1
Mayıs
2025
Perşembe
ANASAYFA

İstanbul Yerel Yönetiminden Beklentilerimiz

İstanbul, 30 Mart 2009 sabahına yeni Büyükşehir Belediye Başkanı’nı öğrenerek uyanacak. Kemal Kılıçdaroğlu ister yeni başkan olsun, Kadir Topbaş ister başkanlığa devam etsin; Belediye Meclisi parti aritmetiğinin ve kişilerinin az çok değişime uğrayacağı kesin. Bundan evvelki meclislerde –hangi parti üyesi olursa olsun- doğru dürüst muhalefet yapılmadığını anımsatmış, özellikle çoğunluk partisi ile beraber muhalefet partili üyelerin de bulunduğu ‘İmar Komisyonu’ndan bazı ‘karakuşî’ kararların oy birliği ile çıkabildiğini, meclisten de oy birliği ile geçebildiğini önceki yazımda belirtmiştim. Bu defa yenilenecek meclis üyelerinin partilerince biraz daha ince elenip sık dokunarak belirlendiğine inanmak istiyorum.

Yeni yerel yönetimden beklentilerimiz, ‘’şu kadar yol asfaltladık, bu kadar ray döşedik, o kadar çok çiçek diktik, çöplerinizi topladık’’ gibi üst geçitlerin cadde yüzlerini boydan boya kaplayan yazılarla afişe ettikleri çalışmalardan ibaret değil. Bu gibi çalışmalar elbette ki her yönetimin bir plan dâhilinde yapması gereken, ‘rutin’ sayılabilecek hizmetlerdir. Ana caddelerden geçerken her daim başımıza kakılması gerekmez. Batı kentlerinde bu gibi sloganlara rastlamadığımı da belirtmeliyim.

Genel beklentimiz, kentin doğru planlama paralelinde fiziksel ve sosyal alanlarda iyileştirilmesidir. Esas problem, İstanbul nüfusunu daha fazla arttırmamanın çarelerini aramaktır. Elbette ki bu çare, İstanbul’a girişi yasaklamak, oturanlardan anormal vergi almak gibi zaman zaman gündeme getirilen önlemler değildir. Yapılacak şey, ülke ve bölge planlaması ile yurt yüzeyinde enerji, sanayi ve üretime yönelik alanların doğru seçilerek teşvik edilmesi, ithal ve ihraç amaçlı deniz ve hava limanlarının, GAP sulamasının ve bağlantı yollarının bitirilmesi gibi devlet ve hükümet hizmetlerinin tamamlanması, İstanbul’un tedricen sanayi tesislerinden arındırılmasıdır.

Yerel yönetimin kent bazında yapması gereken birinci işi, nâzım ve imar planlarının ve beraberinde ulaşım master planlarının yeniden yapılması olmalıdır. Ancak imar planlarını yapmak zor ve çetrefil bir iştir. 1/100 bin ve 1/50 bin ölçekli nâzım planı gerçekleştirmek için, çeşitli uzmanlık dallarında kalabalık bir kadro ile uzun zamana yayılan çalışma gerektiğini evvelce de belirtmiştim. Burada anılan ‘kalabalık kadro’ sözcüğünden, sadece kent planlamacısı, mimar, mühendis, jeolog, istatistikçi, ekonomist gibi bürokraside çalışan elemanlar anlaşılmamalıdır. Meslek odalarının, öğretim üyelerinin ve konusunda uzmanlaşmış serbest meslek mensuplarının çalışmalara fiilen katılması, plan taslaklarının etaplar halinde basın ve internet ortamında açıklanarak kenti kullananların da katkılarının sağlanması gerekir.

