Başbakanlık İnsan Hakları Başkanı Mustafa Taşkesen, Anadolu'da kök salmada önemli bir yeri olan "İnsanı yaşat ki devlet yaşasın" felsefesinin, insan haklarının Türk insanı için ithal değil, yitik bir mal olduğunun en önemli kanıtı olduğunu söyledi.
Taşkesen, "AB'ye girmesek bile insan haklarını koruma ve geliştirme yönündeki çalışmalarımızı kendi insanımız hak ettiği için sürdüreceğiz" dedi.
İl ve ilçe insan hakları kurullarını daha fonksiyonel hale getirmeye yönelik olarak Başbakanlık İnsan Hakları Başkanlığı ile Avrupa Komisyonu Türkiye Temsilciliği'nin ortaklaşa yürüttükleri İl ve İlçe İnsan Hakları Kurulları'nın Kapasitelerinin Artırılması Projesi'nin 12. Bölgesel Yuvarlak Masa Toplantısı Mersin'de başladı. Mersin Taksim İnternational Otel'de yapılan ve 2 gün sürecek olan toplantıya Başbakanlık İnsan Hakları Başkanı Mustafa Taşkesen ile birlikte Mersin Valisi Hüseyin Aksoy, Vali Yardımcısı Ardahan Totuk, Mersin, Adana, Osmaniye ve Karaman'dan gelen İl ve İlçe İnsan Hakları Kurulu Başkanları katıldı.
Toplantının açılışında konuşan Başbakanlık İnsan Hakları Başkanı Mustafa Taşkesen, insan hakları, hukukun üstünlüğü ve demokratikleşme konularında ciddi sorunları olan ülkelerin, ekonomik ve sosyal sorunlarını sağlıklı bir şekilde çözemediğini söyledi. 1993 yılında Kopenhag'da yapılan zirvede, insan haklarına saygının ve bunu garanti altına alan istikrarlı kurumların varlığının, AB'ye tam üyelik için gereken siyasi kriterlerin en başında geldiğinin açıklandığını ifade eden Taşkesen, "İnsan hakları, insan onurunu korumayı, insanın gelişimini sağlamayı amaçlayan haklara verilen isimdir. Başka bir deyişle, insanların sırf insan olduklarından dolayı sahip oldukları maddi ve manevi potansiyellerini gerçekleştirebilmek için gereken ilkelerdir. İnsan hakları uluslararası politikada bazen siyasi baskı aracı olarak kullanılsa da, bu konuda çifte standart sergilense de, toplumun kendi içinde ayrışmasının ve kültürel parçalanmasının sebebi değil, onurlu bir yaşamın gerekleridir" diye konuştu.
İnsan haklarının insanlığın ortak değeri, uygar toplumların temeli, demokrasilerin de vazgeçilmez unsuru olduğunu söyleyen Taşkesen, bu yüzden insan haklarının ülkelerin kendi iç meselesi olmaktan çıkarak, evrensel bir nitelik kazandığını kaydetti. Artık, dünyanın herhangi bir yerinde meydana gelen insan hakları ihlalinin bütün insanlığın ortak sorunu haline dönüşebildiğini belirten Taşkesen, "Bilindiği gibi son yıllarda yasalarda yapılan bir takım düzenlemeler neticesinde ülkemizde insan hakları standartlarının yükseltilmesi yolunda önemli mesafeler katedilmiştir. Bununla beraber yasal değişikliklerin yapılması ile işin bitmediği, asıl olanın uygulama olduğu herkesçe malumdur. Bu da takdir edileceği üzere büyük bir zihniyet değişikliğini zorunlu kılmaktadır. İnsan haklarının tam olarak tesis edilmesi için sorumluluk öncelikle devlete ait olmakla birlikte, sivil toplum kuruluşlarına ve bireylere önemli görevler düşmektedir. Bunun için yasama, yürütme, yargı gibi devlet erkleri ile medya ve sivil toplum kuruluşlarının iş birliği yapması gereklidir" şeklinde konuştu.
