İBERİA ENGİZİSYONU II. : Got asıllı Katoliklerin İberia’yı yeniden fetihleri (reconquista) ile Yarımada Müslümanlardan anında temizlenmedi. Katolik, Müslüman, Yahudi karmaşığı çok dinli bir toplum ortaya çıktı. Zaten, Granada’dan güney kıyılarına kadar Berberî denetimi 1492ye kadar sürecekti. Başda Sevilla, Valladolid, Barcelona olmak üzere büyük kentlerde “Juderia”* denilen etnik gruplara mahsus mahâllelerde toplu yaşayan yoğun Yahudi nüfusu bulunuyordu.
Castilla, Aragon, Leon ve Navarra adında egemen bölgelere ayrılmış Hrıstiyan Krallıklar dahilinde ara sıra din grupları arasında çatışmalar oluyor idi ise de, anılan tarihe kadar görece bir toplumsal barış yaşandı. Yahudiler Aragon krallarına uzun süre hizmet etmiştir. Ünlü Fernando’nun babası II. Juan, Yahudi Abiathar Crescas’ı Saray Müneccimi atadı. Yahudiler önemli dinî ve siyasî makamlar işgâl ettiler. Castilla’daki gayrı resmî haham’a müdahale edilmedi. Bazı Yahudiler toplumsal statü beklentisi ile, hattâ gönüllü olarak din değiştiriyorlardı. Ancak, XIV. asır sonlarında, Ecija Archdeacon’u** Ferrant’ın Yahudi karşıtı tahrik edici vaazları hoşgörü’nün sonunu ilan ediyordu. 1321 Haziranı pogromundaı, en fazla Sevillada,olmak üzere, Cordoba, Valencia, Barcelona gibi kentlerde yüzlerce Yahudiye kıyıldı, tüm havralar tahrip edildi. Olaylardan duyulan dehşetle, Yahudilerden büyük bir kitle Hrıstiyanlığı kabûl etmek zorunda kaldı. Ne var ki, gerek ikrah sonucu gerek gönüllü olarak Hrıstiyanlığa dönen Yahudiler, XIV. asırdan itibaren “conversos-dönmeler” (daha aşağılayıcı deyimle “marranos-domuzlar”) diye isimlendiriliyor; (aynen, şimdi bizdeki bazı fanatik İslamcıların, eski Sabetayistlere gösterdikleri tavırla) farklı yeni bir sosyal grup olarak görülüyordu; Yahudi cemaati içinde değer yitirdikleri gibi, üzerlerindeki kuşku nedeni ile zaman zaman patlayan Yahudi karşıtı eylemlerden de yakalarını sıyıramıyorlardı. Yahudilere yasaklanmış bazı etkinlik ve görevlere dahil olmaları da, çoğu kez onları caydırıcı, ağır formalitelere bağlanıyordu. Din değiştirme de çok uzun ve zahmetli bir prosedürden geçiyordu. XV. asır İspanyasında, sağlam güven telkin etmiş çoğu dönmeler önemli mevkiler edindiler. Bunlardan, Kral Fernando’nun saray hekimleri olan Andrés Laguna ve Francisco Lopez, İspanyol dramının kurucusu kabûl edilen Juan del Enzina, büyük ozan Juan de Mena, gibi yazarlar ve Kristof Kolomb’un Okyanus seferini finanse eden bankerler Luis Santangel ve Gabriel Sanches kayda değer. Ancak, mevki kazanmış dönmelerin ayaklarını kaydırma gayretleri de önüne geçilmez bir tutku idi.
Castilla kralınun kız kardeşi prenses Isabella ile Aragon Veliahd’ı Fernando’nun (entrikaların karıştığı bir macera sonucu 1469’da evlenmeleri ve bilâhare bu çiftin her birinin kendi bölge tahtlarını ele geçirmeleri ile ülkelerinin birleşmesi otomatik yoldan gerçekleşme yoluna girdi. O arada, Leon ve Navarra krallıkları da, ilhak yoluyla, İspanya Birliğine alınmıştı. Yarımadanın Müslümanlardan temizlenmesinde Isabella’nın hakimi olduğu Castilla lokomotif rôlü,ounuyordu.
