23
Kasım
2024
Cumartesi
ANASAYFA

Ömrünü doldurmuş mimarî: Saat kuleleri

Ankara Belediye Başkanı Melih Gökçek, aklına koyduğu şeyi ne yapıp edip yapan bir başkandır. Dünkü (29.01.04) Radikal’de ve bugünkü (30.01.04) Hürriyet’te okudum. Hazret, şimdi de Ankara’nın dört bir yanını saat kuleleriyle donatma hevesi içine girmiş. Son bir yılda 50’den fazla saat kulesi ihalesi yapmış. Seçime kadar 52 saat kulesini Ankara’nın çeşitli semtlerinde kullanıma açacakmış. Geçtiğimiz hafta saat kulelerinin bir kısmı Başbakan’ın huzurlarıyla yapılan bir törenle açılmış. İhale edilmiş bulunan saat kulelerinin toplam sözleşme bedelleri ise 21 milyon 530 bin liraymış.

Hemen herkes kolundan, cep telefonundan, sâbit ve seyyar bilgisayarlarından, TV ekranlarından ve daha pek çok yerden saatin kaç olduğunu görür, internet ağlarında istediğiniz ülkenin istediğiniz kentindeki zamanın, havanın nasıl olduğunun şıp diye bilindiği devrimizde, artık kimsenin cadde ve meydanlara çıkıp da acaba saat kaç diye kule arayacağını düşünemezsiniz.

İşte bu nedenle de saat kuleleri işlevlerini yitirmiş, ömürlerini tüketmiş olup bundan sonra sadece tarihî ve mimarî öğe olarak kent meydanlarını süslemeye devam edeceklerdir.

Ankara’da yapılan bu gereksiz saat kulelerinin fotoğraflarına bakılırsa öyle âhım şâhım bir mimarî öğe niteliğini taşımadığını da görüyoruz. İnsanda, koca kafalı saatle ince ayağı arasında dengesizlik olduğu hissi uyanıyor.

Kusura bakmayın. Burada aklım bir domuzluğa çalışıyor. Bu saatlerin işlevleri ve amaçları, olsa olsa 5 vakit ezanı çevreye yaymak olabilir mi acaba?

Mimari değer taşıyan saat kulelerini incelemek bu haftalık makalenin boyutunu aşar. Yalnız şu kadarını söyleyelim ki İstanbul’da Balyan ailesi eseri Dolmabahçe ve Yıldız Sarayları saat kuleleri, kendi eklektik mimarî anlayışları içinde birer şaheserdir.

Keza İzmir’in simgesi durumuna gelmiş olan Konak Saat Kulesi, Sultan II. Abülhamid’in cülûsunun 25. sene-i devriyesi anısına yapılmıştır.

Adana’da Büyük Saat ve İş Bankası kumbarası şeklindeki Küçük Saat, semt ismi olmuştur.

Keza Anadolu’nun önemli şehirlerindeki, örneğin Amasya, Tokat, Yozgat, Bayburt, Çorum, Siirt ve daha pek çok şehirdeki saat kuleleri, son Osmanlı ve ilk Cumhuriyet döneminin mimarî değer taşıyan önemli eserlerindendir.

Garlar ve resmî bina alınlıklarında yer alan saatler ise cephe kompozisyonunu tamamlayan öğelerdir.

Tabii ki eski dönemde herkesin saati yoktu. Demiryolu şirketlerinin personele dağıttığı lokomotif armalı cep saatini taşıyanlar, bu ayrıcalığı zevkle teşhir ederlerdi. Keza hâli vakti yerinde ağaların yelek ceplerinden sarkan altın veya gümüş kösteklere bağlı Prior marka kapaklı cep saatleri de muhatapları indinde saygınlık yaratırdı.

Bu gibi saatlerin geri kalması veya ileri gitmesi hâlinde, belki de kurmayı unuttuğunuzda ayarlanması gerekir, bu ayarlar için saati ve namaz vakitlerini bildiren, ekseriya cami külliyelerinin bir cüzü olan muvakkithanelere müracaat edilirdi.

Ahmet Hamdi Tanpınar’ın ‘’Saatleri Âyarlama Enstitüsü’’ eseri de artık günümüz realizmini değil, eski günleri anımsatan bir edebiyat şaheseridir.

Günümüzün saatleri artık elektronik sistemde işliyor ve hiç hatâ yapmıyorlar. Yine de klâsik sistemde çalışan, pahalı ve marka saatleri kullanmak bir ayrıcalık sayılıyor. Baksanıza meğer 700 bin lira değerinde hediyelik saatler varmış da haberimiz yokmuş.

Artık konuyu fazla uzatmadan iki fıkra ile yazıyı bitirelim:

Köyünden şehrin pazarına mal getiren köylü, acaba geç mi kaldım diye saatin kaç olduğunu merak etmiş. Yol kenarında eşeğinin gölgesine uzanmış bir adama seslenmiş.

‘’Hemşerim saatten haberin var mı, kaç oldu ki?’’

Adam eşeğin hayalarını şöyle bir yoklamış, ‘’Saat 9’a çeyrek var’’ demiş.

Köylü, herif benimle dalga geçiyor diye düşündüyse de rengini belli etmemiş. Pazarda kazandığı parayla kendine bir saat almış. Dönüşte adamın yine eşeğin gölgesinde yattığını görünce denemek için yine saati sormuş.

Adam, yine eşeğin hayalarını okkalamış ve ‘’Hemşerim saat 12’yi çeyrek geçiyor’’ deyince köylü hemen saatini kontrol etmiş.

