Bir kenti yaşanabilir yapan etkenler, sadece doğal güzellikleri, binaları, bulvarları, meydanları değildir. Kenti yaşanabilir kent yapan, tarihî birikimi, toplum yaşamı, uygar insanları ve de bilim, kültür ve sanatını topluma, kente sunmuş kişilerin varlığıdır. Kentler, bu hasletleri ile değer kazanırlar. Eğer kentler sadece modern şehirciliği, zengin ve gösterişli mimarileri ile değer kazansa idi, Dubai dünyanın en güzel kentlerinden biri olurdu. Ama bütün büyük gökdelenlere, yapay adalara, zengin villalara karşın, o atmosferdeki toplumda kim yaşamak ister ki?
Bodrum, 50 yıl evveline kadar küçük bir sahil kasabası iken son yıllardaki gelişimi ile adından çok söz ettiren bir belde oldu. Ege’nin en şirin köşelerinden biri olması yanında Bodrum’a değer katan etkenler, ne güneşte yanan güzel mankenler ve film yıldızları, ne koylarına demirlemiş lüks yatlar, ne de magazin konusu olan sosyete skandallarıdır. Bodrum, saygınlığını tarih boyunca yaşamış kültür ve sanat insanlarının maddî, özellikle de manevî bırakıtları ile kazanmıştır. Acaba Bodrum, bu kişilere karşı vefalı davranmış mıdır? Bu soruya verilecek yanıt, hem evet, hem hayır olmalıdır.
Tarihçiliğin atası, dünya insanı Herodot (M.Ö. 484-425) Halikarnasos (Bodrum) doğumludur. Herodot olmasa idi Pers – İyon savaşlarını öğrenemeyecektik. Buna karşın, bu günün Bodrum’unda ne bir Herodot Caddesi, ne bir Herodot parkı, ne de bir Herodot heykeli vardır. Neden? Onu bir Yunanlı olarak görmüşüz; insanlık kültürüne katkısı olan adam diye görmemişiz de ondan. Zaten kıymet bilmediğimiz dönemlerde, ‘Antik Tiyatro’nun sahne kalıntıları üzerinden ‘Kıbrıs Şehitleri Bulvarı’nı geçirmiş, Mars Mabedi kalıntıları üzerine ‘Oto Sanayi Çarşısı’nı kurmakta beis görmemişiz. Eski Rum mahallesindeki kubbeli büyük kiliseyi de Kaymakam ve Belediye Başkanı gizlice anlaşıp bir gece yarısı dinamitlemediler mi?
Antik çağdan sonra unutulan kent, Osmanlı’nın Rodos Şövalyeleri’ne verdiği icazet sonucu liman başına yaptıkları ‘Kale’ ile varlığını sürdürebildi. Bu günün ‘Kale ve Sualtı Arkeoloji Müzesi’ o günlerin mimarlık mirasıdır. Ama bu kalenin ne pahasına yapıldığını biliyor musunuz? Kale, depremde yıkılan, antik dünyanın yedi harikasından biri olan ‘Mozole’nin kesme taşları ve de heykelleri ile inşa edilmiştir. Mozole’nin orta terasını çepeçevre saran aslan heykellerini de duvarlara yerleştirmişlerdi. Peki, bu aslan heykelleri nerede? ‘Padişah Efendimizin İrade-i Seniyeleri’ ile kaleden söküldü ve gemiye yüklenerek İngiltere’ye gitti. Şimdi Fransız, Alman, İngiliz şövalyelerine ait yaşam mahalleri ve bayrakları günümüze kalabilmiş. Şövalye atmosferini yaşatmak adına, şövalyelerin büyük salonunda, isteyen ziyaretçilere yapılan şarap servisi de ‘zinhar caiz olmayıp haram olduğundan’ kaldırılmış durumda.