Sayın Topbaş, göreve geldiğinde 500 kişilik planlama ekibi ile nâzım plan yapımına soyunmuş, ancak çalışmalara ilgili odaları ve kamuoyunu katmamıştı. Ekip başkanı hoca da plan dışı emr-i vâkilere ve yukardan gelen baskılara dayanamayıp istifa etmişti. Bu başarısızlık sadece Topbaş’a ait değildir. Ezelden beri bu planlar, politikacıların ve çeşitli çıkar çevrelerinin söz sahibi olduğu ortamlarda gerçekleşmiş, sonuçta meslek odalarının, özellikle Mimarlar Odası’nın Danıştay nezdinde açtığı davalarla iptal edilmiştir. İptallerin nedeni, yapılan her yeni planın, yeni bir yağma alanını yapılaşmaya açması, kentin yeşil alanlarının ağır yaralar alması olmuştur. Art arda iptal edilen planlar, ‘benim oğlum bina okur, döner döner yine okur’ atasözünde olduğu gibi belediyeye ders olmamış, örneğin Galataport, Haydarpaşa gibi kangren olmuş planlar pişirilip pişirilip önümüze konmuştur.

Yeni yönetimin yapacağı planlama çalışmaları, kamuoyunun katkılarına değer veren, kentin bir dünya metropolü olduğu bilinci ile İstanbul’u İstanbul yapan özellikleri kaybetmeyen ve kent kimliğini ortaya çıkaran planlar olmalıdır. Bu arada kentin kuzey yönüne gelişmesini teşvik eden planlara cevaz verilmemeli, Karadeniz’e kadar uzanan yeşil kuşakta yapılaşmaya gidilmemelidir. Bunun türkçesi, 3. köprüye HAYIR demektir. Nâzım planda mutabakat sağlandıktan sonra 1/5 bin,1/2 bin, 1/bin ve önemli bölgelerde 1/5 yüzlük planlara geçilmeli, bu planların nâzım plana uygunluğu kontrol edilmelidir. Çünkü kesin imar durumları, ancak1/2 bin ve 1/bin ölçeklerde belli olabilir. (Sayın Kılıçdaroğlu’nun ‘’ilk olarak 1/100 binlik planı yapacağız, vatandaş planda kendi arsasının imar durumunu görecek’’ sözü bir sürç-i lisan olsa gerektir.)

İkinci önemli husus, olası bir depreme karşı alınacak önlemler manzumesidir. Kent dokusu içinde ve varoşlarda depreme dayanıksız yapıların çoğunlukta olduğu bir ortamda yaşıyoruz. Zaman zaman çıkan imar afları ve tapu dağıtımları ile yerleşik nizama geçmiş bu bölgelerde, çirkin, sağlıksız ve çürük yapılar, kuvvetli bir depremde ilk çökecek yapılar arasında olup yüz binlerce vatandaşımızın ölümüne veya sakat kalmasına neden olacaktır. Bu gibi yerleşimlerde yapılan ve yapılacak ‘kentsel dönüşüm’ planları ve ‘güçlendirme’ projeleri kendi kendimizi avutmaktan başka bir şey değildir.

Yapılacak iş, mevcut yerleşimleri YOK farz etmek, çürük ve sağlıksız yapıları tamamen yıkıp modern yerleşimler planlamak ve inşa etmektir. Sur içi ve Galata-Beyoğlu bölgeleri hariç, Gültepe, Kuştepe, Sanayi, Zeytinburnu, Kazlıçeşme, Güngören, Esenler, Bağcılar, Avcılar ve diğer varoş bölgelerinde yapılacak yeni imar planlarına, müesses nizamın üstünde yoğunluk ve katsayı vererek oturan vatandaşlara daha iyi olanaklar sağlamak ve kat karşılığı metodu ile çalışan özel sektöre kâr marjı tanıyarak ilgilerini çekmek, bu bölgeleri kente kazandıracaktır. Böylesine çalışmalar, parsel bazında değil, bölgeyi hamur halinde ele alarak semt bazında yapılmalıdır. Bu işleri devlet ve belediye bütçesi ile yapmak olanaksız ve de gereksizdir. Şu anda birçok firma kent dışında rezidans ve konut gökdelenleri yapıyor. Kent içinde yapılacak modern imar planları ile cazip olanaklar sunulursa, inşaat sektörünün bu alanlara koşa koşa talip olacaklarına şüpheniz olmasın. Bu uygulama, kentin anormal genişlemesine de mani olacaktır. Ancak kolay bir uygulama değildir; yeni bir yasa ile desteklenmesi gerekir. Ayrıca her mülk sahibi ile ayrı muhatap olunması ve bunun getireceği hukuki sorunları içeren çetrefil bir iştir; ama başarılamayacak iş de değildir.

