23
Aralık
2024
Pazertesi
ANASAYFA

İspanyol Edebiyatından Seçkiler (15)

EL MARQUÉS DE LUMBRÍA - LUMBRÍA MARKİ’Sİ (MIGUEL DE UNAMUNO

Miguel de UNAMUNO

İspanyanın XX. Yüzyıl düşünce yaşamını derinden etkilemiş ve tüm ömrü kesiksiz bir mücadele ile geçmiş roman ve deneme yazarı, düşünür ve eğitimci Unamuno 29.Eylûl.1864’de, Bask bir ailenin oğlu olarak, Bilbao’da dünyaya geldi. Tam adı Miguel de Unamuno y Jugo’dur (babası; Félix Unamuno, annesi Salomé’nin kızlık soyadı: “de Jugo”)*.

İspanya’da 1820’lerden beri liberalizme karşı aşırı dinci “apostolico” akımının başlattığı ve 1830’lardan başlayarak da taht üzerinde veraset kavgalarının devreye girmesiyle “Carlismo” (Kral Carlos yandaşlığı) adını alan ve 1936’ya kadar kanlı iç savaşlar dizisine yol açan siyasal hareket Bilboa’nın kuşatılması sırasında Miguel’e de çocukluk kâbuslarını yaşatmış; usculuğa yatkın zihin yapısına karşın Tanrıya ve Hrıstiyanlığa sarılmasına yol açmıştı. Gelenekçi ve ilerici güçler arasında yaşanan şiddetin görüntüsü yaşamı boyunca, sürekli yargıladığı ve süzgeçden geçirmeye çalıştığı siyasal düşünceleri üzerinde çok etkili olacak; bir ara kendisini manevî bir bunalıma sokacaktır. Bilbaoda Vizcaino Enstitüsünü bitirdikden sonra 16 yaşında Felsefe ve Yazın (Edebiyat) öğrenimi için Madrid Üniversitesine girdi. Doktorasını Bask atalarının kökeni hakkındaki tezi ile verdikden sonra aynı Üniversitede Yunan Dili ve Yazını derleri vermeye başladı. 14 dili çok iyi biliyordu. Varoluşculuk (Existantialisme) felsefesinin ilk kuramcısı Kierkegaard’ın eserlerini orijinalinden okumak için Danimarka dilini öğrenmişti. Akıl ile duygu, inanç ile mantık arasındaki gerilim gibi ikilemleri işleyen “Varoluşculuk” anlayış ve uslûbundaki ilk edebî eseri “Paz en la Guerra - Savaş İçinde Barış”dır (1897). II. Carlismo Savaşında (1872-76) Bilbao’nun kuşatılması ile ilgili anılarına dayanan bu eserini aynı anlayışı işleyen çeşitli deneme yazıları ve bu arada Cervantes’in kahramanlık destanlarının parodisi olan “Don Kişot” romanındaki karakterleri analiz ettiği “Vida de Don Quijote y Sancho-Don Kişot’un ve Sanço’nun Hayatı” (1905) izledi. Kişot arzularımızın kaderlerimizi aşma savaşının bir simgesidir. Yılmaz iradesi ile materyelist âlemde yeni manevî değerler yaratır; sonunda kendi varlık sorununu şöyle çözümler: “Ben ne olmak istediğimi biliyorum.”

Ignacio de Loyola’nın vahiyleri

Unamuno, kendisi gibi Bask olup Cizvit tarikatını kurmuş Katolik reformcusu Ignacio de Loyola’yı başarılı bir Don Kişot kabûl eder. Bu örneklerin çözümlemelerini yaparken bir gün gelmiş; mantığın insanı umutsuzluğa sevkettiğini düşünerek rasyonel görünmekten caymış, inancı kucaklamanın mutluluk getirebileceği sonucuna varmıştı.

Bir süre özel dersler verdiği ve (1917’deki Bolşevik Devriminden sonra reddedeceği) Marxisme ilgi gösterek “La Lucha de Classes-Sınıflar Kavgası” isimli sosyalist gazetede yazarlık yaptığı Bilbaodan 1891’de Salamanca Üniversitesine Yunanca kürsüsüne geldi. Çeşitli liberal kültür merkezlerini ziyareti üzerine, zaman içinde mantığı tatmin etmeyen dinsel dogmalara karşı “Kuşku”ya yer vermeyen inanç ölü inançtır” hükmü ile manevî sarsıntısından kurtularak usculuğun yanındaki kesin yerini almıştır.

