Mersin Üniversitesi (MEÜ) Mühendislik Fakültesi Çevre Mühendisliği Bölüm Başkanı Prof. Dr. Halil Kumbur, Afrika'da 11 ülkede yaklaşık 300 milyon nüfusun ortalama su sınırının altında olduğuna işaret ederek, yapılan tahminlere göre, 30 yıl içinde en az 46, en çok 52 ülkenin, 2050 yılında ise 65 ülkenin daha su kıtlığı çeken ülkeler sınıfına dahil olacağını söyledi.
Kumbur, "Dünya Su Günü" nedeniyle İHA muhabirine yaptığı açıklamada, suyun canlı hayatı için önemli bir unsur ve temelde sanılanın aksine sınırlı bir kaynak olduğunu belirterek, su ve toprağın, kalkınma çabalarında ilk başvurulan doğal kaynaklar olma özelliklerini günümüzde de koruduğunu kaydetti.
Günümüzde suyun, ulusal ve uluslararası politikalar belirlenmesinde önemli bir unsur haline geldiğine dikkat çeken Kumbur, "Bu politikaların tartışılması esasında su, ekonomi, hidroloji, siyaset, hukuk ve biyoloji gibi her çeşit bilim dalında ele alınmaktadır. Dünyadaki su kaynaklarının yaklaşık yüzde 97'si okyanuslarda, yüzde 2.5'i karalarda bulunmaktadır. Su kaynaklarının yüzde 0.12-20 'si insan ve diğer canlılar tarafından kullanılabilmektedir. İnsanoğlunun ekonomik olarak kullanımına hazır olan tatlı su varlığı, toplam su varlığının yaklaşık yüzde 0,5'inden azdır. Örnek verecek olursak, dünyanın bütün su varlığının 4 litrelik bir bidona konulduğunda ekonomik kullanılabilecek tatlı su varlığı yalnızca çorba kaşığı kadardır. Bir ülkenin su varlığı olabilmesi için yılda kişi başına 10 bin metreküp, su yoksulu olabilmesi için, bin metreküpün altında suyu olması gerekir" dedi.
ABD, Kanada, Kuzey Avrupa ülkeleri ve İzlanda'da yılda kişi başına düşen su miktarının 10 bin metreküpün üzerinde olduğunu ve su varlıklarıyla dünyanın en çok su varlıklı ülkesi olduklarını dile getiren Kumbur, dünyanın en az suya sahip ülkelerinin yılda 23 metreküp ile Cubiti, Bahreyn, Kuveyt olduğunu belirtti.
Dünyada yaklaşık 250-300 milyon nüfusa sahip olan 26 ülkenin su yoksulu sınıfına dahil olduğunu ifade eden Kumbur, bu ülkelerin yüksek nüfus artışına sahip olduğunu ve büyük bir kısmının Afrika Kıtası ve Ortadoğu Bölgesinde yer aldığını vurguladı.
Prof. Dr. Halil Kumbur, Afrika'da 11 ülke yaklaşık 300 milyon nüfusun ortalama su sınırının altında olduğuna işaret ederek, "Yapılan tahminlere göre, 30 yıl içinde en az 46, en çok 52 ülke 2050 yılında ise 65 ülke daha su kıtlığı çeken ülkeler sınıfına dahil olacaktır. Bu tablo ise dünyada, her 3 insandan birini yeterli tatlı suya sahip olmadan yaşamsı demektir. Günümüzde ise, her 15 insandan birisinin yeterli suya sahip olmadan yaşaması anlamındadır. Bu rakamlar 2050 yılında 7 milyar nüfusa çıkacak ve dünya nüfusunun yüzde 60'ının yeterli suya sahip olmadan yaşaması demektir. Dünyada her gün sağlıksız sulardan 25 bin kişi ölmektedir. Dünya nüfusuna her gün 250 bin, yılda 93 milyon kişi eklenmektedir. Bu nedenle su talebi hızla artmaktadır. Son yıllarda küresel ısınma etkisi ile bu sorun daha da büyümektedir" diye konuştu.
