İç Anadolu Bölgesi’nde yer alan Sivas, doğusunda Erzincan; güneyinde Malatya, Kahramanmaraş ve Kayseri; güneybatısında yine Kayseri; batısında Yozgat; kuzeyinde Tokat ve Ordu; kuzeydoğusunda da Giresun ile çevrilidir. İl topraklarının büyük bölümü Yukarı Kızılırmak, bir bölümü de Yeşilırmak ve Fırat havzalarında yer alır.
İl toprakları oldukça yüksek dağlık ve engebeli bir arazi yapısına sahiptir. Bu dağlar III.zamanda başlayan Alp kıvrımlaşması sırasında Kuzey ve Güney Anadolu dağ sistemleri de belirginleşmiştir. Kuzey Anadolu dağlarının güneye, Güney Anadolu dağlarının kuzeye açılan kolları il alanının büyük bölümünü kaplamaktadır. Kuzey Anadolu sistemine bağlı olan bu dağlar Kızılırmak vadisi ile Kelkit vadisi arasını doldurarak batı-doğu doğrultusunda uzanır. Toroslara bağlı dağlar ise Şarkışla’dan başlayıp ilin ortalarına doğru sokulur. Bu iki sıranın dışında kalan ve genellikle tek tek yükselen dağlar, ilin diğer yükseltileridir. Bu dağlar arasında vadiler, çukurlarda oluşan ovalar ve yüksek platolar bulunmaktadır.
Bu dağlık alanda Çoruk-Kelkit vadi oluğu ile ayrılan, doğudan batıya doğru Kızıldağ (3.015 m.), Köse Dağı (3.050 m.), Tekeli Dağı (2.621 m.) ve Yıldız Dağı (2.537 m.) iç dağ sıralarını oluştururlar. İlin doğu kesimini Çengelli Dağı (2.596 m.) ile Karasu-Aras Dağları’nın batı bölümünü oluşturan Yama Dağı, kuzey kesimini Giresun Dağlarının güneybatı uzantıların engebelendirir. Yama Dağı’nın bulunduğu kesimdeki dağlar aynı zamanda Divriği Dağları olarak da isimlendirilir. İlin orta kesiminde Tecer Dağları bulunmakta olup, Beydağ’ında 2.7.10 m.ye ulaşır.Bu dağların batısında İncebel, Karababa Dağları (2.235 m.) ve Akdağlar bululnmaktadır. İlin güney kesimini Hezanlı Dağı (2.283 m.) ile Göltepe’de 2.719 m.ye ulaşan Gövdeli Dağı engebelendirmektedir. Bunlar aynı zamanda Torosların uzantıları olup, ilin güney sınırını oluştururlar. İlin en yüksek noktası ise kuzeydoğudaki Kızıldağ’daki Peynirli Tepe’dir (3.025 m.).
İl arazisi farklı jeolojik dönemlerde oluşmuştur. İl merkezinde Yıldızeli-Hafik arasında I.Jeolojik dönemden kalmış yaşlı kütleler yer alırken, Yıldızeli-Şarkışla arasında II.Jeolojik dönemde oluşmuş arazi ana çatıyı oluşturur. İldeki dağlar, III.Jeolojik devirde Alp orojenezi ile belirginleşmiştir. Gemerek-Şarkışla yöresindeki akarsu boylarında ise IV.Jeolojik dönemde oluşmuş birikintilere rastlanır. İl topraklarının kuzeyinde yer alan Kelkit Vadisi birinci dereceden deprem kuşağında yer alır. Zara-İmranlı çizgisinin kuzeyi ikinci ve üçüncü dereceden deprem kuşağında yer alır.
Sivas’ta platolar geniş bir yer tutmaktadır. Uzunyayla’nın il sınırları içerisinde kalan doğu kesimi akarsularla bölünmüş olup ilin en büyük platosudur. İlin bir başka önemli platosu da Sivas’ın kuzeyindeki Meraküm Platosudur.
