14
Haziran
2025
Cumartesi
ANASAYFA

İslâm Mimarlık Sanatına Genel Bir Bakış (XVIII)


ULUSAL OSMANLI MİMARLIĞI DÖNEMİ (1890-1930)

XIX. yüzyıl sonlarının Osmanlı mimarlığı, kendi karakterini koruyamamış, bütünü ile batıya yönelmişti. Camilerin, saray, kasır ve köşklerin batının barok, rokoko, ampir ve eklektik (seçmeci) üslûplarının birer kopyası olduğunu geçen yazımda örnekleri ile belirtmiştim. Bilindiği gibi Osmanlı İmparatorluğu içinde çeşitli dinler, diller ve halklar, genelde uyum içinde yaşarlardı. Her sınıfın kendine özgü özellikleri ve kademeli saygınlıkları vardı. XIX. Yüzyıl sonlarına gelindiğinde batıdan gelen ulusçuluk akımları, halklar üzerinde özerklik özlemlerini yeşertti. Ortadoğu’da savaşlar ve isyanlar sonucunda yenilgiler yaşandı; birçok eyalet elden çıktı. I. Dünya Savaşı sonunda emperyalizm yeni sınırlar çizdi. Bu sınır çizimlerinde Ortadoğu petrolleri dikkate alınıyordu. Batı, bu bölgelerde yeni devletler yarattı. Başlarına kukla krallar koydu.

Ulusalcı akımlar Osmanlı’da da yankılandı. Osmanlı düşünürleri, o zamana kadar önemsenmeyen Türk halkının varlığını hatırladılar. Dr. Abdullah Cevdet lâisizmi, Şemseddin Sami Lâtin abecesini savunuyor, Ziya Gökalp şiir ve yazılarında ‘Türk’ adını telaffuz ediyordu. Bu fikirlerin gelişimi ve uygulanması ise daha sonraları, Tanrı’nın Türk’e en büyük armağanı Mustafa Kemal Atatürk’e nasip olacaktı.

Ulusalcılık akımından mimarlık da nasibini aldı. Osmanlı’da ulusal mimarlık çalışmaları önem kazandı. Yabancı mimarlara yol göründü. Sanayi-i Nefise ve Hendese-i Mülkiye okulları ile Avrupa okulları çıkışlı genç mimar ve mühendisler, politikada benimsenen ulusalcılık akımları paralelinde ulusal mimarlık akımını başlattılar. Bu mimarlardan iki önemli isim ‘Mimar Kemalettin’ ve ‘Mimar Vedat’ (Tek) Beylerdir.

Mimar Sinan’la doruğa ulaşan Osmanlı klâsik mimarlığı, bu mimarlara ana ilham kaynağı oldu. Klâsik Osmanlı mimarlığının üslûp ve kompozisyon ilkeleri, sütun, sütun başlığı, sivri kemer, küresel kubbe, stalaktit alınlık, demir parmaklık gibi elemanları, malakâri, kalemişi, çini kaplama gibi iç ve dış süslemeleri, yeni yaşamın gerektirdiği işlevlerdeki yapılara yeni bir yorumla uyarlandı. Betonarme karkas yapıların dış cephelerine küfeki taşı kaplama yapıldı. Dış cephelerdeki açıklıklarda masif küfeki veya mermer söğe ve lentolara veya mermer sütunlara stalaktitli veya baklavalı sütun başlıklarına yer verildi. Cephelerde cumbaları taşıyan taş konsollara motifler, kat aralarına palmet kornişler, kapı, pencere ve açıklıklara sivri veya sepetkulpu kemerler yapıldı. İç cephelerde ve kısmen dış cephelerde çini kaplamalar kullanıldı. Saçaklar üzerinde işlevsiz de olsa yapılan kubbelerle binaya oryantal etkiler kazandırıldı. Cami projelerinde klâsik Osmanlı mimarlığındaki kitle oranlarına, kubbe ve minare ilişkilerine dikkat edildi.

Anıtsal yapılarda kullanılan taş kaplamalar ve klâsik ayrıntılar, yapılarda kalıcılık sağlamış, günümüzde o döneme ait eserler eski yüzlü olmamıştır.

Mimar Kemalettin Bey’in ilk önemli çalışması, Kudüs’teki Mescid-i Aksâ onarımı olmuştur. Burada gösterdiği başarı ile İngiliz Kraliyet Mimarlar Enstitüsü üyeliğine seçilmiştir.

