ERMENİ’LERİN DİNMEYEN İNTİKAM HIRSLARI:
Ermeni örgütlerinin dinmeyen haksız intikam ihtirasları, devlet sorumluları gibi, pek çok aydın, hümanist kültür almış masum Türkün canına mâl olmuştur.
Ermeni komitacılar önce, Ermeni tehcirinin sorumlusu olarak gördükleri kabine üyelerinin peşine düşmüştü. Savaş yıllarının son sadrazamı Talât Paşa, yerleştiği Berlin’de, 15.Mart.1921’de Sogoman Tayleryan’ın suikastına kurban gitti.
Ermeni Katliamı sorumlusu oldukları gerekçesi ile suikasta uğrayanlar:
![]() |
Cemal Paşa |
![]() |
Talat Paşa |
![]() |
Said Halim Paşa otopsi masasında |
Başımıza savaş belasını açan Almanya’daki ilgili mahkeme suçluyu 1.5 günlük bir yargılamadan sonra akladı. Karşı çıktığı savaş sırasında önce Hariciye Nazırlığından sonra Sadrazamlıktan istifa eden Said Halim Paşa, savaş sorumluları içinde yargılandıktan ve Romaya gittikden sonra, 6.Aralık.1921’de başka bir Ermeni terörist tarafından öldürüldü. Bahriye Nazırı ve II. Ordu Komutanı Cemal Paşa, Millî Mücadeleye katılmak üzere yurda hareket edeceği Tiflis’te, 22.Temmuz.1922’de Karakin Lalayan ve Sergo Vartanyan adındaki Taşnak teröristlerce şehit edildi. Bu cinayetin, İngiliz ajanlarının yönlendirmesi lle işlendiğinin tespit edildiğini 17.Ağustos.1922 tarihli protokolüne bağlayan Rusya Komünist Partisi Merkez Komitesi Politbürosu, Lenin, Stalin, Troçki, Znovyev, Kamenev’in katılımı ile gerçekleştirdiği 22.Kasım.1922 tarihli oturumunda Cemal Paşanın ailesine 5.000 altın verilmesini kararlaştırmıştır.
![]() |
Enver Paşa |
Osmanlının yıkımı gibi Ermeni tehcirinin (özellikle Teşkilât-ı Mahsusa’nın zâlim eylemlernin) asıl sorumlusu Enver Paşa ise, Türkistan Türklerini birleştirmek hayâli ile gittiği Orta Asyada, 4.Ağustos.1922’de Tacikistan’ın Belçivan mevkiinde Çegen Tepesinde, Agop Melkovian komutasında kendisini kuşatan Bolşevik müfrezesi üzerine, dar görüşlülüğünün bedelini ödercesine, fakat onur sahibi bir şövalye gibi yalın kılıç at sürerek, intihar saldırısı yaparken şehit olmuştu. Onun da sonu bir Ermeni eli ile geldi.
Ermeni Kininin Diğer Kurbanları:
Ermeni ihtilâl örgütlerinden Hınçak Komitesinin en faal olduğu yer Yozgat’ın Boğazlayan ilçesi idi. Büyük Savaş başladığında Komitenin Merzifonda Orta Anadolu’daki eylemlerini yöneten “Küçük Ermenistan İhtilâl Merkezi” adında bir üssü vardı. Komite Başkanı Protestan Ermenilerden (Merzifon Amerikan Kolejinde öğretmenlik yapan) Karabet Tomayan ile sekreteri gene aynı okuldan Ohannes Kayayan, Protestan vaiz Mardiros geniş bir alanda çeteler oluşturarak tahrikata girişmişlerdi. En etkili ayaklanmaların çıktığı bu merkezde “Tehcir” yasasının tatbikine engel olmak isteyen Ermeniler 2.Eylül.1915’de Boğazlayan ilçesine bağlı köyleri ateşe vermişler; asayiş için yöreye gelen jandarma kuvvetlerine de ateş açmışlardı. Durumu öğrenen Dahiliye Nezareti (İçişleri Bakanlığı), telgrafla buradaki Ermenilerin 24 saat içinde Suriyeye sevkini emretti. Emrin uygulanması ilçenin genç kaymakamı (sonradan Mutasarrıf vekilliği yapacak) Kemâl Bey’e düşüyordu. Kaymakam ve Jandarma komutanı görevlerini yaparak tehciri hızlandırdılar.
Mondros silah bırakışmasından sonra, Ermeniler İstanbul’u işgal eden İngilizlere, kendilerini mağdur göstererek, sorumluların takibatına geçilmesi başvurusunda bulundular. Tehcirde ölümlere sebebiyet verdiği iddia olunan Kemâl Bey Yozgat İstinaf Mahkemesinde yargılanmış ve aklanmıştı. Fakat İstanbul’daki intikam tutkuları dinmeyen Ermenilerin başvurduğu ABD’nin İstanbul Büyükelçisi Henry Morgenthau’nın delâletiyle 1919 Şubatında, İstanbul’da Harbiye Nezaretinin yanındaki Bekirağa Bölüğünde (şimdiki İ.Ü. Beyazıd Kampüsü içindeki İstanbul Siyasal Bilgiler Fakültesi) Hayret Paşa başkanlığında Divan-ı Harp kuruldu.