Sivas’ın coğrafi yapısında vadilerin önemi büyüktür. İl topraklarının yüksek kesimlerinden kaynaklanan akarsuların açtığı yarıklarda yer yer genişleyen alüvyonlu ovalar ve vadiler bulunmaktadır. Bunlardan Kızılırmak Vadisi Sivas’ın en önemli ve en uzun vadisi olup, İmranlı’nın doğusundan başlar ve dar bir oluk halinde uzanır. Zara’da biraz daha genişleyerek Merkez ilçenin içerisine girer. Kızılırmak Vadisini burada Fadlım ve Tecer ile Yıldızeli Çayı Vadisi de eklenir. İlin diğer önemli vadilerinden olan Çatlısuyu Vadisi Kangal Çayı Vadisi ismi ile, Tecer Dağları’nın güneybatı yamaçlarından başlar ve Yama Dağı’nın batısındaki Kalkım Çayı Vadisi ile Çetinkaya yakınlarında birleşir. Bundan sonra doğuya doğru yönelen vadi Tatlı Çayı Vadisi ismi altında dar bir yarık biçiminde Divriği’ye kadar uzanır. Bu vadilerin dışında il topraklarında, Kulmaç Dağı’nın güney yamaçlarından başlayarak Malatya’ya kadar uzanan Tohma Vadisi, Giresun Dağlarının güney yamaçlarından başlayan Canik, Giresun, Otlukbeli ve Kösedağları arasında uzanan Kelkit Vadisi bulunmaktadır.
İl topraklarında akarsuların vadilerde açtığı oluklarda ve taşıdıkları alüvyonlar geniş ovaları oluşturmuştur. Bunların başında Gemerek Ovası, Yıldızeli (Bedehdun) Ovası ve Suşehri Ovası gelmektedir.
İl topraklarını Kızılırmak, Kelkit Çayı, Tozanlı Çayı, Çaltı Çayı, Melet Çayı ve Tohma Çayı sulamaktadır.
Sivas’ın jeolojik yapısında kıvrılma ve yükselmeler sonucunda çöküntü alanlarında bazı göller oluşmuştur. Bunlardan Karagöl, Hafik Gölü, Lota Gölü ve Tödürge Gölü doğal göllerdir. Ayrıca sulama amaçlı olarak Gölova, Yapıaltın ve Maksutlu Barajlarının Baraj Gölleri bulunmaktadır. İlin kuzeydoğusundaki Kılıçkaya Baraj gölünün bir bölümü de il sınırları içerisindedir.
Sivas, İç Anadolu iklimi olan Karasal iklimin etkisinde kalmakla birlikte, kuzeyde Karadeniz, doğuda Doğu Anadolu yüksek bölge ikliminin etkileri görülmektedir. Yazları çok sıcak ve kurak olup, kış ayları ise soğuk ve kar yağışlıdır.
Sivas İlinin bitki örtüsü genellikle ilkbaharda yeşeren ve yazın kuruyan geven, sığırkuyruğu, kekik ve katırtırnağı gibi bozkır bitkilerinden oluşur. Yalnızca Yeşilırmak Havzası’na giren ve Karadeniz ikliminden etkilenen Suşehri ile Koyulhisar yöreleri bitki örtüsü açısından zengin olup, iğne yapraklı ağaçlardan oluşan zengin ormanlarla kaplıdır. Bu orman örtüsünü sürekli yeşil kalan çok çeşitli ve zengin ağaçlar ile otsu bitkiler tamamlamaktadır.
İlin ekonomisi tarım, hayvancılık, dağ ve kış turizmi, avcılık ile sanayie dayalıdır. Yetiştirilen tarımsal ürünler, buğday, arpa, şeker pancarı, fiğ, patates, çavdar, soğan, domates ve elmadır. Az miktarda baklagiller ve sebze yetiştirilir. Hayvancılıkta büyük ve küçükbaş hayvan yetiştiriciliği yapılır. Eski bir atçılık merkezi olan Uzunyayla’da boğa deposu vardır. Tavukçuluk ve arıcılık da önem taşımaktadır.
