Lev Nikolayeviç Tolstoy V. (Anna Karenina’nın devamı)
Guiraud’nun, 2010’da Ukraynalı rejisör ve yazar Andriy Joldak’ın, 2012’de ABD:li oyun yazarı Kevin McKeon ve Portlan’lı rejisör Chris Coleman’ın sahne uyarlamaları vardır.
![]() |
1935 yapımı filmde Vronsky rôlünde Fredric March |
![]() |
1967 tarihli Sovyet filminde Tatyana Samoylava |
Beyaz perdeye, 1914’de Vladimir Gardin’in Rus; 1915’de Danimarkalı oyuncu Betty Nansen’in canlandırdığı ABD.; 1927’de “Aşk” adı altında Greta Garbo’nun canlandırdığı, yönetimini Edmond Gouldin’in üstlendiği ABD.; 1935’de, gene Greta Garbo’nun ve Fredric March’ın oyunları, Clarence Brown’un yönetiminde çok ün kazanmış ABD.; 1948’de Vivien Leigh, Ralph Richardson’un oyunları ve Julien Duvivier’nin yönetiminde Britanya; 1953’de Tatyana Lukaşeviç yönetiminde Rus; 1960’da ‘Nahr al-Hob’ (Aşk Irmağı) adı altında, Ezzel Dine Zülfikar yönetiminde Mısır; 1967’de Tatyana Samoylava oyunculuğu ve Aleksandr Zarki yönetiminde Sovyet; 1974’de Margarita Pilikina yönetiminde Sovyet; 1985’de Jacqueline Bisset ve Christopher Reeve’in oyunculukları, Simon Langton’ın yönetiminde ABD.; 1997 yılında Sophie Marceau ve Sean Bean’in canlandırdıkları, Bernard Rose’un yönettiği ABD.; 2005’de Sergey Solovyov’un Rus mini dizisi; 2012’de Keira Knightly oyunculuğunda, Joe Wright yönetiminde İngiliz film versiyonları gerçekleştirildi.
Bir Kuba TV dizisi yanında, Britanya BBC kanallarında müteaddit radyo ve TV dizileri; Radion Şçedrin ve (Çaykofsky müziği kullanılarak) Eifman, (Şostakoviç, Rahmaninov ve Haçaduryan müzikleri kullanılarak Terence Kohler tarafından bale, Macar Tibor Kocsák tarafından müzikal tiyatro versiyonları yapıldı.
1904-1905’de Eduardo n Granelli’den başlayarak, Salvatore Sassano, Leôs Janácek, Edmond Malherbe, Jenö Hubay, Igino Robbiani, Stanislav Goldbach, Yuly Sergeyeviç Meytus, Iain Hamilton, David Carlson eseri operaya adapde etmişlerdir.
Yunanlı Nikos Ksidakis ve Todoris Gonis konuyu halk şarkısı haline getirdiler.
Ben H. Winters’in, konuyu sulandırdığı “Android Karenina” adında bir romanı vardır.
Anna Karenina edebiyat alanında çok işlenmiş; başka kurgusal eserlerde ona göndermeler, bazen nazireler (paralel, benzer konular) üretilmiştir:
Vladimir Nabokov’un 1969’da yayınlanmış “Ada ya da Ardor”: Bir Aile Günlüğü; Fransız felsefe profesörü ve romancısı Muriel Barbery’nin “L’élégance du hérisson-Kirpinin Zerafeti” ; Amerikalı çocuk hikâyeleri yazarı R.L. Stine’in korku öyküleri dizisi “Goosebumps-Tavuk eti” içindeki “Uyuma” öyküsünde ; Mikhail Bulgakov’ın “Efendi ve Margarita”da; ilerde ele aslacağımız Anton Çekhov’un “Düello”su gibi daha pek çok eserde Tolstoy’a, Anna Karenina’ya ve bu romandaki diğer kişilerin aile ilişkilerine müteaddit referanslar yapılmıştır.
Vlast’ t’my-Karanlığın Gücü
![]() |
Konstantin P. Pobvedonostyev |
ABD’li yazar ve edebiyat öğretmeni Whit Burnett’in 1950 yılında yayınlandığı “The World’s Best-Dünyanın En İyileri” adındaki edebiyat güldestesi içine alınmış “Karanlığın Gücü”nü de büyük usta Tolstoy’un üstün bir drama eseri örneği olarak vermemiz gerekir.
