27
Haziran
2024
Perşembe
ANASAYFA

Rus ve Sovyet Edebiyatı (87)

Vladimir Vladimiroviç Mayakovsky II.

Mayakovskynin ateşli nutuklarını gösteren posterlerinden biri

Mayakovsky’nin, şiirler, oyunlar, makaleler, denemeler gibi çeşitli türde eserleri yanında, Ekim 1917 Devrimindeki, halk karşısındaki coşkulu konuşmasından başlayarak, özellikle reklam çalışmalarına katıldığına değindiğimiz (sonradan “TASS ajansı” kısa adını alan) ROSTA iletişim kurumu işçileri kongrelerinde, sanat ve toplum anlayışı hakkında ve kendisinin bu alana yaptığı katkıların bir tür raporu ve muhasebesi sayılabilecek sürekli hitabeleri olmuştur. Bu bağlamda, örneğin, 19.Mayıs. 1920’de tüm ROSTA çalışanlarının kongresinde sosyalist sanatın propagandasının nasıl yapılacağını Devrimin ilk coşkusu ile anlatırken düş kırıklığı yaşadığı son yıllarında, bildirilerinin renk ve tonu değişmeye başlamıştır. Ölümünden 20 gün önce, 25.Mart.1930’da Moskova sergi alanı olan Presnya’daki “Kızıl Gençlik Kulübü’nde (Krasnaya Presnya Komsomol Klub) verdiği hitabede dinleyicilerin: Mayakovsky Yoldaş, bir zamanlar neden hapse girmiştin?” sorusuna: “Komünist Partiye mensup olduğum için; fakat bu uzun bir zaman önceydi.” yanıtını verdi. “Şimdi Parti üyesi misin?” sorusu karşısında ise: “Hayır, Partili değilim.” deyince dinleyici sıralarından: “Ayıp! Hata ediyorsun!” sesleri yükseldi. Buna karşı ozan: “Bu arada, beni örgütlü bir çalışmaya mahkûm etmeyi önleyen çok deneyim ve alışkanlıklar kazandım,” diyerek, soylu aileden geldiği hâlde kendini Parti ilkelerinden asla soyutlamadığını, bunları yerine getirdiğini; fakat, Yeni Ekonomi Politikasından sonra içine bindikleri trenin şu anda nereye gittiğini pek anlayamadığı için bağımsız hareketi yeğlediğini...” beyan etti. Aslında, komünizmin uygulanma kabiliyeti pek olmayan bir rejim olduğunun o da farkına varmıştı. Edebî örneklerine toplumun gidişi konusunda aldığı politik tavırlarındaki evrimi yansıtmak üzere, biri 1918, diğerleri 1928 ve 1930 yıllarında olmak üzere farklı dönemlerde yazdığı üç tiyatro oyunu özeti ile başlayacağız.

Ozan’ın biyografisi bölümünde ‘kirli’nin (proleterlerin) ‘temiz’ (burjuvalar) üzerine zaferini anlatan bir eseri olarak takdim ettiğimiz ve üç perde olan orijinal versiyonunu Meyerhold’un yönettiği, kostüm ve dekorlarını Kazimir Maleviç’in yaptığı “Misteria Buff-Buffa’nın Gizemi” adlı müzikal drama, Halkın Kültür Komiseri Anatoli Lunaçarsky’nin de huzuru ile 7.Kasım. 1918’de sahneye konmuştu. Mayakovsky’nin kendisi de basit bir adam ve iblis takımından Metuselah rolünü üstlenmişti. İki yıl sonra revizyonunu yaptığı oyun 1.Mayıs.1921’de yeni şekli ile sahnelendi. Mayakovsky bu oyunu sinemaya da adapte etmek istemiş, fakat Moskova Sovyeti, bu oyunun dilinin geniş kitleler tarafından anlaşılamayacağı gerekçesi ile bu talebi reddetmişti. Daha ileri yıllarda oyunun film uyarlamaları da yapılacaktır. Sanatçının, konvansiyonel yazından farklı, ilk bakışta mantıksal bağlardan yoksun gibi görünen fütürist anlayışı bazı isimlerin, sözcüklerin ve kavramların, absürd görünen, farklı anlamlar çıkarılabilecek belirsiz biçimde kullanılmasının yolunu da açmıştı. Bu bakımdan “Misteria-Buff”la neyin kastedildiğinin saptanması da zordur. “Mystery” Batı dillerinde “anlaşılmaz şey, gizem, eski dönemlerde gizli ayin, Hristiyanlıkta “İsa”nın yaşamına ait dinsel tiyatro oyunu gibi daha pek çok anlamlara gelmektedir. Kimilerinin “Kutsal Komedi” olarak tercüme ettikleri bu eserin, Batı Rönesansının ilk habercisi olup eserlerini Latince yazan, fakat henüz yetersiz olan İtalyancayı edebiyat dili hâline getirmeye çalışan büyük İtalyan ozan Dante Alghieri’nin “La Divina Commedia-İlâhî Komedya”sının bir parodisi (aslı ile dalga geçen bir versiyonu) olduğunu düşünmek sanırım hiç yanlış olmaz. “La vita nuova-Yeni Yaşam” eserinden anlaşılacağı üzere Mayakovsky gibi farklı bir gelecek beklentisinde olan, fakat bu ateist yaramaz gencin tersine İsa’ya sadık kalan büyük ustanın “İlahî Komedya”sı da sosyal çatlakların sorumlusunu saptayıp mutluluğu bulma yolunda dünyevî âlem dışının da dahil olduğu geniş bir alanda ve Vergilius, Hazret-i Muhammed gibi tarihte iz bırakmış simalar da dahil, kalabalıklar içindeki bir arayışı nakleder.