1968’de kalkınmada öncelikli iller kapsamında olan Sivas’ta et kombinası, süt ürünleri, yem, dokuma, çimento, döküm, metal eşya, çivi, amyant, yedek parça, tuğla ve kiremit fabrikaları vardır. Ayrıca Türkiye Demiryolları Makineleri Sanayii Tesisleri, Beton Travers Fabrikası ve küçük sanayii kuruluşları bulunmaktadır. Bunlar daha çok el sanatları ve halı-kilim, düz dokumacılığa yöneliktir. İlde kuyumculuk, gümüş işlemeciliği ve halıcılık halkın ekonomik gelir kaynaklarındandır.
Yer altı kaynakları bakımından oldukça zengindir Merkez ilçede kireç taşı ve tuğla-kiremit hammaddesi, Divriği’de demir ve linyit, Gemerek’te mermer, Gürün’de demir, Hafik’te asbest, İmranlı’da gümüş, kurşun-çinko ve manganez, Kangal’da demir ve linyit, Koyulhisar’da bakır-kurşun-çinko ve kireç taşı, Suşehri’nde magnezit, Yıldızeli’nde flüorit, kireç taşı, mermer ve tuğla-kiremit hammaddesi, Zara’da magnezit ve talk içeren maden yatakları bulunmaktadır. Ayrıca ilin çeşitli yörelerinde de jips yatakları vardır.
Maden suyu kaynakları bakımından da zengin olan ilde, Yılanlı Çermik olarak bilinen Balıklı Çermik ile Sıcak Çermik ve Soğuk Çermik bunların başında gelmektedir.
Sivas ve çevresinde yapılan kazı ve araştırmalarda ele geçen buluntular yörede ilk yerleşimin Neolitik Çağda (MÖ. 10.000-5.500) başladığını göstermektedir. Hafik Gölü, Pılır Höyüğü, Zara Tödürge Gölü kıyısındaki Tepecik Höyüğü ile Kangal ilçesi Çukurtarla ve Kavak Nahiyesi Höyük değirmeninde Neolitik Çağa ait Prehistorik buluntular ele geçmiştir. Ayrıca Yıldızeli Argaz Höyük ve çevresinde Kalkolitik Çağ (M.Ö.5000-3500) ile Tunç Çağı (M.Ö.3000-1500) buluntuları ile karşılaşılmıştır.
MÖ.3000’lerde Hattilerin Yurdu olarak isimlendirilen Sivas çevresine MÖ.2000’de Hititlerin yerleştiğini arkeolojik araştırmalar ortaya koymuştur. Tatlıcak Köyü ile Uzuntepe köylerinde bulunan höyükler ve Gürün Şuğul Vadisindeki Hitit yazıtları yöredeki Hitit yerleşimini kanıtlamaktadır. Buradaki höyüklerde Hititlerin üzerinde Frig izlerine rastlanmış oluşu, Balkanlardan Anadolu’ya gelen Friglerin, Hitit yerleşim alanlarının üzerlerinde yaşadıklarını göstermektedir. Geç Hitit Devletleri döneminde Sivas’ın güney kesimi Hitit yazıtlarından öğrenildiğine göre Tilgarimmu ismi ile anılıyordu. Yöre MÖ.VII.yüzyılda Kimmer ve İskit akınlarına uğramış, MÖ.VI.yüzyılın başlarında Medler ve Persler yöreye egemen olmuşlardır.
Lydialılar döneminde Kral Yolunun Sivas’tan geçişi, yörenin önemini daha da arttırmıştır. Bugünkü il merkezinin bulunduğu yerde o dönemde Sebasteia isimli bir kentin olduğu bilinmektedir.