1886’da yazılmış, fakat Çar III. Aleksandr’ın danışmanı, güçlü bir devlet adamı, hukukçu Konstantin Petroviç Pobvedonostyev’in etkisi ile, ahlâk dışı görülerek Rusyada 1902’ye kadar basılması yasaklanmış olan bu beş perdelik realist eser yasağa karşın defalarca gayrı resmî olarak basılıp yayınlandı ve büyük bir iştah ile okundu. Rus tiyatro pratisyeni (aktör, oyun yazarı, yönetici) Konstantin Stanislavsky 1895’de sahneye koymayı göze almış; Tolstoy’u da dördüncü perdeyi yeniden kaleme almaya ikna etmişti. Buna rağmen bu girişim gerçekleşemedi. Sonunda ancak 1902’de, o da, oyundaki karakterlerden gerçekçi görüşlü kâhya Miçkin rôlünü bizzat üstlenen yapımcının müdahaleleri ile ve natüralist görüntülere ancak onun verdiği izin ölçüsünde geçilebilen eser Moskova Sanat Tiyatrosunda sahneye konabildi. Stanislavsky bu oyunda gerçek Rus çiftçilerini oyuncu olak kullanmıştır.
Eserin, aşağıda daha ayrıntılarını vereceğimiz konusu ilişkilerinde özellikle kadınların aşağılandığı ve istismara uğradığı kara bir sefalet ve cehalete garkolmuş bir köylü grubunun yürek burkucu trajedidir. Merkezî karakter, Çok mazbut ve geleneklerini muhafaza eden bir çiftçi babanın oğlu olduğu hâlde yozlaşmaya sürüklenen, cinsel azgınlığını engelleyemeyen çiftçi Nikita’dır.
![]() |
Jacob Pavlovich Adler |
Odessa doğumlu olup “Yiddiş Tiyatrosu”nu ilk kez bu kentte açan zamanın ünlü Yahudi aktörü Yankev (sonradan “Jacob” oldu) Pavloviç Adler *(1) Rusya’yı terkettikden sonra, yerleştiği New York’da kurduğu Yiddiş tiyatrosunda, bu oyunu 1904’de Nikita karakterini bizzat oynayarak sahnelediğinde büyük sükse kazanmıştı. 1923’de, Alman sosyo-politik amaçlı epik tiyatro yapımcısı Erwin Piscator, Berlindeki “Halk Sahnesi”ne rakip olarak tesis ettiği kendi proleter “Halk Sahnesi”nde, Adler gibi geniş bir kitleye politik mesaj vermek üzere bu oyunu, hak ettiği anlaşılabilirliği kazandırmak için tümüyle “natüralistik-çıplak gerçekçi” kıvamda, büyük bir keyifle hazırlamış; çalışan sınıfın yararına çok düşük bir bedel karşılığı sahnesini açmıştı. Şimdi bazı açıklamalarla oyundan konunun özünü yeterince berrak biçimde veren bazı replikleri aktaralım:
Zengin bir çiftçi olan Pyotr şu ölüm halinde bile para hırsına yenik; köle çiftçi Nikitanın yanında karısı genç Anisya’yı ve ilk evliliğinden olan iki kızını köle gibi kullanıyor. Onları soluk aldırmadan çalıştırıyor. Anisya kocasından nefret ediyor; genç Nikita’yı seviyor. Sorumsuz genç mujik Nikitanın da başlıca zaafı kadınlara dayanamaması. İhtiyar Pyotr’un çiftliğine gelmeden önce Marina adında yetim bir kızı baştan çıkarmıştı. Kız hamile kalınca, çaresiz Nikita’nın saf gönüllü ve dürüst babası Akim’e başvurdu. Akim: “Bir yetimi yoldan çıkarmak büyük günahtır. Bana bak, Nikita! Böyle bir tecavüzün getirdiği göz yaşı akıp gitmez; mütecavizin başına yapışır kalır. İyi dinle, bir gün senin başına da böyle bir utanç gelir.” diye oğlunu o kızla evlenmeye zorladı. Ama, Akim’in bu temiz kâlpli uyarısı karısı tamahkâr Matrena’nın hırçın muhalefeti ile karşılaştı. Nikita Pyotr’un çiftliğinde kaldı; gönlünü çaldığı Anisya, Matrenanın etkisi ve teşviki ile, ihtiyar Pyotr’u zehirleyerek öldürdü ve parasının üzerine kondu.
