23
Kasım
2024
Cumartesi
ANASAYFA

Mutlu ve umutlu bir yıl olsun

 

Geçen yıl, yine bu günlerde 2013 yılının yurdumuza ve tüm insanlara mutluluk getirmesini dilemiştim. Ne var ki 2013 yılı, geri kalmış ülkeler, Ortadoğu ve yurdumuz için hiç de mutlu bir yıl olmadı. Nerdeyse insanın 13 rakamının uğursuzluğu hakkındaki bâtıl ve saçma inanca inanası geliyor.

Biz yine de herkese, yılbaşını kabul eden veya etmeyen herkese mutlu ve umutlu bir yeni yıl dileyelim. Kabul etmeyenler derken, yılbaşını Noel’le özdeşleştiren, kutlamaları Hristiyan âdeti zanneden bir kısım halkımızı kastediyorum.

Nedir Noel?

Köken olarak çok tanrılı Roma ve Kuzey Avrupa ülke halkları, kışın en kısa günü ve en uzun gecesi olan 24/25 Aralık gününü festival havasında kutlardı. Gelenekler kolay terk edilmiyor. Hristiyanlığın kabulünden sonra kilise, bu günü İsa-Mesih’in doğum günü olarak kabul etti. Ne zaman? Milâttan Sonra 330’lu yıllarda. Hristiyanlık âlemine bu tarih, peygamberin doğum günü olarak benimsetildi. Sadece Ermeni kiliseleri ve diğer Doğu Ortodoks kiliseleri, Jülyen takvimine itibar ederek günü 6/7 Ocak günü kutlamaya başladılar.

Noel Baba kimdir?

Noel Baba, Noel günü evin şömine bacasından girip çocuklara hediye bırakan kişidir. Artık günümüzde bu masala inanan çocuk kaldı mı bilmiyorum.

Baba’nın Antalya’da, Patara liman kentinde doğduğuna, Demre’de yaşadığına, MS. 325 yılında İznik Konsülüne katıldığına ve öldüğünde Myra kilise mezarlığına gömüldüğüne inanılır. Peki Baba, kırmızı-beyaz elbise giyer, başına kırmızı-beyaz kukuleta mı takarmış? Ne münasebet. Karikatürist Thomas Nest, 1863 yılında Harper’s Weekly dergisinde böyle resmetmiş. Coca Cola da bunu reklam olarak kullanmış. Herkes de çabucak benimsemiş.

Bir de karlı bir havada sekiz Ren geyiğinin çektiği kızağa kırmızı-beyaz elbiseler içinde kurulmuş, çocuklara oyuncak dağıtan Noel Baba tasviri vardır. Buna ne buyurulur? Bu adam Antalya gibi Akdeniz ikliminde, karlı havayı, kızağı ve Ren geyiklerini nerede buldu dersiniz?

Demokrat Parti döneminde, 1950’lerde turizmin gelişmesini sağlamak, daha fazla yabancı turisti yurda çekmek için çalışmalar başladı. Yanılmıyorsam Turizm Bakanlığı da o zaman kuruldu. Avrupalıyı, özellikle Katolikleri çekmek için evvelâ Selçuk’da Efes yakınlarındaki Bülbül Dağında bulunan ve Meryem Ana evi olarak nitelenen şapel restore edildi, Hristiyan dünyasına tanıtıldı. Papa geldi, kiliseyi takdis etti. Bu meyanda Demre’deki kilise de restore edildi ve Noel Baba’nın ibadet ettiği ve medfun bulunduğu yer olarak tanıtıldı. Hattâ Noel Baba’nın kırmızı-beyaz giysili bir polyester heykelini bile diktiler. Zannedersem bu heykel yakın zamanlarda tecavüze uğradı.

Geçen gün olanları okumuş olmalısınız. İstanbul Üniversitesi’ne ait Beyazıt’daki eski Harbiye Nezareti kapısı önünde toplanmış 15-20 kadar genç, kırmızı-beyaz giysiler içindeki bir şişme Noel Baba’yı bıçakla delik deşik ettiler. ‘’Noel Müslümanlığımıza indirilen bir darbedir’’, ‘’Noel Baba neyiniz olur?’’, ‘’İslam ümmeti, kabul etmez zilleti’’ pankartları açtılar. Bu çocuklar, araştırmacılıktan uzak, ezberci ve kabulcü eğitim sistemimizin kurbanıdır; yaptıklarını doğal karşılamak gerek. Ne var ki Batı TV’leri de mal bulmuş mağribi gibi hemen bunu kullandılar.

