Bazı kişiler konuşmaları arasında önemli bir takım şeylere belli belirsiz değinirler. Onun için bu tür konuşmalarda geçen değinmelere ilgili kişinin “mesajları” denir. Bu tür konuşmaları değerlendiren ve yorumlayanlar da yaptıkları işi “satır aralarını okumak” olarak nitelerler.
Türk Silahlı Kuvvetlerini temsil eden en üst derece komutanlar da, devir teslim töreni sırasında konuşmalarını yaptılar. Dile getirdikleri konuları en açık ve net bir şekilde ortaya koydular. Örtülü ve gizli bir mesaj vermediler. Bu bakımdan satır aralarını okumaya gerek yok. Satırları okumak yeterli.
Orgeneral İlker Başbuğ, Kara Kuvvetleri Komutanlığı Komuta Devir Teslim Töreni’nde yaptığı konuşmada “terör” konusuna da değindi. Terörün önlenebilmesi için, Silahlı Kuvvetlerin dışında, sivil otoriteye, iktidara ve genel olarak “sivil yönetime” görevler düştüğünü şu şekilde ifade etti:
“Terörle mücadele ile bölücü terör örgütü ile mücadele, kavram olarak iç içe olmakla beraber, birbirinden oldukça farklı anlamlar taşımaktadır... Terörle mücadele, devlet tarafından ve topyekûn şekilde, esas itibarıyla, Güvenlik, Ekonomi, Sosyo-Kültürel (Eğitim ve Sağlık dahil), Psikolojik Harekat ve Uluslararası alanda, birbirleriyle paralel ve koordineli olarak yürütülen faaliyetlerdir. Türkiye’nin terörle mücadelesinin bugünlere kadar uzamasının nedenlerinden birisi de, bu beş alandaki faaliyetlerin paralel, eş zamanlı ve koordineli olarak yürütülememesidir... Bölücü terör örgütüyle mücadele ise, teröristleri neredeler ise arayıp bulup etkisiz hâle getirmektir. Güvenlik Kuvvetleri örgütün silahlı kadrosunu etkisiz hâle getirirken, örgüte katılım hâlâ devam ediyorsa, terörle mücadele beklenenden de uzun sürer. Bu görev devlete düşmektedir. O hâlde yapılması gereken, örgüte çeşitli nedenlerle katılanların, örgüte neden katıldıklarının tespitiyle buna karşı gerekli tedbirlerin alınmasıdır.”
Konuşmada açık bir şekilde belirtildiği üzere, sürdürülen bunca silahlı mücadeleye rağmen, terör önlenemiyorsa, bir yerlerde bazı yanlışlar ve noksanlar yapılmaktadır. Kararlı ve net bir tutum sergilenememektedir. Daha deneyimli, profesyonel ve gerilla taktiği ile çalışan bir güç oluşturulmalıdır. Terörle mücadeleyi zafiyete uğratan yasalar değiştirilmelidir. Topyekun mücadele yönteminin düzeltilmesi gerekir ve bu görev devlete –sivil otoriteye- düşmektedir. Bu yanlış ve noksanları yapanların sorumluluğu vardır.
Bu konuşmadan bir gün sonra yapılan Genelkurmay Başkanlığı Devir-Teslim Töreni’nde ise Orgeneral İlker Başbuğ, “Türkiye Cumhuriyetinin ülkesi ve milleti ile bölünmez birliği, bütünlüğü ve Ulus Devlet” konularına değinen önemli yargılarını açık bir şekilde oraya koymuştur :
“Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş felsefesi ulus devlet, üniter devlet ve laik devlet temeline dayanmaktadır. Türk Silahlı Kuvvetleri, Mustafa Kemal’in çizdiği Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş felsefesinin kollanması ve korunmasında her zaman taraftır... Aslında Atatürk devriminin ana hedefi, ulus devletin yaratılmasıdır... Bugün Türkiye’nin karşı karşıya olduğu bölücü terör hareketinin temelinde etnik milliyetçilik vardır. Bazı kesimler etnik kimliklerinin anayasal güvenceye kavuşturulmasını sık sık ve açıkça dile getirmektedirler. Bu görüş ulus devlet yapısını hedef almaktadır... Herkesin insan onuruna yakışır asgari bir hayat seviyesini sağlamak, sosyal devletin bir görevidir. Sosyal devlet niteliğinin zayıflamasının toplumları cemaatleşmeye ittiği de bir gerçektir. Bu kapsamda giderek güçlenen bazı cemaatler, ekonomiyi yönlendirmeye, sosyo-politik yaşamı biçimlendirmeye, dine bağlı bir yaşam tarzı olarak sosyal kimliklerini ortaya koymaya çalışmaktadırlar. Ancak bu sosyal gerçek doğru analiz edildiği takdirde, bu oluşuma karşı alınacak tedbirlerin başarı şansı olabilir... Türk Silahlı Kuvvetleri, Cumhuriyet tarihinde her zaman çağdaşlığın ve ilericiliğin simgesi ve destekleyicisi olmuştur. Türk Silahlı Kuvvetleri için; Avrupa Birliğine tam üyelik, Atatürk’ün amaçladığı “çağdaş uygarlık düzeyinin üzerine çıkma” doğrultusunda, önemli bir araç anlamını taşımaktadır. Bu süreçte AB’den beklentimiz Türkiye’ye diğer ülkelere olduğu gibi eşit davranılması ve Türkiye’den ulus devlet ve üniter devlet yapısını zayıflatabilecek isteklerde bulunulmamasıdır.”
Görüldüğü üzere bu konuşmalarda verilen örtülü ve gizli bir mesaj yok, gerekli her şey açık ve net bir şekilde söylenmiş. Bu bakımdan satır aralarını okumaya gerek yok “anlayan için” satırların okunması yeterli.
Konuşma sonrasında, konuşmaya değinen muhalefet partilerinden birinin genel başkanı “konuşmaların yeterli olmadığı, konuşmada yer alan görüşlere eylemli olarak sahip çıkılması gerektiği” yolunda bazı sözler söyledi. Konuşmanın içeriğini anlamamakta ısrarlı olanlar, bu sözlere de değişik anlamlar yüklemeye çalıştılar. Aslında bu söz, söyleyen dahil herkes için geçerlidir. Ellerinde kamu gücünü tutan, milleti temsil ettiğini iddia eden, etmeyen hemen herkes, her şeyi söylemekte ama söylediklerini tahakkuk ettirme yolunda bir gayret sarfetmemektedir. Meclis kürsüsünde, basın toplantılarında, gazete sayfalarında, dost sohbetlerinde görüşlerini söylemekte, sonrasında “ben konuştum, görevimi yaptım” rahatlığı içinde evlerinin yolunu tutmaktadırlar. Atatürk ilke ve devrimlerini savunanlar bunu yalnız sözde bırakmamalı, takipçisi ve koruyucusu olmalıdırlar.
Av.A.Erdem AKYÜZ
Hukukun Egemenliği Derneği Genel Başkanı
erdemak@gmail.com