İspanyol Engizisyonu, Papanın, Castilla Krallığına, bu kurumun tesisi ve engizitör atama için tam yetki devrini öngören “Exigit Sinceras Devotionis Affectus” namlı, 1477 tarihli fermanına dayanılarak 1478’de tesis edildi. Fakat bu yetkilendirmeyi içine sindiremeyip engizisyonu kendi tekelinde bulundurmağı yeğ gören Papa devamlı geri adım atmış, ilk üç engizitör etkili olamamış; faaliyete geçmek için kesin kabûl 5 yıl almıştır. Isabella ve Fernando’nun, Türklerin Avrupa’ya yayılmasına devletlerin karşı koyabileceği gerekçesine dayandırılan ısrarlı önerilerine Papa IV. Sixtus, 1483’de onay verdi. Fakat, aynı papa, sonradan, bu hükümdarların aşırı ihtirasları yüzünden İspanyol engizisyonunu hududunu aşan gayretkeşlik ve zulûmle itham edecek; verdiği kararı kaldırdığını ilân eden bir emirname yayınlayacak, fakat bunu geri almak zorunda bırakılacaktır…
İspanyadaki din işlerinin devlet tarafından doğrudan denetim talebin arkasındaki saikin ne olduğu tarihçiler arsında tartışmalıdır. Yeni teşekkül eden devletin bütünlüğü uğruna monarkların merkezî otoritesinin güçlendirilmesi ve yerinde denetimin etkili olması açısından din işlerinin Papanın müdahalesini beklemeden devlet gözetimi altında olması gereksinimi ve bu gözetimin çeşitli inanç gruplarına parçalanıp zayıflamaması düşüncesi ile Hrıstiyanlık dışında çeşitli dinlerin tasfiyesinin hedeflendiği kuramlardan birisidir. Bir başka teori de Hrıstiyanlığın kökeninin Musa dini olduğu ve Eski Sözleşme ve Yeni Sözleşme (Ahdi Atik-Ahdi Cedit) olarak iki kutsal kitaba birden itbar edildiği için, bir kısım Yahudi grubunun, Hrıstiyanların da gelenek ve ibadet biçimlerinde Yahudi şeriatına bağlı kalmaları gerekdiği yolundaki telkin ve etkilerinin bertaraf edilmesinin amaçlandığıdır. Değişik bir din düşünülmemişken, Yahudi kökenli Hrıstiyanların paganizmden dönmelere şarap içmemeleri, sünnet olmaları için yaptıkları baskıların, hoşgörüye aykırı bulunarak, havarilerce engellendiğine, Hrıstiyanlığın zuhurunu anlatırken değinmiştik. Bunun sonucu Hrıstiyanlık başka bir din olarak faklılaştırılmıştı. Fesat ve irtica (geriye dönüş) potansiyeli taşıyan bu telkinlerin ortadan kaldırılması için tek tip din’in zorunluluğu düşünülmüş olabilir. Hattâ Yahudi şeriatı ile ilişki öylesine kesilmiştir ki; Hazret-i İsanın da sünnetli olmasına karşın, İspanyada “sünnet-hitan” ameliyesi Hrıstiyanlığa karşı bir küfür kabûl edilmiştir. Küçük erkek çocuğu sünnet ettiren baba ya da vasi yakalanır cinsel organı kökünden kesilirdi. Sünnet ettiren velî ya da vasî kadınsa burnu kesilirdi. İslamiyet ise, zaten, İsa’ya başkaldırı hareketi olarak kâfirlikdi. Bir akla gelen de, “yeniden fetih” seferberliği için gerekli finansmanın, borçlanma yerine, Yahudi bankerlerin muazzam servetlerini müsadere ederek, kısa yoldan gerçekleştirme niyeti idi.