Bebek Camii (Mimar Kemalettin, 1913), kare planlı, tek kubbeli, üç açıklıklı son cemaat yeri bulunan, hacmen küçük sayılabilecek, ancak mimarlık değeri olarak büyük sayılabilecek bir camidir. Kubbe, 8 adet ayağa oturmakta, bu ayaklar dış cephede ağırlık kuleleri olarak görülmektedir. Evvelce de söylediğim gibi taşıyıcı ayaklar üzerinde yükselen ağırlık kuleleri bir Osmanlı klâsiğidir. Yapının taşıyıcı duvarları Osmanlı yapılarında olduğu gibi kesme küfeki taşıdır.

Bostancı Kuloğlu Camii (Mimar Kemalettin, 1913) de Bebek Camii ilkelerine göre inşa edilmiş bir eserdir. Bostancı Camii’ne göre daha ferah bir iç görünümüne sahiptir.

Bakırköy, Kartaltepe Âmine Hatun Camii (Mimar Kemalettin, 1913-1924), plan ilkeleri açısından Bebek Camii gibidir. Ancak savaş nedeni ile sürüncemede kalan inşaatta taşıyıcı duvarlar küfeki taşı olmasına karşın, kubbe kasnağı tuğla ile tamamlanmış ve üzeri sıvanmıştır.

Mimar Kemalettin’in 1., 2., 3. 4. ve 5. Vakıf Hanları 1911-1926 yılları arasında gerçekleştirilmiş iş hanlarıdır. 4. Vakıf Han bu gün turistik otel olarak hizmete devam etmekte, diğerleri okul ve iş yeri olarak kullanılmaktadır. Bu hanlar, özellikle 4. Vakıf Han klasik Osmanlı mimarlığının yeni yorumu açısından bir şaheser hüviyetindedir.

Lâleli Harikzedegân Apartmanları (Mimar Kemalettin, 1922), Lâleli yangınından mağdur olan aileler için yaptırılmış olmasına karşın, bitiminden sonra Tayyare Cemiyeti’ne (Türk Hava Kurumu’na) devredilmiş olup bu gün otel olarak hizmet vermektedir. Mimar, bu yapısında Osmanlı mimarlığının batı etkili dönemlerinden ilham almış ve batının barok üslûbunun Osmanlı versiyonunu uygulamıştır.

Mimar Vedat (Tek) Beyin en önemli eseri Sirkeci Posta ve Telgraf Nezareti (Büyük Postane, 1905-1909) binasıdır. Vedat Bey, bu ve diğer binalarında ulusal mimarlık akımını benimsemiş, fakat o üslûbu taklit etmemiş, kendi üslûbunu yaratmış bir mimardır. Bu konuda Kemalettin Bey’le farklı düşüncelere sahiptir. Kemalettin Bey, strüktür bilgisi ve yapı ayrıntıları açısından saygı duyulacak bir mimardır. Fakat Vedat Bey’in kendine özel değişik ve ustaca yorumlarına da saygı duymak gerekir. Sultanahmet Tapu ve Kadastro Binası (1910), Edirne Karaağaç Tren Garı (Trakya Üniversitesi), Haydarpaşa, Bostancı, Büyükada, Moda Vapur İskeleleri (1913-1917 araları) ve de Nişantaşı’ndaki kendi evi (şimdi restoran-bar), hepsi şaheser yapılardır.

Dikkat ederseniz Ulusal Osmanlı Mimarlığı dönemini, Osmanlı yönetimi son bulduktan sonra Cumhuriyet dönemini de kapsayan 1930 yılına kadar uzattım. Çünkü Cumhuriyetin ilânından sonraki 7 yıl süresince de Ulusal Osmanlı Mimarlığı devam etmiş bulunmaktadır. Bu son dönemde Mimar Kemalettin Bey’in Ankara Gazi Terbiye Enstitüsü (Gazi Üniversitesi), Evkaf Apartmanları, Demiryolları Genel Müdürlüğü; Mimar Vedat Tek’in İkinci Türkiye Büyük Millet Meclisi (Cumhuriyet Müzesi), Ankara Palas (Devlet Konuk Evi); Mimar Arif Hikmet Koyunoğlu’nun Ankara Türk Ocağı (Resim ve Heykel Müzesi), Etnoğrafya Müzesi ve Hariciye Vekâleti (Kültür Bakanlığı) Ulusal Osmanlı Mimarlığı etkili önemli eserlerdir.

Bundan sonraki yazımda XX. yüzyıl başından günümüze kadar gelen, dünyada ve Türkiye’deki İslâm mimarlık ilke ve eserlerini ve de ‘Ağa Han Mimarlık Ödülleri’ni anlatacağım.

Yayın Tarihi : 29 Kasım 2008 Cumartesi 12:46:41


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?