Temiz sınıfı temsil eden yedi çift (Türk Paşası da dahil) Mayakovsky’nin çizgilerinden

Misteria-Buff”un konusu tüm Dünya üzerindeki toplumlardaki din taasubu ve kemikleşmiş yaşam tarzı ile alaydır ve “Kirli” işçi sınıfının “Temiz” üst sınıfla mücadelesidir. Yerküre bir su baskını ile harap olur. Hayatta kalabilen insanlar Kuzey Kutbuna sığınırlar. “Kirli” “Temiz”i mağlup edip Arz üzerinde, herkesin soğuktan korunabileceği, elektrik kullanıp aydınlıkta kalabileceği, ılık sularda yüzüp eğlenebileceği bir işçiler cenneti kurarlar. Oyun karakterleri içinde, Habeşistan’ın “Negus” denilen kralı, bir Hint Racası, bir Türk Paşası, Çin Manderini, Rus Papazı, Rus tacir, bir Avusturyalı, iyi beslenmiş bir İranlı mütegallibe, Alman, İtalyan, Fransız, Amerikalı, Diplomat gibi sembolik üst sınıf temsilcileri ve burjuvalar olduğu gibi, Clemenceau, Lyod George gibi siyasal ve oyunda aziz olarak gösterilen Jean Jacques Rousseau ve Lev Tolstoy gibi entellektüel, yazar simalar da vardır.

Kirlilerden yedi çift; Mayakovsky’nin çizgilerinden

“Kirli” grup içinde: Kızıl Ordu’dan bir asker, bir fener yakıcısı, bir kamyon şoförü, bir maden işçisi, bir marangoz, bir çiftlik işçisi, bir kadın hizmetçi, bir demirci, bir çamaşırcı, bir kadın terzi, bir lokomotif makinisti, bir Eskimo balıkçı, bir Eskimo avcı bulunmaktadır. Ayrıca bunların aralarını bulmak ve insanlara doğru yolu göstermek için kendilerini görevli sayan hayırhah kişiler ve tersine onları yoldan çıkaran yaratıklar da oyun kadrosunda yer almışlardır. Bunlar: bir ara bulucu, bir aydın kişi, şapka kutularının adeta kolleksiyonunu yapmış bir hanımefendi; iblis takımından ise: “Beelzebub-Sineklerin efendisi”, İblis törenlerinin şefi, iki ulak, muhafız, Temizlerden boynuzlu ve toynaklı 20 yaratık; Azizlerden: ölümü üzerine son yargı günü gelecek Metuselah, Cebrail, melekler; Yehova, Vaad edilmiş ülkenin aktörleri olan orak, çekiç, makineler, trenler, otomobiller, bir marangozun yaptığı uçak, maşa, iğne, testere, ekmek, tuz, şeker, dokumalar, çizme, tahta ve kaldıraç; nihayet ortaya çıkan geleceğin insanıdır.

Oyun mekânları ise: 1. Tüm evren, 2. Nuhun teknesi, 3. Cehennem, 4. Cennet, 5. Kaos ülkesi, 6.Vaad edilmiş ülkedir.