Evet, İspanyada kurulan bu mahkemenin ilk Baş Engizitör’ü, önceden adını andığımız ve 1992 yapımı “Kristof Kolomb (Keşif)” isimli filmde Marlon Brando tarafından tiplendirilen Tomas Torquemada oldu. İspanyol tarihçi Sebastian de Olmedo tarafından “kâfirlerin balyozu, İspanyanın ışığı, ülkenin kurtarıcısı” nitelemeleri övülen bu zad, aynı zamanda Kraliçe Isabella’nın “günah çıkartıcı” rahibi idi. Yer altı etkinlikleri ile kendilerini gizleyen Yahudi ve Müslümanların başına Azrail kesilmişti.
1420-1498 yılları arasında yaşamış bu korkunç fanatiğin kısaca yaşam öyküsünü verelim. Tomas de Torquemada, Castilla ve Leon sınırındaki Valladolid kentinin yakınlarında, unvanını aldığı “Torquemada” beldesinde doğdu. Bir çok İspanyol gibi, onun da ataları içinde Yahudi bulunduğu saptanmıştır. Amcası Kardinal Juan de Torquemada’nın naklettiği bilgiye dayanarak, onun dedesi Alvar Fernandez de Torquemada’nın ilk kuşak bir Yahudi dönmesi ile evlendiği, kendisi de bir converso (dönme) olan tarihçi Hernando del Pulgar tarafından yazılmış. Tomas de Torquemada’nın bu korkunç gayretkeşliğinde, büyük annesinin Yahudilikden dönme kimliğinin üstünü örtme gayretinin de etkili olduğu anlaşılıyor.
İlk uğraşısı Valladolid’deki Dominiken manastırında keşişlik ve aşçılık olmuş. Cingöz yapısı ile Kraliyet sarayına nüfuz ederek Fernando ve Isabella’ya danışmanlık yapmaya başlamış. Papanın oluru üzerine 1483’de resmen faaliyete geçen Sevilla’daki Engizisyon Mahkemesine, ölümüne kadar sürdüreceği Baş Engizitörlük makamına atanmış. Ayrıca, ülkeye yayılmış iki düzine Kutsal Büro’dan oluşan bir işkence ağını kontrol eder olmuş. “Auto da fe-sadakat yaklaşımı” denilen kâfirlikden nedamet ve Hrıstiyanlığa sadakat törenine zorlanan insanlardan işkence ile ölümüne fetva verdiklerinin sayısı 2200 olarak tahmin ediliyor Ele geçemeyen hükümlülerin samandan yapılma figürleri de yakılıyormuş. Meş’um engizitör Katolikliğe geçmeyen Yahudilerin ülkeden tümüyle ihracı için 1492’de alınan “El-hamra kararı”nın baş destekçisidir.
Endülüs Müslümanlarını denizden sık sık yardımlarına koşmak için çırpınmış olan Reisülmücahidîn ünvanlı yüreği pek Osmanlı amirali Kemal Reis, yeğeni ünlü haritacı kaptan Pirî Reisle birlikde, Padişah II.Beyazıt’ın emri üzerine bir kısım Müslüman yanında 150.000’den fazla Yahudiyi o yıl gemileri ile İspanyadan Osmanlı topraklarına taşıdı.
Aynı yılın başında Granada Müslümanların elinden alınmış; 2.Ocak’da Kardinal de Mendoza El-Hamra Sarayının (Arapça “Kızıl Saray) Alcazaba (Arapça “El-kasbah-doruk, sitadel”) denilen en tepedeki kulesine gümüş haç dikmiştir.
Engizisyonun eline düşen Müslümanların kaderi ile Kemal ve Pirî Reislerin ,insanî çabalarını anlatmayı sürdüreceğiz.
*Juderia : Sözlük anlamı “Yahudi Mahallesi” demek isede, o dönemde, “Moriscos” denilen Müslüman Berberî gibi etnik azınlıkların da soyutlanmış durumda iskân edildikleri yerlere aynı isim veriliyordu.
**Archdeacon : Piskapostan bir alt rütbede rahip.