Çam ağacı süslemek

Süslenmiş çam ağacı ‘’Noel Ağacı’’ olarak nitelense de bunun da pagan geleneklerinden gelen bir ritüel olduğu bilinmektedir. Çam, yaprağını dökmeyen bir ağaç olduğu için devamlılığı ve ölümsüzlüğü simgeler. Çam üzerine asılan renkli toplar, cennet bahçesindeki elmalardır. Dikilen mumlar, kiliseyi çağrıştırsa da günümüzde yerini elektrikli küçük ampullere devretmiştir.

Ağacın Hristiyanlıktaki geçmişi eski yıllara dayanmaz. Bu âdet, Avrupa’da XVII. yüzyılda başlamış, XIX. yüzyılda İngiltere’de Kraliçe Victoria ve Prens Albert’in desteği ile yaygınlaşmış, daha sonra, XX. yüzyılda Amerika ve Türkiye dâhil, Japonya’dan tutun Çin’e kadar Doğu ülkelerindeki evlerde, mağaza vitrinlerinde, caddelerde yerini almıştır.

Bu bir nevi modadır. Bir bakıma da nazar boncuğunun, at nalının uğur getireceğine inanmak veya inanmış görünmek gibi bir şeydir. Bundan ‘’Müslümanlığa sığmaz’’ anlamı çıkarmak ne derece doğrudur; onu size bırakıyorum. Bana kalırsa böyle söylemlere boş verin, hayatınıza ve ailenize renk katın derim.

Takvimlerde yılbaşı

Dünyanın güneşin etrafında yaptığı her bir turun 365 gün olduğu eski çağlardan beri biliniyordu. Antik Mısır, 12 ayı 30’ar gün sayar, buna yılsonunda 5 gün eklerdi.

Roma İmparatoru Jül Sezar, İskenderiyeli astronom Sosigenes’in hazırladığı takvimi M. Ö. 46 yılında resmen kabul etti. Bu Jülyen takvimine göre yılbaşı Mart ayında başlıyordu. Bu takvimde dünyanın güneş etrafındaki turunu 365,25 günde tamamladığı hesaplanmış olsa da günlerin aylara taksimindeki bir küçük hatâ nedeniyle her 128 yılda bir günlük kayma oluşuyordu. (Ermeni ve Doğu Ortodoks kiliselerinin bu takvimde ısrarı sonucunda Noel günlerindeki farklılıkları yukarıda görmüştük.)

Gregoryen takvimi bu hatâyı giderdi. 1582 yılında Papa III. Gregorius yeni bir takvim düzenledi. Bu takvimde yılbaşı, 25 Mart günü başlıyordu. İngiliz Parlamentosu takvime pratik bir kolaylık getirdi. 1752 yılında yılbaşını 1 Ocak gününe aldı. Diğer ülkeler de zaman içinde bu kabule uydular.

İslâm âlemi Hicret’in 17. Yılında, yâni Hz. Muhammed’in vefatından 7 yıl sonra (Milâdi 639 yılında) Ay’ın hareketlerini esas alan Kamerî takvimi kabul etti. Yıllar, Hicretin gerçekleştiği yıldan başladı. Ne var ki dünya-ay hareketleri ile dünya-güneş hareketleri birbirinden farklıdır. Gregoryen takvimdeki bir yıl 365,25 gün olmasına karşın Hicrî ay takviminde bir yıl 354 gün oluyordu. Aradaki 11,25 günlük fark, artık günlerin eklenmesiyle düzeltilmediği için aylarla mevsimler arasında tutarsızlıklar oluştu. Yâni aynı isimdeki aylar, geçen yıllar içinde her dört mevsime de rastlayabiliyor. Örneğin oruç tutulan Ramazan ayı, bazı yıllar sıcak yaz gününe, bazı yıllar dondurucu soğuklara rastlayabiliyor. Yâni, Gregoryen takvimdeki doğal ritim ve determinant özelliği ile uyuşmuyor.

Türkiye Cumhuriyeti 1925 yılında çıkan ‘’Takvimde Tarih Mebdeinin Tebdili’’ (Takvimde tarih başlangıcının değişimi) yasasıyla Gregoryen takvimini ve Milâdi yılı kabul etmekle uygar ülkelerin yanında yer almış oldu. Tüm resmî ve özel günler bu takvimle oluşuyor. Buna karşın dînî günlerde yine Hicrî takvim kullanılıyor.

Yılbaşı kutlamaları ve eğlenceleri

Osmanlı’da Hristiyan azınlıklar ve Levantenler tarafından Noel âyinleri ile yeni yıl baloları ve eğlenceleri tabii ki tertipleniyor ve kutlanıyordu.

Müslümanlar arasında yılbaşı kutlamalarını başlatan kişinin Enver Paşa olduğu söylenir.

