Çubuklu'da sahilden yamaca doğru yükselen dik yamaçları ve sırtın büyük bir bölümünü kaplayarak Çubuklu vapur iskelesine yakın bir yerde nihayet bulan 17.2 hektarlık bir koruluktur.
Bu bölgedeki yerleşimin Bizans dönemine kadar indiğini bilmekteyiz. Bizans kaynaklarında Aziz Aleksandır’ın kurduğu ve “Akimitis” diye adlandırılan gece gündüz nöbetleşe ibadet eden bu yüzden de “uykusuz” diye adlandırılan keşişlerin yaşadığı bir manastırdan söz edilmektedir. Aziz Aleksandır 430 da ölmüş ve buraya defnedilmiştir Bu koruluğun içinde Bizans devrine ait bazı su yolları sarnıç parçalarına rastlanmaktadır. Miri arazi olan koruluğun içindeki boş arazilerdeki bostanlar sarayın sebze ihtiyacını karşıladığı gibi gelir de temin ediyordu. 18 inci yüzyılın başlarında koru ve mesiresi İstanbul’un en gözde mesire yerlerinden biri idi. Abdülaziz (1861-1876)’in Mısır Hıdivi İsmail Paşa ile ilişkileri son derece iyi idi. İstanbula gelen İsmail Paşa Emirgan’da satın aldığı mülklerden başka önce Çubuklu sahilinde iki ahşap yalıyı satın aldı sonra peyderpey genişleyerek tapaya doğru çıkan yamaçtaki bostan, bağ-bahçe türünden arazileri satın alarak buraları ağaçlandırdı. 1907'de ise İsmail Paşa’nın oğlu Abbas Hilmi paşa babasından kalan miras ile tamamiyle sahip olduğu arazinin üst platosuna “Hıdiv Kasrı” dediğimiz malikanesini yaptırdı. İtalyan mimarisinin hakim olduğu bu görkemli binayı ışıklandırmak için sahilde, yakın zamana kadar itfaiye’nin olduğu şimdi boşaltılmış olan yerde bir elektrik fabrikası kurarak bütün koruyu çıkan yollar da dalil olmak üzere malikanesinin aydınlatılmasını sağladı. Hıdiv ürettiği bu elektriği Çubuklu halkına da ücretsiz olarak verdi. Bu sırada sarayda henüz elektrik yoktu .
Korunun bir bölümü bilhassa kasrın çevresi bir park halinde tanzim edilmiş İsviçre ve Fransa’dan buraya dikilmek üzerde fidanlar getirtilmiştir. Sahilden koru içinden yaklaşık 400 m. lik dar bir yolla ulaşılıyordu. Ana giriş kapısından kasıra kadar üç sıra halinde gümüşi ıhlamur ve at kestanesi ağaçları ile kasrın çevresine porsuk ve fıstık çamları dikilmişti. 1930'lu yıllara kadar Hıdiv ailesi tarafından kullanılan koru ve kasır 3 Şubat 1937'de 60 000 lira bedelle Abbas Hilmi Paşa’nın vekili Şevket Muhtar tarafından İstanbul Belediyesine satılmıştır. Beyoğlu 5 .inci noterinden 9.3.1937 de yapılan satış mukavelesini İstanbul belediye Başkanı Muhittin Üstündağ ile Hıdiv ailesinin vekili Şevket Muhtar Katırcıoğlu imzalamışlardır. Daha sonraki yıllarda korunun güney yamaçları da bir inşaat şirketine satılarak kooperatif tarzında evler yapılmıştır.
Uzun yıllar bakımsız ve boş kalan kasır 1982'de Çelik Gülersoy’un Genel Müdürü olduğu Türkiye Turing ve Otomobil Kurumuna Belediye ile yapılan bir protokolla kiralanmıştı. 1,5 yıl kadar süren onarım ve korunun tanzimini büyük bir uzman kadro ile gerçekleştiren Çelik Gülersoy korunun bakımını da üslenmiş arada parke taşlı gezinti yolları ve etrafını da devrine uygun ayaklı fenerler ile aydınlatılmasını sağlamıştır. Bu arada büyük bir bahçıvan kadrosu ile zaman içinde bir cangıla dönmüş olan korudaki bütün yabani sarmaşıklar temizlenmiş ve ağaçlar budanmıştır. Tesisin açılışı 24 Temmuz 1984 Cumhurbaşkanı Kenan Evren tarafından yapılmıştır. 1984'de ise İstanbul Belediyesi kira sözleşmesini feshetmiş ve bu tarihten itibaren Kurum buradan ayrılmış ve Belediyeye devredilmiştir.
17.2 Hektar alanındaki koru yapraklarını dökmeyen ağaç türleri bakımından çok zengindir. Korunun içinde fıstık ve kara çamlarla gruplar halinde dikilmiş olan ehrami selviler, saplı meşe, yaz ıhlamuru, dişbudak, yalancı akasya, Akdeniz defnesi, Trabzon hurması, kuşüvezi, erguvan, çitlenbik, porsuk ve Londra çınarı gibi ağaçlar korunun belli başlı ağaç türleridir.
Kenthaber Kültür Kurulu