Herodotos
Bugünkü Bodrum yakınlarındaki Halikarnas'ta doğan Herodotos (M.Ö. yaklaşık 484-426), hayatı boyunca seyahatlar yaparak, gördüklerini ve duyduklarını kendisinden sonra gelenlere aktarmış olan nadir insanlardan birisidir. Cicero, onu tarihin babası diye adlandırmıştır; ancak bu adlandırma Herodotos'un ilk tarih yazarı olduğu anlamına gelmez.
Musevî tarihçiler bir tarafa bırakılacak ve sadece Yunan dünyasına bakılacak olursa, görülür ki Herodotos'tan önce de birçok tarihçi yaşamıştır ve bunlardan birisi de Miletli Hekataios'tur; ancak bu tarihçiler daha çok bir olay kayıtçısıdır; oysa Yunan nesrinin ilk şaheserini yaratan Herodotos, kendisini siyasî veya askerî olayların kaydı ile sınırlandırmamış, gezdiği ve gördüğü yerleri fizikî ve beşerî açıdan da tanıtma yoluna gitmiştir.
Herodot'un Tarih adlı eserinin asıl maksadı, Yunanlılarla Asyalılar ve özellikle de Persler arasında cereyan eden büyük savaşı anlatmaktır; ancak Herodotos savaşan taraflardan Asyalıları da tanıtır; böylece sadece Yunanlıların değil, barbarların başarmış oldukları büyük işler de gelecek kuşakların bilgisine sunulmuş olmaktadır; bu eserde, Herodotos'un olaylara bakışı, Yunan milleti ile bağlantı içinde olan diğer milletlere de yönelik olduğu için bir olay kayıtçısının bakışı kadar sınırlı değildir; daha evrenseldir ve bu evrenselliğin oluşmasında Dorlar tarafından kurulan bir koloniye mensup olmakla birlikte, Anadolu ve Pers tesirleri altında kalmış olmasının önemi büyüktür.
Mesela büyük bir hayranlıkla anlattığı Kraliçe I. Artemis, Pers İmparatoru Xerxes'e bağlıdır. Nitekim Plutarkos (M.Ö. 1. yüzyıl), De Malignitate Herodottis adlı yapıtında, tarihin babasının bir philobarbaros (barbarsever), yani bir kozmopolit olduğunu söylemiştir.
Tarih, Herodot'un üç kıtada (Avrupa, Asya ve Afrika) yapmış olduğu seyahatlar esnasında derlemiş olduğu bilgilere dayanmaktadır ve bu nedenle Yunan ve Yakın Doğu folkloru için bulunmaz bir hazine değerindedir; hatta bu açıdan Marco Polo (13. yüzyılın II. yarısı) ve İbn Battûtâ (14. yüzyılın II. yarısı) gibi diğer büyük seyyahların kitapları ile mukayese edilebilir. Herodotos, barbar olarak nitelediği bu insanları tanıtırken, onların yemeklerinden, evlilikle ilgili adetlerinden, meskenlerinden, dillerinden ve dinlerinden bahseder.
Mısır'a ilişkin birçok bilgi verir. Bir Pers vatandaşı olarak doğan Herodotos için Mısır'a gitmek çok olağandır. Bu gizemli ülke, onu çok heyecanlandırmış ve okuyamadığı yazılarla süslenmiş muazzam büyüklükteki tapınaklar şaşkına çevirmiştir.
Mısırlıların astronomilerinden söz eder; yılın uzunluğunu (30 x 12) + 5 = 365 gün olarak benimsediklerini söyler; ona göreyse, bir yıl 375 gündür.
Nil Nehri'ni gözlemlemiş ve Mısır'ın, Nil'in bir armağanı olduğunu söylemiştir. Nil'in yıllık taşmalarını açıklayamamış olmakla birlikte, o zamana kadar Yunanlı araştırmacılar ve kâşifler tarafından ileri sürülmüş olan varsayımları reddetmiştir. Aşağı Mısır'ın önceleri denizlerle kaplı olduğunu ve nehrin getirdiği çamurlarla deltasının denize doğru uzandığını ve aynı değişmeyi Teselya kıyılarında da gözlemlediğini vurgulamıştır.
Teselya'daki bu değişmenin nedeninin yersarsıntıları olduğunu ve bunun da Rüzgar Tanrısı Poseidon tarafından gerçekleştirildiğini söylemiştir. Burada bilimsel açıklama ile mitolojik açıklamanın birleştirildiği ve kaynaştırıldığı görülmektedir.