"İNSANI YAŞAT Kİ DEVLET YAŞASIN"
Dünya insanlık tarihinde, altın harflerle yazılan uygulamalara imza atmış olan Türk milletinin günümüzde de insan hakları standartlarının geliştirilmesi ve uygulamaya geçilmesi yolundaki çabalara önemli katkılar sağlayacağına olan inancının tam olduğunu vurgulayan Taşkesen, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Anadolu'da kök salmamızda önemli bir yeri olan 'İnsanı yaşat ki devlet yaşasın' felsefesi, insan haklarının bizim için ithal değil, yitik bir mal olduğunun en önemli kanıtıdır. Dolayısıyla AB'ye giremesek bile insan haklarını koruma ve geliştirme yönündeki çalışmalarımızı kendi insanımız hak ettiği için sürdüreceğiz. Fakat insan hakları uzun mücadeleler sonucu ulaşılmış ve hala uğruna mücadeleler verilmesi gereken bir değerler bütünü olduğu ve bu değerleri geliştirmek için herkese görev düştüğü unutulmamalıdır."
Başbakanlık İnsan Hakları Başkanı Mustafa Taşkesen, konuşmasında ayrıca insan hakları standartlarının yükseltilmesinin ve uygulamaya geçirilebilmesinin, merkeziyetçi bir yaklaşımla Ankara'da oluşturulan birimler tarafından sağlanabilmesi mümkün olmadığından, 2000 yılında 81 il ve 850 ilçede olmak üzere toplam 931 il ve ilçede insan hakları kurulu oluşturulduğunu, 2003 yılında yapılan yönetmelik değişikliğiyle de kurullar yeniden yapılandırılarak, kamu görevlisi ağırlıklı yapıdan sivil toplum kuruluşlarının çoğunlukta olduğu bir yapıya geçildiğini söyledi.
Mersin Valisi Hüseyin Aksoy da insan haklarının, insanın doğuşuyla ortaya çıkan vazgeçemediği ve devredemediği en temel hakların başında geldiğini söyledi. İnsan haklarının korunması ve geliştirilmesinin büyük önem taşıdığını ifade eden Aksoy, "İnsan hakları kavramının doğuşu ve bugüne kadar gelişi sürecine baktığımızda, çok uzun yıllardır süren bir mücadelenin sonucu olduğunu görebilmekteyiz. Tarihsel süreç içinde insan hakları kavramının gelişmesi ve bugünkü anlamını kazanması büyük mücadelelerle, birçok savaş ve insan ölümleriyle sonuçlanan ortamlardan sonra bu noktaya gelmiştir. Özellikle 2. Dünya Savaşı sonrası ortaya çıkan durum karşısında Birleşmiş Milletler Cemiyeti biraraya gelerek, bugün insan hakları alanında en temel belge olarak gördüğümüz İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'ni kabul etmiş ve birçok ülke bunu imzalayarak ortaya koymuştur. Özellikle son yıllarda AB süreci içinde de önemli bir yeri olan insan hakları kavramının Türkiye'de tam anlamıyla yerleşmesi, insan haklarının ihlal edilmemesi anlamında çok önemli çalışmalar yapılmıştır. Kanunları yapmaktan ziyade onu özümsemek ve insan hakları ile ilgili uygulamayı ortaya koymak çok önemlidir. Bu bakımdan, bu tür eğitici çalışmaların varlığı önem taşıyor. İnsan hakları ihlalleri deyince ilk çağrışımı yapan güvenlik birimleri oluyor. İnsan hakları ihlallerinin yapıldığı izlenimini kamuoyu ve insanların zihninde oluşturan bir anlayışımız var. Ancak çok iyi biliyoruz ki, bu konuda güvenlik birimlerimiz kendilerini çok iyi yetiştirme, hizmet içi eğitim alma ve yasalarla yapılan düzenlemelerle çok iyi bir noktaya gelmiştir. Tabii ki eğitimde de benzer çalışmalar yapıldı. İnsan haklarıyla ilgili müfredat programları ilköğretimde zorunlu dersler arasına sokuldu, ortaöğretimde seçimlik dersler arasında yer aldı. Bunlar da eğitim süreci içinde daha çocuk yaşta başlayan iyileştirme kapsamında önemli çalışmalardır" açıklamasında bulundu.