Van Gölü, Türkiye’nin en büyük, Avrupa’nın beşinci büyük gölüdür. Gölün yüzölçümü 3764 km² olup derinliği bazı yerlerde 100 metreyi geçmektedir. Uzunluğu 125 km., genişliği 65 km. aşar. Deniz seviyesinden yüksekliği 1646 m.dir. Büyüklüğünden ötürü de halkı tarafından “Van Denizi” diye anılır.
Tarihi Çağlarda Urartular göle dalgalarından ötürü “Dalgalı Deniz” ismini yakıştırmışlardır. Malazgirt Savaşı’ndan sonra Selçuklular gölün çevresinde yerleşmişlerdir. Mezopotamyalılar göle “Nayri Denizi” ismini vermişlerdir. Bununla beraber bazı kaynaklarda Küçük Deniz, Ahlat Deryası, Deryaço gibi isimlere de rastlanmıştır. Göl çevresinde Ahlat Sazlıkları, Dönemeç Deltası, Karasu deltası, Bendimahi Deltası bulunmaktadır. Aynı zamanda bu bölge yakınındaki Nurşun Gölü ile birlikte göçmen kuşların konakladığı bir alandır.
Nemrut Dağı’ndan çıkan lavların jeolojik devirlerde setler oluşturması sonucu meydana gelen gölün üzerinde Akdamar Adası, Çarpanak Adası, Adır Adası gibi adalar bulunmaktadır. Suyu tuzlu 1000/ 210 sodalıdır. Bu nedenle de göl sularında temizlik malzemeleri kullanılmadan her türlü çamaşır yıkanabilmektedir. Ayrıca gölün tuz oranı % 0.19 dır. Yapılan araştırmalara göre göl suyunun deri ve cilt hastalıklarına iyi geldiği bilinmektedir. Gölün en büyük özelliği değişik mevsimlerde değişik zamanlarda farklı renklerde görünmesidir. Gölün iki yakasındaki Van ile Tatvan arasında yük vagonlarını taşıyan feribotlar çalışmaktadır. Ayrıca Gevaş iskelesinden Akdamar Adası’na dolmuş motorları çalışmaktadır.
Van sazlığında kuluçkaya yatan yaz ördeği, gölün batısındaki yarımadada üreyen toy, adalarda kuluçkaya yatan Van Gölü martısı ile Van Gölü'ne özgü bir balık türü olan ve planktonlarla beslenen inci kefali (Chalcalburnus tarichi), Van Gölü'nün başlıca doğal özellikleridir. Mayıs ve Haziran aylarında yaklaşık 15.000 ton avlanan inci kefali lezzeti ve ekonomik değeri yönünden önemli bir besin kaynağıdır. Gölün sularının sodalı oluşu inci kefali dışında başka balıkların burada yaşamasına olanak vermemektedir.
Göl içerisinde bulunan Akdamar Adası’nın bir de öyküsü vardır. Buna göre devrin baş keşişinin Tamara isimli çok güzel bir kızı varmış. Bu kız, Gevaş'ta yaşayan bir delikanlıya âşık olmuştur. Bu genç her gece Tamara'ya ulaşmak için gölü yüzerek geçer, kıyıda elindeki ışıkla da Tamara onu beklemiş. Ancak bu gizli buluşmalardan haberdar olan baş keşiş, fırtınalı bir gecede elinde mumla kıyıya inmiş. Işığın yerini sürekli değiştirerek gencin gücünü yitirmesine neden olmuş. Genç “Ah Tamara, ah Tamara” diyerek Van Gölü’nün sularında boğulmuştur. Ah Tamara, Ah Tamara sözcükleri zamanla Ahtamar veya Akdamar biçimine dönüşmüştür.
Van Gölü'nde bir canavar olduğu konusunda 1997 yılında bazı iddialar ortaya atılmış, toplumun dikkati bu yöne çekilmiştir. Bu canavarın 8- 10 m. boyunda, ses çıkaran, insanlara zarar vermeyen, kahverengi-siyah arasında bir yaratık olduğu söylentisi, uzun yıllar gizemini korumuştur. Van halkı tarafından “Canavan”, “Cano” gibi isimlerle sevimli hale getirilen bu canavarla ilgili olarak Cambridge Üniversitesi'nden dünyaca ünlü su altı biyologu Jacques Cousteau gölde bir araştırma yapmak üzere Van'a gelmiş, bundan sonra da göl turizm yönünden önem kazanmıştır. Sonunda bu olay, Van’ın gelişmekte olan bir yöre olduğuna ve yöre halkının turizmi canlandırmak amacıyla böyle bir hikâyeye başvurduğuna bağlanmıştır.
Kenthaber Kültür Kurulu