1894’de yayınlanan yazıları felsefî kuramlarla ve özellikle insanın varoluşu konusu ile ilgisini gösteriyordu. İspanyanın, ABD’ye karşı 1898 savaşında yenilip Kuba, Puerto Rico, Filipinler gibi dominyonlarını kaybederek toplumsal bunalıma girilmesi üzerine, İspanyanın yitirdiği değerleri, eğitim yolu ile ve bölgeciliğin her türüne karşı gelerek yeniden edinimi amacı ile, zaten Joaquin Costa ve Angel Ganivet ile birlikde çağrısını yapmakda oldukları (98 kuşağı olarak anılacak) kültür hareketinin önderi; klasik ve çağcıl eserlerin tanıtılması yolu ile İspanyanın edebiyat kültür yaşamında İspanyanın eski saygınlığına kavuşmasının mimarı olmuşdur. O zamana kadar fütühatcılık olarak anlaşılan Hispaniszm (İspanyol ulusalcılığı) kavramına kültürel boyutunu kazandırmıştır.

1901’de hocalık yaptığı Üniversitenin rektörü oldu; arada siyasal yaşamın yarattığı arızalar dışında hayatının sonuna kadar bu görevde kaldı. İlk arıza, 1914’de çıkan Dünya Savaşı taraflarından İtilâf Devletlerini desteklemesi ile çıktı; görevlerinden geçici olarak alındı. Daima Parlamenter sisteme ve Cumhuriyetçilere destek vermiştir. 1923’de Kral XIII.Alfonso’nun, Cortes’e (İspanyol Parlemotosu) danışmadan karıştırdığı işler yüzünden soruşturmaya maruz kaldığı sırada General Miguel Primo de Rivera’nın “Vatan, Din, Monarşi” sloganı ile darbe yaparak Kralı kurtarması ve kendi diktatörlüğünü ilân etmesine Unamunonun anarşik düşünceleri ile gösterdiği tepki bu kez onun 1924’de Kanarya Adalarında Fuerteventura’ya sürülmesine neden oldu. Daha sonra Cumhuriyetle ve Generalissimo Franco ile ihtilâfları olacaktır.

Del sentimiento trágico de la vida-Yaşamın Acımasızlığı Üzerine” (1912) adındaki egsistansiyalist çalışmasının gösterdiği gibi öncelikle bir düşünür ve çok etkili bir hoca idi ama, hayatı boyunca yüz’e yakın roman, deneme, şiir, hikâye kitabı da yazmıştır. Bu eserlerini ana dili Bask’ca değil; bağlı olduğu Devletin resmî dili İspanyolca yazdı (standart Kastilya lehçesinde). Düşüncelerini sistematik bir kalıpla sunmadı; tutucu akademik filozoflara şiddetle karşı çıktı. Bireyin iç alemine ve kendine göre bir dünya yaratma iradesine saygı göstererek insanlığı savundu. Tüm roman kahramanları kendilerini dikte edercesine insandılar. Bütün toplumsal konularda denemeler yazdı; bunlara çözümler, hazır reçeteler getirmemesi eleştirilir ama her halde anlatmak istediği, çözümü, her sorunun özelinde, sorumlu aksiyonerlerin basiretine bırakmaktı.

Kayda değer eserleri; “Poesias” adında bir şiir kitabı, “La Agonia del Cristianismo-Hrıstiyanlığın Can Çekişmesi”, “De mi pais-ülkemden”, “Niebla-Sis”, “San Manuel Bueno, mártir-Şehit, Aziz Manuel Bueno” isimli romanlar ve (Lumbría Marki’si”ni de içeren) “Tres novelas ejemplares y un prólogo-Bir Önsöz ve Üç İbret Verici Öykü” adındaki öykü kitabı, sürgün sırasında yazdığı “Romancero del destierro-Sürgün Öyküsü”adlı anı kitabı’dır.

