İstanbul Eminönü ilçesinde, İstanbul Üniversitesi merkez binası bahçesinin doğusundaki bu yangın kulesi, İstanbul’da çok sık çıkan yangınların doğurduğu bir gereksinimden dolayı Nevşehirli Damat İbrahim Paşa tarafından 1720’de ahşap olarak yaptırılmıştır.
İstanbul’da o dönemlerde yangınlar, mahallelerde oluşturulan tulumbacı ocakları tarafından söndürülüyordu. İtfaiyenin öncüsü sayılan Tulumbacı Teşkilatı Nevşehirli Damat İbrahim Paşa tarafından kurulmuştur. Ahşap kuleye 25 acemi oğlanı yerleştirilmiş ve şehri gece-gündüz gözetleyen bu personele de “Köşklü” adı verilmiştir. 1774’deki büyük Cibali yangını sırasında yanan bu ilk kulenin yerine yine ahşaptan yeni bir kule yapılmıştır. 1826’da Yeniçeri Ocağı kaldırılınca buraya bağlı olan Tulumbacı Ocağı da kaldırılmış, yangın kulesi de bu ocağa bağlı olduğu için yıktırılmıştır. Ancak, birkaç gün sonra çıkan büyük Hocapaşa yangını İstanbul’un büyük bir bölümünü yaktığı için yangın kulesinin önemi ortaya çıkmış ve yeniden ahşap olarak Mimar Kirkor Amira Balyan’ın projesi ile yeniden yaptırılmıştır. 21 Haziran 1826’da Yeniçeri yandaşları tarafından bir isyan teşebbüsü ile kundaklanıp yakılmıştır. Bu olayı devrinin tarihçilerinden Cevdet Paşa tarihindeki 1826 senesi olaylarında şöyle anlatmaktadır:
“ Sultan Mahmud Ağakapusunda yıktırılmış olan yangın köşkünün bir eşinin Seraskerlik kapısında yapılmasını emretti; kâğir olarak inşasını irade etmiş ise de uzun vakte muhtac olduğu için şimdilik eskisi gibi ahşap olarak inşasına başlandı. Kule bitinceye kadar yangın gözetlemeğe memur edilen Asâkir-i Mansure neferleri Süleymaniye Camiinin bir minaresinde nöbetle gözcülük yaptılar. Kule kısa zaman içinde tamamlandı, efradın içine yerleştirilmesi için yapının içinde ve dışındaki talaş, ağaç ve tahta parçalarının temizlenmesi kalmıştı. Yeniçeri gayretkeşlerinden oldukları halde Asâkir-i Mansureye yazılmış olan müfsidler isyan etmek üzere ittifak etmişler ve bulundukları taburun diğer neferlerini de iğfal ederek büyük zabitlerinin haberi olmadan Serasker Paşa ile Başbinbaşı ağanın evlerinde bulundukları gece mezkûr yangın kulesinin dibinde toplanıp kuleye ateş verip yakmışlar. Garazları Serasker Paşa ile baş binbaşıyı yangın sebebi ile oraya getirtip cümlesini öldürerek isyan etmekmiş. Hâlbuki Serasker Paşanın adamları suikasdi öğrenip paşaya haber vermişler. Derhal tertibat alınmış, kapılar askerle tutulmuş, mezkûr tabur Boğaza nakledilerek efrad iskeleden kayıklara bindirilir iken isyana ön ayak olanlar tesbit edilmiş ve iskelede idam olunmuşlardır; gemilerle boğaza gönderilen taburun sâir efradı da orada muhtelif kıtalara ve hizmetlere dağıtıldıktan sonra idam olunmuşlar. Bu vakadan sonra Asâkir-i Mansûreye nefer yazılanların mazileri hakkında çok dikkatli tahkikat yapılmıştır.”