![]() |
Ermeni komitacılarının kurbanı Boğazlayan Kaymakamı Millî Şehit Kemâl Bey |
Değerli ağabeyimiz rahmetli Ali Çankaya’nın büyük bir özveri ile hazırladığı “Mülkiye Şeref Kitabı”nın Kemal Bey’le ilgili maddesinden ve “yenidenergenekon” web sitesinden çok özetle alıntıladığımız bilgilere göre dava ve sonucu şöyle cereyan etmiştir: Kemâl Bey’i savunmaya cesaret edebilecek bir tek Saadettin Ferîd Bey adında bir avukat çıkmıştır. Savcı Sâmi Bey, “büyük savaş içinde Ermenilerin çok etkili bir örgütlenme ile ülke bekası için tehlike yarattıkları; bu bakımdan “tehcir” tedbirine başvurmanın zorunlu olduğu; ancak “tehcir”in pratiğe konulması sırasında bazı görevlilerin tedbirsizlik ya da kişisel çıkarları için görevlerini kötüye kullanmaları yüzünden göç ettirilen halkın zulûm görmelerine ya da ölümlerine yol açtıkları; Kemal Beyin bunlardan biri olduğu” iddiasını ileri sürerek,hakkında idam cezası talebinde bulundu. Komitacı Ermenilerin tertiplediği tanık dinleme safhasında, iddia edilen vahşet sahnelerinin hiç birisinden haberi olmayan zavallı genç mutasarrıf, sözde tanıkların, Müslümanlara uygulanan Taşnak zûlmünden ilham alarak kendisine atfetdikleri suç iftiralarına ve mahkemedeki dinleyici Ermenilerin şamatalı gösterilerine ve işgâl kuvvetlerinin baskısı altındaki Hükûmetin Divan-ı Harb’e verdikleri “mutlak mahkûmiyet” talimatına kurban gidecekti. Kendisinin ve avukatı Saadettin Ferit Bey’in parlak savunmalarına karşın dinleyici Ermenilerin taşkınlıkları ve Damat Ferit Paşa Hükümetinin baskısı karşısında çaresiz kalan Mahkeme Başkanı Hayret Paşa istifa eder; yerini “Nemrut” lâkaplı, Kürt asıllı Mustafa Paşa alır. Padişah Vahidettin, Mustafa Paşanın 8.Nisan.1919’da, büyük bir keyifle aldığı idam kararı önüne geldiğinde imzalamaz; Sadrazamı kınar; fakat baskı karşısında Şeyhülislâm fetvası ister.
Bekirağa Bölüğünde tutuklu bulunan oğluna her öğlen olduğu gibi sefertasları içinde yemek götüren Ârif Bey, Beyazıd Meydanında toplanmış, çoğunluğunu Ermenilerin oluşturduğu mahşerî kalabalığı görünce yanındakilere bu olağanüstü görüntünün sebebini sormuş; bir adam asıldığını, asılan kişinin de kendi oğlu olduğun öğrenince yere yıkılmış, elindeki sefertasları dağılmıştı. İdamda hazır bulunmak üzere Beyazıd’a gelen Merkez Komutanı Osman Şakir Paşa duruma müdahale etmiş; baygınlık geçiren kişinin, asılan Kemal Bey’in babası olduğunu öğrenince arzusunu sormuştu. Perişan baba, evlâdının kendisine verilmesini istedi. TBMM’nin 14.Ekim.1922’de çıkaracağı bir yasa ile “Millî Şehit” unvanı alacak olan Kemal Bey’in nâşı (vasiyetine uyularak) Kadıköy, Kuşdilinde Mahmud Baba Türbesinin dolayında yer alan çocuk yaşda kaybettiği oğlu Adnan’ın kabri yanına gömülür. Fakat idamı ulusta büyük bir tepki yaratmış, yas gösterileri yapılmış; cenazesi Kadıköy’de askerî törenle karşılanmıştır. Her yıl, 10.Nisan olan ölüm yıldönümünde, Mülkiyeliler Birliği İstanbul Şubesinin düzenlemesi ile mezarı başında ihtifâl (saygı gösterisi)yapılır.