*Aynı müellif (ve bilim adamı) hakkında, Kenthaber sütunlarında 25.Nisan.2006 tarihinde bir yazı sunmuştum. Bu biyografiyi büyük ölçüde oradan alıntılıyorum.

Gelelim Lumbría Markisi’ne :

Kasvetli Lorenza* kenti diye adlandırılan Marki Lumbría’nın malikâne evi (daha doğrusu “sarayı”) gizemli anıların sessiz, sır sandığı gibi idi. İçinde ikamet edilmesine karşın, sokak tarafındaki pencere ve balkonları hemen daima kapılı dururdu. Etrafındaki yapılara egemen azametteki binanın bir panelle Lumbría ailesinin kalabalık silah koleksiyonunun, meydan okurcasına sergilenmek üzere kaplandığı bu cephesi güneye, sokak üzerinden Katedral’in çok hacimli meydanına bakıyordu; güneş hemen tüm gün boyunca onun üstünde ışıdığından ve Lorenza’da bulutlu günlerin çok nadir oluşundan tüm pencere ve kapılar kapalı tutuluyordu. Ayrıca, bunun en önemli nedeni Lumbria Marki’si Don Rodrigo Suaréz de Tejada’nın (Tehada) güneş ışığı ve taze havadan nefret etmesi idi. Sürekli: “Sokağın tozu ve güneş ışığı ” diye mobilyaları soldurmaktan ve odaları pisletip berbat etmekden başka bir işe yaramazlar- hele hele sinekler…” diye şikâyet ederdi. Marki, paçavralar içinde, iğrenç bir dilenciye konup eve gelmiş olabilecek sineklerden ölesiye korkardı. Avamdan kimselerin taşıyabileceği marazlara bulaşma olasılığı onu iliklerine kadar titretiyordu. Lorenza ve dolaylarındaki insanlar da öylesine cenabet şeylerdi ki…

Malikânenin arka tarafı, ırmağa tepeden bakan çok arızalı bir yalçın kayalığı görüyordu. Sarayın bu yanındaki geniş duvarları sarmaşıktan bir battaniye örtmüştü. Her ne kadar farelere ve diğer haşerata sığınak teşkil ediyorsa da, Sarmaşık tezyinatı aile geleneğine de uyduğundan Markinin gözünü okşuyordu. Bu cephenin gölgelik bir yerinde inşa edilmiş olup güneşin ve onun eşlikçisi sineklerin tacizinden masun kalmış balkonda koltuğuna yerleşen Marki, dar yatağında hızla akarken dik tepenin kayalarına çarparak yol açmağa çalışan ırmağın onun ruhunu teskin eden hoşurtusu içinde kitap okurdu.

Çok muhterem Marki Hazretleri iki kızı (büyüğü Carolina, diğeri Luisa) ve uykuda değilse her şeyden, özellikle gürültüden yana yakıla şikâyet eden, beyni bulanık bir hatun olan ikinci karısı Doña Vicenta ile yaşardı. Onun gün ışığından korkmasına mukabil Markiz gürültüden nefret ederdi; Marki yaz öğlen vakitlerinde sarmaşıkla kaplanmış balkonun gölgesinde, ırmağın hiç yaşlanıp kısılmayan gür sesini dinleyerek kitabını okurken karısı, ön cephe yanındaki oturma salonunda, Katedral meydanının sukûnetinden yararlanarak, atlas döşeli eski divanda siestasını** alırdı.

Lumbría Marki’sinin hiç erkek evlâdı olmamıştı. Bu durum varlığı için en ızdırap veren bir eksiklikti. İlk eşinden bu nedenle boşanmıştı ama ikinci eşi Doña Vicenta ise kısır çıkmıştı.