Klop-Tahtakurusu Oyunu

1928’de kaleme alınan bu oyunun prodüksiyonu hazırlıklarına Mayakovsky Parisden Moskovaya dönüşünde Stanislavsky’nin parlak talebelerinden olan Meyerholdla birlikte girişti. 13.Şubat.1929 tarihinde prömiyeri yapılacak oyunun müziğini Dmitri Şostakoviç, dekorları Aleksandr Rodçenko yaptı. Anlattığı öykü Yeni Ekonomi Politikası döneminin dar kafalı, bayağı zevkde bir insanının işçi sevgilisini zengin bir burjuva kızı uğruna terkedişidir. Düğün partisinde çıkan kavga ve yangın sonucu kazaen donan burjuva olma heveslisi bu bayağı herif 1979’a kadar elli yıl hayatta kalmayı başarır. Tekrar canlandırıldığında yeni toplumda aşk olgusunun duygusallığını tümden yitirip maddî ve mekanik bir hâle dönüştüğü gözlemlenir.

Mayakovsky’nin en yakın dostu ve akıl hocası Aleksandr Rodçenko

İlk sahne, 1929 yılında Partinin eski üyelerinden Ivan Prysipkin’in, kazancı yerinde bir güzellik salonu işleten müstakbel kayın validesi Rosalie Pavlovna Renaissance ve eksantrik bir mülk sahibi Oleg Bayan eşliğinde, Tambov’da muazzam bir Devlet AVM’si içinde dolaşırken açılır. Mağaza gözü aç insanların iştihasını açan ithal malı lüks mallarla doludur. Dostlarımız, satıcıların gürültülü davetleri arasında müstakbel bebeklerinin giyim eşyasına varıncaya kadar bir sürü gereksiz mal satın alırlar. Prysipkin katışıksız bir proleter aileden geldiği hâlde, sosyalizme köprü kurulmasında büyük hizmeti geçtiğini, artık ırmak boyunda sefa etme zaman geldiğini söyler. Eli sıkı olan Rosalie’nin kendisine “Yoldaş” diye hitap etmesini kabûl etmez. Daha görgülü olan Oleg’in, gelin için düğün kasidesi yazma ve komünist ideale sadık kalıp hep kırmızı olan malları alıp ulaşım için kırmızı araçları seçme teklifinden bir şey anlamaz. O zamana kadar kendisine sadık kalan kız arkadaşı Zoya Beryozkina ile karşılaşır. Prysipkin ise kayıtsızca onu tersler.Rosalie onları konuşmalarına kulak misafir olur. Kızın hamile kaldığını tahmin eder ve onu tokatlayıp skandal çıkarır. Bir jandarma eri olaya müdahale eder.

İkinci sahnede baldırı çıplak bir genç Prysipkin’in parlak fotinlerine imrenerek bakınca dostumuz nişanlısı ile resmî bir buluşmaya bu fotinlerle gitmeye karar verir. Fransız kültürüne heves ederek kartvizitine adını “Pierre Skripin” olarak yazdırmıştır. Düğün günü Oleg Bayan kontrolu ele alır; teşrifatçı ve hizmetkârların votkayı fazla kaçırmamalarına dikkat eder. Bir silah sesi üzerine gelen bir gençten Zoya’nın intihar amacı ile ateş ettiği öğrenilir.

Üçüncü sahne Rosalie’nin, büyük bir piyanonun yer aldığı, konforlu güzellik salonunda düğün töreni hazırlığı ile başlar. Prysipkin ise Parti toplantısına katılacağı mazareti ile bu törende bulunmayacaktır. Oleg uzun bir konuşma yapar. Görgüsüz konuklar klasik Batı müziği ve halk şarkıları seçenekleri üzerine kavga yaparlar. İtiş kakışta gelin sobanın üzerine yıkılır; soba devrilir; ateş yayılıp salonu tutuşturur.

Dördüncü sahne’de salonun tümüyle yandığı görülür. Salondakiler çaresiz kendilerini o dondurucu soğukta dışarıya atmışlardır. İki saat boyunca itfaiyeye haber verilmemiştir. Bir İtfaiye gelir; votka stoklarının da ek tehlike yarattığı alanda önlemler alır. Fakat düğün töreninde hazır bulunması gerekenlerden bir kişi eksiktir. Yanan yıkıntılar içinde kaldığına hükmedilir.