1917 Sovyet devriminden kaçan Wrangel ordusu artıklarının İstanbul’u mesken tutuşu ile Beyoğlu eğlence sektöründe rol almaları, hâli vakti yerinde Müslüman erkeklerin de ilgisini çekmiş olmalıdır. Balo, müzikli ve danslı toplantılarda az da olsa fesli Osmanlı erkeklerine rastlanabiliyordu.

Esas yılbaşı kutlama ve eğlenceleri Cumhuriyet döneminde başlamıştır. İstanbul’da Pera Palas, Tokatlıyan otelleri ve Ankara’da Ankara Palas baloları meşhurdu. Anadolu halkı da bu gibi kutlama ve eğlencelere rağbet ediyorlardı. Bilmiyorum hâlâ devam ediyor mu, henüz TV’lerin yayılmadığı dönemlerde Anadolu kahvehanelerinde yılbaşı geceleri sabaha kadar tombala çekilişleri yapılırdı.

Artık günümüze gelebiliriz.

Bu yılbaşı, yine oteller, restoranlar, barlar lebalep dolacak. Şampanyalar patlayacak. Çiftler dans edecekler, 12’de ışıklar bir an için sönecek. Herkes öpüşecek.

Bir kısım halk eğer cesaretleri varsa biber gazı yeme pahasına kendini caddelere sokaklara vuracak. Havai fişek ve diğer ışık gösterilerini izleyecek.

Halkın çoğunluğu evinde oturacak; televizyonlarda tertiplenen özel yılbaşı eğlence programlarını izleyecek. En meşhur ses sanatçıları, modern meddahlar TV’lerde arz-ı endam edecek, yarışma programları meşhurları yarıştıracak. Gecenin 12’sinde dansöz çıkacak. Elektrikler yakılıp söndürülecek. Herkes birbirini tebrik edecek. Kimi viski, kimi şampanya, kimi de rakı içecek. Karınca kararınca hazırlanan mezeler ve hindi dolması eşliğindeki yılbaşı sofralarından kalkan yaşlılar ‘’hadi bize müsaade’’ deyip yataklarına çekilecek. Gençler evde kalmazlar da evdeki çocuklar TV karşısında sabahı edecek.

Bu arada Hristiyan Noel’le yılbaşı arasında bağlantı kuranlar yılbaşını ve yılbaşını kutlayanları protesto edecek. Yaşlılar ‘’başımıza taş yağacak’’ diye söylenecek. İslâmî TV kanallarında oynayan ‘’Mekke’nin Fethi’’ veya ‘’Asr-ı Saadet’’i canlandıran Anthony Quinn’in ‘’Çağrı’’ filmini yine ve defalarca izleyecekler.

Ne var, fena mı? Herkes isteği gibi yaşayacak.

2014 yılı mutlu ve umutlu bir yıl olsun.

yerguvenc@gmail.com
 

Yayın Tarihi : 31 Aralık 2013 Salı 11:31:49
Güncelleme :31 Aralık 2013 Salı 11:37:26


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
yasar ertas IP: 5.61.150.xxx Tarih : 31.12.2013 15:25:46

Sayin Ergüvenc; Sizin ve kent haber calisanlarin yeni yilini kutlarim (ayrica tüm yorumcularinda)Saygilarimla


yasar ertas IP: 5.61.150.xxx Tarih : 31.12.2013 15:19:00

Sayin Ergüvenc ilk önce sizin ve kent haber de emegi gecenlerin yeni yini kutlarim.Bu yaziniz icinde tesekkür ederim.Benim penceremdende bu konuya bir yorum yapsim geldi. Cam agaci isa peygamberin dogum günü 24-25 aralik gecesi evlere konan bir gelenek ve adet olmustur.Sizinde yazdiginiz gibi süslenir isiklandirilir. Odanin bir yerine konur. O gece ailenin büyügünde coluk cocuk toplanir. Her kisi hediyeler alir ve bu hediyeler o cam agacinin altina konur. aksam Dogru evin en büyügü o oadqaya gecer öbür odadakileri cam agaci bulunan odaya cagirir "Radyoda o geceye ait müzikler calinir,eslik eder."Hatta Kücük Can la cagrilabilinir.Herkez hediyelerini almaya ve acmaya baslar. sonrada güzel yemekler yenmeye baslar yenmedn sonra icki vs. istiyenler icmeye baslar eglence vs. müzik dans vs.devam eder.Kücük cocuklaricin Noel baba gündüzden ayarlnir hediyele cuval icinde ona verilir o gece bir ara kapi zil vs. calinir i ceri noel baba girer. Cocuklara hediyeler verir verirkende tatli tatli ögütler verir. yaramazlik degil iyilik efendilik vs. Ren geyikleri ile havada tur yapan noel baba ve tüm bunlarin esas neticelerine Bakis; 1-Bir peygamberin dogum günü Güzel gelenekler ve adetleri kullanarak kutlar hale getirilmesi bu kutlamada kutluyanlar aralarinda madden manen neseyle paylasimlarla kutlamalari 2-Cam agaci bunu bizim bugday cifcileri gibi sisteme sokmalari bunun icin bu yolda calisanlar üretenler seneden seneye devri alemde rizklarini almalari. 3-Hediyeleri, üretenler imal edenler calisanlari vs.senenin bu son ayinda ticarete ekonomiye calisanina bir canlilik ve son hamle ayi olarak iyi niyette kullanmaktir. 4-Ren geyikleri vs. Isin bunlar güzellikleridir güzel fantazileridir. Yalan olsa bile güzel yalanlara cocuklar degil bazen büyükler bile yalan oldugunu bilse bile inanmak istermi ister (cocuk piskologlari bunlari daha iyi izah eder) Noel baba belirli bir yasataki cucuklar icindir o yasi gecenler4e zaten uygulanmaz. Memleketimde son zamanlarda cam agaci yilbasi agaci olarak gelenek olmaya baslamistir. Güzellik var ise varsin bizdede böyle olsun. Noel baba bizde dogmus hediye veren olmus biz bunu evirdik cevirdik eski yil yasli yila cevirdik hadi buda güzel olsa amenna ama ne kime faydasi var ekonomiye yok üretene yok böyle dogruda olsa biraz düsünmek var yalan yanlis olsada nasil inanalim bilmemki.Kalin saglicakla.