Marki’nin yaşamı, yalçın kayalığın altındaki ırmağın hoşurtusu, katedralin âyin merasimleri gibi rutin, değişmez, düzenli ve monotondu. Malikânenin ve ara sıra kısa ziyaretler yaptığı ekili arazi ve otlaklarının yönetim ve gözetimini yürütür, geceleri ise ailenin samimî dostu ve danışmanı olan katedral vaizi ve günah çıkarıcısı rahip, bir rahip yardımcısı ve kayıt kâtibi ile ombre*** oynardı. Dostlarının hepsi aynı saatte gelir; üstünde İsa’nın Kutsal Kâlbi’nin sergilendiği ve altı: “Ben İspanyada, her yerden daha fazla itibar görerek hüküm süreceğim” yazıtı olan bir plaka çakılı büyük kapıdan eve girerler; kendileri için önceden hazırlanmış küçük masa etrafında toplaşırlar: saat on’u vurduğunda, oyun yarım kalsa bile ertesi günkü seansa kadar evden ayrılırlardı. Oyun sırasında Markiz divanında kestirir; Marki’nin kızları iğne işleri yaparlar, eğitici ve ahlâkî**** (belki de gizlice aldıkları başka tür) kitapları okur ya da birbirleri ile didişirlerdi. Belki de Carolina ve Luisanın kavgaları, Güneşe ve sineklere karşı sımsıkı korunan salondan sarmaşık kaplı balkona kadar heryeri sıkıcı olan evin kasvetli atmosferini gidermek için zorunlu bir kaçıştı. Büyük kız Carolina, babası gibi, güneşten nefret ediyor; aile geleneklerine kökten bağlılığı da bir erdem olarak görüyordu. Luisa ise şarkı söylemeyi, pencerelerden ve balkonlardan sarkarak etrafı seyretmeyi, hattâ, Marki’ye göre çok bayağı uğraş olan saksılarda çiçek yetiştirmeyi seviyordu. Marki, kızına, saraya bitişik küçük bahçeyi anımsatarak: “Yahu bahçenin nesi var, onunla ilgilenmiyorsun?” diye yakınmasına karşın kızı bu bahçeye adımını çok nadir atardı. Luisa, Katedral alanının berisindeki sokağa cephesi olan kendi yatak odasının balkonunda çiçek saksıları görmek, onları sulamak ve bu bahane ile de balkondan eğilip gelen geçenleri seyretmek istiyordu. Banası: “Seni hiç ilgilendirmeyen şeylere tecessüs göstermen ne kadar anlamsız…” der; ablası Carolina da: “O avcılığa çıkıyor, canım!” diye takılınca curcuna başlardı.

Gerçekten de, yatak odası balkonuna çıkıp çiçekleri sulamalar ürününü verdi. Lumbría Markisi’nin ikinci kızı, Lorenza kentinin en eskilerinden olan soylu bir aileden Tristan Ibañez del Gamonal’in dikkatini çekti; onun tebessümünü, menekşe rengi gözlerini, sardunya çiçeği benzeri ağzını, yatak odası balkonundaki çiçekler arasında görüverdi. Bu rastlantı da, Tristan’ın tam o dar sokakdan geçerken saksılardan taşan suların onun üstüne dökülmesi sırasında vuku buldu. Luiza: “Ah, özür dilerim Tristan!” diye bağırışı, delikanlıya perili bir şatoda hapsedilmiş ızdırap içindeki bir prensesin yardım isteği sesi gibi gelmişti.

*Lorenza: Hayalî (soyut), fakat tipik İspanyol taşra kasabası. Yazar öyküsünün cereyan ettiği yer için belirli bir tanımlama yapmıyor.

**Siesta: Başka Dünya dillerine de girmiş “öğle yemeği üstü uykusu, teravet uykusu, kestirme”. Öykünün orijinalinde ve İngilizce çevirisinde “Katedral meydanının sukûnetinin ninnisi ile” (al arullo del silencio de la plaza de la Catedral; lulled by the silence of the cathedral square) biçiminde edebî çeşnide bir deyim kullanılmıştır. Bu deyim Türkçede yadırganacağı için biçim değiştirdik.

****Ombre (ya da tresillo): Üç kişi ile oynanan bir İspanyol iskambil oyunu****Metnin aslında “libros de edificación-ilham veren kitaplar, eserler” var. Bu deyimle daha çok, bir dönem İspanyolların okumak zorunda oldukları azizlerin hayatları, menkıbeleri gibi hisse veren dinî ve ahlâkî metinler kastedilmektedir. Bunun dışındakiler yasak metinler listesine alınırdı.
 

sürecek

Yayın Tarihi : 12 Ekim 2010 Salı 00:22:33
Güncelleme :12 Ekim 2010 Salı 00:32:15


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?