Silifke’nin 31 km. güney-batısındaki Ovacık Köyü’ne bağlı, bugün Tisan adıyla bilinen Aphrodias denize uzanan Ovacık Burnunda bulunan, Doğu ve Batı olmak üzere iki limanı olan antik bir kenttir. Yerleşim yerinin iç kesimlerdeki Isaura ile hemen hemen hiç bağlantısı yoktur. Aphrodisias, Hellen dilinde “Aphrodite’ye adanmış, Aphrodite Yurdu” anlamındadır.
Kent, İ.Ö.VII.yüzyılda kurulmuş bir Yunan kolonisidir. İ.Ö. IV.yüzyılda Pers satraplığının bir parçası olan kent, satrap Pharnabazos yönetimi altındayken (İ.Ö. 379-374) gümüş sikkeler basmıştır. Aphrodisias önemini, Hellenistik dönemde kaybetmiştir. Roma Döneminde sikke basımı gerçekleşmemiş ve Papazlık merkezi olmayan kent Erken Bizans Döneminde ise “polis” statüsünü kaybetmiştir. Aphrodisias büyük olasılıkla Seleukia’nın yerleşime uğramasına da etken olmuştur. Sonradan Seleukia “chora” sına katılmıştır.
Johannitler 1210 yılında Seleukia, Castellum Novumu kral I. Leon’dan aldıklarında tahminen eski Aphrodisas’a yerleştiler, ve bunun üzerine Şövalye Limanı anlamında “Porto Kabalieri” ismi verilmiştir. Ovacık Yarımadası’nda yer alan Aphrodisias oldukça kapsamlı bir güvenlik sistemine sahiptir. Torosların uzantılarını batıdan doğuya iki kale duvarları ile geçer. Belirli aralıklarla yerleştirilen kare veya dikdörtgen planlı kuleler güneye doğru duvarlara, denize karşı tarafa yönlendirilmişlerdir. Kalenin işçiliği, Nagidos’un sur duvarları gibi İ.Ö.V.-IV. yüzyıla tarihlenmektedir. Esas yerleşim yeri 600 m. uzunluğunda 250 m. genişliğindeki burnun doğusuna düşmektedir. Roma ve Erken Bizans Döneminde yerleşim bölgesi doğuya doğru kaymıştır.
Göktepe’nin güney tarafına yayılmış nekropol tepenin üzerinde bir Bizans kulesi, batıda limanda bir erken Bizans kilisesi yer almaktadır. Doğuda liman koyunun kuzey yamacında aziz Panteemon’un üç nefli sütunlu bazilikası günümüze kadar gelebilmiştir. Kilisenin öne çıkan apsisi naosun apsisi değil, batı Kilikia’da kilise yapımında sık sık tespit edilmiş olan pastophorionlar arasındaki ara bölümdeki apsistir. Kilisenin, kurucusunun yazıtını da içeren mozaik süslemeleri ve mimari yapısı İ.S.V. yüzyıla tarihlenmektedir. Sonraki geç dönemlerde kilise en azından bir kere kapsam alanıyla küçültülmüştür. Yan nefler bırakılmış ve kaideleriyle her iki stylobat, kısmen mevcut olan sütun tamburlarıyla moloz taş duvar ile kaplanmıştır. Diakon Johannes isimli kurucunun yazıtı olan sunak platesi mezar kapağı olarak ikinci sefer kullanılmıştır. Bunun, bir erken Bizans kilisenin sunak masası olduğu sanılmaktadır.
Doğu limanı önünde korunmuş küçük kalkerli adada (Kösrelik Ada’sı, Gökada) bir nekropolü ve Erken Bizans kilisesi bulunmaktadır.