MÖ.IV.yüzyılın ikinci yarısında Persleri ortadan kaldıran Makedonya Krallığı bir süre yöreye hakim olmuş, İskender’in ölümünden sonra Kapadokia Krallığına bağlanmıştır. Uzun bir süre Pontus ve Ermeni Krallıklarının yönetiminde kalan yöre, MS.17’de bütün Kapadokia ile birlikte Roma egemenliği altına girmiştir. Bu dönemde kısa sürelerle Partların ve Sasanilerin eline geçmiş, Bizans döneminde ise Armeniakon Themasının sınırları içerisinde kalmıştır. XI.yüzyılda ise Bizans’ın Sebasteia Themasına bağlanmıştır.
Malazgirt Savaşı’ndan önce Selçuklular yöreye akınlar düzenlemiş ve bazı Türkmen grupları da buraya yerleşmişlerdir. Bu arada Selçuklulardan Elbasan kısa süre yörede hakimiyet kurmuştur. Malazgirt Savaşı’ndan (1071) sonra Türkmen boylarının yöreye yerleşimi hız kazanmıştır. Kısa bir süre Selçuklu egemenliği altında kalan Sivas’ta Danişmendli Beyliği kurulmuştur (1075).
Danişmend Beyliğinin taht kavgaları ile zayıf düşmesinden sonra Anadolu Selçuklularını yeniden birleştiren I.Mesud, 1152’de Sivas’ı ele geçirmiştir. Bundan sonra 1175’te II.Kılıçarslan tarafından kesin olarak Selçukluların hakimiyetine girmiştir. Ardından İzzeddin Keykavus Sivas’ı başkent yapmış, uzun süre Sivas’ta kalarak Sivas’ imar etmiş ve geliştirerek büyük bir ilim merkezi haline getirmiştir. İzzettin Keykavus’un türbesi, medresesi o dönemden günümüze gelebilen yapılar arasındadır.
İzzeddin Keykavus’un ölümünden (1220) sonra yerine geçen Alaeddin Keykubat zamanında Anadolu Selçuklularının en parlak dönemi olmuştur. Alaaddin Keykubat Moğol tehlikesini görerek Sivas’ı 1224’te surlarla çevirerek korunaklı duruma getirmiştir. II.Gıyasettin Keyhüsrev zamanında kötü yönetimden ötürü, sıkıntı çeken halk, 1240 yıllarında ayaklanarak Sivas’ı yağmalamışlardır. Bu sırada Moğollar Anadolu’yu ele geçirmek üzere harekete geçmiş, Gıyasettin Keyhüsrev’i 1243’te Kösedağı Savaşı’nda yendikten sonra Sivas’ı ele geçirmişlerdir. Bundan sonra Moğollar yöreye egemen olmuş, Moğollara bağlı Selçuklular, Moğolların kurduğu İlhanlı Devleti Sivas’ı yönetmiştir. Sivas bu dönemlerde büyük gelişme göstererek önemli bir ticaret ve bilim kenti olmuştur.
İlhanlılar döneminde Demirtaş Sivas’a yerleşmiş ve istiklalini ilan ederek Sivas’ta uzun yıllar saltanatını sürdürmüştür. Demirtaş’tan sonraki Sivas Valiliğine Alaeddin Eratna oğlu Gıyasettin Mehmet, Alaeddin Ali ve oğlu Mehmet Bey gelmiştir. Kadı Burhaneddin Mehmet Beyi yerinden uzaklaştırarak Sivas’ta kendi adına bir devlet kurmuştur. Bu dönemde Burhaneddin Bey Sivas’ı onarmış, surların etrafına hendekler kazdırarak kaleyi güçlendirmiştir. Ancak Akkoyunlulardan Kara Osman ile yapılan savaşta ölmüş ve yerine oğlu Alaaddin geçmiştir. Bu dönem Anadolu’da Moğol ve Osmanlılar arasındaki savaşların, çekişmelerin başladığı dönemdir. Yıldırım Beyazıt Amasya’yı alarak Sivas’a yaklaşmış, o sırada Karamanoğullarının baskısına dayanamayan Alaaddin Bey de Sivas’ı Osmanlılara teslim etmiştir.