Beşinci sahne: Olaydan elli yıl sonra 1979’da geçer. Bir Dünya Federasyonu küresel bir seçim yapmaktadır. Tambov’da buzulla dolu bir mağara içinde yanında gitarı ile donmuş bir insan figürü bulunur. İnsanı Yeniden Hayata Kavuşturma Enstitüsü bir işçi kadrosu ile bu figüre yeniden can verme imkânı olduğunu mütalea eder. Bu çok eskiden donmuş bedenin, duyarsız kalmış ellerinin nasırlarından bir işçiye ait olduğu tanımlanır. Epidemioloji Bürosu, bedenin, bir zamanlar Rusya’da görülmüş olan bakteriyi yaymasından endişe etmektedir. Sibirya tarım işçileri sağlam bir inceleme yapılmadan bu bedenin diriltilmesinin ertelenmesi için harekete geçerler. Fakat büyük bir kitle merak içinde olduğundan yapılan oylamada Sibiryalıların talebi açık farkla reddedilir. Bu bedenin nasıl donduğu dünyanın en prestijli gazetelerinde tarışma konusu olur.

Altıncı sahne’de Prysipkin, iyice yaşlanmış Zoya’nın da dahil olduğu bir grup deneyimli profesör tarafından canlandırılır. Gözünü açan Prysipkin kendini önce sarhoş vaziyette bir jandarma karakolunda tutulduğunu sanır. Sonra gözüne takvim ilişince dehşetle irkilir. Kendisine bilgi tesbiti için muazzam bir yığın kağıt demeti doldurturlar. Ve nihayet kendini dışarı atar ve sırtını bir duvara yaslayarak kaşır. Bu sırada sırtından bir tahtakurusu (ya da tahtabiti) duvara atlar. Prysipkin gitarı ile tahtakurusuna seranad yaparak onu yanına davet eder. Ama böcek kaçar. Durum anlaşılmıştır; zavallı adam adına “aşk” denilen eski bir hastalıkla enfekte olmuştur. Hastalığın arazı en zırva hareketleri sergilemektir.

Tahtakurusu oyununu ilk sahneleyen Meyerhold

Yedinci Sahne; muhabirleri Kent meydanında son olayları tartışırken gösterir. Yeniden hayata dönmüş memeli yaratık bir köpeğe salt arka ayakları ile yürümeyi öğretmiştir. Hocalar yeni hayatına uyum sağlaması için Prysipkin’e özünde zehir olan bira içiriler. Fakat biranın buğusu laboratuvar işçilerini sersemletir. Sonuç 520 işçi enfekte olup hastaneye yatar. Prysipkin’in gitarını ve şarkı mırıldanmasını duyan bir kız da o antik hastalık aşk’a yakalanmıştır. Öteki enfekte olanlar da koro oluşturup fokstrot yapmaya başlamışlardır. Görevliler telaş içinde tahtakurusunun peşinden koşup onu yakalarlar ve hayvanat bahçelerinde kamuya sergilerler.

Sekizinci sahne: Prysipkin’in odasında bir domuz gibi pislik içinde yaşarken gösterir. Etrafı boş bira kutuları ve sigara izmaritleri doludur. Onu yaşatabilmek için odaya havalandırma sistemi kurulur. Ama o tekrar dondurulmak için yalvarmaktadır. Bir zamanlar ona olan aşkından ölme noktasına gelmiş olan Zoya artık bu pisliğe acımaktadır; tarih ve bilim kitapları getirip onu oyalamaya çalışır.

Dokuzuncu sahne’de hayvanat bahçesinde bir halk toplantısı yapıldığı görülür. Asırlıklar Birliği’nden iki yaşlı erkek ve iki yaşlı kadın aralarında kimin eskiyi daha iyi hatırlayacağı üstüne iddialaşırlar. Yanında üstü örtülü bir kafes bulunan Bahçe Müdürü, toplananlara bu serginin nasıl oluşturulduğu hakkında bilgi sunmaktadır. Tahtakurusunun yakalanışından sonra, onun ısırışı ile kendileri mutlu hisseden insanlar buna tepki göstermişler; böceklerin doğal ortamlarına bırakılmalarını talep etmişler. Prysipkin bu konuda en ateşli olandır. Müdür, bir “kıyaslamalı hayvanat” uzmanı olarak Prysipkin’in insan olmakla birlikte “Burjuvazius vulgaris-Âdi burjuva” adında bir böceğin doğal niteliklerini taşıdığı kanaatine varmıştır. Bu böcekle “tahtabitius normalis” arasında sadece cesamet farkı bulunmaktadır. Ayrıca mimik marifetleri, beyaz kolalı göğüsler, kuyruklu ceketleri ile kurbanını avlama gücünü göstermektedir. Bunları anlattıktan sonra Müdür, içinde Prysipkin ve tahtakurusunun bulunduğu ve çirkin sözleri ve küfürleri süzen filtlrelerle donanmış kafesin örtüsünü kaldırır. Filtreler her gün yüzleri gaz maskeleri ile korunan görevlilerce temizlenmektedir. Kafesin kapısı önüne çıkan Prysipkin, Müdürü itip kalabalığa: “Yurttaşlarım! Kardeşlerim! Canlarım! Ciğerlerim! Dostlarım!” diye yalakalığa başlayıp onları içeri davet eder. Görevliler onu tekrar içeri sokarlar; kafesi yeniden havalandırıp kerih kokuyu giderirler. Müdür önünde toplananlardan özür diler; bu böceğin sanrı geçirdiğini söyler.