Allah Allah, adam doğru söylüyor. Artık dayanamamış, sormuş, ‘’Dayı, eşşeğin taşşaklarında saat mi var?’’.

‘’Ne taşşağı be adam, onları kenara çekiyom, saat kulesinden sana saati söylüyom, daha ne istiyon?’’

Bir fıkra daha:

Adamın cep saati bozulmuş, tamir edecek saatçi arıyor. Bakmış vitrinde cep ve masa saatleri sıralanmış bir dükkân. Hemen içeri dalmış.

‘’Emmi şu saatime bi bak da tâmir ediver.’’

Adam: ‘’Ben saatçi değilim, sünnetçiyim.’’

‘’Peki, vitrindeki saatler necilik oluyor?’’

‘’Vitrine ne koysaydım a beyim?’’


yerguvenc@gmail.com  
 

Yayın Tarihi : 30 Ocak 2014 Perşembe 11:49:32


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
yasar ertas IP: 5.61.150.xxx Tarih : 31.01.2014 16:19:28

Ankaranin dört bir yanina saatler konmasi ömrünü doldurmus mimari Saat kuleleri buna mukabil alisila gelmis bir istir. Her ne hikkmetse bizde alisila gelmis isler yapilinca ister yararli ister yararsiz olsun kimsenin sessazcigi cikmaz. Bunun tersi olursa bir yenilik olunca ise yarasa bile hep bir agizdan olmazzz derizmi deriz.Bunu bilen eski kurt politikaci da bunu yapmis.Hic kimseden sescazcikmaz demis vede cikmiyor. problemsiz bu isi hal etmis. Iyi tarafi 1-bu iste ekmek yiyenler vs. emegi gecenler rizklarini almis. 2-Sizinde dediginiz gibi herkezin saati artik varmi var.Aslinda gerek yok ama göze hos bir görüntü var. ayrica benim gibi gözden hasarli kisilerin ne ceb ne kol saatinde saati göremiyen ve benim gibi olanlara bu saatlerin büyük olmasi ile görme sansimizin olmasi bize yapilan güzel bir ayricalik olarak bu saatleri Kabul ediyorum. Buna ragmen ben bu ayricaliktan vaz geceyim saatler yerine cagimiza ve gelecege bir seyler olacak yeniliklerden yanayim. Bir hatiram: Ufak bir Ciftci ailesinin cocugu olarak dünyaya geldim. Saat almak o zamanlar 60-70 li yillarda cok bir para idi Tarlaya ailece öküz arabalari giderdik.Anam babam tarlada calisirken bende10-12 yaslarinda idim. Öküzleri biraz uzakta otlatirdim.Babam bana aksama su zamanda geleceksin derdi.Onlarin yanina Gelir ve eve giderdik.Su zamanda geleceksin derdi. Iste onun zaman saatide gölge saati idi.Gölgeni ölceceksin yanilmiyorsam 17 ayak boyu gölgen oldugu Zaman gelme zamanindir. Onun saati benim icin hala gecerli bir saattir.Aklimda saat deyince iyi hatiram olarak hala beynimde saklidir.(önce düz bir yer bulurdum. bulundugum yere bir isaret koyardim. gölgem boyunca 17 adim sayardim orayada bir isaret koyardim. Aksama dogru ikide bir gölgemin o araya gelmesi icin kontrol ederdim. Hele hele yazlik sinamada o gece güzel filim varsa. yetisemiyecegim sanir gölgeye bir ayak kalir o ayak bana cok cok uzun gelirdi. ( O zamanlar sinamalarda rekabetten 25 kurustu)


Yılmaz Ergüvenç IP: 88.251.65.xxx Tarih : 1.02.2014 16:53:48

Dostum Yüksek Mimar Hakan Arslanoğlu'ndan bir yorum aldım. Bu ilginç yorumu sizinle paylaşıyorum: ''Adam meydanları süslemek istiyor ama sanat eseri kavramını içselleştiremediği için maddî bir işlevle bütünleştirmek gerektiğini düşünüyor. Bu iyimser bir yorum. Diğer yorum; sanat eserleri anlaşabileceği!! çevrelerden temin edilemediği için bu yolu deniyor.''


Dr. Selçuk Ant IP: 95.15.98.xxx Tarih : 1.02.2014 00:00:03

Muhterem Yılmaz Ergüvenç;
Sunumunuz, -tabîî ki anlayabilenlere- çok açıkça bir mesaj niteliğinde olduğuna kaniyim. Bugün Ankara'da uygulanması düşünülen (veya da uygulanmasına geçilen) "saat kuleleri sanatı" (!) sadece bu kente münhasır olmayacak, tüm illere marazî olarak sirâyet edecektir. Gene sunumunuzun içeriğinden anlaşıldığı gibi, bu olay karşılıklı kazanç sağlamak amacını gütmektedir ve milyon liraların döneceği "al gülüm, ver gülüm" olacak, bunun yaftası da halkımızın sırtlarına yapıştırılacaktır. Nasıl ki, esnafın kullandığı post makinalarının değişimi birilerine milyar liralar kazanç getirdi, işte bu da aynısıdır. Gelecekteki başka türlü "saat ayarlamalarına hazırlıklı olmalıyız." diyeceğim lâkin buna dilim varmıyor. Ya, oturacağımız sandalyelerde değişiklik veya yenilik yapacak olurlar ise, işte o zaman tam
İçten saygılarımı yinelerim.