(1901-1996)
Ankara’nın Keçiören semtinde doğdu.Ana tarafından (Kütükçüzadeler) altı yüz, baba tarafından (Koçzadeler) iki yüz elli yıllık Ankaralıdır. Dedesi ve babası Ankara’da buğday ticareti ve taahhüt işleri yapmış, tanınmış tüccarlardandı. Koç’un dedesi Ankara’daki İbadullah Vakfı’nın kurucusu, babası da bu vakfın mütevellisidir.
Koç’un çocukluk yıllarına rastlayan 1900’lerin başlarında Ankara’da ticaret esas olarak Ermenilerin ve Yahudilerin elindeydi. Ankaralı Müslüman kesim içinde ticaret yolu ile zenginleşmiş Bulgurlular, Kınacılar, Akarlar gibi bazı aileler de bulunuyordu. Vehbi Koç böyle bir ortamda çocuk yaşta hayata atıldı. Ticarete babasına yardım ederek başladı. Koçzade Hacı Mustafa Efendi ortakları ile birlikte Ankara köylerinden buğday satın alıp, İstanbul’a gönderiyor. İzmir’den aldığı incir, üzüm, sabunu ise Ankara’da satıyordu.
Koçzade Hacı Mustafa Efendi ve oğlu Vehbi, 1917 yılında 120 lira sermaye ile Samanpazarı’nda bir bakkal dükkanı açtılar. Önceleri peynir,zeytin, makarna gibi gıda maddeleri satışı ile uğraşırken, daha sonraları kösele ve hırdavat işine geçtiler.
Koç ailesi ticari faaliyetlerine Kurtuluş Savaşı sırasında da devam etti. Bu sıralarda İstanbul’dan getirttikleri malları hem orduya hem de Ankaralılara satıyorlardı. Vehbi Koç’un ticaret yaşamı Cumhuriyetin kuruluşundan sonra gelişerek sürdü. Ermeni ve Yahudilerin bir bölümünün Ankara’yı terk etmiş olmaları, Müslüman ticaret erbabının kolayca gelişebilmesi için elverişli koşullar yaratmıştı.
Vehbi Koç, 1926 yılında kurulan Ankara Ticaret Odası Yönetim Kurulu üyeliğine seçildi. Kısa zamanda sivrilerek 1928 yılında Ankara Ticaret Odası Başkanı oldu.
Koç, 1930’lara doğru iç ticaretten dış ticarete sıçramıştır. 1928’de Standart Oil firmasının temsilciliğini alarak gaz ticaretine başladı. Gramofon, radyo, buzdolabı gibi o zamana göre lüks tüketim mallarını satan Geseryan’ların Ankara satıcısı oldu. Ford’un Ankara temsilciliğini de bu sırada alan Koç, Çankırı Caddesi’ndeki ünlü satış mağazasını açtı.
Bir yandan da devlet ihalelerine giriyordu. Hırdavatçılığı sırasında başladığı inşaat malzemeleri ticaretini de geliştirmişti. Çimento, Marsilya kiremidi, musluk vb. gibi yapı araç ve gereçlerini İstanbul’dan Ankara’ya getiriyor, bunları bir yandan devlete bir yandan da devlete iş yapan müteahhitlere satıyordu. Koç’un bu yıllarda devlete yaptığı taahhüt işleri arasında Elazığ-Van karayolunun Elazığ-Palu arasındaki bölümü, Ankara Devlet Demiryolları ve Ankara Hastaneleri ve Cebeci Doğumevi de bulunmaktadır.
II.Dünya Savaşı yılları zor yıllardı. Yokluklar karaborsa ile iç içe geçmiş, fiyatlar çok yükselmişti. Vehbi Koç bu zor dönemden daha da güçlenerek çıktı. Bu yıllardan bahsederken “kuruluş olarak ahlakımız bozuldu, duyduğumuz veya duymadığımız bir çok olay geçti; tabi bilerek, bilmeyerek müşteri karşısında biz lekelendik” demektedir.
II.Dünya Savaşı sonrası meydana gelen gelişmeler ve başlayan yeni dönem, Vehbi Koç’un işlerini daha da artırmasına yol açtı. Bu yıllarda Amerika ile sıkılaşan ilişkilere koşut olarak Koç’un General Electrik, Oliver Traktör, Burroughs gibi büyük Amerikan şirketlerinin de temsilciliklerini üstlendiği görülmektedir.
Vehbi Koç’un 1951 yılında uzun yıllardan beri sürdürdüğü Ankara Ticaret odası Başkanlığından ayrıldı. Bu ayrılışın hem Ankara’dan ayrılma hem de ticaretten Sanayie yönelme gibi ikili bir anlamı vardı. Böylece Koç’un yaşamında yeni bir dönem daha başladı.
