1
Mayıs
2025
Perşembe
ANASAYFA

'Galataport Projesi' Yine Gündemde


22 Nisan 2008 günlü Referans Gazetesinde, Genel Yayın Yönetmeni Eyüp Can, iş adamı İshak Alaton’un kendisine gönderdiği bir mektubu yayınladı. Sayın Alaton, mektubunda Anayasa Mahkemesi’nin yabancılara mülk satışının durdurulması kararına karşı çıkıyor, ‘’Bu paranoya, bu yabancı düşmanlığı, bu gayrimüslim düşmanlığı, bu antisemitizm burada devam ettikçe, bizler bu vasatlığa mahkûm insanlar olarak hayatın kıyısında bir yerlerde kalakalırız’’ diyordu. Yine mektupta, Türkiye doğumlu petrol zengini Gülbenkyan’ın 1915 olaylarına rağmen anavatanında kurmak istediği müzeyi zamanın hükümetinin kabul etmediğini ve müzenin Lizbon’da kurulduğunu ifade ediyor, esas konuyu ‘Galataport Projesi’ne getiriyordu. (Aslında yabancıların yurdumuzda taşınmazmal edinimlerine ilişkin yasa hakkında Anayasa Mahkemesi’nce alınan iptal kararından sonra yeniden düzenlenen yasa gecikmiş de olsa bu gün–yarın yürürlüğe girecek. Gülbenkyan müzesi konusunda ise Sayın Alaton yerden göğe kadar haklı. En nadide İznik çinilerinin de bulunduğu koleksiyonu içeren müzeyi 1960 askerî hükümeti her halde şoven ama aptalca bir düşünce ile reddetmişti.)

Sayın Alaton, gezdiği Tophane’deki ‘İstanbul Modern’ müzesinden dışarıya baktığını, çevrede döküntü antrepo binalarının kapattığı deniz kenarının şehre ve insanlara küstüğünü, hâlbuki işadamı Sammy Ofer’le Mehmet Kutman’ın yapacakları milyar dolarlık yatırımla rıhtımın canlanacağını, yabancı bandıralı gemilerin binlerce turist getireceğini, bunun ekonomiye katkı sağlayacağını ifade ediyor. ‘’Medya ile bürokrasi el ele verdiler, projeyi önlediler. Neden? Ofer Yahudi. Olmaz! Yahudi’ye mi yedireceğiz burayı.’’ ironisi ile projenin engellenmesini antisemitizme bağlıyor. Sayın Eyüp Can’ın köşe yazısını okuyunca ben de konuya mimarlık mesleğim açısından katkıda bulunma ihtiyacını hissettim.

Sayın Alaton, yurda kazandırdıkları ile iftihar ettiğimiz saygıdeğer bir iş adamıdır. Kendisinin, günümüzde dahi geçerliliğini yitirmemiş ırkçılığın kötü sonucu olan gayrimüslim azınlık düşmanlığına karşı kırılganlığını çok iyi anlayabiliyorum. Ancak bu psikoloji içinde yazdığı mektuptaki ‘Galataport Projesi’nin antisemitik etkilerle Ofer’in elinden alındığı fikrine katılmıyorum. Bildiğim kadarı ile sosyal–demokrat fikirlere sahip bir insan olarak takdir etmelidir ki kapitalizmin dini–imanı yoktur. Karşılıklı çıkarlar söz konusudur. Nitekim Ofer’in firması yakın bir zamanda Kuşadası liman işletmesini ve Tüpraş hisselerinin % 14 buçuğunu almıştı.

‘Galatport Projesi’nde ise rekabet unsurunun bir şekilde ortadan kaldırılarak ihalenin belirli firmaya yönlendirildiği şüpheleri, plan çalışmaları ve sözleşme şartları ile doğrulanmış gibidir. Yap–işlet–devret modeli ile ihaleye çıkılan 1200 metre sahil şeritli, 100 bin metre kare alanlı bölge, 49 yıllığına ve 4 buçuk milyar dolar bedelle Ofer ve ortağına ihale edilmiştir. Ödeme taahhüdü, ilk 3 yıl ödemesiz, daha sonraki ödemeler 46 yıla yayılmak suretiyle yıllık 100 er milyon dolar taksitlerle gerçekleştirilecekti. Kusura bakmayın, biraz argo olacak ama ‘ölme eşeğim ölme, bahar gelince yonca yersin’. Evet, adam uyanıkmış, her bir şeyi ayarlamış, Hazine’yi mandepsiye bastırmış. Sayın Rahmi Koç bile, böylesine ballı börek ihale için biz bu işe niye giremedik diye hayıflanmış. Yani, Tevfik Fikret’in Han-ı Yağma şiirinden beri değişen bir şey yok. Bu işin mâlî yönü. Şimdi imar planı ve mimari projede yapılan oyunlara bakalım:

