Dibekli Han deyince aklınıza restore edilen bir Selçuk veya Osmanlı hanı gelmesin. Burası yoktan var edilmiş yeni bir kültür ve sanat mabedi. Tek bir mabet de değil; adeta bir akropol. Dibeklihan, adını yerleşkeye serpiştirilmiş otantik taş dibeklerden almış. Bilirsiniz dibek, doğal taştan oyulmuş büyük havanlara deniyor. İçinde buğday, mercimek gibi taneli besinler ufalanır veya un hâline getirilirdi. Yine içinde yoğurt veya haşhaş dövüldüğünü de burada öğrendim. Eskiler bir de kahve döverlerdi ki ‘dibek kahvesi’ makbul bir kahve idi. Neyse, burada ‘kahve dövücüsünün hınk deyicisi’ olalım ve Dibeklihan’ı anlatmaya çalışalım.
![]() |
Orhan Kemal Meydanı |
Bodrum’da Ortakent’e bağlı ve bir yamaca yaslanmış Yaka köyü vardır. Bu köye giden yol üzerinde güzel mimarisi ile seçilen taş yapılar kompozisyonuna rastlarsınız. İşte burası ‘Dibeklihan Kültür ve Sanat Köyü’dür. 40 dönümlük arazi içinde 15 dönümü kaplayan bir yerleşke. Köyün kurucusu Gülay ve Cenap Terzi çifti. Arabanızı park ettikten sonra taş söğeli, dövme demir kapıdan kayrak taşı kaplı bir rampa sonunda taş kemerli bir revaka ulaşıyorsunuz. Bakın burada ne yazıyor: Bodrum Yarımadasının o güzelim doğasını hoyratça kullanan, betonlaştıran, sosyal yaşantısını paparazzi kültürüne malzeme olma uğruna yozlaştıran bir değişime karşı başkaldırıdır DİBEKLİHAN. Gülay – Cenap Terzi çiftinin varlıklı olmak için değil, var olmak için uyguladıkları bir projedir DİBEKLİHAN.
![]() |
Orhan Kemal Meydanında Erdinç Bakla sergisi |
Bu revaka açılan bir resim ve heykel galerisi var. Galerinin güzel bir adı var: Yıldız Kenter Galerisi. Ben gezdiğim zaman Selin Melek Aktan resim sergisi vardı. Yine taş rampa ile yola devam edince kendimizi ‘Orhan Kemal Meydanı’nda buluyoruz. Meydanda Erdinç Bakla heykel sergisi ile karşılaşıyoruz. Hitit ve Troya temalı heykellerde Homeros’un kahramanlarını selâmlıyoruz. Sanatçı, çağdaş heykel anlayışı içinde yorumladığı tanrı ve tanrıçaları polyester tekniği ile yapmış. Hitit güneşi ve geyikleri ile Ana Tanrıça heykeli, Troya’dan Akhilleus (Aşil) heykeli dikkatimizi çekiyor. (Bu yazıda yerleşke mimarisi üzerinde duracağım için sanat yapıtlarından fazla bahsedemiyorum).
![]() |
Erdinç Bakla'dan Akhilleus |
Şimdi meydana nâzır Kahvehane’de biraz soluklanalım. ‘‘Hoş geldiniz, nasıl yardımcı olabilirim’’ diyen konuşkan, hamarat, kibar ve de güzel hanım kızımızdan ‘ev limonatası’ rica ediyorum. Çevreyi inceliyorum: Kahvehane kiremitli bir beşik çatı ile örtülü. Klasik asma çatı makası olmadığından yatay kuvvetleri çelik gergilerle karşılamışlar. Kesme taştan büyük bir şömine ve iki yanında eski fayton fenerlerini çağrıştıran, belki de orijinal iki aplik var. Oturduğum camlı masanın altı taş dibek. Fotoğraf çekmek için Cenap Beyden izin istiyorum. Çevrede kavurucu bir sıcak var; öğle güneşi üstümüzde. Bu güneşin altında çekilen fotoğrafların çok tatmin edici olmayacağını bile bile gördüğünüz resimleri çekiyorum.
![]() |
Erdinç Bakla'dan Hitit Ana Tanrıça |
Meydandan yukarıya çıkan rampa ile Nedim Günsür Sokağı’na ulaşıyorum. Bu sokağın duvarlarında Yasemin Doğan’ın resim sergisi var. Bir pavyonda yontucu Erdinç Bakla’ya ait ‘Çatalhöyük Rüzgârı’ objeleri teşhir ediliyor. Yolun sonundaki Fikret Otyam Meydanındaki Tektek Meyhanesi’nin kepenkleri kapalı. İsabet ki kapalı, yoksa burada atılacak bir tek bile bu sıcakta canıma okurdu. Yine bu yol üzerindeki tepede, ağaçlar altında, Dibek Sofrası var. Akşamları çalışan restorandaki yöresel Ege ve Anadolu mutfağının methini yine hanım kızdan işitiyorum.
![]() |
Kahvehane |
Yerleşke içine yer yer satış butikleri serpiştirilmiş. Bunlar, İncik-boncuk, Ivır-zıvır, Çanak-çömlek, Çul-çaput, Eskici, Kumaşçı isimli butikler. Bir de Sandık odası var ki, burada teşhir edilen objeler ailenin satılmayan özel eşyaları. Her bir butikte çok saygılı kız çocukları duruyor, her halde yaz tatillerini değerlendiriyorlar.