Pers İmparatorluğu'nun 20 satraba, yani eyalete ayrıldığını söyler ve Sardis'ten Susa'ya kadar uzanan Kral Yolunu ayrıntılı olarak anlatır. Bu yolun uzunluğu, 13.000 stadiadır ve 90 gün çeker. Bir takım yanlışları olmasına karşın, İmparatorluğu ikiye bölen bu yolun varlığına işaret etmiş olması ilginçtir. Ancak Herodotos'un çizmiş olduğu yol, olması gerektiğinden daha uzun gösterilmiştir ve yanlışlık, daha önce Hititlerin kullanmış oldukları yolun tasvirinin bölge bölge verilmesinden kaynaklanmıştır.
İmparatorluğun en uzak satraplığı olan Hindistan'a ilişkin vermiş olduğu bilgiler ikinci eldendir ve İndus Nehri'ne kadar uzanır. Burada ilk defa pamuktan söz edildiği görülmektedir:
"Hindistan'da yabanî ağaçlar üzerinde, koyun yününden çok daha güzel bir yün yetişmektedir. Hintliler, bunu giysi yapımında kullanırlar; Xerxes'in ordusundaki Hintliler de aynı ağaç yününden giysiler giyerler."
Karadeniz'in kuzeyinde yaşayan İskitlerle ilgili de geniş bilgiler verir; ülkelerinin yüzölçümünü ve iklimini anlattıktan sonra, tanrılarını, ibadet biçimlerini, askerî yöntemlerini, hekimlerinin tedavi usullerini, suçluların nasıl infaz edildiğini ve defin adetlerini tasvir eder. Herodotos'un yapmış olduğu tasvirler, etnologlar ve arkeologlar tarafından denetlenmiş ve doğrulukları onaylanmıştır.
Herodotos'un tarih anlayışı, döneminin büyük şairlerinin ve oyun yazarlarının anlayışı ile aynıdır. Her durumda küstah ve terbiyesiz gururu yola getiren amansız bir düşmana tanık oluruz. Tıpkı Sofokles ve Euripides'te olduğu gibi, Herodotos'ta da her olayın oluşu ilahî takdire bağlıdır ve bundan kaçıp kurtulmak olanaksızdır.
Herodotos bilimsel anlamda bir coğrafyacı sayılamaz; çünkü matematiksel donanımı doğru bir coğrafya anlayışı için yeterli değildir. Üç kıtada birçok yere seyahat etmiş ve başkalarının gözlemlerine eklemiş olduğu bulguları, bilinen Dünya hakkında oldukça güzel bir fikre ulaşmasını olanaklı kılmıştır. Fakat bilgisini genelleştirmeyi ve rasyonelleştirmeyi düşünmemiştir. Bu nedenle Herodotos matematiksel coğrafyadan ziyade tasvirî coğrafya ile ilgilenmiştir. Kitabında hiçbir haritaya yer vermemiş olması bu hususu doğrulamaktadır. Bir yerde şöyle söylemektedir :
"Bazı kişilerin Yeryüzü'nün tam bir haritasını çizmiş olduklarını görmem beni çok güldürmüştür. Hiç kimse, bu işi rasyonel olarak yapamamıştır. Çünkü Okyanus'u, ancak bir pergelin çizebileceği biçimde, Yer'in çevresinde akıyormuş gibi göstermişler ve Avrupa'yı, Asya ile aynı büyüklükte yapmışlardır."
Bazı yerlere ilişkin bilgileri çok kıttır ve bunun bilincindedir. Mesela Avrupa'nın uzak batı bölgelerini hiç bilmez :
"Avrupa'nın uzak batı bölgelerine ilişkin doğru bilgi veremem. Kuzey Denizi'ne dökülen ve yabancıların Eridonos adını verdikleri bir nehrin varlığından kuşkuluyum."
Daha sonra, Eridonos'un Yunanlı bir şairin ortaya attığı bir şey olduğunu ve Avrupa'nın ötesinde söz konusu Kuzey Denizi'ni gören bir kimseye de rastlamadığını belirtir.
Makedonya'da Prasiad Gölü'nde insanların yaşadığından, Mısırlıların hayvanlara taptıklarından ve Lidyalıların kollarını kesip kanlarını birbirine karıştırarak kan kardeşi olduklarından bahsettiği sayfalar çok ilginçtir ve yapıtında bunlar gibi ilgi çeken birçok konu vardır.