Üçüncü önemli husus, göçlerle oluşacak yeni gecekondu bölgelerinin yaratılmasına meydan verilmemesidir. Bu iş de polis ve zabıta kuvveti ile engellenecek bir iş değildir. İlk etapta yapılacak iş, kent civarındaki boş Hazine arazilerinde arsa üreterek basit çözümlü, ızgara sisteminde planlama ile 120 metrekarelik küçük parseller oluşturmak, okul, çarşı, cami, sağlık ocağı, çocuk parkı, kreş yerlerini belirlemek ve su, elektrik, aydınlatma, kanal, ağaçlandırma gibi alt yapıyı ve kente ulaşım yollarını inşa etmek olmalıdır. Bu parseller, İstanbul’da çalışan veya iş bulmuş vatandaşa uzun vadeli taksitlerle ve de maliyetine satılmalıdır. Ancak bir şartla: Alıcı, evini ve bahçesini verilen plana göre yapacak. Bu plan, vatandaşın zaman içinde eklentiler yapabileceği ve kat çıkılabileceği esnek bir plan olacak ve oturanların mali durumuna göre, etaplar halinde gerçekleşebilecek. Adam, evvelâ ihtiyacı kadar olanı, örneğin bir veya iki oda + mutfakçık + duş-WC yapacak. Çocuğu olunca plana göre bir oda ekleyebilecek, oğlunu everince yine plana göre bir kat çıkabilecek. Bahçesine ağacını, sebzesini, çiçeğini dikecek. Böylece ona uygarca ve sağlıklı bir yaşam sağlanacak. Ancak suiistimale müsait bu uygulamanın sıkı takip edilmesi ve iyi işletilebilmesi gerekecektir. Bu uygulamayı ben uydurmuyorum. Bu sistem, Meksika ve Brezilya gibi ekonomisi ve sosyal yapısı az çok bize benzer ülkelerde uygulanmış ve başarıya ulaşmış bir sistemdir.

Bu saydıklarımız dışında yeni yönetimden daha birçok beklentilerimiz var. Özetle, kentlinin uygarca ve sağlıklı yaşamına yardımcı tesisleri açma ve işletmesi; alt yapı ve ulaşım sorunlarına bilimsel çözümler üretmesi; çeşmelerden içilebilir suyu akıtması; yeni kentlilere kentlilik bilincini yerleştirecek, çocukların uygar birer kentli olmalarını sağlayacak sosyal çalışmalar yapması; kente yeni yeşil alanlar kazandırması gibi daha birçok beklenti saymak mümkün.

Bu beklentileri sizlerin de bildiğinize eminim. Onun için başta önemsediğim üç çalışmayı belirtmeye çalıştım. Ayrıca, başkan adaylarından söz düellosu dışında, gerçekleştirecekleri kent projelerini ve sosyal çalışma metotlarını duyamadığımız için bu yazıyı yazma gereksinimini hissettim. Çünkü her iki adayın da somut önerileri, metro hattını uzatmaktan öteye geçemedi.

Önemli bir sorun olan, orman niteliğini kaybetmiş alanlardaki 2-B uygulaması hakkında yeni kabul edilmiş yasaya ve kent imarındaki etkilerine bundan sonraki yazımda değineceğim.
 

Yayın Tarihi : 4 Mart 2009 Çarşamba 13:14:42


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
Teoman Törün IP: 85.103.108.xxx Tarih : 7.03.2009 12:28:36

Uydurma ne kelime, önerilen plan, rant vebası ve yârân angajmanı olmadıkdan sonra aklın kesin gereği... Sanırım, Sayın Murat Karayalçın'ın belediyeci olarak yükselişi buna benzer bir planla "Batıkent"le olmuştu.  Burada, önerilen, konutların yeni gereksinimlere göre dönüşebilir olması projeye ayrı bir çekim kazandırıyor.