I.Cihan Savaşının bitiminden yarım asır sonra canlanan Türk düşmanlığı ve ASALA cinayetleri:
Tehcir yılı olan 1915’den yarım asır sonra “soykırım” iddiasının tanınması için çeşitli merkezlere destek başvurusu yapıp, Taşnakları asıl tahrik etmiş olup, sonradan (1947’den itibaren uzunca bir süre) onların Sovyetler Birliiğine dönmesini ve Haidatism’i (Ermeni davası) yasaklamış olan Ruslardan yüz bulamayan Diaspora Taşnakları Maroukian ve Papazian’ın liderliğinde Sovyet karşıtı Amerikancı bir kadronun eline geçmiştir. 1965 yılının kendilerine göre anlamlı tarih olan 24.Nisanında Brezilyanın Sao Paulo kentinde, soykırım’ın anılması amacı ile Türkler aleyhine bir gösteri düzenlediler. 1967 İsrael-Arap Savaşı sonunda çareyi terörizmde arayan Arap örgütlerini örnek alan ihtiraslı Ermeniler Hrıstiyan Arap George Habbaş’ın desteği ile, Agop Agopyan adlı bir Taşnağın başkanlığında Lübnan hareket merkezli ASALA (Ermenistan’ın Kurtuluşu için Gizli Ermeni Ordusu) örgütünü kuracaklardır.
1969’da Londra’da Türk Büyükelçiliği önünde yeni bir gösteri yapıldı. Bu gösterinin fazla ses getirmemesi, militan Ermenileri gene cinaî yollara sevkedecek; ABD’ye yerleşmiş Mıgırdıç Yanikyan adında bir alçak, 1973’de Los Angeles Başkonsolosu Mehmet Baydar ile yardımcısı genç hariciyeci Bahadır Demir’i dostluk yemeği tuzağına düşürerek âniden silahını çekip kalleşçe öldürecek; bir buçuk yıl sonra, 20.Ocak.1975’de Türk katliamının örgütlü bir biçimde yapılabilmesi için ASALA cinayet örgütü oluşturulacaktır.
ASALA’nın ve “Ermeni Soykırım Adalet Komandoları”, “Devrimci Ermeni Ordusu” gibi diğer örgütlerin kurbanları: Ekim.1975’de Viyana Büyükelçimiz Daniş Tunalıgil; hemen ardından Paris Büyükelçimiz İsmail Erez ve koruması Talip Yener; Şubat,1976’da Beyrut Büyükelçiliği Başkâtibi Oktar Cerit; Haziran.1977’de Vatikan Büyükelçimiz Taha Carım; Haziran.1978’de Madrit Büyükelçimiz Zeki Kuneralp’ın eşi Necla Kuneralp ve emekli Büyükelçi Beşir Balcıoğlu; Ağustos.1979’da Hollanda’da Büyükelçi Özdemir Benler’in oğlu Ahmet Benler; Aralık.1979’da Paris’de Turizm Müşaviri Yılmaz Çopan; Temmuz.1980’de Atina Ataşesi Galip Özmen’in kızı Neslihan Özmen; Aralık.1980’de Sydney Başkonsolosu Şarık Arıyak ve koruması Engin Sever; Ocak.1981’de Paris Çalışma Müşaviri Reşat Moralı ve Din görevlisi Tecelli Arı; Haziran.1981’de Cenevre’de sözleşmeli Sekreter Mehmet S. Yergiz; Eylül.1981’de Paris Konsolosluğu Güvenlik görevlisi Cemal Özen; Ocak.1982’de Los Angeles Başkonsolos’u Kemal Arıkan; ABD Boston Bölgesi Fahrî Konsolosu Okan Gündüz;Lisbon BE. İdarî Ataşesi Erkut Akbay; Mart.1983’de Belgrad Büyükelçisi Galip Balkar, Lisbon B.E. Maslahatgüzârı Yurtsev Mıhçıoğlu’nın eşi Cahide Mıhçıoğlu; 1984’de Tahran’da Işık Yönder; Haziran’da Viyana Çalışma Ataşesi Erdoğan Özen; Kasım’da Viyana’daki BM.Sosyal Kalınma ve İnsanî İşler Merkezi Direktör Yardımcısı Enver Ergun yapılan saldırılarda canlarını yitirmişlerdir. Ayrıca: 1980’de Bern Büyükelçisi Doğan Türkmen; Vatikan B.Elçisi Vecdi Türel ve koruması Tahsin Güvenç; Fransa’da Lyon Başkonsolosluğu baskını sırasında Kadir Atılgan, Ramazan Sefer, Kavas Bozdağ, Hüseyin Toprak isimli yurttaşlar; Kopenhag Çalışma Müşaviri Cavit Demir, Roma Büyükelçiliği 2. Kâtibi Gökberk Ergenekon; 1982’de Ottowa’da Ticaret Müşavirimiz Kemâlettin Kâni Güngör; 1982’de Ottowa’da Askerî Ataşe Atilla Altıkat; Bulgaristan Burgaz Baş.Kons. İdarî Ataşesi Bora Süelkan; 1984’de Tahran B.E.de görevli Astsubay İsmail Pamukçu; sözleşmeli sekreter Sadiye Yönder ile eşi Işık Yönder; Mart.1985’de Ottowa Büyükelçimiz Coşkun Kırca silâhlı saldırıya uğramışlar; kimisi ağır, kimisi hafif yaralanmışlardır. Coşkun Kırcaya yapılan saldırıda bir Kanadalı görevli öldü. 1983’de Belgrad B.Elçimize yapılan suikastta bir Yugoslav öldü. Ocak.1981’de Paris B.Elçiliğimiz Maliye Müşaviri Ahmet Erbeylinin arabasına bomba bırakıldı. Ayrıca: 1980 yılı içinde THY’nın Tahran ve Roma bürolarına; Marsilya Türk Konsolosluğuna roketatar saldırıları gerçekleştirildi (ki bu nedenle Roma’da iki İtalyan ölmüş, 14 İtalyan yaralanmıştır).