Her şeyden önce düzenlenen mevzii imar planı şehircilik ilkelerine, özellikle de hukuka aykırı idi. Proje alanı 1994’te ‘Turizm merkezi’ olarak ilân edildi. İmar planına paralel düzenlenen mimari proje, rıhtımı aynı anda 3 büyük geminin yanaşabileceği duruma getiriyor, yolcu terminalleri, frişoplar, gümrük tesisleri yanında yıldızlı oteller, alışveriş merkezleri, rezidans ve villa gibi yoğun yapılaşmalara yer veriyordu. (Sayın Alaton, bölgenin bu günkü halinin denize küstüğünü söylüyor ama uygulanması istenen projenin İstanbul halkının denizle olan ilişkisini kökünden keseceğini her halde bilmiyor.) Proje ve mevzii imar planı Kültür ve Turizm Bakanlığı’nca onandı. Hâlbuki tüm kıyı şeridini kapatan imar planı, Kıyı Yasası ve Yönetmeliğinde belirlenen ve Anayasa’dan gelen ‘kıyıların topluma açık bırakılması, halkın engelsiz denize ulaşabilmesi’ kuralına uymuyordu. Arazide korunması gereken Osmanlı eserleri dolayısıyla alınmış SİT kararı ilkelerine de uymuyor, buna rağmen Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Kurulu, bir kılıf bularak projeyi uygun görüyordu. Liman tesisleri yanında yer alan alışveriş merkezleri, yıldızlı oteller, rezidans ve villa gibi tesislerin ve 3 gemiden boşalacak turistin kent trafiğine getireceği yük ve kentin bütünlüğüne etkisi hiç dikkate alınmadan bölge bazında mevzii plan yapılıyordu. Mevzii plan, 1/5000 ölçekli ‘Beyoğlu, Salıpazarı-Kabataş Kıyı Bandı Koruma Amaçlı Nazım İmar Planı’ ile de uyuşmuyordu. Özetle yapılan mevzii plan, İmar Yasası hükümlerine aykırılık teşkil ediyordu.

Şehir Plancıları Odası ve Mimarlar Odası bu uygunsuzluklara karşı dava açtılar. Danıştay 6. Dairesi, yapılan mevzii imar planı değişikliğini durdurma ve iptal kararı aldı. Ne yazıktır ki iktidarlar Mimarlar Odası’nı yapacakları yatırımlara taş koyan merci olarak görmüşlerdir. Hâlbuki Mimarlar Odası, çağdaş uygarlık ilkelerini benimseyen, halkının yanında yer alan, eylemlerinde çıkar gözetmeden, ilkelerinden ödün vermeden, bilimin ve mimarlık sanatının gereklerine göre davranan bir sivil toplum örgütüdür. Ayrıca Danıştay gibi saygın bir yüksek yargı organını da ‘taraflı bürokrasi’ diye nitelemek kimsenin haddi değildir.

Projenin son durumuna gelince: 9 Nisan 2008 tarihli bir haberde mülk sahibi Türkiye Denizcilik İşletmeleri A. Ş. Genel Müdürü Burhan Külünk, ihalesi iptal edilen ‘Galataport Projesi’ne ait yeni ihale çalışmalarının Özelleştirme İşleri Başkanlığı (ÖİB) tarafından ele alındığını söyledi.

Turizm bölgelerinde imar planı yapma yetkisi Kültür ve Turizm Bakanlığı’na verilmişti. Bu defa, Anayasa Mahkemesi kararı ile aynı yetki, liman projeleri için ÖİB’ye de tanındı. ÖİB’ce yaptırılacak yeni imar planının Danıştay kararı paralelinde ve de ihale şartnamesinin daha dikkatle ve hiçbir tarafa yönlenmeden düzenleneceğine inanmak istiyorum.

Bu arada İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne bağlı ‘Metropolitan Planlama ve Kentsel Tasarım Merkezi’ Karaköy Meydanından Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’ne kadar olan bölgeyi ve kıyı şeridini yeniden planladı. Nazım plan ölçeğindeki bu planlama ile kent nihayet denizle barışıyor. İstanbul’un dışa açılan prestij kapısı olarak nitelendirilen kruvaziyer limanına aynı anda yanaşacak gemi sayısı, kent dokusu ve trafik yoğunluğu dikkate alınarak 3’ten bire indiriliyor. Osmanlı’dan beri iç ve dış gemi seferlerinde kullanılmış, eski İstanbulluların anılarında yer etmiş, tarihi bir özellik kazanmış Galata rıhtımının, bu şekilde kullanıma devam etmesi, mimarlık mirası ‘Yolcu Salonu ve Liman Lokantası’nın korunması, ama önemli oranda kıyı şeridinin halka açılması bir kentli olarak bizi mutlu edecektir.

İstatistik ve gelişim bilgilerine göre İstanbul’un 10 kruvaziyer yanaşma yeri ve tesisine ihtiyacı vardır. Kent bazında yapılan etütle, Haydarpaşa’ya 2, Zeytinburnu’na 2, Ataköy’e 2’şer büyük turist gemisi yanaşabilecek rıhtım tesisleri planlanıyor. Bu gibi önemli projeler için uluslararası mimari proje yarışması açılmasının kent yararına olacağı kanısındayım.

Yayın Tarihi : 2 Mayıs 2008 Cuma 11:19:51


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?