1950’lere kadar imalat alanındaki tek girişimi 1947’de kurduğu küçük “Ankara Oksijen Fabrikası” olan Koç, bu tarihten sonra sanayi yatırımlarına başladı. Bir yandan ticaret şirketlerini daha da geliştirir ve geniş bir ticari dağıtım ağı örgütlerken, bir yandan da yeni bazı alanlarda büyük yatırımlara girişti. Bunların başında otomotiv sanayii ile dayanıklı tüketim malları sektörleri geliyordu. Arçelik buzdolapları ve çamaşır makineleri ile Anadol marka otomobil Türkiye sathına hızla yayıldı. Anadol’u bir süre sonra Fiat patenti ile yaptığı traktörler ve Murat marka otomobiller izledi. Gene bu yıllarda Koç’un tekstil, turizm, tüpgaz pazarlaması, bankacılık gibi alanlara da girdiği görülmektedir.
1960’larda Koç kurduğu veya sermayesine katıldığı çeşitli sanayi, ticaret şirketlerini bir araya getiren Koç Holding’i kurdu. Vehbi Koç, böylece sadece Koç Holding’in değil, Türkiye’de holdingleşme olayının başını çeken işadamı olmuştur.
Bu çabaları onu dünya çapında ödüllerle tanıştırdı. İşadamı olarak yıllarca Ankara Ticaret Odası Başkanlığı’nı yürütmüştü. Türkiye’nin müteşebbis insanlarına örnek olmuştu. Ve küçük bir bakkal dükkanından bir dünya devi yaratmıştı. 1987 yılında Milletlerarası Ticaret Odası onu “Dünyada Yılın İşadamı” seçti. Ödülünü Hindistan Başbakanı Rajiv Gandhi’den törenle aldı. 1994 yılında ise Türkiye Aile Sağlığı ve Planlaması Vakfı’ndaki çalışmaları nedeniyle Birleşmiş Milletler Dünya Nüfus Planlaması Ödülü’nü Genel Sekreter Boutros Boutros Ghali’nin elinden aldı.
Vehbi Koç sadece iş dünyasındaki başarılarıyla öne çıkmadı. Sosyal faaliyetleriyle de örnek oldu. Özellikle Avrupa ve Amerika seyahatlerinde, büyük işadamlarının eğitim ve sağlık alanındaki faaliyetlerle isimlerini ölümsüzleştirmelerinden etkilendi. “İşe başlayıp biraz para kazandıktan sonra, mahallesinde, çarşısında, halk arasında muhtaç olanlara yardım etmekten mutlu olduğunu” söylerdi. Ve 1948 yılında bir adım atmak istedi.
Pek çok kişi cami yaptırmasını önerirken o yine “toplumsal ihtiyacı” görerek, öğrenci yurdu yaptırdı. Ankara Üniversitesi Vehbi Koç Öğrenci Yurdu 1951 yılında hizmete girdi. 1960 yılında çocuk hastanesi olarak Ankara Valiliği’ne kiraya verdiği binayı, çocuk hastanesi olarak kullanılmak üzere Hazine’ye bağışladı.
Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Vehbi Koç Göz Bankası, Eskişehir İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi Vehbi Koç Kitaplık ve Araştırma Binası, ODTÜ Vehbi Koç Öğrenci Yurdu, İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Kardiyoloji Enstitüsü, Amiral Bristol Hastanesi Vehbi Koç Kanser Pavyonu, Taksim Atatürk Kitaplığı, Vehbi Koç ve Ankara Araştırmalar Merkezi onun sosyal alandaki faaliyetlerinin birer örnekleriydi.
Daha sonra sosyal faaliyetlerini de kurumsallaştırma yoluna gitti. İlk olarak 1967 yılında bir yurt dışı seyahatten aldığı ilham ile çelenk bağışlarını eğitime yönlendirmek üzere Türk Eğitim Vakfı’nın kuruluşuna öncülük yaptı. Ardından 1969 yılında eğitim, sağlık ve kültür alanında faaliyet göstermek üzere Vehbi Koç Vakfı’nı kurdu. Türkiye’nin nüfus ve aile sağlığı sorununu gören Vehbi Koç 1985 yılında Türkiye Aile Sağlığı ve Planlaması Vakfı’nı kurdu ve ölümüne kadar başkanlığını yürüttü. Türkiye Erozyonla Mücadele Vakfı TEMA’nın bir numaralı kurucu üyesi oldu.
Artık sosyal çalışmalarını bu vakıflar aracılığıyla yürütecekti. Bu çalışmalarla 100 bine yakın öğrenci öğrenim imkanı buldu. Tüm bunların ardından Koç Özel Lisesi, Koç Üniversitesi ve Sadberk Hanım Müzesi geldi.
95 yıllık başarılarla dolu bir ömre, çok şey sığdırmıştı Vehbi Koç.
Türk insanının “başarı” simgesi olmuştu. Türkiye’yi, insanını hep ilklerle, hep çağdaş ürünlerle tanıştırmıştı.
Ülkesinin yaşadığı her aşamanın tanığıydı. Bir “Cumhuriyet Çınarı”ydı… “Devletim ve ülkem varoldukça, ben de varım” diyen bir çınar…