![]() |
Sandık Odası |
Ana girişin solunda ana kompozisyondan ayrı, ama niçin ayrı dizayn edildiğini anlayamadığım Orhan Veli Sanat Galerisi ile yanında Gülay Tezer galeri ve mimari bürosu bulunuyor. Bu pavyonlar belki de planlama ve inşaat yönetimi için kullanılan, şantiye binaları idi. İlk gidişimde bu yapıları lojman zannederek uğramadım. İkinci gidişimde sanat galerisi olduğunu öğrendim ve gezdim. Galeride ressam Güven Zeyrek harıl harıl akşam açılacak sergisine hazırlanıyordu. Bu vesile ile sanatçı ile yararlı ve keyifli sohbet olanağını elde ettim. Ne yazık ki akşamki etkinliklere katılamadım.
![]() |
Nedim Günsür Sokağı |
Yerleşkenin durum planında arazi meyli iyi değerlendirilmiş ve işleve uygun ilişkiler sağlanmış. Zannedersem belirli bir ölçüdeki karolaj pafta üzerinde çalışılarak mekân orantıları elde edilmiş. Çünkü elevasyonlarda olsun, açık ve kapalı mekânlarda olsun, boyutlar iyi ayarlanmış ve oranlarda başarıya ulaşılmış. Otantik taş malzeme seçimi de, otantik nokta detaylarının modern yapılara uygulanması da yerli yerine oturmuş. Mimar Turgut Cansever’in ‘Demir Tatil Köyü’ ve Bodrum merkezindeki çarşı-iş hanı-garaj yapılarındaki masif taş duvarların güzelliği yanında diğer pek çok yapıda uygulanan beyaz duvarları görmekten içimize gına gelmişti. Evet, beyaz yapı da bir Bodrum özelliğidir ama tek başına olursa güzeldir. Yan yana ve üst üste yığılan beyaz badanalı siteler, uzak görünümde bende mezarlık çağrışımı yapar.
![]() |
Dibek Sofrası |
Bu güzel yerleşkede eksikliğini hissettiğim bazı şeyler de var. Kanımca en büyük eksiklik bir amfiteatrın bulunmayışıdır. Yerleşke girişinde bunun için bir yer ayrılabilir, bu eleman, yerleşkeye güzel bir perspektif kazandırabilirdi. Efes’i bir düşünün. Liman Caddesinden bakışta hafif yan dönmüş amfiteatr perspektifi ne kadar güzel, ne kadar anlamlıdır. Ve de yerleşkenin kültür öğesini, burada verilecek klasik müzik konserleri tamamlamalı idi.
Gördüğüm ikinci eksiklik, yerleşke merkezinde yerel eşya ve yiyeceklerin, ilgili kitapların açıkta satıldığı, yaşayan bir ‘agora’nın bulunmayışıdır. Belki zaman içinde ziyaretçi sayısı arttığında agora da Orhan Kemal Meydanında kendiliğinden hayat bulacaktır.
![]() |
Kaleye bakış |
Üçüncü olarak şunu söyleyeceğim: Belki de öğle sıcağının verdiği psikoloji ile bunu hissettim. Yollarda, meydanlarda su oyunlarına önem verilmemiş. Gerçi kahvehanenin baktığı yan duvarda akarsu bulunduğunu söylediler ama ben kuru bir çeşmeden başka bir şey göremedim. Bodrum’un su problemi hallolmadıkça bu söylediğimi bir fantezi olarak algılayabilirsiniz. Ama suyollarında aynı suyun devridaimi sağlanabilirdi. Bir de tuvaletlere önem verilmemiş. Tek tuvalet yetersiz ve de konfor fakiri.
![]() |
Fikret Otyam Meydanı |
Şunu da dikkate almak gerek. Bu söylediklerimin birincisi ve üçüncüsü, büyük maliyetler getiren inşaatlardır. İdealist çiftin sınırlı bütçesi daha fazlasına yeterli olmayabilir. Bu güne kadar yarattıkları eser ve verdikleri hizmet için saygıdeğer çifte minnet ve şükran borçluyuz. Bundan sonra yapılacaklar için Belediye ve Kültür-Turizm Bakanlığından destek sağlanamaz mı acaba? Bilemiyorum, idealist çift, eseri yaratırken kim bilir ne zorlu bürokratik engellerle karşılaştılar ve belki de devlete ‘Gölge etme başka ihsan istemem’ demek durumunda kaldılar.
yerguvenc@gmail.com
Sayın Ergüvenç. Doğrusu bu anlatımdan sonra dibekli hanı şiddetle görmek ihtiyacı hissettim. Doğayla uyumu, mimari estetiği kadar, sanat ve sanatçıları kucaklayan anlayış bana daha sıcak geldi. Çünkü ülkemizde sanat, yaşama en uzak alan olarak algılanmakta, devlet ve yöneten açısından, kutuptan daha soğuk ve uzay kadar büyük bir boşluk olarak kabul edilmektedir. Bu yüzden dibekli hanı bir sanat ve estetik merkezi haline getirenleri ve bunu bize tanıtan yazınızdan dolayı sizi kutluyorum.