Bu olaydan iki yıl sonra yeni tulumbacı teşkilatı kurulmuş, eski kolluk tulumbaları tamir edilerek mahallelerin karakollarına bağlanmıştır. Bu düzenlemeden sonra Beyazıd Yangın Kulesi 1828’de mimar Senekerim Balyan’ın projesi ile Barok üslupta taştan yeniden inşa edilmiştir. Serasker Hüseyin Paşa’nın zamanında başlayan inşaat Hüsrev Paşa’nın Seraskerliği zamanında bitirilmiştir. Bu inşaatta kule, köşeleri yuvarlatılmış piramit şeklinde bir kaideden sonra soğan biçimli bir ikinci kaideden sonra 85 m. yüksekliğinde üzerleri profilli bir gövde olarak devam etmektedir. Bu gövde çanak biçiminde konsollu ve etrafına yuvarlak kemerli pencereler açılmış bir gözetleme katı ile sona ermektedir. Üzerini de geniş saçaklı külah biçiminde bir çatı örtmekte idi. Alttaki piramidal kaidenin doğu yüzündeki giriş kapısının üzerinde hattat Yesârizâde Mustafa İzzet Efendi’nin ta’lik hattı ile dikdörtgen kartuşlar içinde yazılmış Keçecizade İzzet Molla’nın da tarih manzumesini yazdığı kitabe bulunmaktadır. Bunun üzerinde ise bir madalyon içinde II. Mahmud’un tuğrası bulunmaktadır. Bu kitabenin metni şöyledir:
“Köhne bünyânı elhanı itmede halâ binâ - Eyleyüb Eski Sarayın Bâb-ı Serasker ol şah
Nev benev yapmakda anda bir nice alâ binâ – Emreyleyüb Serasker-i sâbık Hüseyin Gaziye
Buldu bu kaafi şecaat Kulle-i ranâ binâ – Eyleyüb Seraskeri lâhik nezâret hüsnüne
Âni mânen eyledi gûya iki paşa binâ – Revzeni eflâkden baktıkca zîr-i pâyine
Kaldı kendi kaddire hayretde bu balâ binâ – Olmasa zerrin külâhı asumana minneti
Arz ider mi zer âlemle kevkebi zehrâ binâ – Dârı mülkî etmesün bu Kulleye muhtac Hak
Ziynet içün etmiş olsun şâh-ı mülk ârâ binâ – Kullei eflâk durdukça o şâhın eylesün
Zirve-i çarha esâsı şevketin Mevlâ binâ Sanki tâkı çarha yazdım İzzetâ târihimi
Kıldı Ham Mahmud-u Adlî Kulle-i valâ binâ. 1244 (1828–1829 .”
1849’da çatı kaldırılmış yukarıya doğru küçülerek devam eden ampir üslubunda, dört yuvarlak pencereli birer odadan meydana gelen üç kat ilave edilmiştir. Bu katların her birinin dar ve küçük teraslarının köşeleri yivli gömme sütunlarla hareketlendirilmiş olup etrafını demir parmaklıklı küçük bir dolaşma yeri çevirmektedir. Böylece dört kata ulaşan kulenin katları aşağıdan yukarıya doğru Nöbet, İşaret, Sepet ve Sancak isimleri ile anılır.1889’da kulenin tepesine demirden bir gönder dikilmiş ve bugünkü görünümünü almıştır.
Kule gözcüleri yangını gündüzleri Sepet Kulesi’nin etrafına astıkları sepetlerle gece ise büyük fenerlerle bildirirlerdi. Bu sepetlerin diziliş şekli ile fenerlerin renkleri yangının ne tarafta olduğunu belirtirdi. Şayet yangın Eyüb ve sur içi İstanbul’unda ve Yeşilköy’e kadar olan kesimde ise sepet katının iki tarafına ikişer sepet asılırdı. Yangın gece ise yine aynı yere kırmızı iki fener asılırdı. Yangın Beyoğlu tarafında ise bir tarafa bir sepet diğer tarafa iki sepet asılır, gece de beyaz renkli iki büyük fener ışık verirdi. Üsküdar ve Boğaz’ın Anadolu yakasındaki yangını belirtmek için de kulenin iki tarafına bu kez birer sepet asılır, gece de iki yana yeşil fener ışık verirdi. Şayet yangın birkaç yerde çıkmış ise kulenin tepesindeki direğe renkli işaret bayrakları ilave edilirdi. Sur içi İstanbul’u, Eyüp ve Yeşilköy’e kadar olan hat için kırmızı bayrak, Üsküdar ve Boğazın Anadolu yakası için yeşil bayrak, Beyoğlu ve Boğazın Rumeli yakası için de sarı bayrak kullanılırdı. Bu sepetler ve fenerler kulenin iki yanındaki gemi mahmuzunu andıran direklere asılırdı. 1935 yılına kadar bu sepet, bayrak ve renkli fenerler kullanılmıştır.
1894 depreminde zarar gören kule hemen boşaltılarak aslına uygun olarak onarılmıştır. Bu süre içerisinde görevliler Süleymaniye Camisi’nin üç şerefeli büyük minarelerinde görevlerini yapmışlardır. Taştan yapılmış olan kulenin sadece 180 basamaklı merdivenleri ahşaptır. Günümüzde bu tarihi yapı İstanbul Belediyesi İtfaiye Müdürlüğü’ne bağlı olup, yangın gözetleme kulesi olarak kullanılmaktadır.
Kenthaber Kültür Kurulu