Yıldırım Beyazıt, büyük Şehzadesi Emir Süleyman’ı şehre vali olarak tayin etmiştir. Sivas Osmanlıların eline geçtikten bir yıl sonra 1400 yılında Timur’un istilasına uğramıştır. Bu dönemde şehir Timur tarafından yağmalanmış ve yakılmıştır. Sivas 1413’te yeniden Osmanlı topraklarına katılmış, 1472’de de Akkoyunluların saldırılarına uğramıştır.
Osmanlı yönetiminde Rumiye-i Sugra içerisinde yer alan Sivas yöresi 1511’de Şahkulu, Baba Tekeli ayaklanmasında önemli rol oynamıştır. Yavuz Sultan Selim bu ayaklanmayı bastırmış ve Rum eyaletini Paşa Sancağı yapmıştır. Daha sonra Amasya, Çorum, Tokat kısmi olarak Malatya ve Kayseri illeri Sivas’a bağlı birer sancak olmuştur.Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nde Sivas’tan 40 ilkokul, 1000 dükkan, 18 han, 40 kadar çeşmesi olduğundan söz etmektedir.
XVI.-XVII.yüzyıllarda Celali Ayaklanmalarının en etkili olduğu yerler arasında idi. XIX.yüzyıl sonlarında Sivas’taki Ermeni ayaklanmaları Sultan II.Abdülhamit’in kurdurduğu Hamidiye Alayları tarafından bastırılmıştır. Bu arada Kafkasya’dan gelen Çerkez göçmenleri Sivas’ın Uzunyayla kesimine yerleştirilmiştir.
I.Dünya Savaşı’ndan sonra, Milli Mücadele Sivas’taki kongre ile başlamıştır. Mustafa Kemal Paşa 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkmış, Amasya ve Tokat Kongrelerinden sonra 27 Haziran 1919’da Sivas’a gelerek burada bir kongre yapılmasına karar vermiştir. Mustafa kemal Paşa ve beraberindeki heyet 4 Eylül 1919’da bugünkü Atatürk Kongre ve Etnoğrafya Müzesi olan binada Sivas Kongresini yapmıştır.
Sivas Kongresi öncesinde General Ali Fuat Cebesoy, Rauf Orbay ve Refet Bele ile buluşan Mustafa Kemal Paşa 21-22 Haziran 1919’da bir genelge yayınlayarak İstanbul’daki bazı devlet adamları başta olmak üzere komutanlara özel mektuplar yazmıştır. Bu genelge ve mektuplarda “ Milletin istiklâlini kurtarmak için, her türlü tesir ve baskıdan uzak bir millî heyetin kurulması gerekmektedir. Bunun için yazışmalar sonunda, Anadolu’nun en güvenilir yeri Sivas’ta Millî Kongrenin toplanması kararlaştırılmıştır. Fırka (parti) anlaşmazlıkları gözetilmeden her sancaktan, halkın güvenini kazanmış üç murahhasın (delegenin ), mümkün olan çabuklukla yola çıkarılması gerekir. Her ihtimale karşı bunun bir ‘millî sır’ olarak tutulması ve gereken yerlerde yolculuğun değişik adla ve kılıkla yapılması lâzımdır. Müdafa-i Hukukı Millîye Cemiyetleri ve Belediye Başkanlıklarınca murahhasların seçilmesi ve yola çıkarılması hakkında, vatanseverlikle yardımcı olmanızı; ve onların adlarıyla yolculuk tarihlerinin telgrafla bildirilmesini istirham eylerim” yazılmıştır.