Dr. S.A. IP: 95.15.98.xxx Tarih : 1.01.2014 19:10:11

Muhterem Yılmaz Ergüvenç;
Sunumunuzun bütününe aynen katıldığım gibi, "takvimlerde yılbaşı" başlığı altında yaptığınız açıklama karşısında kendi görüşlerimi, affınıza sığınarak belirtmek istedim:
Hicrî takvimin kullanılması sayesinde (!), ne yazıktır ki, İslâm ülkelerinin tarihiyle birlikte bize özgü tarihimiz arasına keşmekeşlik ortaya çıkmıştır. Yanılgılarla dolu hicrî takvim ile miladî takvim arasında bir kıyaslama yapacak olur isek şu örnek sonuca varırız; "31 Mart Olayı", bu tarihe mi (!), yoksa "13 Nisan"a mı tekabül etmektedir ? !. İşte bundan dolayı, geçmişte uyguladığımız hicrî tarihimiz yalan, yanlışlara dayalıdır. Batı tarihçileri gelişen olayları senenin gün ve saatiyle belirtirken, bizler ise büyük yanılgılar içinde gerçek tarihimizi sene, ay, gün olarak belirtemeyip büyük hatalara düşmüşüzdür; aynı şekilde tarihçilerimiz de çelişkiler içinde kalmışlardır.
Muhterem Ergüvenç: Her geçen yılın ardından, gelecek yıl için "iyi niyetlerimizi" belirttik; "mutlu yıllar" dedik !.. Lâkin değişen ne oldu ki ? !.. 65 yıldır kutladığım (!) "yılbaşılarında", hiçbir zamanda "iyi yıllara" şahit olamadım; ancak, aynaya baktığım zaman kendi değişimimi izleyebildim. Benim için 'yıl dönümüm' (veya yılbaşım) , "2 Şubat" günüdür ! [ "-her geçen günün gecesinden sonra ,eğer ertesi gün güneşin doğuşunu görebiliyorsan, işte, en büyük mutluluk budur !"] 


Yılmaz Ergüvenç IP: 88.251.87.xxx Tarih : 1.01.2014 14:17:50

Yılbaşı ertesi, yazıma şöyle bir göz gezdirdim. Meğer ben çok eskilerde kalmışım. Gecenin 12'sinde televizyonlarda artık dansöz mansöz çıkmıyormuş. Bir de İstanbul Büyükşehir Belediyesinin yılbaşı kutlamalarına bigâne kalması, vatandaşın Taksim Meydanında kendi göbeğini kendi kesmesi dikkatimi çekti. Sarıgül'ün Nişantaşı'ndaki güzelliklerine karşın, gençlerden korkuluyor, Taksim Gezi Parkını polis bekliyor, kimseyi içeriye sokmuyordu. Ayrıca dikkatimi çeken diğer bir husus, vatandaşlara yılbaşı kutlaması yapan, Hristiyan vatandaşların Noel'ini kutlayan hiçbir devlet ve hükümet ricalinin bulunmayışı oldu. Evet, ayrımcılığa devam edin bakalım. Yeni yılımı kutlayan iyilik meleği, cana yakın okurum Sayın Yaşar Ertaş'a da sağlık ve mutluluk dileklerimle teşekkürler...