Deniz Feneri, bir dernek. Tam adı “Deniz Feneri Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği”. On sene önce 1998 yılında kurulmuş ve kurulduktan sonra hızla yükselerek bir takım ayrıcalıklar ve unvanlar kazanmış.
Bakanlar Kurulu kararıyla 2004 yılında “Kamu Yararına Çalışan Dernek Statüsü” verilmiş. İçişleri Bakanlığı’nın önerisi üzerine Bakanlar Kurulu Kararı ile 2005 yılında “önceden izin almadan” yardım toplayan üç kuruluşdan bir olmuş. Altında Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in ve tüm Bakanların imzasını taşıyan bu kararname “Deniz Feneri Derneği” yanında, “Omirilik Felçlileri Derneği” ve “Türkiye Diyanet Vakfını”na, yardım toplama için, önceden izin alma zorunluluğunu kaldırmış. TBMM de, derneğe 2007 yılında “Üstün Hizmet Ödülü” vermiş.
Almanya’daki benzeri derneğin adı da “Deniz Feneri e.V” Sondaki eklemeler, Alman yasalarına göre derneği veya şirketi tanıtıcı bir ifade olsa gerek. Her iki dernek şeklen ayrı ayrı kuruluşlar ama bir takım yöneticileri aynı ve işbirliği yaptıklarını, Almanya’daki derneğin topladığı yardım paralarının önemli bir kısmının Türkiye’deki derneğe aktarıldığını kabul ediyorlar.
Frankfurt Asliye Ceza Mahkemesi Savcısı, 2006 yılında başladığı soruşturmada derneğin yöneticisi durumunda olan görevli Türkleri tutuklaması sonucunda, bu derneğin topladığı paraları usulüne uygun harcamadığı ve yolsuzluklar yapıldığı savı ile davasını açtı. İddianamede; Almanya’da ve Türkiye’de yaşayan birçok isim, toplanan yardım paraları ile ilintili gazete, televizyon, şirket ve kurumların isimleri, Türk ve Alman banka adı ve hesapları bulunmakta. Yüksek miktarlarda para dökümünü içeren ve 220 sayfadan oluşan iddianame, sanıkların daha iyi anlayabilmeleri için Türkçe’ye de çevrildi.
İddianamede; sanıklardan birinin, toplanan paraların bir kısmının, Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı’na yollandığı beyanının Türk basınında yer alması üzerine, Başbakan; bu beyanın hiçbir asla dayanmadığı ve sonuçlanmayan bir dava kapsamında isim vererek suçlayıcı beyanlarda bulunmanın hukuka ve ahlaka aykırı olduğunu söyleyerek, bu beyanların yer aldığı Doğan Grubuna ait gazeteleri ve gurubun sahibini ağır şekilde eleştirdi ve başka konularda suçladı. Karşı taraf ise; bu yayınların suçlayıcı şekilde değil, basının haber iletme ve halkın haber alma özgürlüğü çerçevesinde yapıldığını, başkaca suçları varsa kendi yayınları ile ilgi kurulmaksızın açıklanmasının gerektiğini söyledi.
Gerçekten, haber alma özgürlüğü kutsaldır ve hiçbir şekilde kısıtlanamaz.. Ancak haberleşme özgürlüğü dışında, suçlayıcı biçimde yayın yapılması da bir suçtur. Bu bakımdan, haberleşme özgürlüğünü aşan şekilde yayın yapılamayacağı yolundaki eleştiri “özü itibariyle” doğrudur. Suçu ve suçluluğu sabit olmayan kişiler, suçsuz ve masum olarak kabul edilirler. Hakkındaki dava neticelenmeyen ve hatta kesinleşmeyen hiçbir kişi hakkında suçlu muamelesinde bulunulamaz. Buna benzer şekilde söz, beyan ve yayınlar yapılamaz. Ancak bu durum; hiçbir şekilde, haber alma ve haber verme özgürlüğünü kısıtlayıcı bir şekilde yorumlanamaz. Haber; tarafsız ve objektif bir biçimde verilmelidir.
Ancak adına “Ergenekon” denilen bir soruşturmada, ilgili-ilgisiz şekilde adı geçen birçok kişi hakkında, bırakın davanın sonuçlanmasını, daha dava başlamadan ağır şekilde suçlayıcı yayınlar yapılmıştır ve halen yapılmaktadır. Adeta “macera filmlerini veya devamı yarın dizilerini” andıran yapay canlandırma sahneleri, tüyler ürpertici ses ve görüntü efektleri ve dehşet içeren iddialarla dolu sahneler pervasız bir şekilde sahnelenmektedir.
Ergenekon’da iyi olan, Deniz Fenerinde kötü olamaz. Orada yapılan “yargısız infaza” göz yumanlar, kendileri hakkında yapılan yargısız infaza kapı açmış olurlar. İşte “hukuk bir gün herkese lazım olur” derken söylenen budur. Sayın Başbakan’dan, kendisi hakkında yayın yapıldığı zaman gösterdiği tepkiyi, bir başkası hakkında yayın yapıldığı zaman da göstermesini beklemek hakkımızdır. Aksi takdirde “gösterilen tepki” haklı olarak kabul edilemez.
Av.A.Erdem Akyüz
Hukukun Egemenliği Derneği Genel Başkanı
erdemak@gmail.com