"ÜLKEMİZ SU AÇISINDAN ZENGİN BİR ÜLKE DEĞİLDİR"
Türkiye'nin su kaynaklarınca zengin görünmesine rağmen yer ve zaman içinde ihtiyaçlarla uyuşmadığını, su kaynakları potansiyelinin doğu bölgelerde ağırlıkta iken, ihtiyaçların batı bölgelerinde yoğunlaştığını ifade eden Kumbur, suyun yüzde 76'sının sulama, yüzde 14'ünün belediyeler, yüzde 10 kadarının da endüstriyel amaçlar için kullanıldığını, yerel olarak su kıtlıklarının ve bazı bölgelerde tahsis problemleri görülmesine rağmen, suyun içme ve tarımsal alanda daha ekonomik kullanımı açısından önemli bir potansiyel bulunduğuna vurgu yaptı.
Türkiye'de yerüstü ve yer altı su potansiyeli toplamının 197 milyar metreküp olduğunu açıklayan Kumbur, "Bunun tamamından faydalanmak mümkün değildir. Günümüz teknolojisiyle değerlendirilebilecek 110 milyar metreküplük miktarın ancak 30-32 milyar metreküpü tüketime yönlendirmektedir. Geride kalan 80 milyar metreküpü halen kullanılmamaktadır. 11 milyar metreküplük yeraltı su potansiyelimizin 5,5 milyar metreküpü kullanılabilmekte, geriye kalan kısım ise
kullanılamamaktadır. Türkiye nüfusu 70 milyon olarak alındığında ve 197 milyar metreküp su, bu nüfusa bölündüğünde kişi başına 2 bin 814 metreküp su düşmektedir. Kullanılabilir 110 milyar metreküp suyu 70 milyona böldüğümüzde kişi başına bin 571 metreküp su düşmektedir. Ülkemiz su açısından zengin bir ülke değildir. Su potansiyeli Ortadoğu ülkelerine göre biraz fazladır" şeklinde konuştu.
2005 yılı itibariyle Türkiye'de içme suyu şebekesine bağlı nüfusun yüzde 88 olduğuna dikkat çeken Kumbur, şebeke uzunluğunun 86 bin 300 km, toplam içme suyu üretiminin 4 bin 400 milyar metreküp, toplam tüketimin 3.bin 70 milyon metreküp, toplam kayıp-kaçağın da yaklaşık yüzde 50 olduğunu bildirdi. Prof. Dr. Halil Kumbur, AB uyum sürecinde çevre sektörünün AB'ye üyelik kriterlerine getirilmesi için gerekli kaynağın 68 milyar euro olduğunu, bunun 30 milyar eurosunun 2014 yılına kadar, 48 milyar eurosunun ise 2024 yılına kadarki süreyi kapsadığını ifade ederek, bunun da 2005 yılı GSMH'nin 0,012'sine tekabül ettiğini kaydetti.
MERSİN'İN SU POTANSİYELİ
Mersin'de insanların kaliteli, sağlıklı ve yeterli suya kavuşturulması gerektiğini belirten Halil Kumbur, "Su kaynaklarımız yeterlidir. Yeter ki planlı ve programlı bir şekilde kullanabilelim. Mersin'in yıllık akarsu ve yer altı su potansiyeli 7.3 milyar metreküptür. Akarsu potansiyeli çok olmasına karşın özellikle Mersin-Anamur kıyı bandındaki yerleşim birimlerimiz su ihtiyaçlarını yer altı su kaynaklarından temin etmektedir. Bu bölgede yoğun tarımsal faaliyetlerle yaşam iç içedir. Yaz ayları bu
bölgedeki nüfus yüzde 70-80 oranında artmaktadır. Bölgedeki su ihtiyaçlarının karcfeamsı demektir. Günümüşılandığı derin su kuyularının suyu tuzlanmakta ve kireçlenmekte, kalitesi bozulmakta, yanlış su çekimi nedeni ile kuyuların ekonomik ömrü kısalmaktadır" dedi.