Kocası ölünce Anisya Nikita ile evlendi ve parayı ona devretti. Nikita malikânenin idaresini ele alarak, çok geçmeden ne denli hoyrat ve müstebit bir patron olabileceğini gösterdi. Servet ve başı boşluk, bağrındaki son hayır duygularının köreltti. Ruhları çirkefe bulayan servet, Anisya’nın cinayetinde dolaylı da rôl almış olma bilinci ile bir araya gelince Nikita’nın kadına duyduğu aşk nefrete dönüştü. Pyotr’un en büyük kızı onaltı yaşındaki sağır ve ebleh Akulina’yı metres tutttu ve Anisya’yı kendilerine hizmet etmeye zorladı. İhtiyar kocasına direnme gücü göstermiş kadın Nikita’ya olan aşkı karşısında çok zayıftır: “Onu gördüğüm an kâlbim yumuşayıveriyor. Ona karşı hiç cesaretim yok,” der.
Yaşlı Akim yeni zenginleşmiş oğlundan azıcık bir para istemeye gelir. Nikita’nin içine battığı yozlaşma ve şer çamurunu hemen farkedince onu bu batakdan kurtarmaya, kendi özüne, doğasının hayırlı yanına döndürmeye çabalar. Fakat, nafile!
Oğlunun yaşamına açılan tüm yolların şer’re gittiğini Akim de görür. Bir at alabilmek için çok ihtiyacı olan ödünç alacağı parayı da reddederek geriye döner.
![]() |
"Karanlığın Gücü” dramasını ilk sahneleyen Konstantin Stanislavsky, oyunda gerçek Rus köylülerini kullandı. |
AKİM: Günah yakınındaki birinin yakasına yapıştı mı seni de alıp götürür. Nikita, görüyorum ki sen günahlara bulaşmışsın. Hem de hiç vakit kaybetmeden mülemmâ bulaşmıssın. Son zamanlarda öyle söyleniyor ki yeni yetmeler babalarının sakallarına yapışıp istedikleri yöne çekiyorlarmiş; ama “hayra değil, harabiyete”, diyorlar... Al şu paranı. Bunu alacağıma, hani ne derler, gider dilenirim... Al paranı... Bırak gideyim! Artık burada kalamam! Senin bu çirkef malikânen yerine çitlerin yanında yerde yatar, uyurum.
Üzerinde etkili olduğu insan gruplarını da yozlaşmaya sürükleyen mütegallibenin desiselerini ve çağı izleyemeyen yaşlı Akim çiftliğine dönüşünde çiftliğin, daha realist görüşlü yeni kâhyası Mitriç ile ahlâkiyat üzerine bir dialoga girer.
MİTRİÇ: Farz edelim ki, senin paran var, ve gene farz edelim ki, sana gelip diyorum ki: “Akim, ben toprağımı nadasa bıraktım; bahar mevsimi; elimde hiç tohum yok; ya da vergi ödemek zorundayım. bana on ruble ver. Hazret-i Meryem Duası yortusu zamanı harmanımı kaldıracağım; ondan sonra sana borcumu, öşür hakkı onda bir fazlası ile, ödeyeceğim.” Oysa bana parayı bir at ya da inek almak için kullanmak daha cazip geliyor. O zaman sen bana gelip bu işi telafi için bana iki ya da üç ruble fazla vermelisin!” diyorsun. Ben bakıyorum bu işten kurtuluş yok: “Pek âlâ,” diyorum: “verdiğin on rubleyi güz geldiğinde bir şeyimi satıp öderim; fazladan da üç ruble karşılığı benden bir şeyler söker alırsın.
AKİM: Ama, Tanrıyı unutmamalıyız derim. Bu bir çiftçiye reva görülecek muamele değildir derim.
MİTRİÇ: Dur bakalım! Ne yaptığını hatırla, evvela, tâbir yerinde ise sen beni sövüşlemeye kalktın, ve örneğin Anisya’nın yastık altında kullanmadığı bir mikdar parası var. Onu koyacak bir yer bulamıyor, bir kadın olarak da nasıl kullanılıp işletileceğini bilmiyor. Sana geliyor; “Bu para ile bir şeyler yapabilir miyim?” diye soruyor. “Evet, yapabilirsin,” diyorsun. Ve beklemeye koyuluyorsunuz. Ertesi yaz sana tekrar geliyorum: “Bana on ruble daha ver; onun nemasını da vereceğim.” diyorum. Sen de benim henüz yeterince sövüşlenmediğimi görünce Anisya’nın parasından bana borç veriyorsun. Fakat, senin hesaplarına göre şayet benim yiyeceğim bir zıkkım şeyim bile yoksa senin bana vereceğin yanıt: “Birader, sana Allah versin!” olur ve Anisyanın zulasından borç vermek üzere sövüşleyebileceğin başka birini beklersin. Bu düzene şimdi bankacılık diyorlar. Dünya yüzünde bu düzen geçerli. Çok tatlı bir iş, değil mi ahbab?
