İSLÂM MİMARLIĞINDA YER ALAN SÜSLEME SANATLARI
MUKARNAS
Arapça aslı ile ‘mukarnes’, yapı bünyesindeki kesik koni veya kesik küre şeklindeki oyuntu anlamında kullanılır. Bu elemanlar, kubbeyi taşıyan büyük kemerlerin oluşturduğu kare planda, üzerine oturan kubbe kaidesinin (çemberin) açıkta kalan dört köşesinin örtülmesine hizmet eden yuvarlak üçgen parçalar, yani pandantifler; yine aynı boşluğu örten tromp kemerler; kapı, pencere, mihrap üzerinde oluşturulan konik taçlardır. Mimari bir eleman olmalarına karşın, süsleme elemanlarına zemin oluşturdukları gibi, stalaktit sistemi ile de inşa edilebilirler.
STALAKTİT
Stalaktit, mağaralarda oluşan sarkıtlara benzetilerek bu ismi alan, ilginç bir mimari süsleme elemanıdır. Stalaktitler, pandantiflerde, kapı, pencere, mihrap taçlarında, frizlerde, sütun başlıklarında, minare şerefe altlarında uygulanırlar. En yalın stalaktit, 7 çeşit prizmatik ve 3 boyutlu elemanların kompozisyonu ile elde edilir. Bu elemanlar, sivri veya tam kemerli, aşağıya sarkan silindirik, uçları konik veya piramidal parçalardır. Mihrap ve taç kapılarda, işlenmiş taş parçaların bileşimi ile oluşturulduğu gibi, yekpare mermerlerin oyulması ile veya kalıba dökülen pişmiş toprak veya alçı ile de imal edilebilirler. Sütun başlıklarında yekpare taşın işlenmesi ile stalaktitli motifler elde edilir.
Stalaktit sanatı, XI. ve XII. yüzyıllarda gelişim göstermiştir. İran menşeli olup, daha sonra tüm İslâm âlemi yapıtlarında kullanılmıştır. İran’da, Türkistan’da ve de taşın bol bulunmadığı yörelerde pişmiş toprak yapılar paralelinde kalıba çekilmek suretiyle pişmiş topraktan, iç mekânlarda alçıdan imal edilmişlerdir. Mısır’ın ilk stalaktit kullanan camii, Kahire, El Akmer Camii’dir (1125). Daha sonra Memlûk, Selçuklu taç kapılarında ve Osmanlı klâsik mimarlık döneminde, mihrap ve taç kapılarda, özellikle sütun başlıklarında stalaktit sistemi uygulanmıştır. Endülüs mimarlığında, özellikle Gırnata’da Elhamra ve Alkazar Saraylarında tüm kubbeler, kemer ve pencereler zirveye kadar ve de sütun başlıkları stalaktitle işlenmiş, küçük geometrik parçaların bileşimi ile yaratılan hacim ve gölge oyunları estetik etki yaratmıştır.
İslâm’ın ilk dönem eserlerindeki sütun ve sütun başlıkları, pagan tapınaklarından derlenmiş parçaların montajı ile oluştuğundan yapılardaki KOMPOZİT sütun başlıklarını İslâm süsleme sanatları içinde mütalâa etmemek gerekir. Kudüs - Kubbet-üs Sahra, Şam – Ümeyye Camii gibi ilk dönemlerde yapılan eserlerde toplama elemanlar kullanılmışsa da daha sonraki, örneğin Emevi Halifeleri dönemindeki yapılar, İslâm sanatı elemanları ile süslenmişlerdir.
OYMA - KABARTMA (RÖLİEF)
İslâm’da bina cephelerinde yapılan taş oymacılık dışında heykel sanatı yoktur. Kabartma şekiller, Yukarı Mezopotamya, Suriye, Anadolu, İspanya gibi ülkelerde taş oymacılığı ile oluşmuştur. Anadolu Selçuklu eserlerinde taç kapı iki yanında bulunan taş oyma kabartmalar, özellikle Divriği Ulu Cami kabartmaları dünya çapında şaheserlerdendir. Taşın bulunmadığı yerlerde alçı kullanılmıştır. Kabartmalarda soyut şekiller kullanılmakla beraber, İslâmi toleransla bazı figüratif aslan rölieflerine de rastlanabilmektedir. Örneğin Diyarbakır sur kapısında karşılıklı iki aslan kabartması bulunmaktadır. Halep kale kapısı üzerinde iki ejderha figürü arasında insan kabartması bile vardır. Konya Müzesi’ndeki kanatlı melek kabartmaları, Selçuklu sanatının en güzel örneklerindendir. Gırnata’da XIV. yüzyıl Endülüs şaheseri Elhamra’daki aslanlı avluda, havuz etrafında 12 aslan heykeli yer almaktadır.
(Günümüzde inancı katı kurallar içerisine hapseden Cüppeli Hoca ve onun gibiler, gölge veren suretlerin haram olduğunu, hayvan heykellerinin bile haram olduğunu söyleyip, Barbie bebeklere bile erotik gözle bakabiliyorlar. Endülüs uygarlığından sekiz yüzyıl sonra geldiğimiz noktayı görüyor musunuz? Ah İslâm! Kimlerin ellerine kaldın.)
ARABESK
Arabesk, bir çınar yaprağı veya narın merkezî motif olarak ele alınıp çevresinde geliştirilmesi ile yuvarlak çizgilerin oluşturduğu bir bütündür. İlk bakışta karmaşık olarak algılansa da ölçü ve orantıları çok etüt edilerek ortaya çıkmış eserlerdir. Dar ve yüksek panoların süslenmesinde, özellikle kapı, pencere, minber kenarlarında kullanılmıştır.
ZİNCİREK
Farsça ‘zencîr’, birbirine geçmiş metal halkalardan oluşan silsile. Yani, bildiğimiz zincir. Zincirek, birbirine sarılır şekilde iç içe geçmiş şekillerdir. Girift de denir ki bu sözcük de Farsçadır ve birbirine geçmiş, karışmış anlamındadır. Burada iç içe geçen elemanlarda, dal ve çiçek motifleri kullanılmıştır. En güzeli, Gırnata’da Elhamra Sarayı, Aslanlar Avlusu’nda bulunan duvar panosundadır. Zincirek, düz şeritlerin oluşturduğu sarmal şeklinde, çerçeve süslerinde de çokça kullanılmıştır. Çiçek ve dal elemanları dışında, Çin etkili ejderha ve fildişi motiflerini de bu grupta anmak gerekir.
POLİGON
Poligon esaslı geometrik süsleme İslâm süsleme sanatları içinde ilk sırayı alır. Arap âlemi, özellikle Endülüs Emevileri, matematik ve geometri dallarında ileri idiler. Bunu Arapça hendese kitaplarından anlıyoruz. X. yüzyılda Kurtuba (Cordoba) Bütük Camii’nde geometrik süslemeler görüyoruz. Daha sonraki yüzyıllarda, İran dışındaki tüm İslâm ülkelerinde, özellikle Arap ülkelerinde poligon süslemelerine rastlıyoruz. Geometrik süslemeler, bir dairenin çevresinde yer alan üçgen, kare ve poligonların aranjmanı ile elde edilir. En yalınları, poligonlar üzerinde yer alan yıldızlı motiflerdir. Poligonlar 5 köşeliden başlayarak 16 köşelilere kadar çıkabilmektedir. Klasik Osmanlı cami ve eserlerinde kullanılan baklavalı sütun başlıkları da poligonal süslemenin bir varyasyonudur.
yerguvenc@gmail.com