11’inci Uluslararası İstanbul Bienali’nin 12 Eylül – 08 Kasım 2009 tarihleri arasındaki etkinlikleri devam ediyor. Bu yıl yapılan Bienalin ana teması ‘İnsan Neyle Yaşar?’ oldu. Bu tema, Bertold Brecht’in ‘Üç Kuruşluk Opera’ oyununun ikinci sahnesi sonunda, aynı anlamdaki Almanca ‘Denn vovon lebt der Mensch?’ repliğinden alındı. Brecht, bu oyununu 1928’de Elisabeth Hauptmann ve Kurt Weil ile beraber yaptıkları çalışma ile yaratmıştı. (Burada küçük bir hatırlatma yapalım: Kendisini ‘Komünist’ olarak tanımlayan Brecht, yarattığı epik, daha doğrusu diyalektik tiyatro eserleri ile Türk kültür ve sanat çevrelerinin hiç de yabancısı olmadığı Alman şair ve oyun yazarıdır.)
Uluslararası kültür ve sanat ortamında isim yapmış yüzlerce sanatçının, sanat eleştirmeni ve gazetecilerin izlediği etkinliklerle İstanbul, Avrupa’nın ilgi odağı ve dünya basınının övgü dolu yazılarına konu oluyor. 70 kadar anlamlı konuyu sergileyen İstanbul Bienali’nin etkinlik mekânları, özellikle kentlinin yaşam alanları içindeki binalardan seçilmiş. Tophane rıhtımındaki 3 numaralı antrepo, Şişli’deki Feriköy Rum Okulu, yine Tophane’deki tütün deposu dünya plastik sanat eserlerini sergileyen mekânlar oldu.
Bienaller, adı üstünde, seçilen belirli bir kentte iki yılda bir yapılan sergi, panel, konferans,, atölye çalışmaları gibi kültür ve sanat etkinlikleridir. Buna Türkçemizde ‘yılaşırı’ da diyebiliriz. Bienallerle dünya sanatçıları, birbirleri ve izleyicileri ile diyalog oluşturur, güncel sanattaki yeni arayışları tartışırlar.
Bienaller herhangi bir kentte oluşturulabilir mi? Buna verilecek yanıt büyük bir HAYIR olacaktır.
Her şeyden evvel kentin geçmiş ve bu günkü durumu ile dünya kültür ve sanat çevrelerinin ilgisini çekecek özellikler içermesi gerekir.
İkinci önemli husus, kentlinin çağdaş kültür ve sanata talep yaratmasıdır. Çünkü aşk olmayınca meşk olmaz.
Bundan sonra gelecek husus, bütçe olanaklarıdır. Bienali düzenleyen kuruluşun ayıracağı anaparanın yanında mutlaka bir hâmî, günümüz deyimi ile sponsor gerekecektir. Napolyon Bonapart’ın ‘Niçin savaşmıyorsunuz?’ çıkışmasına komutanın ‘barut yok’ yanıtı ile diğer nedenlerin geçersiz kalması gibi burada da para önem kazanıyor.
Bu olanakları sağlayabilen kentte yapılacak Bienalin başarılı olması için iyi bir organizasyon gerekiyor. Bunun için de işi iyi bilen ve deneyimli bir küratörün işin başına getirilmesi gerekiyor.
Bütün bu faktörlerin bir araya gelebildiği Bienal, başarılı oluyor. İstanbul, bu saydığımız özellikleri yeteri kadar içeren bir dünya kentidir. Büyülü atmosferi, tarihi, arkeolojik değerleri, kültür ve sanat özellikleri ile Venedik, Sydney, Berlin, Montreal ve daha onlarca batı kentinden hiç de aşağı kalmaz.
İstanbul’daki etkinlikler, 1987 yılına kadar Uluslararası İstanbul Festivali bünyesinde gerçekleştirilmişti. Ancak yapılanlar, bir müzik festivalinin gölgesinde kalan ve plastik sanat sergilerinden ileriye gidemeyen oluşumlardı. Daha sonra Bienal özelliği kazanan etkinlikler, İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı (İKSV) bünyesinde gelişme gösterdi ve bu günlere kadar geldi.
İKSV organizasyonu ile gerçekleştirilen Bienal temalarına bir göz atalım:
1987’de ‘Uluslararası Sanat Sergileri,
1989’da ‘Geleneksel Mekânlarda Çağdaş Sanat’
1992’de ‘Kültür Farklılıkları’
1995’de ‘Doğu Aktiviteleri’
1997’de ‘Yaşam, Güzellik’
1999’da ‘Tutku ve Dalga’
2001’de ‘Egokaç’
2003’de ‘Şiirsel Adalet’
2005’de ‘İstanbul’
2007’de ‘Küresel Savaş Çağında İyimser Olmak’
2009’da ‘İnsan Neyle Yaşar’
Temaları seçildi ve işlendi.
Bir kentin dünyanın saygın kentlerinden biri olabilmesi için doğasının güzelliği, düzgün, rasyonel kent plânlama ve altyapısı, güzel mimarlık eserleri ile donatılması yeterli olmuyor. Bütün bunların yanında kent halkının belirli düzeyde eğitimli olması, kentlilik bilincini taşıması ve de geçmiş ve çağdaş kültür ve sanata aşina elit bir zümrenin bulunması gerekiyor. Ama bunlar da yetmiyor. Fikir ve ifade özgürlüğünün kısıtlı bulunduğu yerde ne bilim insanı ne de sanatçı yetişip gelişebiliyor.
Yine de karamsarlığa kapılmayalım. İstanbul, ülkemizin bunca eksiğine karşın yine de bu gibi etkinliklere lâyık bir dünya kenti olma yolunda ilerliyor.
Dilerim ki, kentlilik bilincine sahip her İstanbullu etkinliklere ilgi göstersin, ayağına kadar gelen böylesine bir nimeti kaçırmasın.
yerguvenc@gmail.com