İstanbul Eyüp ilçesinde, Ayvansaray’dan Defterdar’a kadar uzanan Abdülvedud Cami Mahallesi’nde bulunan bu türbe eski Ayvansaray karakolunun yanında bulunuyordu. Çevre yollarının yapımı sırasında yerinden kaldırılarak bugünkü yerine taşınmıştır. Türbenin yanındaki mezarlığın bir kısmı da Kırımi Çeşme Sokağı’na nakledilmiştir.
Ya Vedud Sultan’ın yaşamı ile ilgili bilgiler yeterli değildir. Bazı kaynaklarda, gerçek isminin Abdülvedud olduğu, İstanbul’un fethinden önce Buhara’dan gelerek Bizans İmparatorunun izni ile Ayasofya yakınına yerleştiği belirtilmektedir. İslâm ve fetih ile ilgili kaynaklarda ismine çok sık rastlanmakla beraber Onunla ilgili söylentiler birbirlerinden çok farklıdır. Bazı söylentilere göre, yüce bir veli tarafından İstanbul’un fethine katılması Ondan istenmiş, bunun üzerine müritleri ile birlikte Fatih Sultan Mehmed’in ordusuna girmiştir. Fatih Sultan Mehmed’in askerleri surlardan içeri girerken surlardan atılan bir gülle ile şehit düşmüştür. Kuşatma boyunca her gün dua etmiş “Allah’ım İstanbul’un İslâm’ın eline geçtiğini bana göster ve o gün benim canımı al” dediğine inanılmıştır. Bir diğer söylentiye göre, fetihten bir süre sonra Ayasofya yakınında yaşamış, sonra da adına yaptırılan Ayvansaray’da yaptırılan mescit ve tekkesine yerleşmiş ve burada ölmüştür. Bunun dışında onlarla farklı bir söylenti daha bulunmaktadır. İstanbul’un fethinden birkaç gün sonra Fatih Sultan Mehmed ilk Cuma namazını burada kıldıktan sonra Ayasofya’yı gezerken bir ışık demetinin yapının kuzeybatı köşesindeki terler direğin bulunduğu yeri aydınlattığını görmüş, oraya yanaşmış, terler direğin önünde nurlar içerisinde yatan bir ihtiyarın cesedi ile karşılaşmıştır. Vücudu kıbleye dönük olan bu cesedin üzerinde kırmızı yazı ile “Ya Vedud” ismi yazılı imiş.
Evliya Çelebi’den öğrenildiğine göre Fatih Sultan Mehmed’in çevresindeki bilginler ve din adamları bu cesedi yıkamak isterlerken bir ses duymuşlar; “Merhum magsüldür (yıkanmıştır) gasledilmiştir. Hemen gömünüz”. Bu cesedi tabuta koyarak Şehitler Kapısı denilen yere gömmek istemişler ancak, Ayasofya’dan çıkarken bir garip rüzgâr esmiş, bilinmez bir kuvvet cenazeye katılanları Eminönü iskelesinin olduğu yere getirmiştir. Orada bekleyen ve kimin hazırladığı bilinmeyen, küreği yelkeni olmayan bir tekne bu yolcusunu bekliyormuş. Cenazeye katılanlar tekneye yönelmişler ve tabutu içerisine koyar koymaz küreksiz ve yelkensiz tekne yola koyulmuş, bir süre gittikten sonra da Eyüp yakınında durmuştur. Orada ne zaman kazıldığı bilinmeyen bir mezardan “Ya Vedud, Ya Vedud” sözleri işitilmiştir. Bunun üzerine bütün ulema Ya Vedud’un naşını buraya gömmüşlerdir.
İstanbul Kadısı Hızır Bey de bu olayı kütük ve sicil defterine kaydetmiştir.
Ya Vedud Türbesi’nin ilk yapımı ile ilgili bilgiler oldukça sınırlıdır. Sultan Abdülaziz’in son yıllarında annesi Pertevniyal Valide Sultan tarafından taş bir seddin üzerine bu türbe yaptırılmıştır. Kesme taştan kare planlı, ahşap çatılı türbe yuvarlak kemerli dokuz pencere ile aydınlatılmıştır. Demir kapısı üzerinde onarım kitabesine yer verilmiştir.
Kitabe:
Cennet mekân Sultan Abdülaziz Han Hazretlerinin Ruh-u şerifleri için Valide-i muhteremeleri itmam ve mamur eyledi. 1292 (1875).
Türbenin iki penceresi arasında bir başka kitabe daha bulunmaktadır:
Fatih Sultan Mehmed Han-ı Gazi ile beraber
Teşrif eden Ayasofya Cami-i Şerifinde
Kerameti zuhur eden Eş-Şeyh Abd’ül Vedud.
Türbenin ön cephesindeki pencere üzerinde de; “Merkad-i Münevver-i Hazreti Abd’ül Vedud 1272 (1875)” yazılıdır.
Ya Vedud Türbesi içerisinde dört sanduka bulunmaktadır. Bunlardan ortadaki büyük ahşap sanduka Ya Vedud’a aittir. Sol tarafındaki iki mezarın şahideleri üzerinde de “Rıhlet itdi dar-ı dünyadan şehidet ile o pir” yazısı bulunmaktadır. Bu mezarın Şah Çavuş Mustafa Bin Ali’ye ait olduğu bilinmektedir. Diğer sandukaların kime ait oldukları konusunda bilgi bulunmamaktadır. Türbenin haziresinde Sikkeli Derviş İbrahim Efendi’nin (1782), Suriye Vilayeti Defterdarı Salim Efendi’nin (1896), Dersaadet İstinaf Mahkemesi Azası Nazım Bey’in (1901), Haliç Dersaadet Vapurları Kâtibi İlhac İsmail Hakkı Efendi’nin (1905) mezarları bulunmaktadır.
Kenthaber Kültür Kurulu