapılan Yahudiler, liderleri Yasefle birlikde York’daki Krallık Şatosuna sığınma talebinde bulundular ve Şato’ya girdiler. Yahudilerin kaleye sığındığı haberi yayılınca, örgütlü bir kalabalık kaleyi kuşatarak Yahudilerin teslimini istedi. Kale muhafızı yardım istemek üzere dışarı çıkacağını söyleyince vesvese içindeki yahudiler, kendilerini güruh’un eline bırakır korkusu ile onun çıkmasına izin vermediler. Bu defa, muhafız, kalabalık içinden birinin aracılığı ile bölge şerifini yardıma çağırdı. Yahudilerin iyiliğini gördüğü için onlara kendini borçlu hisseden Şerif Richard Malebys, bir yandan kaleyi kuşatan kalabalığı yatıştırmaya,bir yandan da, zaten öteden beri beyaz giysileri içinde halkı devamlı kışkırtan melun bir papazın tahrikatını önlemeye çalışıyordu. Yahudilerin kenti terk etmeleri karşılığında, canlarına dokunulmaması taahhüdünü almak istiyordu. Kalenin halen taştan olan Clifford kulesinin, o zaman ahşap olan burçlarından düşen bir taş tam papazın kafasına isabet edip onu öldürünce kalabalık iyice kudurdu. Tahta kapıları, tüm güçleri yüklenerek yıktılar. Kaledeki yanan her şeyi ateşe verdiler. Buldukları Yahudileri derhal telef ettiler.

Clifford Kulesine tıkılıp kalmış 150 kadar çaresiz Yahudi ne yapmaları gerektiğini, dinî liderleri Joigny’li Yom Tob’a soruyorlardı: vaftiz ikrarı ile teslim olmak mı; yoksa kendilerini işkence ile ölüme terk etmek mi? Son seçenekleri el ele tutuşarak kaderlerini beklemek oldu. Çılgın güruh kalenin zirvesindeki, Clifford Kulesinin avlusuna ulaştı. Sağ kalan Yahudilerin canları da orada alındı.

Kimi kayıtlara göre, Yahudiler, bizzat Kral Richard’ın müdahalesi ile canlarına dokunulmayacağı taahhüdünü aldıktan sonra kaleyi terk ederken sözünde durmayan vahşi kalabalığın lincine maruz kalmıştır.

Güruh, daha sonra, Yahudilere yapılan borçların kaydının tutulduğu York Katedraline gitmiş, bu kayıtları zorla yaktırmıştır. Böylece hıncını döken ilkel Hrıstiyanlar ve borçlarından kurtulan baronlar, derebeyleri huzura kavuşmuştur. Ancak, Hazine gelirlerinin %20’si, ülkedeki küçük fakat zengin Yahudi cemaatinden alınan sayıdaki çeşitli vergilerden geliyordu. Bu vergiler yanında, kredilerin, armağanların kaynağının kurutulması Krallığın keyfini kaçırmıştı. Kral Richard ülkedeki Yahudilerin canını ve etkinliklerini korumak için çeşitli çeşitli güvenlik önlemleri aldı. Yahudi alacakları ile ilgili olarak çifte kayıtlar tutulmaya başlandı. On bin marklık borcunu ödemeyi reddeden Bristol Lordu Abraham’ın yedi dişinin sökülmesi gibi çok sert yaptırımlara dahi gidilmişti.

Binlerce yahudinin canını yitirdiği “Mart 1190 katliamı”, Yahudilerin hiç unutmadıkları ve matemini tuttukları trajik bir anıdır.

*Benedict: Batı Hrıstiyanlığında “Manastır Baş Papazı”na verilen isim. VI. Yüzyılın başlarında, İtalyada azizliğ kabûl edilmiş “Nursia’lı Benedict” adındaki bir din adamı, bazı rahiplerin (keza rahibelerin) inzivaya çekilip çile doldurdukları manastır cemaatinin temelini attığı için daha sonraki manastır şeflerine de Benedict denmiş. İtalyada ilk manastır cemaati, Roma’nın 130 km. güney doğusundaki (II. Dünya Savaşının sonuna doğru, Şubat.1944’de Müttefiklerle Nazi birliklerinin sert çatışmalarına sahne olan) Monte Cassino tepesinde kurulmuş. Nursialı Benedict bununla birlikte 12 manastır kurmuş. “Manastır” sözcüğü, Yunanca “monakos= tek, münzevî’den türetilmiştir; “inzivahane” anlamına gelir.

Yayın Tarihi : 21 Ağustos 2008 Perşembe 15:49:33


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?