Sivas Kongresinde alınan kararlar bir bildiri olarak yayınlanmıştır:
“Mondros Mütarekesinin imzalandığı anda Osmanlı ülkesinin sınırları içerisinde kalan bölgeler bir bütündür, parçalanamaz, birbirinden ayrılamaz. Bunu çiğnemeye yönelik her türlü işgal ve müdahaleye silahla karşı koymak, meşru müdafaa hakkını kullanmaktır. Osmanlı hükümeti dış baskı karşısında ülke topraklarından bir bölümünü terk etmeye yönelirse buna karşı direnilecektir. Milletin bağımsızlığını, ülkenin bütünlüğüne saygı duyulması koşulu ile başka devletlerin ekonomik, sınai ve teknik yardımları memnunlukla kabul edilecektir. İstanbul hükümeti de diğer medeni ülkelerin, hükümetleri gibi milli iradeye saygı göstermeli, bu amaçla Meclis-i Mebusanı bir an önce toplantıya çağırmalı, aldığı kararları o meclisin denetiminden geçirmelidir. Ülkedeki tüm direniş örgütleri birleştirilmiş, Anadolu ve Rumeli Müdafa-i Hıkık Cemiyeti adı altında toplanmıştır. Mevzii dernekler bu cemiyetin birer şubesi olacaktır. Anadolu ve Rumeli Müdafa-i Hukuk Cemiyeti, Heyeti Temsiliye adı altındaki merkez tarafından yönetilecektir. Bu kurul gerektiğinde İdare-i Muvakkadi ilanına yetkili olacaktır.”
Cumhuriyetin ilanından sonra Sivas, il konumunu sürdürmüştür.
Sivas’ta günümüze gelebilen tarihi eserler arasında; Ulu Cami (1196-1197), Şifaiye Medresesi (1217), Buruciye Medresesi (1271), Çifte Minareli Medrese (1271), Gök Medrese (1271), Divriği Ulu Cami ve Darüşşifası (1228), Abdülvahap Gazi Türbesi (XVII.yüzyıl), Şeyh Hasan Bey Kümbeti (1347), Ahi Emir Ahmet Türbesi (Güdük Minare) (1333), Kadı Burhaneddin Türbesi, Abdülvahab-i Gazi Türbesi, Şemseddin Sivasi Türbesi, Zara’da Şeyh Merzuban Türbesi, İmranlı’da Cogi Baba Türbesi, Yıldızeli’nde Pir Sultan Abdal Türbesi, Yıldız Köprüsü (XIII.yüzyıl), Eğri Köprü, Boğaz Köprü, Meydan Camisi (1564), Kale Camisi (1580), Ali Ağa Camisi (1589), Ali Baba Camisi (1792), Behram Paşa Hanı (1573), Kurşunlu Hamam (1576), Meydan Hamamı (XVI.yüzyıl), Taşhan (XIX.yüzyıl), Ziyabey Kütüphanesi (1908), Vali Halil Rıfat Paşa’nın yaptırdığı Hükümet Konağı (1884), Jandarma Binası (1908), Atatürk Kongre ve Etnaoğrafya Müze Binası (Eski Lise-Sivas Sultanisi) (XIX.yüzyıl) ve Türk sivil mimari örneklerinden eski Sivas evleri bulunmaktadır.
Hafik Gölü, Zara Tödürge Gölü, Gürün Gökpınar Gölü, Sızır Şelalesi, Eğriçimen yaylası, Kardeşler Ormanı, Kale Park, Sıcak Çermik, Soğuk Çermik, Balıklı Çermik ilin doğal güzellikleri olup aynı zamanda mesire yerleridir.
Kenthaber Kültür Kurulu
Fotoğraflar, kenthaber arşivi, www.sinop.gov.tr ve www.divrigimuftulugu.gov.tr adreslerinden alınmıştır.