![]() |
"Karanlığın Gücü” oyununu ilk sahneye koyan Konstantin Stanislavsky |
AKİM: Aman, neymiş o? Ne iğrençlik. Söz gelimi bir çiftçi, söz gelimi böyle bir teklifle karşılassa, söz gelimi, bunu günah olarak görür. Bu yasaya da aykırıdır; söz gelimi, yasaya da aykırıdır. Berbat bir şey. Okumuş yazmış adamlar nasıl böyle şey yapıyorlar? Bakıyorum da, hani nasıl derler, parasız olmak bir dert, para sahibi olmak iki dert. Tanrı çalışmamızı buyurmuş. Ama siz tutmuş paranızı bankaya yatırmışsınız; o para durduğu yerde sizi fazladan besliyor. Siz sırt üstü yatarken gırtlağınıza akanla semiriyorsunuz. Demem o deme ki: çok adaletsiz, çok yasa dışı!
MİTRİÇ: Yasa dışı mı? Artık küçük insanlar yasaların umurunda değil, ahbab. Yasalar insanların nasıl kafesleneceği üzerine düzenleniyor.
Bu arada Akulina meydanlarda görünmez. Nikita ile onun ölmüş patronunun kızı arasındaki ilişki komşuların gözlerinden kaçırılmaya çalışlılır. Fakat ne zaman ki hamileliğinin sonu gelir; doğuma hazırlanır; ondan ve Nikita’nın melun annesinden nefret eden Anisya tekrar duruma egemen olur. Akulina’yı çiftlik ambarına koyar. Doğum gerçekleştiğinde Nikita’nın anası ve Anisya çocuğun ölü doğduğunu söyleyerek masum bebeğin bodrum’a gömülmesi için Nikita’yı zorlarlar. Bodrumda kabir açmaya başlayan Nikita yavrucağın canlı olduğunu farkeder. Sinirleri boşalan adam geçici bir cinnete kapılır; bebeğin tüm kemikleri kırılıncaya kadar onu duvarlara çarpar. Sonra nedamet ve din korkusu içinde, kadınların bu vahşi ihaneti ile öldürdüğü bebeğin kulaklarından gitmeyen çığlıklarını bastırmak için kendini içkiye verir.
Son perdede Akulina’nın bir komşunun, sevmediği hâlde sefaleti yüzünden evlenmeye zorlandığı oğlu ile düzenlenen nikâh merasimlerine tanık oluruz.Köyün tüm çiftçileri düğüne katılırlar; sadece Nikita görünürde yoktur. Güahkâr adam kendini asmaya teşebbüs etmiş; bunu başaramamış; sonunda suçlarını topluluk önünde itirafa, sonra da adalete teslim olmaya karar vermiştir. Bununla ilgili replikleri görelim:
NİKİTA: Baba, dinle beni! Ondan önce, Marina, bana bak! Sana karşı suçluyumi! Seninle evleneceğimi vaadetmiştim. Seni kandırdim! Seni iğfal ettim ve sonra terkettim; İsa aşkına beni affet!
MATRENA: Oooof, ne oluyor buna? Herhâlde cin tutmuş. Üzerine bir şeytan gözü değmiş olacak. Kalk şuradan ve zırvalamayı kes!
NİKİTA (bu kez Akulina’ya döner): Senin babanı öldürdüm, ve ben, onun kızının peşine düştüm ve zavallının yaşamını ziyan ettim. Gücümü onu istismarda denedim; onun bebeğini de öldürdüm... Canım babam! Beni affet... Ben bu yaşama bir sefih olarak başlamışken beni uyardın. Şimdi pençesinden yakalanmış bir kuşum; tümüyle heder oldum. Fakat, ben, bu köpek aklımca, dediklerini umursamadım, ve sonuçda senin ikazların gerçekleşti. Affet beni, İsa aşkına.
“Karanlığın Gücü”, ancak Tolstoy gibi hem yaratıcı bir sanatçı hem derin bir hümanist kişilik tarafından yazılabilirdi.
*(1) Jakob P. Adler (doğumda Yankev P. Adler): 1855-1926 tarihleri arasında yaşamış “Neşer Hogodl-Büyük Kartal” müstear adı ile bilinen bu ünlü aktör Rusyayı terketmiş; önce Londrada, sonra New York’da (1904 yılında Bowery ve Canal caddeleri kavşağında Büyük Tiyatro) Yiddiş Yahudilerinin yararına “Yiddiş Tiyatrosu” açmış, Rusçadan “Yiddiş” diline çevirdiği oyunları sahnelemiştir. Onun aracılığı ile İngiliceye çevrilen Rus drama eserleri de İngiliz ve Amerikan seyircilerine tanıtılmıştır.
Sürecek