Mayakovsky’nin, Eylûl.1929 ortalarında yazımını bitirip, ilk kez 30.Ocak.1930’da, Leningrad, Devlet Halk Merkezi Drama Tiyatrosunda V. Lyutse tarafından sahneye konan orijinal Rusça adı “Banya” olup diğer dillere genellikle “Hamam” olarak geçen son oyunu da, aslında isim bakımından tartışmalı ve belirsizdir. Buradaki “Banya”nın “zadat’ banyu” biçimindeki ve “birilerini uçurmak” deyiminden gelen ikinci bir mânâ taşıdığını söyleyenler ve oyunu konuya daha uygun gelecek “Büyük Tasfiye” adı ile çevirenler de bulunmaktadır. Nitekim oyun da Stalin dönemindeki, tüm diğer olumsuzluklar yanında, bürokratların yozlaşması ve budalalıklarını anlatmaya çalışan sürrealist ve metaforik bir hicviyedir.

Yoldaş Çudakov’un, bilimsel araçlar ve planlar, projelerle karmakarışık yığınların bulunduğu bodrum atölyesinde işçisi Foskinle hummalı bir şekilde çalıştığı bir sırada Velosipedkin’in onların damarına basarcasına rahatlıkla içeri girip zaman içinde dolaşan bir makine icad ettiğinden söz etmesiyle açılan ve böyle bir kadro ve aktörlere komünizm’in hiç bir işe yaramayacağı saptaması ile sonuçlanan oyun gerçek bir kaos görüntüsünü sergilemektedir.

Mayakovsky'nin Moskova Novodeviçi (Yeni Bakire) kabristanındaki anıtı

Mayakovsky’nin tekrar şiirlerine dönüp, sinir oynatan cesur imajları ile şiirsel karşıtı bir dil kullandığı ilk uzun şiiri “Pantolon Giymiş Bulut”un bir de prologundan bir kıta ile örnek verelim:

Benim ruhumda bir tek bile ağarmış saç yoktur, / hiç bir moruk rikkati içimde barındırmaz! / Benim sesim her yerde gürler, / Yirmiiki yaşımın kudreti ve yakışıklılığı ile adımımı basarım.

Duygusal sevdalılar / kemanlara benzemek isterler. / Biraz daha kaba yüreklileri simballerle yarışır. / Ama, acaba, ben önüme geleni kendim gibi içini dışına çıkarabilir miyim, / dudaklarından başka bedeni, organı kalmayacak biçimde.

Bir de, Sovyet Beş Yıllık Planın yapılması üzerine son duygularını yansıtan “Sesimin Tüm Gücü ile” şiirinden bazı kıtaları nakledelim:

“Öl,/ öl, benim mısram, / rafda kalmış herhangi bir evrak gibi, / isimsiz savaşıp canını vermiş / içimizden bazıları, meçhûl asker gibi. / Bir bronz ağırlığındaki anıt cehennemi benim kabûlümdür, / Donmuş bir mermer yapışkanlığı kabûlümdür! / Biz hepimiz yoldaş isek- haydi / bir ortak anıt ile / yaptığımız nihaî savaşta /sosyalizmi inşa öykümüzü anlatıp, / utkumuzu paylaşalım. /Sizler, torunlarımız / ellerinizdeki sözlükleri karıştırın /Lethe *(1) sularında / şu acayip sözcükleri avlayacaksınız / fuhuş, TB (tüberküloz) ve abluka. / Demir gibi sağlıklı ve çelikden boğum boğum adeleleri olan sizlere göre / yaptığı posterlerin kaba dili ile / veremli gırtlağndan gelen / kanlı balgamları yalayıp silen bir ozan olan ben /yılların uzattığı kuyruğu ile / ürkütücü bir canavar fosili gibi / Tarihin sisi içinde müphemiyetlere karışıyorum.”

*(1) Lethe:Yunan mitolojisinde, “ölüler diyarı”ndaki her şeyi unutturan ırmak.
 

Yayın Tarihi : 16 Şubat 2013 Cumartesi 10:14:27
Güncelleme :16 Şubat 2013 Cumartesi 11:50:17


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?