Ağustos 1982’de Esenboğa Hava limanında üç terörist tarafından yapılan bombalı ve otomatik silâhlı saldırıda 3’ü emniyet görevlisi 9 kişi öldü, 78 kişi yaralandı. Teröristlerden Levon Ekmekçiyan yakalanarak yargılandı ve Ocak 1983’de idam edildi. Bu saldırıyı hazmedemeyen Artin Penik adındaki Ermeni yurttaşımız, teröristlere tepkisini 10.Ağustos’da kendisini yakarak göstermiştir. Türkiye’de Ermeni düşmanlığı ve yurttaşlarımız Ermenilere saldırı salgını yaratmak ve kendilerine ikbâl yolu açmak isteyen bu habis yaratıkların tuzağına düşülmemiştir.
Bireysel cinayetlerde, hattâ çok sayıda Türk’ün canının yandığı katliamlarda Hrıstiyan Batı kamoyunca hiç olumsuz tepki gösterilmeyen, hattâ bazı akıl hastalarınca moral destek verilen Ermeni saldırıları, ancak, 15.Temmuz.1983’de Paris Orly Hava limanında 3 Türkle birlikde 4 Fransız, 1 ABD’li, 1 İsveçli’nin canını alıp, 60 yaralı bıraktığında bu sakarlıklar akılları bir nebze başa getirir gibi olmuştu. Ayrıca, İsrail işgâline tepki olarak Arapların Beyrut’ta askerî bölgelere yaptıkları ve 239 Amerikan ve 58 Fransız askerinin canına mâl olan bombalı kamyon saldırısına iştirâkinin saptanması, artık Batılılarca da ASALA’ya dur demenin zamanı geldiğini göstermişti. Temmuz 1983’de Lisbon B.Elçiliğimizi basan 5 terörist ölü ele geçti. Terörist Ermeni örgütü liderlerinin bazıları da esrarengiz biçimde öldürülmüşlerdi. Taşnakçı örgütler taktik değiştirme gereksinimini hissetmeye başladılar. Sayın Coşkun Kırca’ya yapılan saldırı son Ermeni terörü oldu.
Türk iddialarına karşı, ya bilinçsizce ve cahilce ya da (karanlık güçlerin yönlendirdiği) haince korkunç bir sabotaj olan Hrant Dink cinayetine, (yukarki tabloya bakmadan) “bir milyon beşyünbinbirinci soykırım kurbanı” demagojisi ile sarılıverdiler.
Şimdi Türkiye-Ermenistan açılım protokolüne taş konuyor. Diasporanın Taşnakçı bölümü “Tarih Araştırmaları” mutabakatı için kıyamet koparıyor; atalarının, Sahapyan Ermeni Konsili talimatı ile Pisidya’da Hrıstiyanlık tarihinin ilk soykırım günâhını işlediğini ilgili bahisde anlattığımız, Taşnak cânîleri “soykırım” iddiasının banko kabûlünü istiyor. Parlamentosunun “soykırım’ı reddetmeyi suç sayan” yasayı çıkararak bir ceza hukuku skandalı yarattığı, kara para aklayıcısı İsviçre aracı hakem gösteriliyor. Başka ne diyelim: “Anan güzel mi”? Umarız Dünya kamuoyu bu yılan hikâyesinden artık usanmıştır.
1984 Kasım ayında ASALA'nın şehid ettiği Viyana B.M. Sosyal Kalkınma ve İnsanî İlişkiler Merkezi Direktör Yardımcısı Evner Ergun'dur. Müteveffa, 1955-60 arası İ.T.Ü. Mimarlık Fakültesi Şehircilik Kürsüsü asistanı, dolayısiyle hocamdı. Adını biz de karıştırırdık. İsminin Enver değil Evner olarak anılmasını bir borç bildim. Diğer şehitlerimizle birlikte onun da ruhu şâd olsun.