Mersin Büyükşehir Belediyesi sınırları içerisinde yer alan ve yeterli suyu olmayan mahalle ve köylerin sorunlarının acilen giderilmesi gerektiğini bildiren Kumbur, 2008 yılı itibariyle Mersin'de hala susuz, suyu yetersiz veya kalitesiz suyu olan köy ve beldelerin bulunduğunun altını çizdi. Mersin'de akarsu kaynaklarına dayalı içme suyu projelerinin biran önce hayata geçirilmesi gerektiğini belirten Kumbur, şunları kaydetti:
"Mersin'in doğusunda; Yenice, Tarsus, Mersin, Mezitli arasında yaklaşık 1-1.5 milyon kişinin yaşadığı yerleşim birimlerinin sulama suyunun karşılandığı Berdan Nehri ve Barajı kirlilik durumunun sürekli güncelleştirilmesi gerekir. Havza Yönetim Planı, MESKİ ve TASKİ tarafından acilen oluşturulmalı, Lemas Deresi ve Göksu Nehri üzerinde mevcut ve yapılmakta olan projeler bölge ihtiyaçları ile uyuşmalıdır. Suyunun kullanımı konusunda geleceğe yönelik plan, program ve gölet gibi ilave projeler yapılmalı. Göksu nehrinden Konya ovasına su aktaracak Mavi Tünel Projesi'nin projelendirilmesinde uluslararası sulak alan olarak kabul edilen ve RAMSAR anlaşmasıyla koruma altına alınan Göksu Özel Çevre Koruma Bölgesi ve Silifke ovası ile çevre yerleşim alanlarının içme-kullanma ve sulama suyu ihtiyaçları mutlaka dikkate alınmalıdır. Ülkemizde su kaynaklarımızın korunması, kaliteli su temini, suyun nakli ve depolanması, su kaçakları, suyun kullanıcıya ulaştırılmasında ciddi sorunlar bulunmaktadır. Havzalarımızı kirletmemeliyiz. Yeni ve çevre dostu, ekonomik teknolojiler kullanmalıyız."
Uygarlığın ve ekonomik kalkınmanın önemli bir ön koşulunun da suyun sanayide geniş çapta kullanımı olduğunu ifade eden Prof. Dr. Halil Kumbur, su tüketiminin ülkelerin sanayide kalkınmışlıklarının bir ölçüsü olduğuna vurgu yaptı.
"ORTADOĞU'DA SU POTANSİYELİ VE SU SORUNU"
Ortadoğu'nun, dünyada etnik, dinsel, toplumsal, kültürel ve politik açıdan çeşitlilik ve zenginlik gösteren önemli bir bölge olduğunu hatırlatan Kumbur, "Yıllarca dinsel farklılıklar, petrol gibi unsurlardan kaynaklanan ve savaşa kadar varan sorunlarla gündeme gelen Ortadoğu, günümüzde su yoksulluğuyla da dünya gündemini meşgul etmeye başlamıştır. Günümüzde Ortadoğu ülkelerinin büyük bir kısmı hem petrol, hem de su yoksulu ülkelerdir. Ayrıca su kaynaklarının çoğu ülke sınırları dışından kaynaklanıp ülke sınırları içine girmektedir. Orta Doğu'da son yıllarda ortaya çıkan en önemli anlaşmazlık konusu 'su'dur" şeklinde konuştu.
Bu durumun Türkiye'yi de yakından ilgilendirdiğini söyleyen Kumbur, "Özellikle son 20-30 yıldır Güneydoğu sınırlarımızda yaşanan sorunların ve AB uyum süreci içerisinde sınır aşan ve ülkemizin su potansiyelinin yüzde 30'nu oluşturan Dicle ve Fırat nehirlerinin yönetiminin ve bu nehirlerin suyuna dayalı yapılacak her türlü yatırımların yönetiminin Türkiye'den alınarak uluslararası bir komisyona veya sudan yararlanan komşu ülkelerle beraber yönetilmesi dayatması yapılıyor" dedi.