Bu unutulmuş, adı tarihin tozlu sayfalarında kalmış küçük, balıkçı ve süngerci kasabasına günün birinde bir sürgün – mahkûm gelmiş: Cevat Şakir Kabaağaçlı. (Onu Bodrum’a süren hâkim nur içinde yatsın.) Mitoloji, arkeoloji ve antik sanat tarihi bilen mahkûm için bu sürgün ‘kahır yüzünden lûtuf’ olmuş. Mahkûm, bu beldeyi, çevreyi, denizi o kadar sevmiş ki, edebiyat âlemindeki imzası ‘Halikarnas Balıkçısı’ olmuş. İşte, eserleri ile Bodrum’un antik dönemdeki şanını geri getiren, bu arada ilk palmiyeyi, ilk begonvili diken, yöreyi ve yöre insanlarını Türk okurlarına tanıtan, bu adamdır. Bodrum, bu değere kadirşinas davranmış, adını verdiği bir dönemin ana yolu olan çarşının, Cevat Şakir Caddesi’nin sonuna heykelini de koymuş.
Bodrum, Bodrum’lu Neyzen Tevfik’i de unutmamış, onun adını da Rıhtım boyuna vermiş. Bu gün Bodrum’da ‘Neyzen’ ismini taşıyan insanlar vardır. Kasabada birçok canı kurtaran, kasabanın tek doktoru Dr. Âlim Bey de unutulmamış, meydandan Kumbahçe’ye giden bu günün kuyumcular çarşısına adı verilmiş. (Doğaldır ki, Cumhuriyet, Atatürk, İsmet İnönü Caddeleri de var.) Zeki Müren de şimdi müze olan Zeki Müren Caddesi üzerindeki evinde gün boyu çalınan şarkılarla anılıyor. ‘Kitsch’ görünümlü de olsa bir de sarı yaldızlı bir heykeli var. Zaten ona da bu yakışır.
Gelelim son yılların en büyük şairlerinden İlhan Berk’e: İlhan Berk (1918-2008), onlarca yılını Bodrum’da geçirmiş, en önemli eserlerini burada, bu topraklarda, bu iklimde vermiş şairimiz. Burada edebî değerini anlatacak değilim. Kendimi buna yetkili görmediğim gibi, şiir anlatılmaz; okunur ve hissedilir. Şu kadarını söyleyeyim ki velût ve büyük bir şair. 25 şiir kitabı var. Ayrıca, Arthur Rimbaud ve Ezra Pound’un şiirlerini Türk diline kazandırmıştır. Antoloji ve genel konularda da kitapları var. Birçok da şiir ve edebiyat ödüllerinin de sahibi.
Adaçaylarımızı söylemiş miydik?
Üç kişi bir köşede oturmuş ağ yamıyordu.
Kimimiz aznif oynuyor, cıgara üstüne cıgara
yakıyordu kimimiz. Sanki dünya durmuştu
öyle dalmış gitmiştik. Kendi kendimizdik .
…………………….
Daha uzayıp giden bu şiirinde Bodrum balıkçılarının kokusunu aldınız mı?
Şairi 28 Ağustos 2008 günü kaybettik. Naaşı Bodrum Mezarlığı’na defnedildi. Umarım ki Bodrum, bu büyük şairi unutmaz. Bodrum Belediyesi iyi bir arazi ayırır, imar planına işler. Kültür ve Turizm Bakanlığı ile birlikte şairin adının verildiği bir park, parkın içine bir müze binası yapılır ve heykeli dikilir. Müzede şairin yaşam hikâyesi, özel fotoğrafları sergilenir; duvarlara tüm şiirleri yazılır. Ziyaretçilere kitapları satılır, salonunda okullar arası edebiyat matineleri düzenlenir; Bodrum’a gelen edebiyat ustaları konuşmalar yapar.
Müze, şanına yakışır, mütevazı ama asil bir mimarlık eseri olmalı. Merhumun oğlu iyi bir mimardır. Müze projesini yapmak ona yakışır. Bodrum, kültür birikimine bir değer daha katmış olur.